Esas No: 2013/203
Karar No: 2014/308
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/203 Esas 2014/308 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 28. Asliye Ceza
Günü : 05.09.2012
Sayısı : 129-807
Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan sanık A.. D.."ın 5237 sayılı TCK’nun 165/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 4.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.10.2009 gün ve 528-943 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 12.12.2011 gün ve 26537-8458;
"1- Sanığın, katılanın giriş katının üstünde bulunan dairesine, açık olan pencereden girip para, cep telefonu ve oto anahtarını alıp, bu anahtarla evin önündeki otomobili de çaldığının anlaşılması karşısında; eyleminin bir bütün halinde 765 sayılı TCK’nun 493/2 (5237 sayılı TCK’nun 142/2-d) maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşerek yeterli olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmesi,
2- Kabule göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 08.04.2008 gün ve 2008/1-157 Esas, 2008/74 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere; tekerrür uygulamasına esas alınacak hükümlülüklerin ve sonraki suç tarihinin 01.06.2005 tarihinden önce olması halinde; 5237 sayılı TCK"nun lehe kabulü ile yapılan uygulamalarda aynı kanunun 58. maddesinde yer alan tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 05.09.2012 gün ve 129-807 sayı ile;
"...Sanık savunmalarında atılı hırsızlık suçunu işlemediğini, Bakırköy"e hiç gitmediğini, aracı M. T. isimli şahıstan emanet aldığını anlatmış, dosyaya giren diğer delillere bakıldığında katılanın aracının evine girilip evinden çalınan araç anahtarı ile evinin önünden 15.09.2003 tarihinde çalındığı tesbit edilmiş, soruşturma evresinde tanzim olunan 15.09.2003 tarihli olay yeri inceleme ve tesbit tutanağında olay zamanı katılanın evine girildiği, salonda eşyaların dağıtılmış olduğu, odalarda eşyaların dağıtılmış olduğu, pencerenin açık olduğunun tesbit edildiği görülmüş, iş bu iki delil ile katılanın olay zamanı aracının çalındığı hususu tereddütsüz saptanmış, keza soruşturma evresinde tanzim olunan 16.12.2003 tarihli oto görgü tesbit ve zaptetme tutanağından katılanın aracının .... plakaları takılı olarak Adana ili girişinde sanığın zilyetliğinde olduğu anlaşılmış, yine keza soruşturma evresinde tanzim olunan 11.03.2004 tarihli kolluk tutanağından katılanın zaptolunan aracının yapılan motor şasi numarası kontrolünden bilgisayar sorgulaması sonucunda katılanın aracı olduğunun tesbit edildiği görülmüş, iş bu delillerden de katılanın çalınan aracının sanığın zilyetliğinde iken yakalandığı tereddütsüz tesbit olunmuş,
Sanığın katılanın aracının kendi zilyetliğinde bulunmasına getirmiş olduğu aracı Müslüm Taşdöven isimli şahıstan emanet aldığı yönündeki savunması mahkememizi hayali kişilere yönelterek davayı uzatma çabası olarak görülmüş, zira bu kişinin var olduğu saptanamamış ve bu saptama yapılamadığından hayali kişi olarak kabul edilmiş, bu tespitler karşısında sanığın zilyetliğinde aracın yakalanmış olması sanığın ya nitelikli hırsızlık suçuna veya hırsızlık malı bilerek kabul etmek suçuna vücud verir bulunmuş, elde edilen deliller bu suçtan hangisine işaret ediyor ise o suçu sabit addetmek ve elde edilen deliller bu suçtan herhangi birine işaret etmek hususunda eşit mesafede iseler sanığın daha lehine olan hükmü şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sabit kabul etmek gerekeceği değerlendirilmiş, bu açıdan yapılan değerlendirmede, sanığın sabıkalarında hiç hırsızlık suçunun bulunmadığı, dolayısıyla hırsızlık suçunu itiyad haline getirdiğine ilişkin bir kabulün yapılamayacağı, katılanın aracının sanığın zilyetliğinde olay tarihinden iki ay kadar sonra yakalandığı, aradan geçen zaman süresi gözetildiğinde sanığın İstanbul Bahçelievler ilçesinden hırsızlamış olduğu bir aracı bu kadar uzun süre elinde saklamasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı, sanığın Bahçelievler ilçesine hiç gelmediğini savunduğu, Adana ilinde davaya konu araç ile yakalandığı, sabıka kaydındaki mahkumiyetlerinin verildiği mahal mahkemelerinin Adana ve İzmir olduğu, bu durumun sanığın ikametini Adana ve İzmir"de gerçekleştirmekte olduğunu gösterdiği, sanığın savunmasını teyit ettiği, sanığın olay zamanı katılanın evinde hırsızlık yaptığına ilişkin CD görüntüsü, vücud izi, parmak izi, tanık beyanı, yüz yüze teşhis, fotoğraf teşhisi veya başkaca hiç bir delilin elde edilemediği, 10.03.2004 tarihli telefon ihbar tutanağında dahi sanığın çalıntı araç kullandığından bahsedildiği, tüm bu hususların sanığın temin ettiği katılanın aracı ile yakalandığı hususlarına işaret ettiği, ancak atılı hırsızlık suçunu işlediğini kabule yetecek kesin ve inandırıcı delillerin elde edilemediğini gösterdiği, dolayısıyla yüksek mahkemenin sanığın eyleminin nitelikli hırsızlık olduğu yönündeki bozmasının yasa ve usule uygun olmadığı değerlendirilmiş ve mahkememiz kararında direnilmiş, mahkememizde oluşan bu vicdanı kanıyı ülkemizde çalıntı otoların İstanbul"da çalındıktan sonra kısa süre içerisinde İstanbul ilinden sahte plakalar ile çıkartılıp Anadolu"da satıldığı hususundaki bilinen yaygın kabulde teyit etmiş,
Mahkememizce tesis olunan direnme kararından sonra mahkememizin ilk hükmün aynısı olan TCK"nın 165 nci maddesine göre mahkumiyet hükmü kurmak gerekmekte ise de, suç tarihinin 765 sayılı TCK"nın yürürlük dönemine denk gelmesi nedeniyle son duruşma tarihinde zamanaşımı süreleri açısından lehe kanun değerlendirmesi yapmakta kanuni zorunluluk görülmüş, zira daha az süreyi ihtiva eden ve bu nedenle kamu davasının düşmesi neticesini intaç eden kanunun lehe olacağı kuşkusuz olduğu gibi, bunu yargılamanın tüm süreçlerinde değerlendirmek gerekeceği de kuşkusuz bulunmuş, mahkememizin ilk hükmünün verildiği tarihte hem 765 sayılı TCK"nın 512 nci maddesi açısından ve hem de 5237 sayılı TCK"nın 165 nci maddesi açısından henüz zamanaşımı süreleri dolmamış olduğundan tesis olunacak cezai hüküm açısından lehe kanun 5237 sayılı TCK"nın 165 nci maddesi görülmüş ise de, bozmadan sonra 765 sayılı TCK"nın 512 nci maddesinin öngördüğü 5 yıllık asli ve 7.5 yıllık olağanüstü zamanaşımı sürelerinin dolmuş olması ve bu kanuna göre açılan kamu davasının düşmesine karar vermek gerekmesi nedeniyle yeniden lehe kanun değerlendirmesi yapmak ve direnme hükmünden sonra lehe kanunu olan 765 sayılı TCK gereğince kamu davasını ortadan kaldırmakta vicdani zorunluluk görülmüş,
Her ne kadar direnme kararı verildiğinde bir önceki hükmü aynen hükmedilmesi gerektiği düşünülebilinir ise de, mahkememiz ile yüksek daire arasındaki uyuşmazlığın suçun niteliğine ilişkin olduğu, bu uyuşmazlığı ortadan kaldıracak mercinin ise Yüksek Ceza Genel Kurulu olduğu, Yüksek Ceza Kurulunun suç vasfını tayin ettikten sonra dosyanın Yüksek Daireye gönderilip zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararında yasal isabet bulunup bulunmadığı hususunda temyiz incelemesi yaptırılabileceği de değerlendirildiğinden zikrolunan düşme kararının kurulması cihetine gidilmiş,
Sanığın sabit kabul olunan hırsızlık malı bilerek kabul etmek suçunun suç tarihinin 16.12.2003 tarihi olduğu, suç tarihinin 765 sayılı TCK"nın yürürlük tarihine rastlaması ve bu dönemde kesin hükme bağlanamamış olması nedeniyle TCK"nın 7 nci maddesi gereğince lehe kanun değerlendirmesi yapmakta kanuni zorunluluk bulunduğu, yapılan lehe kanun değerlendirmesi sonucunda atılı suçun 765 sayılı TCK"nın 102/4 ve 104/2 nci maddeleri gereğince asli zamanaşımının 5 yıl, olağanüstü zamanaşımı süresinin 7,5 yıl olduğu, 5237 sayılı Yasa uyarınca zamanaşımı sürelerinin ise 8 yıl ve 12 yıl olduğu, bu duruma göre daha az zamanaşımı süresi ihtiva eden kanunun lehe kanun olacağı tartışmasız olduğu, yapılan hesaplamada, iş bu suçun suç tarihinin 16.12.2003 tarihi olması nedeniyle son celse itibarı ile atılı suçun asli ve olağanüstü zamanaşımı sürelerinin dolduğu, bu duruma göre kamu davasını düşürmekte kanuni zorunluluk bulunduğu düşünülmüş,
Mahkememizce zamanaşımı nedeniyle TCK"nın 102/4 ve 104/2 nci maddeleri gereğince ortadan kaldırma kararı vermek yerine düşme kararı vermek cihetine gidilmiş, zira karar tarihinde CMK"nın 223 ncü maddesinin yürürlüğe girmiş olduğu ve bu maddenin ceza mahkemelerinden verilecek hükümlerin bu maddeye göre verilmesini emrettiği, 765 sayılı TCK"nın 102 ve 104 ncü maddelerinin bu maddelerdeki sürelerin geçmesi halinde davanın ortadan kaldırılmasını emrettiği, zikrolunan süreler iş bu somut dava dosyası açısından da geçmiş olmakla ve ortadan kaldırma sebepleri oluşmakla, bu sebeplerin CMK"nın 223/8 nci maddesine yansıması düşme sebebi olarak görülmekle kamu davasının düşmesine karar vermek gerekmiştir" gerekçesiyle direnerek, sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 11.02.2013 gün ve 4182 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin hırsızlık suçunu mu yoksa suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu mu oluşturduğu, buna bağlı olarak sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın ikamet ettiği İstanbul ili, B.. ilçesi, Ç.. Caddesi, L.. Sokakta bulunan evine gece sayılan zaman diliminde açık bulunan pencereden girilerek katılana ait cep telefonu, 20 Lira para ve otomobil anahtarının alındığı, otoparkta bulunan ..... plakalı otomobil alarm yardımıyla tespit edilip, elde bulunan anahtarla çalıştırılmak suretiyle çalındığı, katılanın sabah 07.00 sıralarında daire kapısının açık olmasından şüphelenen komşusunun zile basması ile uyandığı, olay nedeniyle şikayetçi olduğu, yapılan araştırmalara rağmen hırsızlık eylemini gerçekleştiren sanığa ve hırsızlığa konu eşyalara ulaşılamadığı,
Hırsızlık eylemiyle ilgili soruşturma devam ederken ve olaydan yaklaşık üç ay sonra 16.12.2003 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yapılan yol kontrolü sırasında sanığın kullandığı, plakalı aracın durdurulduğu, araçta yapılan kontrolde bagaj kısmında üç ayrı poşet içerisinde gazetelere sarılı vaziyette 1 kg hint keneviri bitkisinin ele geçirildiği, aracın sürücüsü olan sanık ile araçta bulunan diğer kişilerin yakalandığı ve haklarında uyuşturucu madde ticareti suçundan soruşturma başlatıldığı, aracın uyuşturucu madde naklinde kullanılması nedeniyle emniyet otoparkına çekildiği,
Bu olaydan da yaklaşık üç ay sonra 10.03.2004 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesini arayan bir şahsın ihbarda bulunduğu, söz konusu ihbar tutanağında; "10.03.2004 günü saat 09.30 sıralarında şubemiz hizmetlerinde kullanılmakta olan ... nolu telefonu arayan ismini ve açık kimliğini söylemek istemeyen ancak sesinden bayan olduğu anlaşılan bir şahıs ihbarda bulunacağını söylemiş olup: şubenizde bulunan ... plaka sayılı R.M.marka otonun A.. D.. isimli şahsa ait olduğunu, bu otonun zulasının bulunduğunu, zulasında uyuşturucu ve 2 adet silah olduğunu, otonun aynı zamanda çalıntı olduğunu, A.. D.. ve arkadaşlarının kadın ticaretiyle uğraştıklarını ve genelevde de evlerinin olduğunu, bu şahsın ve arkadaşlarının adam öldürme, gasp ve haraç alan bir çete olduklarını söyleyerek telefonu kapatmıştır” ifadelerine yer verildiği,
Bu ihbar üzerine Adana Emniyet Müdürlüğünce incelemeler yapılarak düzenlenen 11.03.2004 tarihli tutanakta; “11.03.2004 günü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğünce kısmımıza incelenmek üzere getirilen ... plaka sayılı R0118483 motor, 22805882 şasi nolu 2000 model gümüş gri renkli megane marka oto ruhsatnamesi ile birlikte yapılan incelemede oto üzerinde bulunan D057873 motor, .. şasi nolu olduğu bilgisayar sorgulamasında otonun 15.09.2003 günü İstanbul ili Bahçelievler ilçesinden çalıntı 34 YN 1... plakalı 2001 model megane marka oto olduğu tarafımızdan tespit edilmiştir” açıklamalarının yer aldığı,
Sabıka kaydına göre sanığın, 6136 sayılı Kanuna muhalefet, kasten yaralama ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkumiyetlerinin olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan Ö.. B..; 15.09.2003 günü saat: 00.30 sıralarında evinde istirahate çekildiğini, sabah 07.00 sıralarında daire kapısını açık gören komşusunun zile basması üzerine uyandığını, uyandığında salon lambasının ve oturma odasının penceresinin açık olduğunu gördüğünü, evi kontrol ettiğinde cep telefonu, 20 Lira para ve trafikte kendi adına kayıtlı bulunan ... plakalı 2001 model gümüş renkli megane marka aracının kontak anahtarının çalınmış olduğunu fark ettiğini, otoparkı kontrol ettiğinde ise otomobilinin de çalınmış olduğunu gördüğünü ifade etmiş,
Sanık soruşturma aşamasında özetle; ... plaka sayılı megan marka otoyu 14.12.2003 günü “G.M.” lakaplı M. isimli arkadaşından S. O. yanında Hatay ilinde cezaevinde yatmakta olan M. K. isimli şahsı görmek için gideceğini söyleyerek emanet olarak aldığını belirtmiş,
Yargılama aşamasında ise; suça konu aracın çalıntı olduğunu bilmediğini, olay günü aracı Hatay"a giderken "Gövde Mustafa" lakaplı Müslüm Taşdöven isimli kişiden emanet olarak aldığını, M. T.in açık adresini bilmediğini savunmuştur.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, 2001 model olup suç tarihinde ekonomik değeri yüksek olan bir aracı kimlik bilgilerini ve açık adresini bilmediği arkadaşı "G.M." lakaplı M. isimli kişiden emanet aldığını söylemesi, aşamalarda aracı emanet aldığı bu kişinin ismini kısmen değiştirerek ifade etmesi, soruşturma ve kovuşturma makamlarının ısrarına rağmen aracı emanet aldığını iddia ettiği kişiye ait kimlik ve adres bilgileri vermekten kaçınması ve sabıkalı geçmişi de dikkate alındığında hırsızlık suçlamasıyla muhatap olan sanığın sadece hayali bir isim zikretmekle suçlamadan kurtulmayacağını bilecek yaşam ve adli tecrübeye sahip olması ve gerçekte var olan bir kişiden aracı emanet alması durumunda suçlamadan kurtulmaya yönelik olarak aracı emanet aldığını söylediği kişinin bulunması için daha etkin bir çaba göstermesi gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu değil, hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, yerel mahkemece sanığın eylemi suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi olarak nitelendirilerek, kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi olarak kabulü ile davanın zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiyle düşmesine hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: :
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.09.2012 gün ve 129-807 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi olarak kabulü ile davanın zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiyle düşmesine hükmolunması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 03.06.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.