Esas No: 2013/263
Karar No: 2014/260
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/263 Esas 2014/260 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : GELENDOST Asliye Ceza
Günü : 26.04.2007
Sayısı : 20-30
Sanık M.. K..’ın resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan 5237 sayılı TCK’nun 206/1. maddesi uyarınca 3 ay hapis; dolandırıcılık suçundan ise aynı kanunun 157/1 ve 52. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Gelendost Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.04.2007 gün ve 20-30 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 11.12.2012 gün ve 18050-45307 sayı ile dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün düzeltilerek onanmasına, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükmün ise;
“Sanığın işlediği suç nedeniyle yakalandığında kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla kimliğini B.. K.. olarak bildirerek, bu kimlik bilgileriyle nezarethane kayıt belgesi, sanık hakları formu, gözaltı takip formu, üst arama tutanağı, kimlik tespit tutanağı, yakalama tutanağı, C.Savcılığınca düzenlenen 07.01.2006 tarihli gözaltı talimatı, doktor raporu düzenlendiği anlaşılmakla; eylemin, bildirdiği kimlik bilgisinin gerçekte var olan bir kişiye ait olduğunun belirlenmesi durumunda 5237 sayılı TCK’nun 268/1. maddesi yollamasıyla, 267/1. maddesindeki ‘iftira’ suçunu, gerçekte var olmayan bir kişiye ait olduğunun saptanması halinde ise, aynı Kanunun 206. maddesindeki ‘resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan’ suçunu oluşturacağı gözetilerek, B.. K.."ın gerçek bir kişi olup olmadığının ibraz edilen ehliyete göre nüfus idaresinden kayıtları getirtilip tespiti ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin düşünülmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.01.2013 gün ve 262561 sayı ile;
“…B.. K..ın kimlik bilgilerinin kullanılması nedeniyle suçun mağduru konumunda olup, doğrudan zarar gördüğü ve hükmü temyize hak ve yetkisi bulunduğu sabit olmakla, gerekçeli kararın kendisine tebliği gerekmektedir. Bu itibarla, öncelikle yerel mahkeme hükmünün temyiz yasa yolunun süresi ve şeklini de kapsayan meşruhatla birlikte mağdur B.. K..’a tebliğinin sağlanması için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii sağlanmalı ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Dairesince 12.02.2013 gün ve 1235-2469 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İtirazın kapsamına göre inceleme, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın işlediği suç nedeniyle yakalandığında kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla kimlik bilgilerini kullandığı kardeşinin duruşmalardan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması nedeniyle gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında işlediği dolandırıcılık suçundan yakalandığında kendisi ile ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kardeşi B.. K..’ın ismini ve kimliğini kullandığı iddiasıyla resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kamu davası açıldığı, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda da bu suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün sadece sanık ve müdafii tarafından temyiz edildiği, yerel mahkemece kimlik bilgileri kullanılan B.. K..’ın duruşmalardan haberdar edilmediği, yokluğundan verilen hükmün gerekçeli kararının da kendisine tebliğ olunmadığı, Özel Dairece de bu tebligatın yapılması sağlanmadan temyiz incelemesinin yapıldığı, dosyada mevcut kimlik bilgilerine göre UYAP sistemi kullanılarak çıkartılan nüfus kayıt örneğinden B.. K..’ın suç tarihinde ve halen sağ olduğu anlaşılmaktadır.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinde; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Sahteciliğin özel bir türü olup kamu güvenine karşı işlenen bu suçun mağduru belirli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkestir.
Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 gün ve 542-153 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun işlenme şekillerinden birisi de kişilerin işledikleri suç nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendisiyle ilgili belge düzenleyen kamu görevlisine kimlik bilgilerine ilişkin olarak yalan beyanda bulunmasıdır. Ancak bu halde kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olmayan hayali veya hayatta olmayan bir kişi olması gerekir. Aksi halde sanığın eylemi "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu değil "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunu oluşturacaktır.
TCK’nun 268. maddesinde; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenen "başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" suçunda ise kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan ve suç tarihi itibariyle yaşayan gerçek kişiler suçun mağduru konumundadır.
Diğer taraftan, temyiz mahkemesince temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nun “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmü yer almaktadır.
Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK"nun 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu 234. maddeye aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı kanunun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikayetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nun 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK"nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın işlediği suç nedeniyle yakalandığında kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla kimlik bilgilerini kullandığı kardeşi B.. K..’ın suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmesi gerektiği konusunda tereddüt bulunmamakta olup CMK"nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak kendisine gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerekmektedir. Hükmü temyiz etmesi durumunda Yargıtay C.Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi ve tebliğnamenin tebliği zorunluluğu da doğacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.12.2013 gün ve 331-584 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, gerekçeli kararın suçtan zarar gören mağdur B.. K..’a tebliği sağlanıp, gerekli işlemlerin yapılması için tevdi kararı verilmek üzere dosyanın Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 11.12.2012 gün ve 18050-45307 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, Gelendost Asliye Ceza Mahkemesinin 26.04.2007 gün ve 20-30 sayılı kararının katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören mağdur B.. K.."a tebliği sağlanarak, gerekli işlemlerin yapılması amacıyla Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.05.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.