Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/835 Esas 2014/320 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/835
Karar No: 2014/320

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/835 Esas 2014/320 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/835 E.  ,  2014/320 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ZONGULDAK 2. Sulh Ceza
    Günü : 06.05.2010
    Sayısı : 160-283

    Sanık H.. K.. hakkında taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK"nun 73/1. maddesi uyarınca şikayet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle düşmesine ilişkin, Zonguldak 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 06.05.2010 gün ve 160–283 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.04.2013 gün ve 17855–11408 sayı ile;
    “Olay günü saat 10.00 sıralarında sanığın sevk ve idaresindeki aracıyla meskun mahalde çift yönlü yolda seyri sırasında yolun sağından soluna geçen 2002 doğumlu mağdur M.. U.."a şerit ortasında çarparak yaralanmasına neden olduğu olayda, mağdurla ilgili adli rapor tanzim edildiği, ancak hastane görevlileri tarafından olayın ilgili mercilere bildirilmediği ve olayla ilgili adli soruşturma başlatılamadığı, mağdura yaşı nedeniyle zorunlu vekilin olay sonrasında atanamadığı, mağdurun anne ve babası katılanlar vekili 30.04.2009 tarihli dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığına sanık yönünden şikayette bulunduğu, şikayet sonrası olayla ilgili soruşturmanın başlatılabildiği ayrıca hastane görevlileriyle ilgili suçun bildirilmemesine yönelik ayrı bir soruşturma açıldığı gözetilerek ve sanık hakkında 12.02.2010 tarihli iddianame ile dava açıldıktan sonra da katılanların sanıktan şikayetçi olarak kamu davasına katıldıkları ve artık kovuşturma aşamasına geçildiğinden, 5271 sayılı CMK’nun 158/6. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasına geçildikten sonra suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması halinde mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği taktirde yargılamaya devam olunması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde düşme kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,
    Daire Başkanı A. D.ve Daire Üyesi M. B.; “Katılanların, sanık ve eyleminden aynı gün haberdar oldukları halde, şikayetlerini 30.04.2009 tarihinde 6 aylık şikayet süresinden sonra yaptıkları, kamu davasının 12.02.2010 tarihinde açıldığı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında eylemin şikayete bağlı suç vasfında olduğu, 5271 sayılı CMK"nun 158/6. maddesinde belirtilen şartlar olayımızda bulunmadığından, 6 aylık şikayet süresinin geçmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK"nun 73/1 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkında verilen kamu davasının düşürülmesine dair hükmün onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.07.2013 gün ve 301074 sayı ile;
    “....CMK"nun 158. maddesinin 6. fıkrası, suçun yargılama aşamasında nitelik değiştirerek şikâyete bağlı bir suça dönüşmesi halinde, açıkça şikâyetten vazgeçilmedikçe, durma veya düşme kararı verilmeyip, yargılamaya devamla esasla ilgili hüküm kurulması gerektiğine ilişkindir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında şikayete tabi bir suç olduğunda şüphe bulunmayan hallerde, görevini yaparken mesleki bilgi ve donanımı açısından eksik olan veya görevini layıkıyla yerine getirmeyen bir savcının şikayetin süresinde yapılmadığını bile bile veya farkına varmadan açacağı bir davada katılanların haklarını himaye edecek bir yaklaşım TCK"nun 89/5 ve 73/1. maddelerindeki düzenlemeyi işlevsiz hale getireceği gibi, hukukun eşit olarak uygulanmaması kapısını da açmış olacaktır.
    Yukarıdaki bilgiler ışığında olayımızı değerlendirecek olursak;
    Yaşı küçük mağdur M.. U.."un taksirle yaralandığı olayda, mağdurun kanuni temsilcileri olan katılanlar S.. U.. ve K.. U.."un fiili ve failin kim olduğunu öğrendikleri günden itibaren 6 aylık şikayet süresi geçtikten sonra şikayette bulundukları, atılı suçun şikayete tabi olduğu hususunda bir ihtilafın bulunmadığı, sanık hakkında 12.02.2010 tarihli iddianame ile dava açıldıktan sonra mağdurun anne ve babası olan şikayetçilerin sanıktan şikayetçi olarak kamu davasına katılmaları ve şikayetlerinden açıkça vazgeçmemiş olmaları, CMK’nın 158/6. maddesi uyarınca "kovuşturma aşamasına geçildikten sonra suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması" şeklinde yorumlanmasına dayanak yapılamayacağı, yerel mahkemenin "Sanığın üzerine atılı taksirle yaralama suçu takibi şikayete bağlı suçlardan olup yetkili kişiler suç ve öğrenme tarihi olan 16.10.2008 tarihinden itibaren 6 ay içerisinde şikayette bulunmadıklarından 5237 sayılı TCK"nun 73/1 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8 maddeleri uyarınca sanık hakkında müsnet suçtan açılan kamu davasının düşürülmesine" ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğundan onanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle bozulmasına karar verilmesi kanuna aykırı görülmüştür" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.11.2013 gün ve 17298–24461 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikayete bağlı taksirle yaralama suçundan, şikâyetin süresinden sonra yapılmış olmasına rağmen açılmış bulunan kamu davasında düşme kararı verilmesinin CMK"nun 158/6. maddesine aykırı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Olay günü saat 10.00 sıralarında sanığın sevk ve idaresindeki aracıyla meskun mahalde çift yönlü yolda seyrederken 2002 doğumlu mağdura şerit ortasında çarparak yaralanmasına neden olduğu, sanığın olaydan sonra mağduru hemen hastaneye götürdüğü, mağdurun anne ve babası olan katılanların da hastaneye gelerek olaydan haberdar oldukları, mağdurun tedavisinin yapıldığı ve adli rapor düzenlendiği, ancak hastane polisine ve Cumhuriyet savcılığına olayın bildirilmediği,
    Olaydan 6 ay 14 gün geçtikten sonra katılanların, vekili vasıtasıyla Cumhuriyet savcılığına dilekçeyle müracaat ederek şikâyette bulunması üzerine başlatılan soruşturma neticesi aldırılan bilirkişi raporunda sanığın 3/8 oranında kusurlu olduğunun ifade edildiği ve 12.02.2010 tarihli iddianame ile TCK"nun 89/1, 2-b maddeleri uyarınca kamu davasının açıldığı,
    Olayla ilgili katılanlar tarafından şikayet tarihi öncesinde kolluğa veya Cumhuriyet savcılığına herhangi bir müracaatın olmadığı, olayı yetkili mercilere bildirmeyen doktorlarla ilgili ayrı bir soruşturma yürütülerek TCK"nun 280. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    TCK"nun "Taksirle yaralama" başlıklı 89. maddesi: "(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
    (2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
    a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
    b) Vücudunda kemik kırılmasına,
    c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
    d) Yüzünde sabit ize,
    e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
    f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
    Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
    (3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
    a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
    b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
    c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
    d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
    e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
    Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
    (4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz" şeklinde düzenlenmiştir.
    Maddenin beşinci fıkrasına göre taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Birinci fıkra kapsamındaki taksirle yaralama fiili bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile takibi şikâyete bağlı iken, birinci fıkra dışındaki taksirle yaralama fiillerinin bilinçli taksirle işlenilmesi halinde şikâyet aranmaksızın soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir. TCK"nun 73. maddesi uyarınca şikâyetin, hak sahibi kişi tarafından altı ay içerisinde yapılmış olması da zorunludur. Aksi halde takibi şikayete bağlı olan taksirle yaralama suçundan soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi mümkün olmayacaktır.
    Ceza Muhakemesi Kanunun "İhbar ve şikayet" başlıklı 158. maddesi;
    "(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
    (2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye"nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.
    (4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.
    (6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur." hükümlerini içermektedir.
    Ceza muhakemesinde ihbar ve şikâyetlerin hangi mercilere ne şekilde yapılacağı hususlarını düzenleyen maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren altıncı fıkrası, hukukumuza ilk defa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilmiş bir düzenlemedir. Bu düzenleme, TCK"nun 73/2. maddesindeki şikâyete ilişkin; "Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz, zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar" şeklindeki düzenlemenin önemli bir istisnasını oluşturmaktadır.
    Maddenin altıncı fıkrası hükümet tasarısında; "...soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda ihbarın şikâyet hükmünde olduğunu beyan ile bu husustaki Yargıtay içtihadının kanun hükmü hâline getirildiği" gerekçesiyle; "soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olan bir suçun mağdurunun, bu fiilden dolayı yaptığı ihbar şikâyet hükmündedir" şeklinde yer almakta iken, Adalet Komisyonu tarafından; "suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olduğunun daha sonra anlaşılması halinde doğabilecek hak kaybını önlemek amacıyla" değiştirilmiş ve mevcut haliyle kanunlaşmıştır.
    Komisyon gerekçesinde de işaret edildiği gibi, öğretide bazı yazarlarca "varsayılan şikâyet" olarak da isimlendirilen bu düzenlemeyle, kanun koyucu tarafından, soruşturma aşamasında kendisine karşı gerçekleştirilen eylemin şikâyete tâbi olmayan bir suçu oluşturduğu, dolayısıyla kamu adına soruşturulacağı düşüncesinde olan mağdurun şikâyette bulunmakta göstereceği ihmal veya aynı düşüncede olan soruşturmayı yürüten görevlilerin de mağdurun şikâyetçi olup olmadığının tespiti bakımından gösterecekleri özensizlik nedeniyle mağdurun hak kaybına uğramasının önüne geçilmek istenilmiştir.
    Maddenin altıncı fıkrasında öngörülen hüküm gereğince, yürütülen soruşturmaya konu eylemin takibi şikâyete bağlı olmayan bir suçu oluşturduğu düşüncesiyle hareket eden Cumhuriyet savcısının dava açması üzerine kovuşturma evresine geçildikten sonra eylemin gerçekte takibi şikâyete tâbi olan bir suçu oluşturduğunun anlaşılması halinde mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam edilecektir. Soruşturma aşamasından itibaren takibi şikâyete bağlı bir suç oluşturduğu açıkça anlaşılan eylemler bakımından hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikâyet bulunmadığı halde bu husus dikkate alınmaksızın kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiş olması, şikayetin süresinde yapılmadığı gerçeğini değiştirmeyecektir. Zira burada eylemin takibi şikâyete bağlı bir suç oluşturduğunun kovuşturma aşamasında anlaşılmasından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sözgelimi, mağdurun ayakkabısının çalındığı düşüncesiyle yürütülen soruşturma sonucunda hırsızlık suçundan açılan kamu davasında kovuşturma aşamasına geçildikten sonra eylemin gerçekte TCK"nun 155/1. maddesi kapsamında takibi şikâyete bağlı "güveni kötüye kullanma" suçunu oluşturduğunun tespiti halinde mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam edilecektir. Buna karşın eylemin soruşturma aşamasında da takibi şikâyete bağlı güveni kötüye kullanma suçu olarak kabul edilip, süresinde şikâyet de bulunmamasına rağmen TCK"nun 155/1. maddesi sevkiyle kamu davası açılmış olsa bile yargılamaya devamla sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi mümkün olmayacak, hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikâyetin bulunmaması nedeniyle kamu davası düşme kararı ile sonuçlandırılacaktır.
    Nitekim öğretide de söz konusu maddenin altıncı fıkrası ile ilgili olarak; "Soruşturma evresinde suç, takibi şikâyete bağlı bir suç olarak değerlendirilmezse, suçtan zarar görenin bildirimi ihbar niteliğinde olacaktır. Kovuşturma evresinde bu suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde soruşturma evresinde de ihbar olarak yapılan bildirim şikâyet olarak kabul edilir. Suçtan zarar görenin kovuşturma evresinde yeniden şikâyet dilekçesi vermesi gerekmez. İhbar dilekçesi şikâyet dilekçesine dönüşür. Suçtan zarar gören açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam olunur" şeklinde görüşlere yer verilmiştir. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, 2013, s. 86)
    Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
    16.10.2008 günü sanığın aracıyla seyir halinde iken yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşı küçük mağdura çarparak yaralanmasına neden olduğu olayda, olaydan aynı gün haberdar olan katılanların 6 ay 14 gün sonra 30.04.2009 tarihinde Cumhuriyet savcılığına şikâyette bulunmaları üzerine başlatılan soruşturma sonucunda sanık hakkında TCK"nun 89/1 ve 89/2-b maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikâyete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, katılanların altı aylık yasal süre içerisinde şikâyette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikâyetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından yerel mahkemece sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Nitekim CGK"nun 27.05.2014 ve 1529-283 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2-Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25.04.2013 gün ve 17855–11408 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Usul ve kanuna uygun olan Zonguldak 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 06.05.2010 gün ve 160–283 sayılı hükmünün ONANMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.06.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.













    Hemen Ara