Esas No: 2012/1509
Karar No: 2014/222
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1509 Esas 2014/222 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : MALATYA 4. Asliye Ceza
Günü : 23.10.2007
Sayısı : 1029-729
Kasten yaralama suçundan sanık S.. Y.."ın 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 3-e maddesi yollamasıyla 87/1-d, 21/2, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.10.2007 gün ve 1029-729 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.02.2012 gün ve 20263-4713 sayı ile;
“Yaralama suçuna ilişkin olarak, sanığın yaralama suçunu olası kastla işlediği kabul edildiğine göre 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesine göre temel ceza belirlendikten sonra, aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezasından aynı kanunun 21/2. maddesi uyarınca indirim yapılması gerekirken neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç için öngörülen cezada indirim yapılarak eksik cezaya hükmedilmesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Ancak doğru uygulama yapılsaydı 5237 sayılı Yasanın 87/1-son maddesi ile bulunan 5 yıl hapis cezası üzerinden mahkemece kabul olunup takdir edilen 29. madde hükmü gereğince 2/4 oranında indirim yapıldığında 2 yıl 6 ay hapis ve ve bu miktar üzerinden 62. maddeye göre 1/6 oranında indirim yapıldığında ise 2 yıl 1 ay hapis cezası bulunacaktı. Şu halde 1 yıl 15 gün hapis cezası 5237 sayılı Yasanın 21/2 maddesi gereğince, yanılgılı olarak belirlenen temel cezadan değil de netice cezasından indirim suretiyle 5237 sayılı Yasanın 51. maddesinin uygulanabilirlik sınırları içerisine girmiş bulunmaktadır. Doğru uygulama yapılması halinde 5271 sayılı Yasanın 51. maddesinin uygulanma ihtimali bulunmamaktadır.
Konuya ilişkin olarak Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu 04.03.2008 gün ve 2008/6-47 esas, 2008/43 sayılı kararında "sanığın önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkumiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, sanığa daha önce bir kez tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacaktır. Benzer konuda Yargıtay CGK’nun 17.11.1988 gün ve 282-348 sayılı kararı ile 23.03.2004 gün ve 41-70 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır" şeklinde belirtilmiş olup, bu açıklamalar ışığında somut olayımıza ilişkin olarak değerlendirme yapıldığında sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinin uygulanma imkan ve kabiliyeti bulunmadığından bu nedenle bozma yapılması düşünülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.03.2012 gün ve 28276 sayı ile;
“Yüksek Dairenin görüşü doğrultusunda uygulama yapılması halinde, kasten yaralama suçu ile olası kastla yaralama suçunu işleyen arasında hükmedilen hapis cezası süresi yönünden fark bulunmayıp aynı cezaya hükmedilmesi gerekmekte, bu ise maddenin düzenleme amacına, temel ceza kurallarına ve hakkaniyet ölçütlerine uymamaktadır.
Olayımızda yerel mahkemece, 5237 sayılı TCK.nun 86/1. maddesi uyarınca temel ceza belirlenip, suçun silahla işlenmesi nedeniyle 86/3-e maddesi ve mağdurun yaralanmasının yaşamsal tehlike oluşturması nedeniyle 87/1-d-son maddesi gereğince artırım yapıldıktan sonra, olası kast nedeniyle aynı yasanın 21/2. maddesi uyarınca cezadan indirim yapıldığı, bu uygulamanın maddenin düzenleme amacına uygun olduğu, belirlenen cezanın erteleme sınırları içinde kaldığı ve hükümde oluşan çelişkinin giderilmesi gerektiği, bu nedenle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 12.11.2012 gün ve 28581-37531 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık S.. Y.. hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın mağduru hayati tehlike geçirecek şekilde olası kastla yaraladığı somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece eleştiri konusu yapılan, TCK’nun 21/2. maddesinin uygulanma yerinin tayin edilmesine ve buna bağlı olarak hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına yönelik gerekçedeki çelişkinin bozma nedeni yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın gayri resmi olarak ortağı bulunduğu lokantaya kapanma saatine yakın bir vakitte gelen dört müşterinin lokanta çalışanlarıyla "neden müzik yok" diyerek tartışmaları ve uyarılara rağmen bu tartışmayı sürdürmeleri üzerine sanığın ruhsatsız taşıdığı tabancayı çıkartıp lokanta içinde havaya bir kaç el ateş ettiği, bu atışlardan birisinin çalışan Serdal"ın başına isabet ettiği, bunun sonucunda adli rapora göre mağdurun hayati tehlike geçirecek, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve kemik kırığı hayat fonksiyonlarına 2. derecede etkili olacak şekilde yaralandığı,
Yerel mahkemece bu suçtan TCK"nun 86/1 ve 86/3-e maddeleriyle temel ceza belirlendikten sonra, aynı kanunun 87/1-d maddesinden artırım yapılması gerekirken, temel cezanın 87/1-d maddesi uyarınca doğrudan tayin edildiği,
Sanık hakkında aynı dosya kapsamında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen hapis cezasının; "sanığa verilen cezanın ertelenmesi halinde tekrar suç işlemeyeceği konusunda yargılama sürecindeki davranışları da dikkate alındığında olumlu kanaat geldiği" gerekçesiyle ertelenmesine karar verildiği halde, kasten yaralama suçundan verilen ve erteleme sınırları içerisinde kalan hapis cezasının ise; "sanığın geçmişteki hali, sabıkalı oluşu, suç işleme hususundaki eğilimi de dikkate alınarak sanığa verilen cezanın ertelenmesi halinde tekrar suç işlemekten çekinmesine sebebiyet vereceği yönünde olumlu kanaat gelmediği" gerekçesiyle ertelenmesine yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Öncelikle eylemin olası kastla işlenmesi halinde hükmolunacak cezanın ne şekilde hesaplanması gerektiği belirlenmelidir.
5237 sayılı TCK’nun "Cezanın belirlenmesi" başlıklı 61. maddesinin konumuzla ilgili ilk beş fıkrası;
" (1) Hâkim, somut olayda;
A) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suç konusunun önem ve değerini,
) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hâllerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir" şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, suçun olası kastla işlenmesi halinde; öncelikle maddenin birinci fıkrası uyarınca, fıkrada belirtilen ilkeler gözönünde bulundurulmak suretiyle, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel ceza tespit edilmeli, daha sonra maddenin ikinci fıkrası gereğince suçun olası kastla işlenmesi nedeniyle, birinci fıkra uyarınca belirlenen temel cezadan TCK"nun 21/2. maddesinde öngörülen oranda indirim yapılmalı, sonrasında suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerin varlığı durumunda, ilk iki fıkra uyarınca belirlenen cezadan önce artırım, daha sonra da indirim yapılmalı, sonrasında da belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hallerinde temel cezayı belirleyen maddenin 5237 sayılı TCK"nun 86. maddesi mi, yoksa 87. maddesi mi olduğu hususunun belirlenmesi gerekmektedir.
"Kasten yaralama" suçu 5237 sayılı TCK’nun 86. maddesinde;
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır" şeklinde,
"Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" ise aynı kanunun 87. maddesinde;
"(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" biçiminde düzenlenmiştir.
TCK’nun 86/1. maddesinde kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş olup, anılan fıkra uyarınca, kasten başkasını yaralayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kasten yaralamanın, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması halinde ise fail hakkında maddenin 2. fıkrası uygulanacaktır. Maddenin 3. fıkrasında ise beş bent halinde kasten yaralama suçunun ağırlatıcı nedenlerine yer verilmiş olup, fıkradaki bu bentlerden biri veya birkaçının gerçekleşmesi halinde yaralanmanın niteliğine göre fail hakkında 1. veya 2. fıkralar uyarınca hükmedilen ceza yarı oranında arttırılacaktır.
Kanunun 87. maddesinde ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmıştır. Maddenin 1. fıkrasında bir kat, 2. fıkrasında iki kat artırımı gerektiren haller, 3. fıkrasında kemik kırılması halinde yapılacak artırım, 4. fıkrasında ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu 1. ve 2. fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.
Kanunun 87. maddesinin tüm fıkralarında "yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza" ifadesine yer verilmek suretiyle, yapılacak artırımların aynı kanunun 86. maddesine göre belirlenen ceza üzerinden yapılacağının açıkça ifade edilmesi karşısında, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama eylemlerinde temel cezayı belirleyen maddenin 86. madde olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 gün ve 135-204 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir sonuca ulaşılabilmesi için ayrıca, kast ve olası kast kavramları üzerinde durmak ve suçun doğrudan kast ve olası kast ile işlenmesi hallerinde aynı cezaya hükmolunup olunmayacağının da tespiti gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 21. maddesinin 1. fıkrasında kast; suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmış, öğretide de, genel kabul gören düşünceye göre, suçun kanuni tanımında yer alan objektif unsurların bilinmesi ve istenmesi biçiminde tarif edilmiştir. Görüldüğü gibi kast, bilme ve isteme şeklinde ifade edilen iki unsurdan oluşmaktadır. Fail, hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyor ve bunu istiyorsa kasten hareket ettiği kabul edilmelidir, ancak failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanı sıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi kast kapsamında değerlendirilmelidir.
Olası kast ise kanunun 21. maddesinin 2. fıkrasında; "kişinin, öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanmış, bu kast türü ile ilgili başkaca ayırıcı bir unsura yer verilmemiş,
22. maddenin 2. fıkrasında bilinçli taksirin; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" şeklinde tanımlanması nedeniyle, bu kast türünün bilinçli taksirle karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiştir. Madde metninde yer verilmeyen "kabullenme" ölçüsü, madde gerekçesinde; "olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklanmak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak ölçü ortaya konulmuştur.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer bir ölçüt, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır.
Suçun manevi unsurunu oluşturan kastın, iki türü olan doğrudan kast ve olası kast hallerinde aynı cezaya hükmolunup olunmayacağının tespitine gelince; TCK"nun 22. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; "Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kast vardır. Bu hâlde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklindeki açık düzenleme ile kanun koyucu, fiilin olası kastla işlenmesi halinde cezadan indirim yapılmasını benimsemiş, madde gerekçesinde; "Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür" açıklamasına yer verilmiştir. Dolayısıyla, eylemin olası kastla işlenmesi halinde verilecek ceza, doğrudan kastla işlenmesi halinde verilecek ceza ile aynı olmayıp, daha az cezaya hükmolunması gerekmektedir. Olası kastın haksızlık payı, doğrudan kasta kıyasla daha az olduğundan, bu şekilde uygulama yapılması ceza adaletine ve kanun koyucunun amacına da uygun olacaktır.
Öğretide bu hususu destekler mahiyette; "Olası kast, kastın en zayıf türüdür. Olası kastta da ceza hukuku manasında bir kast söz konusudur ve bu kast failin suçu direkt kast ile işlemiş gibi cezalandırılması için yeterlidir. Bununla beraber, bu nevi kastın haksızlık içeriğinin diğer kast çeşitlerine göre az olduğuna dikkat çekmek gerekir. Zira fail her ne kadar neticenin meydana geleceğini öngörmüş ise de, ne neticenin meydana gelmesi için gayret göstermiştir, ne de neticenin meydana geleceğinden emindir, sadece neticeye karşı bir umursamazlık içindedir. Bu itibarla faile cezanın asgari haddi verilebileceği gibi, takdiri indirim sebepleri de uygulanabilir. Ceza kanunumuzda ise bu düşüncelerle olsa gerek, olası kast halinde cezanın indirileceği hükme bağlanmıştır"(Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, 16. Baskı, s. 220), "Kastın kusurluluk türü olarak da işlevleri vardır. Bunlardan en önemlisi cezanın belirlenmesinde karşımıza çıkar. Kasıtlı suçların cezası herzaman aynı suçun taksirli şekline göre daha ağırdır." (Veli Özer Özbek, M. Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2. Baskı, s. 236), "Ancak olası kastın tanımını yapan bu kanunlar olası kast halinde cezanın indirilmesi hususuna yer vermemişler, olası kastı doğrudan kasta eşdeğer saymışlardır. Buna karşılık kanunumuzun 21. maddesinin 2. fıkrasında olası kast halinde cezanın indirilmesi öngörülmüştür. Olası kastın haksızlık içeriğinin doğrudan kasta nazaran daha az olduğu kabul edildiğine göre, kanunumuzun olası kast halinde cezada indirim öngörmesi yerinde bir düzenleme olmuştur." (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, 6. Baskı, s.168) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK"nun "Hapis cezasının ertelenmesi" başlıklı 51. maddesi uyarınca; "İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir. ..."
Maddede iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezalarının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını ikmal etmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine yasal engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek bulunmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezasının ertelenebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Kanun maddesi gereği yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan hükmolunan adli para cezalarının ertelenmesine imkân bulunmamaktadır.
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 07.06.1976 gün ve 4–3 sayılı kararı ile Ceza Genel Kurulunun bu kararla uyumlu yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere; erteleme cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumu olup, hapis cezasının ertelenmesi veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahalli mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir şekilde yasal, yeterli ve dosya içeriği ile uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşımaktadır.
Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme isteminin reddine karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezaların şahsileştirilmesi ilkesine aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir. Bu durum karşısında cezaların ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir, mutlaka somut olay ve dosya muhtevası ile uyumlu olmalı, hâkim soyut düşüncelerine değil, somut nedenlere dayanmalı, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önüne alınarak gelecekteki hayatı sezilmeli, tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, mağduru hayati tehlike geçirecek şekilde olası kastla yaraladığı somut olayda, yerel mahkemece TCK"nun 21/2. maddesinin, 87/1-d maddesinden sonra uygulanmak suretiyle hüküm kurulması usul ve kanuna uygundur. Bu nedenle sanık hakkında aynı dosya kapsamında işlediği 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen hapis cezasının; "Sanığa verilen cezanın ertelenmesi halinde tekrar suç işlemeyeceği konusunda yargılama sürecindeki davranışları da dikkate alınarak, mahkememize olumlu kanaat geldiği" şeklinde gösterilen gerekçe ile ertelenmesine karşın, kasten yaralama suçundan verilen hapis cezasının; "Sanığın geçmişteki hali, sabıkalı oluşu, suç işleme hususundaki eğilimi de dikkate alınarak sanığa verilen cezanın ertelenmesi halinde tekrar suç işlemekten çekinmesine sebebiyet vereceği yönünde olumlu kanaat gelmediği" şeklindeki gerekçe ile ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi suretiyle açıkça çelişkiye neden olunmasından dolayı yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekirken, TCK"nun 21/2. maddesinin uygulama sırasının aleyhe temyiz olmamasından bahisle eleştirilmesi ve buna bağlı olarak erteleme gerekçesindeki çelişkinin bozma nedeni yapılmamasına ilişkin Özel Daire onama kararı isabetli değildir.
Öte yandan yerel mahkemece olası kastla yaralama suçundan hüküm kurulurken TCK"nun 86/1 ve 86/3-e maddeleri uygulandıktan sonra aynı kanunun 87/1-d maddesinin uygulanması gerekirken, temel cezanın 87/1-d maddesi uyarınca doğrudan belirlenmiş olması da TCK"nun 61. maddesine aykırı olduğundan, bu hususun da diğer bozma nedenine eklenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kasten yaralama suçu yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanık S.. Y.."ın kasten yaralama suçu yönünden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi, "TCK"nun 21/2. maddesinin 86. maddeden sonra, 87/1-d maddesinden ise önce uygulanmasının isabetli olduğu ve bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.02.2012 gün ve 20263-4713 sayılı onama kararının sanık S.. Y.."ın kasten yaralama suçu yönünden KALDIRILMASINA, 3- Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.10.2007 gün ve 1029-729 sayılı hükmünün, sanık S.. Y.."ın kasten yaralama suçu yönünden;
1-Hüküm kurulurken TCK"nun 86/1 ve 86/3-e maddeleri uygulandıktan sonra 87/1-d maddesinin uygulanması gerekirken, temel cezanın 87/1-d maddesi uyarınca doğrudan tayin edilmiş olması,
2-Aynı dosya kapsamında sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine ilişkin gösterilen gerekçe ile kasten yaralama suçundan verilen hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin açıkça çelişki oluşturması,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.