Esas No: 2013/338
Karar No: 2014/183
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/338 Esas 2014/183 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KARTAL 2. Ağır Ceza
Günü : 04.11.2010
Sayısı : 293 – 346
Sanık H.. Y.."ın bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan 765 sayılı TCK"nun 455/1 ve 45/son maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis ve 594.154.000 TL ağır para, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan aynı kanunun 13/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 445.616.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye ilişkin, Pendik 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.10.2004 gün ve 600-872 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.04.2005 gün ve 1836 – 1834 sayı ile;
“1) Raporu ve krokisi hükme esas alman bilirkişi E.. ...’a yemini yaptırılmamak suretiyle CMUK"nun 72. maddesine muhalefet edilmesi,
2) 26.06.2004 tarihli ölü muayene tutanağında doktor bilirkişinin "kesin ölüm nedeninin açıkça tespiti için sistematik otopsiye gerek vardır" şeklinde görüş bildirmesi, cesedin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verilmesi karşısında, klasik otopsi yapılıp yapılmadığının araştırılıp tutanaklar celbedilmeden, eksik soruşturma ile hüküm tesisi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Pendik 4. Asliye Ceza Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 25.05.2006 gün ve 1095-492 sayı ile; taksirle ölüme neden olma suçundan 765 sayılı TCK"nun 455/1 ve 45. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis ve 586 Lira adli para, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan aynı kanunun 13/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 450 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.11.2009 gün ve 4218-11338 sayı ile;
“Oluşa ve dosya kapsamına göre olay günü sanığın davetli olarak bulunduğu meskun mahaldeki dört katlı apartmanda yapılan sünnet düğününde, apartmanın 3. kat balkonuna her an bir kişinin çıkabileceğini öngörmesine rağmen 2. kat balkonundan 3 el ateş ederek 3. kat balkonun da bulunan maktülün ölümüne neden olduğu olayda, sanığın eyleminin olası kast ile öldürme suçunu oluşturup oluşturmayacağının ve delilleri değerlendirme yetkisinin 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. maddesi hükmüne göre Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu da gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Pendik 4. Asliye Ceza Mahkemesince 04.06.2010 gün ve 28 – 584 sayı ile verilen görevsizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesince 04.11.2010 gün ve 293 – 346 sayı ile; sanığın taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan 765 sayılı TCK"nın 455/1, 45-son ve 59/2. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 488 Lira adli para, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan aynı kanunun 13/1 ve 765 sayılı TCK"nun 59. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 366 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.07.2012 gün ve 18108 – 16926 sayı ile;
“Olay tarihinde sanığın, arkadaşı olan Y.. Ç.."ın çocuklarının sünnet düğününe gittiği, ikinci katta erkeklerin, üçüncü katta ise bayanların toplanmış olduğu, sanığın alkol alarak sokakta eğlenceyi izlerken, eğlencenin coşkusuyla balkondan ruhsatsız tabancayla üç el havaya ateş etmesi ve üst katta sokağı izleyen 1946 doğumlu S.. Ö.."e isabet eden kurşun yaralanması sonucu ölenin hayatını kaybettiği olayda sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nda olası kast nedeniyle cezadan indirim imkanının bulunmaması, sanığın eyleminin kasten öldürme şeklinde nitelendirilmesine engel oluşturmayacağı, 5237 sayılı TCK"nın 7, 765 sayılı TCK"nın 2 ve 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca lehe kanun karşılaştırmasının 765 sayılı TCK"nın 448 ve 5237 sayılı TCK"nın 81 ve 21/2. maddeleri uyarınca yapılması gerektiği halde, eylemin 765 sayılı TCK"da 455 ve 45/son maddeleri kapsamında bulunan bilinçli taksirle öldürme, 5237 sayılı TCK"da ise 81 ve 21/2. maddeleri kapsamında olası kastla öldürme suçunu oluşturduğundan bahisle lehe kanun karşılaştırılması yapılarak 765 sayılı TCK ile uygulama yapılması, yukarıda izah edildiği şekilde doğru bir biçimde lehe kanun karşılaştırması yapıldığı takdirde, lehe kanunun 5237 sayılı TCK olacağı nazara alınmaksızın, 5237 sayılı TCK"nın 81 ve 21/2. maddeleri yerine 765 sayılı TCK"nın 455/1 ve 45/son maddeleri ile uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.10.2012 gün ve 91380 sayı ile;
“...Yüksek Daire kararında, temyiz konusu edilen ve Daire kararının başlığında da gösterilen "6136 sayılı Kanuna aykırılık" suçundan verilen hüküm hakkında herhangi bir karar vermediği anlaşıldığından bu maddi hata dilekçesinin verilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Bu nedenle; ilamda, temyiz konusu edilen 6136 sayılı Kanuna göre verilen hükmünde temyiz incelenmesinin yapılarak bu suça ilişkin daire kararının ilgili ilama dercedilmesi gerektiği değerlendirilmektedir” görüşüyle maddi hatanın düzeltilmesi talebinde bulunul- muştur.
Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.10.2012 gün ve 28088-22581 sayı ile;
“Dosyanın incelenmesinde, her iki suçla ilgili olarak inceleme yapılarak 6136 sayılı Kanun kapsamında bulunan silahla işlendiği iddia olunan taksirle öldürme suçunun suç niteliğindeki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verildiği, açıkça onanmayan bir hükmün bozulmuş sayılacağı, mahkemece kabul edilecek niteliğe göre zamanaşımı ve müsadere konusu da dahil olmak üzere yeniden uygulama yapılması gerektiği, bu nedenle 6136 sayılı Kanun yönündeki hükmün de onanmadığı, dolayısıyla incelemesiz bırakılan veya maddi hata kapsamında değerlendirilebilecek bir husus bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı talebinin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.12.2012 gün ve 91380 sayı ile;
“Sanık hakkında 30.06.2004 tarihli iddianame ile tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olma ve 6136 sayılı Kanuna muhalefetten dolayı kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama neticesinde yerel mahkemece hem tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olma hem de 6136 sayılı Kanuna muhalefetten dolayı sanık hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş olup bu hükümlerden ikisi yani hem tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olma hem de 6136 sayılı Kanuna muhalefet etme suçlarından kurulan hükümler sanık müdafii tarafından ayrıca taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hüküm Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından, 04.07.2012 tarihinde yapılan incelemede temyiz konusu edilen ve Daire kararının başlığında da gösterilen ancak yapılan bozmanın içeriğinden "6136 sayılı Kanuna aykırılık" suçundan verilen hüküm hakkında herhangi bir karar verilmediği, temyiz incelemesi dışında bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durum bundan sonra yapılacak olan yargılama içinde tereddüt oluşturmaktadır zira temyiz konusu edilen ve Daire"nin kabulü de bu yönde olduğu halde hakkında herhangi bir karar verilmeyen 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan dolayı yerel mahkemenin ne yapacağı da belli değildir. Hakkında açıkça onama kararı verilmeyen bağımsız olarak açılıp ayrıca hükme bağlanan bir kararın bozulmuş olduğunun kabulü halinde mahkemenin direnmesi durumunda hangi hükme karşı direndiği nasıl ayırt edilecektir? Yerel mahkeme hakkında bozma içeriğinden karar verilmediği anlaşılan hükmü nasıl bölüp direnecektir? Ayrıca zamanaşımına uğramış olan bir suçtan dolayı yargılamanın uzatılmasının Anayasanın 141/4. maddesinde yazılı ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir’ hükmüne de uygun bir sonuç doğurmadığı açıktır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan dolayı açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 27.02.2013 gün ve 2458 – 4675 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın taksirle ölüme neden olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile ilgili olarak inceleme tarihi itibarıyla gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Özel Dairece hükümler ayırtedilmeksizin “eylemin olası kasıtla öldürme suçunu oluşturmasına göre lehe kanun karşılaştırmasının hatalı yapıldığından bahisle” bozma kararı verildiği durumda, 6136 sayılı Kanun aykırılık suçundan kurulan hükümle ilgili olarak belirtilen hususta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın itirazı kurumuna, 1412 sayılı CMUK’nun temyize ilişkin hükümler içindeki 322/4. maddesinde; “Ceza Daireleri"nden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir” biçiminde yer verilmiş, 5271 sayılı CMK’nun olağanüstü kanun yolları arasındaki 308/1. maddesinde ise; “Yargıtay Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir, sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenleme yapılmış maddeye 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile itiraz üzerine dosyanın öncelikle kararına itiraz edilen daireye gönderileceğine ve bu incelemenin usulüne ilişkin 2 ve 3. fıkralar eklenmiştir. Görüldüğü gibi, 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında madde metinleri tamamen benzerlik arz etmektedir.
Bölge Adliye Mahkemeleri ile kanunda açık hüküm bulunması durumunda ilk derece mahkemeleri kararlarının temyizi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nce incelenmesi ile olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı gündeme gelebilecektir.
Olağanüstü olmak, kesinleşmiş kararlara karşı istisnai bir denetim yolu sağlamak demektir. Başsavcının itirazı yolunun “istisnai” nitelikte olması, eğer başka denetim yolu varsa, onun kullanılmasını gerektirir. Bununla birlikte 5271 sayılı CMK’nun olağanüstü kanun yolları bölümünde yer alan 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın itirazının, Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevini görmesi ve ayrıca kamuoyunun tatminine yönelik bir yönü de bulunmaktadır. Buna karşın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına hangi hallerde başvurulacağına ilişkin gerek 1412 sayılı CMUK’nun 322/4. maddesinde, gerekse 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde açıklık bulunmamak- tadır.
Bununla birlikte, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının kapsamı günümüze kadar çeşitli Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, bu bağlamda; "eleştiriye ilişkin düşüncelerin reddine dair daire kararlarının itiraz olunabilecek nitelikte kararlardan olmadıkları" (CGK’nun 16.11.1964 gün ve 470-464), "kabule göre yapılan bozmalara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yoluna başvuramayacağı” (CGK’nun 17.03.1998 gün ve 18-91), “Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının olağanüstü bir kanun yolu olması nedeniyle sonuca etkili olmayacak türden hukuka aykırılıkların bu kanun yoluna konu olamayacağı” (CGK’nun 30.11.2010 gün ve 233-241) “Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen sanığının tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunmadığı” (CGK’nun 29.03.2011 gün ve 49-28), “görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz kanun yoluna başvurma imkanının bulunmadığı”, (CGK’nun 27.12.2011 gün ve 158-296) kabul edilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin belirli yönlerden sınırlandırılması gerektiğine karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi bu yol, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup, bu yetki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Kanun metninde hangi hukuka aykırılıkların bu yolla denetleneceği yönünde bir açıklık bulunmamakta ise de, olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz kanun yoluna başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Ciddi boyutlara ulaşmayan veya sonuca etkili olmayan kanuna aykırılıkların bu yöntemle denetlenmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır.
Özel Dairece eylemin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu belirtilerek, lehe kanun karşılaştırmasının 765 sayılı TCK"nun 448 ve 5237 sayılı TCK"nun 81 ve 21/2. maddeleri uyarınca yapılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükümle ilgili olarak ayrıca herhangi bir karar verilmemiştir. Yargıtay Özel Daire ve Ceza Genel Kurulu uygulamalarına göre sanık hakkında kurulan herhangi bir hükümle ilgili olarak ayrıca onama, düzeltilerek onama, düşme ya da ret kararı verilmediği hallerde bozmanın sözkonusu hükmü de kapsadığı kabul edilmektedir.
Sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükümle ilgili olarak zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle Özel Dairece düşme kararı verilmesi gerektiği ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının bu nedenle yerinde olduğu ileri sürülebilirse de, öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı olağanüstü bir kanun yolu olduğundan, sonuca etkili olmayacak hukuka aykırılıklar, bu kanun yoluna konu olamayacaktır. Özel Dairece ya da Ceza Genel Kurulunca itiraz kabul edilerek kamu davasının düşürülmesine kararı verilmesi ile yerel mahkemeye gönderilmesi halinde mahkemesince düşme kararı verilmesi durumlarında sonuç değişmeyecek olduğundan, mahkemesince giderilebilecek ve hak kaybına neden olmayacak bir hususla ilgili olarak olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazına başvurulması imkanının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Diğer yandan, yerel mahkemece bozmadan sonra yapılacak değerlendirme sonucunda kabul edilecek niteliğe göre zamanaşımı ve müsadere konusu da dahil olmak üzere yeniden uygulama yapılması da gerektiğinden, olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazında hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu hususta itiraz kanun yoluna başvurmada hukuki yararı bulunmadığından, itirazın esası incelenmeksizin reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O. K..; "Sanık hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle ölüme sebebiyet ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından dava açılması sonucu mahkemece 04.10.2010 gün ve 293-346 sayılı karar ile her iki suçtan mahkumiyet kararı verilmiş, daire ise 04.07.2012 gün ve 18108-16926 sayılı karar ile sanığın üzerine atılı suçu olası kasıtla işlediğinden verilen hükmü lehe yasa değerlendirmesi için sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak üzere bozulmasına karar vermiştir. İnceleme tarihinde 6136 sayılı Yasa ile ilgili suç, suç tarihi olan 25.06.2004 gününden itibaren 7 yıl 6 ay geçmesi nedeniyle dava zamanaşımına uğradığından ortadan kaldırılması gerekirken dairece bu yönde bir karar verilmemiştir. Daire sözcüsü hükmün tümüyle bozulduğunu belirtmiş ise de 1412 sayılı CMUK 322/1. fıkrasında hükmün bozulması halinde Yargıtay davanın düşmesine hükmeder şeklindeki emredici hükmü gözetilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü gerektiği" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının esasının incelenmeksizin REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.04.2014 günlü müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.