Esas No: 2013/348
Karar No: 2014/332
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/348 Esas 2014/332 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KEMER Sulh Ceza
Günü : 10.02.2012
Sayısı : 177-125
Kabahatli M.. H.. hakkında karşılıksız çek keşide etmekten 5941 sayılı Çek Kanununun 5/1. maddesi uyarınca "çek düzenleme ve çek hesabı açmaktan yasaklanma" idari yaptırımının uygulanmasına ilişkin, Kemer Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.02.2012 gün ve 177-125 sayılı karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığının 09.08.2012 gün ve 47005 sayılı yazısına istinaden Yargıtay C. Başsavcılığının 11.09.2012 gün ve 231983 sayılı ihbarnamesi ile kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.11.2012 gün ve 27653-23548 sayı ile;
"Dosya kapsamına göre, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılması hâlinde çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı idari yaptırım kararı verilebileceği düzenlemesini getiren, 5941 sayılı Çek Kanunu"nun 6273 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 3. maddesi ile değişik 5/1. maddesi hükmünün, çeki tüzel kişi yetkilisi olarak imzalayan ve çek hesabı sahibi olmayan sanık M.. H.. hakkında uygulama yeri olmadığı gözetilerek hakkında idari yaptırım uygulamasına yer olmadığına karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.08.2012 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.04-105-07-4158-2012/13334/47005 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.09.2012 gün ve 2012/231983 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Kemer Sulh Ceza Mahkemesi"nin 10.02.2012 tarihli ve 2010/177 esas, 2012/125 sayılı kararının CMK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2012 gün ve 232694 sayı ile;
“...M.. H.. hakkında yerel mahkemece 5941 sayılı Çek Kanunu"nun 5/1. maddesi hükmüne aykırı olarak hükümlünün ‘çek hesabı’ sahibi olmadığı gözetilmeden, çek düzenleme ve çek hesabı açmaktan yasaklanma idari yaptırımına karar verilmesi nedeniyle isabetsiz olup, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak, bozma nedeni, hükümlü hakkındaki idari yaptırımın kaldırılmasını gerektirdiğinden ve yeniden yargılama yasağının bulunması nedeniyle belirlenen hukuka aykırılığın, Özel Dairece, hükümlü hakkındaki çek düzenleme ve çek hesabı açmasının yasaklanmasına ilişkin düzenlemenin hükümden çıkartılmasına karar verilmesi gerekirken, hükmün bozularak, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Nitekim Yüksek 14, 15 ve 7. Ceza Dairelerinin uygulamaları da bu yöndedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 21.03.2013 gün ve 6002-7122 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma nedeninin “idari yaptırım kararının kaldırılmasını” gerektirmesi halinde bu hususta Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi karar verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 1412 sayılı CMUK"nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK"nun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya sınırlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması halinde anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CMK’nun 223. maddesinde kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun idari yaptırım olması nedeniyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile 5271 sayılı CMK arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Kanununda hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kanunda kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku hem de usul hukuku konularına yer verilmiş ise de, bazı konularda 5237 ve 5271 sayılı Kanun hükümlerine atıf yapılmıştır.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCK hükümlerine; 22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 29. maddenin 1. ve 5. fıkralarında itiraza ilişkin konularda 5271 sayılı CMK hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle, kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCK ile 5271 sayılı CMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanunun 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
İdari yaptırımlarla ilgili kanun yollarına gelince;
5326 sayılı Kanunun 27. maddesinde "başvuru" kanun yolu düzenlenmiştir:
1- İdari yaptırım kararının, kanunda açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi ve kanunda aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir (27/1. md.). Ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanacaktır (27/8. md.).
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir (27/5. md.), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu kanun yolu mercii tarafından incelenecektir (27/7. md.)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenecektir (27/6. md. ve CMK"nun 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecektir. Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının belirlenmesi halinde ise; mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki şartların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde, daha önce yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklikle itirazın CMK hükümlerine göre yapılacağı hükmü getirilmiştir. İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde de bu mahkemenin kararına karşı yine 6217 sayılı Kanunun 27. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu CMK hükümlerine göre itiraz edilebilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz kanun yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak kanun yollarının şartları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesinde 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dahil), değişiklik sonrasında ise 3.000 Liraya kadar (3.000 Lira dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar ile,
Bu miktardan fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine, itiraz merciince denetlenmesi sonucu verilen karar ile,İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine itiraz merciince verilen karar ile,
5326 sayılı Kanunda öngörülen olağan kanun yolu süreci tamamlanacaktır.
C. Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu belirlenerek, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesince verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma kanun yoluna konu edilebilecektir.
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Ancak kanun yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar bu istisnalarla sınırlı değildir. Zira 5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinde hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin kanun yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan, anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü kanun yoluna başvurulabilmesi için,
1-Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
2-Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,
Şartlarının bir arada bulunması yeterlidir.
Görüldüğü gibi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile getirilen sistem CMK hükümlerinden farklı kendine özgü bir sistem olup, bu kanunda CMK"na atıflar yapılması da kendisine özgü bir sistem öngörüldüğü gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kabahatler Kanununun getirdiği kendine özgü sistem nedeniyle idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına başvuru ya da itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı tartışmalara ve yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulunun 07.12.2010 gün ve 235-247, 19.10.2010 gün ve 166-197 ile 19.10.2010 gün ve 167-195 sayılı kararlarıyla, bu kararlara karşı da kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir.
Bu kararların bir sonucu olarak CMK"nda öngörülen karar ve hükümlere uygun olarak düzenlenmiş bulunan 309. maddesinin, Kabahatler Kanunu uyarınca verilen kararlar açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira, tamamen kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre verilen kararların, CMK"nda yer alan düzenlemelere göre değerlendirilerek 309. maddesi açısından sonuçlar çıkarılması, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına yol açabilecektir.
Kabahatler Kanunu gereğince idari yaptırım kararlarına karşı başvuru ya da itiraz üzerine mahkemelerce verilen kararlar ile kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde bizzat mahkeme tarafından verilen idarî yaptırım kararının CMK"nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığında ve 309. maddesinin 4. fıkrasında yer alan 4 bendin hiçbirisinin doğrudan kapsamına girmediğinde tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kendine özgü bir sistem getiren Kabahatler Kanununa göre verilen bu kararların davanın esasını çözen kararlar olduğu da gözardı edilmemelidir. Ayrıca kesinleşen bu kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu kanun yararına bozma olağanüstü kanun yoludur.
Bu bakımdan Kabahatler Kanunu gereğince idari yaptırım kararlarına karşı başvuru ya da itiraz üzerine mahkemelerce verilen kararlar ile kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde bizzat mahkeme tarafından verilen idarî yaptırım kararlarının kanun yararına bozma açısından CMK"nun 309. maddenin 4. fıkrasının "b" ve "d" bentleri kapsamında mahkumiyet hükmü niteliğinde olduklarının kabulü gerekir.
Nitekim öğretide de bu husus; "Maddenin 4. fıkrasının (b) bendi mahkumiyete ilişkin hükümlere yönelik bir düzenlemedir. Ancak, bentte belirtilen "mahkumiyete ilişkin hüküm" ibaresi, yapılan yargılama sonucunda yüklenen suçun sabit olması halinde CMK"nun 223. maddesi uyarınca verilen mahkumiyet kararlarından daha geniş bir içerik taşımaktadır. Bent, kabahat teşkil eden eylem nedeniyle idari yaptırıma veya tazyik hapsine karar verilmesi hallerinde de uygulanma olanağına sahiptir. Bu itibarla "mahkumiyete ilişkin hüküm" kavramını, hakim veya mahkemelerce suç veya kabahat oluşturan eylem karşılığı verilen bir yaptırım (tedbir) kararı olarak değerlendirmek mümkündür...Bu bent (4-d) kapsamında, Yargıtay tarafından bizzat hüküm kurularak işin sonuçlandırılabilmesi için, kanun yararına bozma istemine konu karar, mahkumiyet hükmü olmalı, hukuka aykırılık nedeni ise cezanın kaldırılmasını veya öncekinden farklı veya daha hafif bir ceza verilmesini gerektirmelidir. Mahkumiyet kavramı için (b) bendinde yapılan açıklamalar bu bent için de geçerlidir." şeklinde açıklanmıştır. (A. Aydın Kuyucu, Kanun Yararına Bozma, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2009, s.83 vd)
Bu kabulle aynı doğrultuda olacak şekilde Ceza Genel Kurulunun 11.06.2013 gün 1360-290, 17.09.2013 gün 1342-366, 1503-367 sayılı kararlarında da; "Kabahatler Kanunu hükümleri uyarınca başvuru üzerine yerel mahkemece idari yaptırım kararının kaldırılmasına dair verilen kesin nitelikteki kararın, davanın esasını çözmesi ve mahkûmiyet hükmü olmaması nedeniyle CMK"nun 309/4-c maddesi kapsamında kabul edilmesi, hakkaniyete uygun bir kabul olacaktır" sonucuna ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece kovuşturma konusu fiilin sonradan yürürlüğe giren kanunla kabahate dönüştürüldüğü gerekçesiyle verilen idarî yaptırım kararının kanun yararına bozma açısından CMK"nun 309/4-d maddesi kapsamında mahkumiyet hükmü niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle kanun yararına bozma nedeni idari yaptırım kararının kaldırılmasını gerektirdiğinden, bu hususta Özel Dairece karar verilmesi gerekirken kararın bozulması ile yetinilip müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne Özel Daire kararının kaldırılmasına, Kemer Sulh Ceza Mahkemesi kararının CMK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca kabahatli hakkında verilen idari yaptırımın kaldırılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "Özel Daire kararı isabetli olup itirazın reddi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.11.2012 gün ve 27653-23548 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Kemer Sulh Ceza Mahkemesi"nin 10.02.2012 gün ve 177-125 sayılı kararının CMK"nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca kabahatli hakkında verilen
"çek düzenleme ve çek hesabı açmaktan yasaklanma" idari yaptırımının KALDIRILMASINA,
4-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.