Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/807 Esas 2014/213 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/807
Karar No: 2014/213

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/807 Esas 2014/213 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/807 E.  ,  2014/213 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : ÜSKÜDAR 3. Ağır Ceza
    Günü : 06.09.2012
    Sayısı : 267-313

    Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık A.. B.."ün 5237 sayılı TCK’nun 85/2, 50/1-a, 52/2 ve 2918 sayılı Kanunun 118/5. maddeleri uyarınca 14.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2006 gün ve 517-162 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.04.2009 gün ve 573 – 5353 sayı ile;
    “..Yerinde görülmeyen itirazların reddine; ancak
    a- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7/2, 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması, 765 sayılı Kanuna göre hükmolunacak ceza ile 5237 sayılı Kanuna göre hükmedilecek ceza belirlendikten sonra sanığın lehine olan Kanunun tespiti ile lehe Kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun gerekçeye de yansıtılması suretiyle, hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
    b- Gerekçeli karar başlığına suçun işlendiği yer ve zaman diliminin yazılmaması suretiyle 5271 sayılı CMK"nun 232/2-c maddesine muhalefet edilmesi,
    c- Sürücü belgesinin 5237 sayılı TCK’nun 53/6. maddesi yerine 2918 sayılı Kanun gereğince geri alınmasına karar verilerek karma uygulama yapılması,
    d-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 11.3.2008 tarih, 2008/7-14 esas, 2008/50 sayılı kararı ile; 5271 sayılı CMK’ nın 231. maddesinde değişiklik yapan 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi de nazara alındığında; hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’ nın 231. maddesindeki "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması" nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 23.12.2009 gün ve 228 – 373 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK"nun 85/2 ve 53/6. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve iki yıl süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmiştir.
    Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 08.03.2012 gün ve 2488-6572 sayı ile;
    “...Sanık müdafinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş ise de, incelenen dosyada;
    1- Bozma öncesi hükmün sanık ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle 1412 sayılı CMUK"un 326/son maddesi anlamında aleyhe bozma yasağı ve ceza bakımından kazanılmış hakdan söz edilemeyecek ise de; kusur oranlarında herhangi bir değişiklik olmadığı ve somut gerekçeleri gösterilmemek suretiyle TCK"nun 61. maddesine aykırı şekilde cezasının 4 yıl olarak belirlenmesi,
    2- 765 sayılı TCK"nun bir bütün halinde olaya uygulanarak sonuca varılması, daha sonra da 5237 sayılı TCK"nun ceza ve güvenlik tedbirleri de dahil ilgili bütün hükümleri tatbik edilerek bu Kanuna göre ayrı bir sonuç belirlenmesi, yapılacak karşılaştırma sonucu daha lehe olduğu saptanan Kanunun tüm hükümleri bir bütün halinde uygulanmak suretiyle, tespit edilmesi gerekirken 765 sayılı TCK"nun 29 ve 5237 sayılı TCK"nun 61. maddesindeki ölçütler nazara alınmaksızın 765 sayılı TCK"nun da esas alınan 8 yıl hapis ve kusur indirimi sonucu bulunan 4 yıl hapis cezasının karşılaştırılması suretiyle 5252 sayılı Kanunun 9 ve 5237 sayılı TCK"nın 7. maddelerine aykırı davranılması,
    Kabule göre de, 5237 sayılı TCK"nun 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime imkan verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerekirken dosya kapsamına göre meydana gelen kazada 4/8 oranında kusurlu olan, geçimini şöförlükle sağlayan ve dosyaya herhangi bir olumsuzluğu yansımayan sanık hakkında dosya kapsamı ile örtüşmeyen kanundaki ifadeler aynen tekrar edilerek ve kanunda yer almayan gerekçelere dayanılmak suretiyle mahkeme heyeti tarafından da görülmeyen sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının 5237 sayılı TCK"nın 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 06.09.2012 gün ve 267-313 sayı ile;
    “...Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporuna göre sanık sürücü A.. B.."ün 4/8 oranında kusurlu olduğu, trafik kaza tespit tutanağında ise % 100 kusurlu olduğu ve bilirkişi Prof.Dr.K.. E.."in 08.12.2005 tarihli bilirkişi kusur raporuna göre de A.. B.."ün trafik kurallarına tamamen aykırı olarak kavşağa yaklaşırken devamlı çizgiye rağmen sol şeridi kullandığı, süratle seyrettiği ve bunun sonucunda kaza meydana geldiğinden dolayı olayda 8/8 oranında kusurlu olduğunu bildirmiş olmakla, dosyada toplanan tüm deliller çerçevesinde sanık A.. B.."ün yoğun kusuru nedeniyle dikkatsizlik tedbirsizlik sonucu iki kişinin ölümüne sebebiyet verdiği anlaşıldığından cezalandırılmasına karar verilmesi cihetine gidilmiştir. Suç tarihinde 765 sayılı TCK"nun yürürlükte bulunduğu, 01.06.2005 tarihinde de 5237 sayılı TCK yürürlüğe girmiş olduğundan, 7/2. maddesine göre lehe yasa maddelerinin uygulanması gerektiğinden, 5237 sayılı TCK sanık lehine olduğundan, 5237 sayılı TCK hükümleri uygulanmıştır. 765 sayılı TCK"nın uygulanması halinde 765 sayılı TCK"nın 29. maddesi uyarınca sanığın suç işleme sebep saiki, kusur derecesinin yoğunluğu, olayın oluş biçimi, olayda iki kişinin ölmüş olması, yer ve zaman özellikleri göz önüne alınarak sanığın cezası takdiren artırılarak uygulanmak suretiyle sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCK"nun 455/2. maddesi uyarınca takdiren sanık A.. B.."ün 8 sene 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 765 sayılı TCK"nın 455/son maddesinin takdire bağlı olduğundan takdire bu maddeyle ilgili indirim yapılmasına yer olmadığına, 765 sayılı TCK"nun 59/2. maddesinin olayın oluş biçimi, kusur derecesi, yer ve zaman özellikleri göz önüne alınarak uygulanmasına mahal olmadığına karar verilmesi gerektiği, ancak aşağıda kurulan hükümde görüleceği üzere 5237 sayılı TCK hükümleri sanık lehine olmakla, 765 sayılı TCK sanık aleyhine olduğu için bu yasa uygulanmamıştır.
    ...Sanığın olayda kusur derecesi, fiili işleyiş biçimi, meskun mahalde olayın meydana gelişi göz önüne alınarak TCK"nun 61. maddesi uyarınca sanığın cezası 5237 sayılı TCK"nun 3 ve 61. maddeleri kapsamında adalet ve kanun önünde eşitlik ilkelerine uygun olarak sanığın cezasında artırım yapılmıştır. 5237 sayılı TCK"nun 85/2. maddesinde cezanın alt sınırı 2 yıldan başlamakta, üst sınırı ise 15 yıldır. Mahkememiz ceza sınırını 4 yıl olarak belirlemiştir. Bu belirlemede yasal bir isabetsizlik yoktur. Ülkemizde trafik kazalarına ve iş kazalarına bağlı ölümler ülkeler arasındaki savaşlardan daha fazla olmaktadır. Cezanın bir amacı da caydırıcılıktır. Bütün hizmetler, buluşlar, konulan toplumsal kurallar, dünya üzerinde yaşayan insanlara daha güzel, mutlu, sağlıklı yaşam amacını gütmektedir. Ceza kanunlarının konuluş, kuruluş amaçları da buna dayanmaktadır. Bu cümlelerden hareketle sanık A.. B.. hakkında 4 yıl olarak düzenlenen hürriyeti bağlayıcı cezanın 5237 sayılı TCK"nın 3 ve 61. maddelerine aykırı düzenlenmediği, yasa amacına uygun düzenlendiği...” gerekçesi ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 02.12.2013 gün ve 10004 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle iki kişinin ölümüne neden olan sanık hakkında temel cezanın somut gerekçeleri gösterilmeden 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı, lehe kanun karşılaştırmasının usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığı ve TCK"nun 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik gösterilen gerekçenin kanuni ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle yerel mahkeme kararının yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    23.12.2009 tarihli hükmün Özel Dairece somut gerekçeleri gösterilmemek suretiyle TCK"nun 61. maddesine aykırı şekilde cezanın 4 yıl olarak belirlenmesi, 765 sayılı TCK"nun 29 ve 5237 sayılı TCK"nun 61. maddesindeki ölçütler nazara alınmaksızın 765 sayılı TCK"nda esas alınan 8 yıl hapis ve kusur indirimi sonucu bulunan 4 yıl hapis cezasının karşılaştırılması suretiyle 5252 sayılı Kanunun 9 ve 5237 sayılı TCK"nun 7. maddelerine aykırı davranılması ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nun 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik gerekçenin kanuni olmaması isabetsizliklerinden bozulmasından sonra, yerel mahkemece 765 sayılı TCK ve 5237 sayılı TCK"nun ilgili hükümlerinin bütün halinde uygulandığı, 765 sayılı TCK"nun 29. maddesi ile 5237 sayılı TCK"nun 61. maddeleri de değerlendirilmek suretiyle lehe kanun karşılaştırması yapıldığı, 765 sayılı TCK hükümleri uygulanırken önceki hükümden farklı olacak şekilde temel ceza 8 yıl 6 ay olarak belirlenip 455. maddesinin son fıkrasının takdiren uygulanmayacağının belirttiği, ayrıca temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesine yönelik olarak sanığın olaydaki kusur derecesi, fiili işleyiş biçimi, olayın meskun mahalde meydana gelişi, iki kişinin ölümü ile sonuçlanması şeklinde somut gerekçe gösterilmek suretiyle bozma gereklerinin yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
    a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
    b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
    c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni delillere dayanmak,
    d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
    Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
    Önceki hükmün Özel Dairece bozulması üzerine yerel mahkemece direnme kararı verildiği belirtilmiş ise de, hükmün gerekçesinde yer verilen açıklamalar ile bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak ve bozma gerekleri yerine getirilmek suretiyle yeni bir hüküm kurulmuştur.
    Bu itibarla, Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınması mümkün görülmediğinden, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.09.2012 gün ve 267-313 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


    Hemen Ara