Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/214 Esas 2014/212 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/214
Karar No: 2014/212

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/214 Esas 2014/212 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/214 E.  ,  2014/212 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : TARSUS Ağır Ceza
    Günü : 04.10.2011
    Sayısı : 298-259

    Sanıklar A.. C.., B.. Ç.., V.. C.. ve S.. Ç.."ın kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 sayılı TCK"nun 81/1, 35/2, 29/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 8 yıl 1 ay 15 gün hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/2, 109/3-b, 29/1 ve 62/1 maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, mala zarar verme suçundan ise aynı kanunun 151/1, 29/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, mahsuba ve tutukluluk hallerinin devamına ilişkin, Tarsus Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.10.2011 gün ve 298-259 sayılı hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.12.2012 gün ve 4201-9216 sayı ile;
    “...Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 gün ve 2009/1-85/242 sayılı kararında açıklandığı üzere; sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden aynı öldürmeye teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve mala zarar verme suçlarının failleri olarak yargılanan ve aralarında menfaat çatışması bulunan sanıklar Bekir .., S.. Ç.. ile bu sanıklardan farklı aynı eylem nedeniyle yargılanan sanıklar Veysel ve A.. C.."un ayrı ayrı müdafiiler tarafından temsil edilmeleri gerekirken aynı müdafiiler tarafından temsil edilmeleri suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38 ve 5271 sayılı CMK’nun 152. maddelerine aykırı davranılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.01.2013 gün ve 43561 sayı ile;
    "...Sanıkların, aşamalarda birbirlerini suçlayıcı ya da çıkar çatışması sonucunu doğurucu farklı savunmalarda bulunmadıkları ve aynı müdafinin hukuki yardımından yararlandıkları davada birisinin savunmasının öbürünün savunmasına zarar verebilecek nitelikte olmadığı gibi, ortak müdafileri tarafından da aynı doğrultuda savunma yapılmış olup, birisinin lehine, öbürünün aleyhine olacak biçimde savunmada zafiyete sebebiyet verilmediği dolayısıyla da sanıkların savunma haklarının kısıtlanmadığı...” görşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve esasa ilişkin temyiz incelemesinin yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.01.2013 gün ve 158-561 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    Sanıkların kasten öldürme suçuna teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetlerine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar Suat ve Bekir Gökhan ile Adem ve Veysel arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığının, buna bağlı olarak da aynı müdafiinin hukuki yardımından yararlanmalarının, savunma hakkının sınırlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    19.07.2010 tarihli olay tutanağına göre, gece saat 02.30 sıralarında devriye görevi ifa edilirken hastane yolunun sol tarafında ve yola yaklaşık 25 metre uzaklıktaki boş arazide kırmızı renkli Şahin marka otomobil içerisinde görevlilerce tanınan mağdur Ramazan"ın baş kısmının şoför koltuğunda, vücut kısmının sağ ön koltukta, ayaklarının sağ ön kapıdan dışarı sarkık ve sırt üstü yatar vaziyette görüldüğü, başı, yüzü ve elbiselerinin kanlar içerisinde, kıyafetlerinin yırtılmış ve tozlu olduğunun belirlendiği, otomobil içinde iki adet kanlı iç çamaşırı parçalarının tespit edildiği,
    Adana Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen adli rapora göre; eylemler nedeniyle mağdurun hayati tehlike geçirdiği, kolunda ve çenesinde mevcut olan kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını 3. derecede etkileyecek nitelikte olduğu, başına aldığı darbeler nedeniyle yürüyemediği ve yatalak kaldığı, duyularından ve organlarından birinin işlevini tamamen kaybettiği,
    Tüm sanıklar hakkında mağdur Ramazan"ı kasten öldürme suçuna teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davalarının yargılaması sonucunda ayrı ayrı mahkûmiyet kararı verildiği,
    Sanıklar Suat ve Bekir.. için bir müdafii, sanıklar Veysel ve Adem içinde başka bir müdafii tarafından ortak olarak savunma görevinin üstlenildiği,
    Sanıklar Bekir .. ve Suat"ın ortak müdafiinin aşamalarda ve temyiz dilekçesinde; Bekir .."ın mala zarar verme ve öldürme suçuna teşebbüs eylemini gerçekleştirmediğini, eyleminin en fazla TCK"nun 39. maddesi uyarınca yardım etme olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtirken, her iki sanık için ortak olacak şekilde suçun yaralama olarak vasıflandırılması ve tahrik indiriminin daha çok uygulanması gerektiği ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığını ileri sürdüğü,
    Sanıklar Veysel ve Adem"in ortak müdafinin ise açıklamalarında olay yerinde sanık Veysel"in olmadığı ve sonradan geldiği belirtilirken, sanık Ademle ilgili olarak bu konuda bir açıklamanın yapılmadığı,
    Sanıklar Adem, Bekir .. ve Veysel savunmalarında darp eyleminin sanık Suat tarafından gerçekleştirildiğini ifade ettikleri, sanık Suat"ın ise ilk aşamada mağdurun yanına tek başına gittiğini söylediği halde, sonradan Adem ve Bekir .. ile gittiklerini açıkladığı, sanık Bekir Gökhan"ın da bir kısım beyanlarında, ağabeyi Suat"ın telefonla araması üzerine olaydan haberinin olduğunu, mağduru götürenlerin arasında olmadığını belirttiği,
    Soruşturma aşamasında sanık Adem, eylemi gerçekleştiren Suat"ın yanında ortak müdafii ile temsil edildiği Veysel"in de olduğunu söylediği, sanık Veysel"in mağduru götürenlerin arasında olmadığını, sonradan olay yerine gittiğinde mağduru kanlar içinde görünce hastaneye götürmeye karar verdiğini beyan ettiği, buna karşın bir ifadesinde ise; "Suat.. "Ramazan"ı Gökhan ve Adem ile birlikte dövdük" dedi" şeklinde anlatımda bulunduğu, böylelikle diğer üç sanığı suçladığı ve aynı müdafii tarafından temsil edildiği Adem aleyhinde de beyanda bulunduğu, sözkonusu ifadede önceki beyaları ile oluşan çelişki sorulunca da; "Suat olayı üstlendiğinden dolayı ilk ifadelerim farklıydı, Suat bana "eniştem Adem ve kardeşim Gökhan"ın başı yanmasın olayı ben üstleneceğim" dediği için ilk beyanlarımda yanlış ifadeler vermek zorunda kaldım" şeklinde açıklamalarda bulunduğu, Veysel"in savunmasının bu bölümünün diğer sanıklar ve aynı müdafii tarafından temsil edilen Adem tarafından doğrulanmadığı,
    Böylelikle sanıkların aşamalarda birbirleriyle ve kendi içlerinde çelişkili ifadeler verdikleri, ayrıntılar itibarıyla olayı izah etme şekillerinin birbirlerinden farklı olduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    TC. Anayasasının "Temel Hak ve Ödevler" başlıklı İkinci Kısmının "Kişinin Hak ve Ödevleri" başlıklı İkinci bölümünde yer alan "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilerek savunma hakkı da güvence altına alınmıştır. Sanık bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi müdafii aracılığı ile de kullanabilecektir.
    Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde ise; “1- Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...
    2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
    3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
    a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
    b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
    c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek...” şeklinde adil yargılanma hakkının asgari şartları gösterilmiş olup, buna göre, savunma hakkı “meşru bir yol”, müdafi de savunma hakkının kullanılması bakımından “meşru bir araçtır".
    5271 sayılı CMK’nun, “Şüpheli veya sanığın birden fazla olması halinde savunma” başlıklı 152. maddesi ise; “Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir” hükmünü içermektedir.
    1136 sayılı Avukatlık Kanununun 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile de avukata, aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa vekalet etmesi halinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir.
    Yine Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen Avukatlık Meslek Kurallarının 35. maddesinde; “Avukat aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekaletini kabul edemez” kuralına yer verilmiştir.
    Bütün bu hükümlere göre önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramaması olduğundan, menfaat zıtlığı dar anlamda yorumlanmamalıdır.
    Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığı ve müdafilerinin değişik kişiler olması gerektiği belirtilmiştir. (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2013, 10.bası, s. 172)
    Ceza Genel Kurulunun 19.11.2013 gün ve 114 - 463; 08.06.2010 gün ve 35 - 140 ile 20.10.2009 gün ve 85-242 sayılı kararlarında da; birlikte suç işlediği iddia edilen sanıkların müdafiliğinin tek avukat tarafından üstlenilmesi ve birisinin savunmasının diğerinin savunmasına zarar verebilecek mahiyette olması halinde, bu durumun sanıklar arasındaki menfaat çatışması nedeniyle, bazı sanıkların savunmaları bakımından zafiyet oluşturacağı ve savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Aşamalarda birbirlerini suçlayacak nitelikte çelişkili beyanları bulunan ve bir diğerinin savunmasını olayı izah eden ayrıntılar yönüyle zayıflatan, aynı suçlar nedeniyle yargılanıp tüm suçlardan haklarında mahkûmiyet hükmü kurulan sanıklar Suat ve Bekir .. ile Adem ve Veysel"in aralarında menfaat çatışması bulunması ve ortak müdafiin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmaların da zafiyet oluşturması nedeniyle savunmalarının başka müdafiler tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerektiği nazara alınmadan, yerel mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması, hem yukarıda açıklanan kanun ve meslek kurallarına aykırı, hem de AİHS"nin 6. maddesinde asgari şartları belirtilen adil yargılama ilkesinin ihlali niteliğindedir.
    Bu itibarla, Özel Dairenin sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğu gerekçesine dayalı bozma kararı isabetli olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başşsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.



    Hemen Ara