Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/631 Esas 2014/223 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/631
Karar No: 2014/223

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/631 Esas 2014/223 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/631 E.  ,  2014/223 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : İZMİR 1. Sulh Ceza
    Günü : 14.04.2010
    Sayısı : 1248-651

    Bilinçli taksirle yaralama suçundan sanık A.. A..’ın 5237 sayılı TCK’nun 89/1 ve 22/3. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.04.2010 gün ve 1248-651 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.02.2013 gün ve 14118-4519 sayı ile;
    "Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, dosya kapsamından olaydan 15 dakika sonra yapılan ölçüme göre 33 promil alkollü olduğu tespit edilen sanık hakkında böyle bir tespit yapılmadığı, bu sebeple de mahkemece başka herhangi rapor veya belgeye dayanmadan gerekçede sanığın 134 promil alkolü olduğunun kabulünün dosya kapsamına uygun olmadığı sanığın olay sırasındaki alkol oranına göre; olayda bilinçli taksirin unsurlarının gerçekleşmediğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.04.2013 gün ve 286644 sayı ile;
    “Sanığın olay anında 0,33 promil oranında alkollü olduğu, bu alkol oranının sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabulü için yeterli olmayacağı ancak, sanığın gece saat 01.00 sıralarında hızlı bir şekilde araç kullanarak kaza mahallinde ‘dur’ trafik levhasını dikkate almayarak katılanın içerisinde bulunduğu ticari araca çarpıp kazanın oluşumuna asli ve tam kusuruyla sebebiyet verdiği, kazada ticari taksi sürücüsünün ve katılanın herhangi bir kusurunun olmadığı, sanığın, aracını süratli bir şekilde kullanması, trafik levhasını dikkate almaması ve düşük oranda olsa da, alkollü olarak araç kullanıp her an trafik kazasına sebebiyet vereceğini ön gördüğü halde neticeyi istemeyip, anlatılan şekildeki davranışları ile kazanın oluşumuna bilinçli taksir yoluyla sebebiyet verdiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 11.07.2013 gün ve 12339-18961 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini “taksirle mi” yoksa “bilinçli taksirle mi” gerçekleştirdiğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanığın olay gecesi saat 01.00 sıralarında sevk ve idaresindeki otomobil ile İzmir ili, Buca ilçesi, .. ...i Bey Mahallesi, ../... Sokakta seyir halinde iken sokağın sonundaki kavşağı fark etmeyerek mevcut hızı ile ve kontrolsüz bir şekilde kavşağa girip anayol niteliğindeki Uğur .. caddesini takiben Ç.. Bir meydanı istikametine doğru seyir halinde olan tanık B.. Ç.. idaresindeki ticari taksiye cadde içinde sol ön ve arka kapı kısımlarına gelecek şekilde çarparak katılanın yaralanmasına neden olduğu,
    Trafik kazası tespit tutanağında; kaza mahallinde trafik lambası ve işaret levhası bulunmadığı, aydınlatmanın bulunduğu, havanın açık, yolun düz, zemininin asfalt kaplama ve kuru olduğu tespitlerine yer verilip meydana gelen kazada sanığın kavşaklarda geçiş üstünlüğü kuralına uymadığından asli ve tam, taksi sürücüsünün ise kusursuz olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,
    Kazadan kısa bir süre sonra saat 01.11"de alkolmetre ile yapılan ölçüm sonucunda sanığın 33 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, iddianamede de durumun bu şekilde olduğu açıklanmasına ve dosyada aksine başka bir bilgi ve belge bulunmamasına karşın, yerel mahkemece gerekçeli kararda sanığın 134 promil alkollü olduğunun belirtildiği,
    Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporuna göre; katılanda kafa tepe kısmında yer yer çok sayıda 1-2 mm’lik cildi sıyrıklar ile belde yumuşak doku hassasiyeti, sol üst kolda, etrafında ekimoz bulunan cilt sıyrıkları ile sağ el sırtında yüzeysel sıyrıklar bulunduğu, yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmayıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu,
    Yerel mahkemece görevlendirilip mahallinde inceleme yapan trafik bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; kaza tespit tutanağındaki tespitlere ilaveten 306/2. Sokak tarafından Uğur Mumcu Caddesine gelindiğinde kavşak başlangıcında "DUR" levhasının bulunduğu, sanığın geldiği sokakta kavşak başlangıcının sol tarafından duvar olması nedeniyle Uğur Mumcu Caddesini takiben Çevik Bir meydanından gelen araç trafiğinin görünmediği belirtilerek sanığın kavşağa gelmeden önce görüş alanındaki “DUR” trafik levhasını ciddi uyarı kabul edip anayol konumundaki Uğur Mumcu Caddesindeki araçların hız ve yakınlığını dikkate alarak kotrollü bir şekilde geçişini tamamlaması gerekirken seyrine gereken dikkat ve özeni göstermediği, yol bitimi ve kavşak olduğunu fark etmeyerek 60 km"lik bir hızla kavşağa giriş yaptığı ve kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığı bu nedenle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 84/h maddesi uyarınca asli ve tam kusurlu, diğer araç sürücüsünün ise kusursuz olduğu kanaatine varıldığının açıklandığı,
    Bilirkişi raporunda belirtilen “DUR” işaret levhasının kaza anında olay yerinde bulunup bulunmadığının dosya kapsamından anlaşılamadığı, kaza tespit tutanağında trafik levhasının olmadığının yazılı bulunduğu, sanığın da temyiz dilekçesinde kaza mahalline geldiği istikamette bir levhanın olmadığını belirttiği,
    Tanık B.. Ç.."ın; olay günü ticari taksisi ile Uğur Mumcu Caddesinde Çevik Bir meydanı istikametine doğru seyir ettiği sırada, yolun solundaki ara sokaktan kontrolsüz biçimde caddeye giren sanığın aracının kendi aracına çarptığını, çarpmanın etkisiyle savrulup önce yolun kenarındaki kaldırıma daha sonrada duvara vurduklarını, yanında oturan müşterisi katılanın yaralandığını, kaza nedeniyle aracının kullanılamaz hale geldiğini söylediği,
    Katılan M.. A.."ın; olay günü ticari takside bulunduğu sırada 306/2. Sokak ile Uğur Mumcu Caddesinin kesiştiği kavşağa geldiklerinde sanığın aracı ile tali sokak üzerinden gelip içinde bulunduğu araca sol yan tarafından çarptığını, kaza nedeniyle yaralandığını, bir müddet hastanede kaldığını, 20-25 gün kadar da evde istirahat ettiğini, bu süre zarfında işyerinin kapalı kaldığını ve maddi zarara uğradığını, sanığa zararını bildirdiğini ancak karşılamadığını beyan ettiği,
    Sanık A.. A.."ın; 306/2. Sokakta seyir halinde olduğu sırada sokak lambası ışığından yolun bittiğini fark edemediğini, bu nedenle istemeden mevcut hızı ile ve kontrolsüz biçimde caddeye girip cadde içinde kendisine göre yolun sağ tarafından gelen ticari taksiye aracının ön tarafı ile çarptığını, kaza anında hızının 60-70 km civarında olduğunu, kavşağı fark edemediğini savunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
    Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
    1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
    2- Hareketin iradi olması,
    3- Sonucun istenmemesi,
    4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
    5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
    Şeklinde kabul edilmektedir.
    Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
    5237 sayılı TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
    Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
    Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamaz. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
    Failin somut olayda tam ya da tali kusurlu olmasının ya da nedensellik bağını kesmediği sürece sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunmasının suçun “bilinçli taksirle” işlendiğinin belirlenmesi açısından belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Failin taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ya da hafifliği ancak TCK"nun 61/1-f maddesi uyarınca temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın geceleyin tali yolda ilerlerken yola gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle yolun sonundaki herhangi bir uyarı ışığı ve polis kontrolü bulunmayan kavşağı fark etmediği ve mevcut hızı ile kavşağa girip kavşak içerisinde mağdurun içinde bulunduğu araca çarparak yaralanmasına neden olduğu olayda, dikkatsiz şekilde araç kullanmak ve kavşaklarda geçiş önceliğine uymamak suretiyle asli ve tam kusuru olan sanığın meydana gelen neticeyi öngörmediği anlaşıldığından bilinçli taksirin şartları oluşmamıştır. Öte yandan sanığın olay anında 33 promil alkollü olması da bilinçili taksirle hareket ettiğinin kabulü için tek başına yeterli değildir.
    Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün olayda bilinçli taksirin unsurlarının gerçekleşmediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olduğundan, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.




    Hemen Ara