Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/540 Esas 2014/339 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/540
Karar No: 2014/339

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/540 Esas 2014/339 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/540 E.  ,  2014/339 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : YARGITAY 5. Ceza Dairesi
    Günü : 15.05.2013
    Sayısı : 2-5

    Zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarından sanık S.. N.."ın yapılan yargılaması sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesince 28.03.2012 gün ve 3-3 sayı ile; zimmet suçundan 5237 sayılı TCK’nun 247/1, 247/2, 248/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, aynı kanunun 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere takdiren 1 yıl 3 ay süreyle 53/1-a maddesinde belirtilen hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına, resmi belgede sahtecilik suçundan ise aynı kanunun 204/2, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, aynı kanunun 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere takdiren 1 yıl 5 ay 15 gün süreyle 53/1-a maddesinde belirtilen hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmiş,
    Hükmün sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 11.12.2012 gün ve 1240-1840 sayı ile;
    "Katılan vekilinin, 09.05.2012 tarihli ve temyizden feragat yetki belgesi ekli dilekçesi ile temyiz isteminden vazgeçtiği anlaşıldığından, inceleme; sanık müdafiinin temyizi ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın resmi belgede sahtecilik ve zimmet suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, zimmet suçundan da yargılanan sanığın savunmasının talimatla alınmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 196. maddesinin birinci fıkrasında; "mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir",
    Aynı maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde de; "sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe suretiyle sorguya çekilebilir" hükmüne yer verilmiştir.
    Anılan maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın, kendisi veya bu hususta yetki verdiği hallerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği, ikinci fıkrasında ise; alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçtan yargılanan sanığın sorgusunun mutlaka esas mahkemesince yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
    Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulacak ve talimat mahkemesi önünde savunma yapmayı kabul etmesi halinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise; sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemesince gerçekleştirilmesi zorunlu kılınmıştır.
    Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesi ya da yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine karşın, istinabe yoluyla alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından, mutlak bir bozma nedenidir.
    Tarafı bulunduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmesinin "Adil Yargılanma Hakkı" başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde de, sanığın en azından kendi kendisini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunma yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı zımnen kabul edilmiştir. Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, bir yükümlülük olmakla birlikte, öncelikle kendisi açısından bir hak olup, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.
    Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
    5237 sayılı TCK"nun 247. maddesinin birinci fıkrasında, "Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olan ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren zimmet suçundan hakkında kamu davası açılmış bulunan sanığın sorgusu ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılamayı yapan Özel Dairece bizzat yapılmayarak talimat yoluyla alınmıştır. Özel Dairenin bu uygulaması 5271 sayılı CMK"nun alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı sanığın sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunluluğunu düzenleyen emredici nitelikteki 196/2. maddesine aykırıdır.
    Bu itibarla, Özel Daire hükmünün, alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçtan sanığın sorgusunun talimat yoluyla yapılması nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına" karar verilmiştir.
    Bozmaya uyarak sanığın sorgusunu bizzat yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 15.05.2013 gün ve 2-5 sayı ile; zimmet suçundan 5237 sayılı TCK’nun 247/1, 247/2, 248/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, aynı kanunun 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere takdiren 1 yıl 3 ay süreyle 53/1-a maddesinde belirtilen hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına, resmi belgede sahtecilik suçundan ise aynı kanunun 204/2, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, aynı kanunun 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere takdiren 1 yıl 5 ay 15 gün süreyle 53/1-a maddesinde belirtilen hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istekli 10.07.2013 gün ve 14280 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    Yargıtay Ceza Genel Kurulunda duruşmalı temyiz incelemesi yapılabileceğine dair kanuni düzenleme bulunmadığından, sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek, dosya üzerinden zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
    Sanığın zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarından mahkûmiyetine karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik ve zimmet suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Hınıs Cumhuriyet Başsavcılığının tefecilik suçundan 2007/212 sayılı hazırlık dosyası üzerinden yürütülen soruşturmada başlangıçta takipsizlik kararı verildiği, Cumhuriyet Başsavcısı tarafından dosyanın tekrar ele aldırılarak, yapılan işbölümüne göre adli emanetten de sorumlu olan sanık Cumhuriyet savcısı Serdar Nayır’ın görevlendirildiği, soruşturma kapsamında 08.09.2009 tarihinde şüphelilerin evlerinde hakim kararı ile yapılan aramalar sonucu çok sayıda ziynet eşyası ele geçirildiği, ele geçirilen ziynet eşyalarının tutanakla adli emanet görevlisi ve Cumhuriyet savcılığı katibi olan Özen Emin’e teslim edildiği, soruşturma işlemlerinin mesai içerisinde bitirilememesi üzerine, sanık Cumhuriyet savcısının suça konu ziynet eşyalarının banka kasasına gönderilmek üzere, bilirkişi eşliğinde adet ve nitelik olarak tespitin yapılarak hazırlanması amacıyla katip Taner Uzun ve savcılık yazı işleri müdürü Sıddık Atıcı’ya mesaiden sonra tekrar adliyede hazır olmaları talimatını verdiği, bu aşamada henüz adli emanete kayıt edilmeyen ziynet eşyalarının mühürlü torba içerisinde sanık Cumhuriyet savcısının odasına bırakıldığı, sanık Cumhuriyet savcısının mesai sonrasında akşam adliyeye herkesten önce gelerek ziynet eşyalarının bulunduğu mühürlü torbayı açıp içerisinden suç tarihi itibariyle 12.095 Lira değerinde olan 1 adet Erzurum burması tabir edilen bilezik, 11 adet tam Cumhuriyet altını, 10 adet tam Reşat altın, 2 adet yarım Cumhuriyet altını, 6 adet çeyrek altın ile 1 adet Beşibiryerde olarak adlandırılan ziynet eşyasını alarak sakladığı, sonrasında adliyeye gelen bilirkişi kuyumcu Osman Şanal ile birlikte tartım ve sayım işlemlerini yaparak, bilirkişinin el yazısı ile tasnifini yaptıkları ziynet eşyalarının nitelik ve sayılarını yazdıkları, bu aşamada katip Taner Uzun ve savcılık yazı işleri müdürü Sıddık Atıcı’nın da adliyeye geldikleri, işlemlerin bitimi sonrasında bilirkişinin el yazısı ile yazdığı belge esas alınarak sanık Cumhuriyet savcısı tarafından UYAP üzerinden katip Taner Uzun’a 09.09.2009 tarihli 2’şer adet "ziynet eşya dökümü tutanağı" ile "koli kapatma tutanağı" düzenlettirilip, sanık Cumhuriyet savcısı, yazı işleri müdürü ve katip Taner tarafından imza altına alındığı, sonrasında ziynet eşyalarının mühürlü kutu içerisinde ertesi gün Erzurum Ziraat Bankasına götürülüp kasaya konulmak amacıyla yazı işleri müdürü Sıddık Atıcı’ya teslim edildiği, adliye lojmanında oturan sanık Cumhuriyet savcı ile katip Taner"in lojmana birlikte gitmek amacıyla sanığın arabasına doğru yürüdükleri, bu sırada sanığın ayağının takılması üzerine sendelediği, bu esnada cebinden metal eşya sesine benzeyen gibi bir sesin geldiğini duyan katip Taner’in sanığa doğru bakması üzerine, sanığın daha dikkatli bir şekilde, ayağını hiç kırmadan ve eli cebinde olacak şekilde arabaya doğru yürüdüğü ve birlikte sanığın aracı ile lojmana gittikleri, sanığın davranışlarından şüphelenen katip Taner’in ziynet eşyalarını jandarmadan tutanakla teslim alan adli emanet görevlisi Özen’e jandarmanın verdiği tutanak ile sanık Cumhuriyet savcısı tarafından düzenletilen tutanağı karşılaştırmasını istediği, Özen tarafından yapılan karşılaştırmada sanık tarafından düzenlettirilen tutanaklardaki ziynet eşyalarının jandarma tarafından teslim edilen ziynet eşyalarından 31 adet eksik olduğunun anlaşılması üzerine, durumu sanık Cumhuriyet savcısına bildirip Erzurum’daki bankaya gitmek üzere yola çıkan yazı işleri müdürünün geri gelerek ziynet eşyalarını yeniden kontrol etmeleri gerektiğini söyledikleri, sanığın eşyalarda bir eksik olmadığını, yalnızca tutanaklarda yanlışlık olduğunu, bu nedenle yazı işleri müdürünün geri gelmesine gerek olmadığını belirttiği, katip Taner’in kendisi ve diğer görevlileri sorumluluktan kurtarmak için yazı işleri müdürünün adliyeye gelip ziynet eşyalarının tekrar birlikte sayılması için ısrarcı olması üzerine sanığın bunu kabul ettiği ve yazı işleri müdürünün geri çağrıldığı, yazı işleri müdürü henüz adliyeye gelmeden önce sanık Cumhuriyet savcısının ilçede bulunan bankaya gitmek üzere adliyeden ayrıldığı, bu aşamada bir dosyayı bakmak için sanığın odasına giren katip Özen’in yarı açık şekilde duran çekmecenin içerisinde bir miktar ziynet eşyası olduğunu gördüğü, adliyeye geri gelen yazı işleri müdürünün ziynet eşyalarının bulunduğu mühürlü kutuyu sanığın odasına bırakarak çıktığı, adli emanet görevlisi olan katip Özen’in de ifade alma işlemi nedeniyle bu aşamada sanığın odasında bulunduğu, sanığın jandarma komutanı ile özel görüşeceğini söyleyerek katip Özen’in dışarı çıkmasını istediği, gelişmelerden şüphelenen katip Taner’in . ne olursa olsun sanık Cumhuriyet savcısının odasından çıkmamasını söylemesi nedeniyle katip Özen’in odadan çıkmak istemediği, ancak sanığın ısrarla odadan çıkmasını istemesi üzerine odadan zorunlu olarak ayrıldığı, bu sırada odada yalnız kalan sanık Cumhuriyet savcısının tek başına mühürlü kutuyu açıp önceden aldığı ziynet eşyalarını kutuya geri koyduğu, sonrasında tekrar adliyeye çağrılan bilirkişi kuyumcu Osman Şanal ve yazı işleri müdürü ile sanığın ziynet eşyalarını tekrar saydıkları, bilirkişinin bir kısım ziynet eşyalarının önceki sayımda bulunmadığını, bunların nereden çıktığını sorması üzerine sanığın işini yapması için bilirkişiyi uyarıp herhangi bir açıklamada bulunmadığı, sonrasında sanığın bilirkişinin el yazısı ile yazdığı, suça konu ziynet eşyalarının nitelik ve sayılarını gösterir belgeye el yazısı ile (+1)-(+10) şeklinde karşılaştırmada eksik olduğu belirlenen ziynet eşyalarının sayısına uyacak şekilde bir kısım eklemeler yaptığı, sonrasında ziynet eşyalarının belirlenen yeni sayılarına uygun olacak şekilde bir önceki günün tarihini attırarak "ziynet eşya dökümü tutanağı" ile "koli kapatma tutanağı"nı UYAP üzerinden katip Taner’e yeniden düzenlettiği, bir gün önce tutulan tutanaklar ile bilirkişi tarafından el yazısı ile yazılan belgeyi ise yırtarak çöpe attığı, sanık tarafından yırtılıp atılan belgelerin katip Emin tarafından çöpten alındığı, olayın Başsavcıya, Başsavcı tarafından da Adalet Bakanlığına bildirmesi akabinde, sanık Cumhuriyet savcısı hakkında müfettişler tarafından inceleme ve soruşturma yapılarak, sonucunda kamu davası açıldığı ve her iki suçtan da mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Zimmet suçu 5237 sayılı TCK"nun 247. maddesinde; "(1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
    (3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir" şeklinde düzenlenmiştir.
    Madde ile kamu görevlisinin görevi dolayısıyla kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağdaşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır.
    Zimmet, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü bir suç olup, kamu görevlisi kavramı 5237 sayılı TCK"nun "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, "kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi" şeklinde açıklanmıştır. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken, ifa ettiği görevin niteliğinin göz önünde bulundurulması gerekir.
    Maddenin ilk fıkrasında zimmet suçunun basit şekli düzenlenmiş,
    İkinci fıkrada, suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hal olarak öngörülmüş, böylece hileli davranışlarla işlenen zimmet suçu, ayrı bir suç olarak değil, basit zimmet suçunun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. Yapılan hilenin aldatıcı nitelikte olması ve zimmetin ortaya çıkmamasını sağlamaya elverişli bulunması gerekir. 765 sayılı TCK"nun zimmet suçunu düzenleyen 202. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "dairesini aldatacak" ibaresine, maddede yer verilmeyerek nitelikli zimmet suçunun uygulama alanı genişletilmiş, böylece hileli davranışların olağan ve basit bir denetim, araştırma ve karşılaştırma ile ilk bakışta kolayca ve kesin bir biçimde anlaşılabilecek nitelikte olmamak şartıyla, zimmet veya miktarının kurum içi kayıtlardan ortaya çıkarılması halinde de eylemin nitelikli zimmet olarak kabulü mümkün hale gelmiştir.
    Maddenin üçüncü fıkrasında ise, "kullanma zimmeti" olarak da isimlendirilen, suçun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi, suçun basit şekline göre daha az ceza verilmesini gerektiren hal olarak belirlenmiştir. Kullanma zimmetinde, suçun konusunu oluşturan mal, kullanılan şey ya da paranın kendisi olmayıp, kullanımdan elde edilen yarardan ibarettir. Bu nedenle kullanma zimmetinde esas alınması gereken değer, malın kullanılması ile elde edilen yarardır.
    Uyuşmazlığa konu ikinci suç olan resmi belgede sahtecilik suçu ise 5237 sayılı TCK’nun 204. maddesinde;
    "(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi, resmi belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda suç oluşur.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmış ve daha ağır bir yaptırıma bağlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olması gerekir. Kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi veya bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi halinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşmaktadır.
    Maddenin üçüncü fıkrasında, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hükme bağlanmıştır.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yapılan iş bölümü gereği suç tarihi itibariyle adli emanetten de sorumlu bulunan sanık Cumhuriyet savcısının, soruşturmasını yaptığı dosyada hakim kararı ile şüphelilerin evlerinde yapılan aramalarda ele geçirilen ziynet eşyalarının bir kısmını mal edinmek amacıyla aldığı, eylemin açığa çıkmaması için de, el konulan ziynet eşyalarının kolluk görevlilerince adli emanet memuruna teslim edilirken düzenlenen teslim tutanağının muhtevasına aykırı olacak şekilde ve içerik itibariyle de sahte ziynet eşyası döküm ve koli kapatma tutanaklarını UYAP üzerinden düzenlettirdiği, suça konu ziynet eşyalarını mal edinmek amacıyla aldığının anlaşılması üzerine henüz hakkında soruşturmaya başlanmadan suça konu eşyaları yerine koyduğu, aynı şekilde eyleminin ortaya çıkmaması için bu kez soruşturma konusu eşyaların tamamını kapsayan ve gerçek durumu yansıtan ziynet eşyası döküm ve koli kapatma tutanaklarını aynı şekilde UYAP üzerinden ancak yine içerik itibariyle sahte olacak şekilde bir önceki günün tarihiyle düzenlettirdiği tartışmasız olup, adli emnetten sorumlu Cumhuriyet savcısı olduğu hususu da göz önünde bulundurulduğunda, yapmakta olduğu soruşturmanın konusunu oluşturan ve koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu ziynet eşyalarının bir kısmını mal edinmek amacıyla alması, sonrasında eyleminin ortaya çıkmaması için görevi gereği düzenlemek zorunda olduğu ziynet eşyası döküm ve koli kapatma tutanaklarını içerik itibariyle sahte olarak düzenlettirmesi nedeniyle, sanığın üzerine atılı zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarının sabit olduğu anlaşılmaktadır.
    Bu itibarla, sanığın zimmet ve resmi belgede sahtecilik suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup, sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire mahkumiyet hükmünün her iki suç yönünden de onanmasına karar verilmelidir.

    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 15.05.2013 gün ve 2-5 sayılı kararının her iki suç yönüyle de ONANMASINA,
    2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara