Esas No: 2012/1562
Karar No: 2014/251
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1562 Esas 2014/251 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : DİNAR Asliye Ceza
Günü : 11.09.2008
Sayısı : 190-308
Sanık B.. C.. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirildiği kabul edilerek sanığın 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 22/3, 22/6 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hükmolunan cezanın ertelenmesine, hapis cezasının ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, Dinar Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.09.2008 gün ve 190-308 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.06.2012 gün ve 22169-14928 sayı ile;
"Sanığa 5237 sayılı TCK"nun 85/1. maddesi ile tayin olunan 2 yıl hapis cezasından aynı Kanunun 22/3 maddesi gereğince artırım yapılmasına karar verilmiş olup neticede, 2 yıl 8 ay hapis cezası yerine 2 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır, ancak;
1- Sanık hakkında TCK"nun 22/3. maddesi gereğince artırım uygulanmasına rağmen CMK"nun 226. maddesi gereğince ek savunma hakkı verilmemesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2- 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesi için öngörülen koşulların, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlarla birlikte, denetime imkan verecek şekilde, somut gerekçeler gösterilmek suretiyle değerlendirildikten sonra, sanık hakkında "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, mahkemece kanunun amacına aykırı şekilde, sanığın cezasının ertelenmesi sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği, oysa sanık lehine düzenlemelerden, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının, seçenek yaptırımlardan ve erteleme hükümlerinden önce tartışılması gerektiği, sanığa verilen cezanın ertelenmiş olması sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle ve ölenin yakınlarının da sanık hakkında şikayetçi olmadıkları gözetilmeksizin lehine olan bu düzenlemeden faydalandırılmaması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri A.E.. ve M.A.....; "Mahkemenin olayı bilinçli taksirle işlendiğine dair uygulamasını onayan Daire çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki:
Olay sonrası ifadesi alınan ölenin kız kardeşi S.....K..... Cumhuriyet savcılığında; "ablam ile ben yürüyorduk, arkada eniştem sanık B...i yürüyordu. Ablam ile yürürken omuzlarımız birbirine değer vaziyetteydi. Bu esnada M.. Ö.. sanık enişteme hitaben tüfek dolu horozu da çekik dediğini hatırlıyorum. Yine bu esnada ölen ablam sigara yaktı. Eniştem sanıkta bende isterim dediği anda patlama sesi duydum, geri dönüp arkama baktığımda ablam yerde yatıyordu" şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkeme "sanığın rastgele kuşlara ateş ettikten sonra eşiyle kolkola gezerken tüfeğin ateş alabileceğini düşünmeden, kılıfını takmadan ateş almasına sebebiyet vermek şeklindeki eylemi bilinçli taksirle işlediğini" kabul etmiştir.
Sanığın savunması, ölenin kız kardeşi S.... K.... ve diğer tanıklar M.. Ö.. ve N.. Ö..’ün beyanlarından anlaşılacağı gibi olayın basit taksirle işlendiği halde eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü kanuna aykırıdır. Çünkü olayda failin neticeyi öngörüp hareketlerine devamla neticenin oluşumuna sebebiyet verdiği söylenemez. Alışa gelmiş uygulama ile tüfeği dikkatsiz ve özensiz şekilde taşırken tüfeğin tetiğine dokunmakla öngörülebilir netice meydana gelmiştir. Kaldı ki mahkemenin bilinçli taksir için gösterdiği gerekçe aslında basit taksire ait olgulardır.
Bu nedenle olayda bilinçli taksirin bulunmadığını düşündüğümüzden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz" görüşüyle, Özel Dairenin eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirildiğine ilişkin kabulü yönüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.09.2012 gün ve 254811 sayı ile;
"1- Olay günü sanığın eşi S.. C.. (ölen) ve yanlarında M.. Ö.., N.. Ö.. ile S.... K...r olduğu halde piknik yaptıktan sonra M.. Ö.."e ait av tüfeği ile kuşlara ateş ettikleri, dönüş yolunda sanık ile eşi S.. C.."in yanyana yürüdükleri sırada sanığın elinde bulunan av tüfeğinin ateş almasıyla eşi S.. C.."in kafasından vurularak öldüğü olayda;
Tüm dosya kapsamından, sanığın dolu olan av tüfeğini dikkatsiz ve özensiz şekilde taşırken tüfeğin tetiğine dokunmasıyla gerçekleşen sonuç bakımından, taksirli davranışı dışında bilinçli bir davranışının bulunmadığı dolayısıyla sanığın davranışlarının taksir boyutunu aşıp bilinçli taksir seviyesine ulaşmadığı, mahkemenin bilinçli taksir uygulamasına dair gerekçesinin de basit taksire ait olgulardan ibaret bulunduğu bu nedenlerle sanığın eyleminde bilinçli taksirin uygulanma koşullarının bulunmadığı halde yazılı şekilde uygulama ile sanık hakkında fazla cezaya hükmolunmasından dolayı hükmün bozulmasına karar verilmesi yerine bilinçli taksir uygulanmasına dair yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi,
2- Yerel mahkeme hükmünün başkaca hukuka aykırılık nedenleriyle bozulmuş olması karşısında, 5237 sayılı TCK"nun 85/1, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca yapılan uygulamada 2 yıl 8 ay yerine 2 yıl 6 ay olarak eksik ceza tayin edilmesi şeklindeki uygulama yanlışlığının da bozma konusu yapılması gerektiği halde eleştiri nedeni olarak yazılmasının isabetli olmadığı, zira hükmün bozulması halinde tüm hukuka aykırılık hallerinin bozma nedeni olarak yazılması gerektiği, uygulama yanlışlıklarının bozma nedeni sayılmayıp eleştiri konusu yapılması durumunda 1412 sayılı CMUK"nun 326/son maddesinin uygulanamaz ve işlevsiz bir madde haline geleceği gözetilmeden, sanık hakkında eylemine uyan yasa maddeleri uyarınca doğru ceza miktarının belirlenmesinden sonra ilk hükmün sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi, aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK"nun 326/son maddesi gereğince sanığın ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkı gözetilerek uygulama yapılması koşuluyla bu yönden de hükmün bozulmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde eleştiri yapılması,
3- Sanık hakkında düzenlenen iddianamede taksirle öldürme suçundan 5237 sayılı TCK"nun 85/1 ve 63. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açılmış olup, sanık ile müdafiinin hazır bulunduğu 11.09.2008 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısının vermiş olduğu esas hakkındaki mütalaasında bilinçli taksirle öldürme suçundan 5237 sayılı TCK"nun 85/1, 22/3 ve 53. maddelerinin uygulanmasının talep edildiği ve sanık ile müdafiinin bu mütalaaya göre savunmalarını yaptıkları anlaşılmakla, bunun ek savunma yerine geçeceği ve ek savunma verilmediğinden sözedilemeyeceğinden, sanık hakkında TCK"nun 22/3. maddesi uyarınca artırım uygulanmasına rağmen ek savunma hakkı verilmemesi suretiyle savunma hakkınının kısıtlandığından bahisle verilen bozma kararının kaldırılması,
4- Mahkemesince sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının ertelenmesi nedeniyle CMK"nun 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına dair verilen kararın Yüksek Dairece "sanığın lehine olan bu düzenlemeden faydalandırılmaması" nedeniyle bozulmasına hükmedilmiş ise de;
Sanık lehine olan düzenlemelerden hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının seçenek yaptırımlardan ve erteleme hükümlerinden önce tartışılmasının gerekmesi nedeniyle hükmün CMK"nun 231. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının tartışılmaması nedeniyle bozulmasına karar verilmesi yerine, "sanığın lehine olan bu düzenlemeden faydalandırılmaması" şeklinde biten ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının var olduğunun kabul edildiği kanaatini doğuracak bir ifadeyle CMK"nun 231. maddesi hükmünün uygulanmasına yönelik kesin bozma yapılması usul ve yasaya aykırıdır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan ve eylemde bilinçli taksir şartlarının bulunmadığı yönündeki itiraz nedeni dışındaki diğer itiraz nedenlerini isabetli bulan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.11.2012 gün ve 27074-24711 sayı ile; bu aşamada dairece karar verilmesinin infazda duraksamaya ve hükmün karıştırılmasına yol açacağı, dolayısıyla konunun Genel Kurulda sonuca bağlanmasının uygun olacağı düşüncesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın ölüme neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığınca düzenlenen 07.05.2008 günlü otopsi tutanağında; ölümün av tüfeği saçma taneleri ile kafatası kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin harabiyeti ve kanaması sonucu meydana geldiği,
18.06.2008 günlü otopsi raporunda ise; otopsi bulgularına göre kişide baş kısmında 1 adet av tüfeği saçma taneleri toplu giriş yarası mevcut olup, lokalizasyonu itibarı ile tek atışla husulünün mümkün olduğu, av tüfeği saçma taneleri toplu giriş deliği ve cilt ve cilt altı bulgularının değerlendirilmesinde ve saçma tanelerinin dağılım lokalizasyonlarına göre atışın yakın atış mesafesinden ve arkadan öne seyirli olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık N.. Ö.. kollukta; ölen ile eşlerinin arkadaş olması nedeniyle tanıştıklarını, olay günü ailecek birlikte pikniğe gittiklerini, dönüş de saat 18.30 sıralarında olayın olduğu yere geldiklerini, arabayı durdurarak tarlalar içerisine giden yolda yürüyüşe başladıklarını, tarla yoluna 2-3 metre kadar girdiklerini, kime ait olduğunu bilmediği bir av tüfeğinin ortaya çıktığını, eşi M.., sanık ve ölenin kız kardeşi S.. tüfekle kuşlara ateş ettiklerini, sonrasında bu yoldan ileriye doğru yürümeye devam ettiklerini, bir süre sonra geri dönüşe geçtiklerini, eşi M... ile birlikte önde yürüdüklerini, S.. hemen arkalarında, ölen S.. ile eşinin ise S... arkasında yürüdüklerini, av tüfeğinin bu esnada sanık B.. elinde olduğunu, 5-10 adım kadar yürüdükten sonra arkalarından bir el silah sesi duyduğunu, arkasını döndüğünde S..nın yerde yüzükoyun yattığını, eşi B..’nin ise "S.. karım ölme" diye bağırdığını, bu esnada tüfeğin nerede olduğunu fark etmediğini, hemen S..yı alıp hastaneye götürdüklerini belirtmiş, mahkemede de benzer şekilde anlatımda bulunmuş,
Tanık M.. Ö.. kollukta; eşi N.. ile benzer anlatımda bulunmuş, suçta kullanılan tüfeği kendisinin getirdiğini, tüfek ile ateş ettiklerini, dönüş için yürüdükleri sırada tüfeğin sanık B..’nin elinde olduğunu, arkadan bir el silah sesi geldiğini, geriye döndüğünde sanığın "gülüm ben ne yaptım” diyerek eşinin üzerine kapanarak bağırdığını, tüfeğin nerede olduğunu görmediğini ifade etmiş B...’ye verdiğini, vermeden önce horozun açık olup olmadığını hatırlamadığını, B...nin ateş etmek istediğini, ateş edemeyince içinde mermi olduğunu kendisine söylediğini belirtmiş,
Tanık S.. K.. savcılıkta; tanıklar M.. ve N.. ile benzer anlatımda bulunmuş, ateş ettikleri tüfeğin tek kırma diye tabir edilen tüfeklerden olduğunu, bir süre ateş ettikten sonra geri dönmeye karar verdiklerini, en önde N.., onun arkasında eşi M.., onların arkasında da ablası ile kendisinin, en arkada da eniştesi sanık B..nin yürüdüğünü, ablası ile yürürken omuzlarının birbirine değer vaziyette olduğunu, bu esnada M.. Ö..’ün eniştesine hitaben "tüfekte dolu horozu da çekik" dediğini hatırladığını, yine bu esnada ablasının sigara yakması üzerine eniştesinin bende isterim dediği anda bir patlama sesi duyduğunu, arkasına döndüğünde ablasının yerde yattığını belirtmiş,
Mahkemede kolluk anlatımına benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte; dönüşte M.. Ö.. ve eşinin önden yürüdüğünü, kendilerinin de ablası ve eniştesi olan sanıkla birlikte arkadan yürüdüklerini, aralarında 100 m. kadar mesafe olduğunu, bu sırada ablasının telefonunun çaldığını, ablasını eniştesinin abisinin kaybolan bir telefon nedeniyle aradığını, arayan kişiye telefonu almak için geleceklerini söylediklerini, bu sırada tüfeğin eniştesinin elinde olduğunu, ablasının sigara yaktığını, eniştesi isteyince ona da verdiğini, telefonu düşürdüğü için eniştesinin kendisine kızdığını, bunun üzerine ablası ve eniştesine omuz atarak öne geçtiğini, bu sırada ablasının koluna girdiğini, bu sırada da tüfeğin patladığını ve ablasının yere düştüğünü, tüfeğin önce M.. Ö..’ün elinde olduğunu, eniştesine verirken içinde mermi olduğunu ve horozunun çekik olduğunu söylediğini, bundan yaklaşık 2-3 dakika sonra tüfeğin patladığını, olayın kazaen olduğunu ifade etmiş,
Kollukta ifade vermek istemeyen sanık savcılıktaki savunmasında; olayın olduğu gün eşi S.., arkadaşı M.. ve eşi N.. ile baldızı S. ile pikniğe gittiklerini, akşama doğru tam olarak hatırlayamadığı bir saatte dönerken anayola çıkmadan bir yola saptıklarını, orada arkadaşı M.., baldızı S.. ve eşi S.."nın av tüfeği ile kuşlara doğru bir kaç kez ateş ettiklerini, dönüş yolunda eşi S..ile arkadan yürüdüklerini, S..ile M.. ve eşinin önlerinde olduğunu, tüfeği kendisi ve eşinin tuttuklarını, bir anda eşi S..’yı yerde gördüğünü, silahın boş olduğunu zannettiğini, olayın tam olarak nasıl olduğunu, silahın nasıl ateş aldığını hatırlamadığını, S..nın 20 günlük eşi olduğunu, olayda kusurunun bulunmadığını, tüfek yada ateşli silahlara merakının olmadığını, askerde sadece tüfekle ateş ettiğini, tecrübesinin olmadığını söylemiş,
Mahkemede genel itibariyle savcılık savunması ile benzer şekilde savunmada bulunmakla birlikte, dönüşte eşi S..’nın cebine bir fişek koyduğunu ve uzaklaştığını, bu sırada tüfeğin patladığını ve eşinin yere yığıldığını, tüfek patladığında elinde olduğunu, nasıl patladığını bilmediğini dile getirmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülmeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
5237 sayılı TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamaz. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Failin somut olayda tam ya da tali kusurlu olmasının ya da nedensellik bağını kesmediği sürece sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunmasının suçun “bilinçli taksirle” işlendiğinin belirlenmesi açısından belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Failin taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ya da hafifliği ancak TCK"nun 61/1-f maddesi uyarınca temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, eşi, baldızı, arkadaşı ve arkadaşının eşiyle birlikte patika yolda yürüdükleri sırada, elinde bulunan av tüfeğinin tetiğine parmağının değip tüfeğin patlaması sonucunda eşinin başından vurularak ölmesi şeklinde gerçekleşen somut olayda, sanık, içerisinde fişek bulunan ve horozunun çekili olması nedeniyle patlamaya hazır halde olan tüfek elindeyken, yürüdükleri patika yolun yapısı gereği heran parmağının tetiğe değerek elindeki tüfeğin patlayıp yakında bulunanlar için tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini olağan hayat tecrübeleriyle öngörmesine rağmen, bir şey olmaz düşüncesi, benzer durumlarla ilgili olarak olumsuz sonuçlar doğmamış olması ve şansına güvenmesi nedeniyle sonucun gerçekleşmeyeceği yönünde yanlış bir kanaat ile hareket etmiştir. Buna karşılık, istemediği, ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmamış, bu bağlamda içerisinde fişek bulunması ve horozunun çekili olması nedeniyle her an patlayabileceğini öngörmesine karşın tüfeği o şekilde taşımaya devam etmiştir. Bu nedenle, meydana gelen ölüm olayında sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Bu itibarla, eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirildiğini kabul ederek uygulama yapan yerel mahkemenin hükmü ile bu hükmü isabetli bulan Özel Daire kararı isabetli olup, itirazın redine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; "sanığın ölüme neden olma eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirmediğinden bahisle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değerlendirilmesi aşamasında Özel Dairece isabetli bulunan üç itiraz nedeni göz önünde bulundurulmak suretiyle yeniden karar verilmesi amacıyla Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.05.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.