Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/794 Esas 2014/177 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/794
Karar No: 2014/177

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/794 Esas 2014/177 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/794 E.  ,  2014/177 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : DENİZLİ 2. Ağır Ceza
    Günü : 14.06.2012
    Sayısı : 136-200

    Akıl hastalığı bulunan mağdurenin ırzına geçmek suçundan sanık C.. S.."nın 765 sayılı TCK"nun 416/1, 80, 40 ve 59. maddeleri uyarınca 7 yıl 9 ay 10 gün hapis, sanık B.. Ç.."un aynı kanunun 416/1, 40 ve 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.04.2009 gün ve 409-111 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 21.03.2012 gün ve 12335-3308 sayı ile;
    “...Sanık Cihan müdafiinin yüzüne karşı 21.04.2009 tarihinde verilen hükmü CMUK"nun 310/1. maddesinde belirtilen 1 haftalık kanuni süre geçtikten sonra 18.05.2009 havale tarihli dilekçesiyle temyiz etmesi karşısında, süresinden sonra yapılan temyiz isteminin CMUK"nun 317. maddesi gereğince reddine...
    Sanık Bayram hakkında ırza geçme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık Bayram müdafiin temyizi üzerine yapılan incelemesinde;...
    Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    Mağdure hakkında kovuşturma evresinde İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen 28.07.2008 gün ve 3751 sayılı raporda "orta ile hafif derece sınırında zeka seviyesi tespit edildiği, bu haliyle anılan olayın ahlâki redaetini müdrik olmadığı, durumunun hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği, vermiş olduğu ve vereceği ifadelere ana hatlarıyla ve kuvvetli delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin" belirtilmesi ve aşamalarda mağdurenin gerek polis karakolunda, gerekse Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği beyanlarında durumunun yetkili makamlarca anlaşılamaması, kendisini daha önceden tanımayan ve aynı çevreden olmayan sanığın onunla uzun bir süre birlikte kalmamış olması, akıl hastalığını anlamadığını savunması ve tüm dosya içeriği karşısında, sanığın mağdurenin akıl hastası olduğunu bildiğini kabule dair Adli Tıp raporu ve savunmanın aksine herhangi bir olgu ve delil bulunmaması nedeniyle, mağdurenin olay tarihindeki yaşı gözetilerek sabit olan eyleminin suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"nun 416/son maddesine uygun bulunduğu gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına, bozmanın sanık Bayram"la aynı hukuki durumda bulunan ve temyiz istemi reddedilen diğer sanık C.. S.."ya 1412 sayılı CMUK"nun 325. maddesi gereğince teşmiline karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 14.06.2012 gün ve 136-200 sayı ile;
    “...Mağdurenin anlatımlarına bakıldığında sanık C.. S.. ile tanıştıktan sonra samimiyet kurdukları, sanık C.. S.."nın mağdureye evlenme teklifinde bulunduğu, mağdurenin de bu vaatle sanıkla ilişkiye girdiği, sanıkla mağdurenin 2,5 ay kadar birlikte kaldıkları, dost hayatı yaşamaya başladıkları, sanık Cihan"ın mağdureyi fuhuş için tedarik ettiği, mağdureyi arkadaşı olan diğer sanıkla ilişki kurması için yönlendirdiği, mağdurenin sanık Cihan"ın arkadaşı olan diğer sanık Bayram ile ilişkiye girmiş olmasına rağmen halen sanık Cihan ile evlenme umudunda olduğunu belirttiği, bu tür davranışlar sergileyen mağdurenin davranışlarının hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi uzun süre mağdureyle birlikte kalan ve onunla ilişkiye giren sanıkların mağduredeki akıl hastalığını bilmemelerinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı, mağdurenin durumunun resmi kurumlarca anlaşılamadığı gerekçe gösterilmişse de mağdureye ilişkin eylemlerde soruşturma yapan kolluk görevlilerinin çok kısa bir süre mağdureyi gördükleri, zeka geriliği olan birisini soruşturma sırasında kolluk görevlilerinin hastaneye sevk etmesi gibi bir uygulamanın olmadığı, mağduredeki akıl hastalığını bilmediklerinin söylenemeyeceği, yargılama mercinin somut olaya bakması gerektiği, somut olayda akıl zayıflığı bulunan mağdureyle uzun süre sayılabilecek bir zaman diliminde birlikte yaşayan sanıkların bu durumu bilmemelerinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş ve her iki sanık hakkında da ilk hükümde olduğu gibi akıl hastalığı bulunan mağdurenin ırzına geçmek suçundan hüküm kurmuştur.
    Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2013 gün ve 194975 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    Sanıklar hakkında reşit olmayan mağdureyi rızasıyla alıkoymak ve para karşılığı fuhuş yaptırmak suçlarından açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiğinden inceleme, akıl hastalığı bulunan mağdureyle cinsel ilişkiye girmek suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdureye yönelik eylemin 765 sayılı TCK"nun 416. maddesinin 1.fıkrası mı, yoksa 3. fıkrası kapsamında mı olduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi açısından öncelikle ilk hükmü süresinde temyiz etmediğinden bahisle istemi reddedilen sanık C.. S.. müdafiinin direnme kararını temyize hakkı bulunup bulunmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İlk hükmü süresinde temyiz etmediğinden bahisle istemi reddedilen sanık C.. S.. müdafiinin direnme kararını temyize hakkı bulunup bulunmadığı;
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece 21.04.2009 tarihinde sanık C.. S.. müdafiinin yüzüne karşı verilen hükmün sanık müdafii tarafından 18.05.2009 tarihinde temyiz edildiği, Özel Dairece sanık C.. S.. müdafiinin temyiz isteminin süresinde olmadığından temyiz talebinin reddedildiği, 1412 sayılı CMUK"nun 325. maddesi uyarınca diğer sanık B.. Ç.. yönünden verilen bozma kararının sanık C.. S..’ya teşmil edildiği, ancak yerel mahkemenin bozma kararına uymayarak direnme kararı verdiği ve sanık C.. S.. hakkında da yeniden hüküm kurduğu anlaşılmaktadır.
    1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi;“Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbikı kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler” şeklinde,
    Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK"nun “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise; “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar” biçiminde düzenlenmiş olup, hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile kanuna konulmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde, yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, sadece anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.
    Hükmü temyiz etmeyen yada temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, adaleti sağlamak amacıyla hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi halinde, sirayetten sözedilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise, temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren kararları da bu doğrultudadır.
    Bu nedenle, bozma kararına uyulmadığı takdirde bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayeti mümkün olmadığından, ilk kararı temyiz etmeyen yada temyiz istemi reddedilen sanığın direnme kararını temyiz etme imkânı bulunmamaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; sanık C.. S.. hakkında verilen ilk hüküm süresinde temyiz edilmediğinden temyiz istemi reddedilerek kesinleşmiştir. Sanık B.. Ç.. müdafiinin temyizi üzerine hüküm, suç vasfındaki yanılgı nedeniyle lehe bozulmuş, yerel mahkemece bozmaya karşı direnilmiştir. Bozmaya uyulmaması nedeniyle, son kararda sanık C.. S.. hakkında yeniden kurulan hüküm hukuki değerden yoksun olduğundan bu hükmün, olağan kanun yoluyla incelenmesi mümkün değildir.
    Bu itibarla sanık C.. S.. hakkında yerel mahkemece kurulan hüküm hukuki değer taşımadığından, sanık C.. S.. müdafiinin temyiz inceleme isteğinin 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi gereğince reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; Sanık Cihan müdafiinin temyiz isteğinin kabul edilmesi yönünde karşıoy kullanmıştır.
    Sanık Cihan müdafiinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi nedeniyle sanık Bayram müdafiinin temyiziyle sınırlı olarak yapılan incelemede:
    Mağdura yönelik eylemin 765 sayılı TCK"nun 416. maddesinin 1. fıkrası mı, yoksa 3. fıkrası kapsamında mı olduğuna ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesine gelince;
    İncelenen dosya kapsamından;
    Kendisine karşı gerçekleştirilen eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel olacak şekilde akıl hastası olan mağdurenin sık sık evinden kaçtığı, olay tarihinde de yine kaçtığında otogarda sanık C.. S.."ya rastladığı, sanık C.. S.."nın mağdureyi Denizli ili Sarayköy ilçesinde ikamet eden ve tek başına yaşayan arkadaşı diğer sanık B.. Ç.."un evine götürdüğü, yaklaşık 2-2,5 ay kadar burada kalan mağdure ile sanık C.. S.."nın birden çok cinsel ilişkiye girdiği, sanık B.. Ç.."un da mağdure ile bir kez cinsel ilişkiye girdiği,
    Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 28.07.2008 tarihli raporuna göre; mağdurenin orta ile hafif derece sınırında zeka seviyesi tespit edildiği, ömür boyu sürecek bu zeka geriliğinin mağduresi bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına mani olacak mahiyette olduğu, bu zeka geriliğinin hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği, vermiş olduğu ve vereceği ifadelere ancak ana hatları ile ve kuvvetli delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin ifade edildiği,
    Mağdurenin kollukta ve Cumhuriyet savcılığında; yaklaşık 10 ay önce çarşıda gezerken Denizli Sarayköy’de ikamet eden Cihan isimli şahısla arkadaşlık kurduğunu, kendisini evlenme vaadiyle kandırarak Sarayköy’de ikamet eden Bayram’ın evine götürdüğünü, burada 2-2,5 ay kadar kaldığını, burada kalırken Cihan ile defalarca cinsel ilişkiye girdiğini, ilişkinin isteğiyle ve evlenmek vaadiyle olduğunu, daha sonra Sarayköy’de Bayram’ın evinde birçok erkeğe para karşılığı zorla pazarladığını, sanık Bayram ile de cinsel ilişkiye girdiğini, burada bir müddet kaldıktan sonra Uşak ilinde kadın pazarlayan bir bayana 250 Liraya satıldığını beyan ettiği,
    Mahkemede ise; sanık Cihan ile Denizli otogarında tanıştığını, Sarayköy"e beraber gittiklerini, burada sanık Bayram"la kendi rızası ile ilişkiye girdiğini, sanık Bayram"ın işe gittikten sonra gece de Cihan ile evde birlikte kaldıklarını ve Cihan"la iki defa ilişkiye girdiklerini, ertesi gün Cihan"ın kendisini tekrar Denizli dolmuşuna bindirerek gönderdiğini, ancak kendisinin yeniden Sarayköy’e döndüğünü, sanıkların kendisini kandırmadığını ve şikayetçi olmadığını, kendisini para karşılığında başka erkeklere satmadıklarını söylediği,
    Mağdurenin babasının aşamalarda; kızının sürekli evden kaçtığını, zihinsel özürlü olduğunu, dengesiz ve uygunsuz hareketleri bulunduğunu, her seferinde polisin bulup getirdiğini ifade ettiği,
    Tefrik edilen dosyada beyanı alınan Zehra"nın; bir dostunun arkadaşı olan sanık Bayram"la ve evde bulunan mağdure Ayşe ile tanıştığını, Ayşe"nin; "benim burada huzurum yok, beni buradan kurtar, beni zorla burada müşterilere pazarlıyorlar, istemeyince dövüyorlar” dediğini, kendisinin de kurtaracağını söylediğini, ailesinin yanına gitmeye korktuğu için Ali’ nin yanına gittiklerini, orada müşterilere çalışmaya başladıklarını beyan ettiği,
    İnceleme dışı olan sanık Cihan"ın Cumhuriyet savcılığında; Ayşe ile 2002 yılının temmuz ayında Denizli ilinde otogarda beklerken tesadüfen tanıştığını, anne babasının evden kovduğunu, teyzesinin oğlunun ırzına geçtiğini bu nedenle gidecek yeri olmadığını söyleyerek evine götürmesini istediğini, önce kabul etmediğini, ancak ısrar edince beraber Sarayköy ilçesine gelerek arkadaşı B.. Ç..’un tek başına kaldığı evine götürdüğünü, burada onun rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, evlenme vaadinde bulunmadığını, karşılıklı rızayla ilişkiye girdiklerini, burada yaklaşık 1 hafta beraber kaldıktan sonra evine gittiğini, mağdurenin Bayram’la beraber kaldığını, her uğradığında ilişkide bulunduğunu, yaklaşık 2 ay ilişkilerinin bu şekilde devam ettiğini, kesinlikle para karşılığı kimseye pazarlamadığını dile getirdiği,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrarladığı, 16.09.2003 tarihli oturumda ise "mağdure ne yaptığını bilmiyor, kendisi safçadır” şeklinde beyanda bulunduğu,
    Ağır Ceza Mahkemesinde ise; soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrarlayarak mağdure ile birkaç gün beraber olduklarını, yaşının küçük olduğunu bilmediğini, akıl hastalığı yada zeka geriliği olduğu konusunda kendisinde bir intiba oluşmadığını savunduğu,
    Sanık Bayram"ın Cumhuriyet savcılığında; 2002 yılının yaz aylarında arkadaşı olan Cihan ile Ayşe"nin kendi evine geldiğini, Cihan ile mağdurenin ilişkiye girip girmediğini görmediğini, bir süre mağdurenin kendi evinde kaldığını, bu süre zarfında mağdure ile bir kez rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, para karşılığında mağdureyi başka erkeklere pazarlamadığını söylediği,
    Asliye Ceza Mahkemesinde; soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrarladığı, 16.09.2003 tarihli oturumda ise “mağdure biraz saftır, ne yaptığını bilmiyor” şeklinde beyanda bulunduğu,
    Ağır Ceza Mahkemesinde ise; olay günü Cihan ile mağdurenin sabah geldiklerini, Cihan"ın ve mağdurenin cinsel ilişkiye girebileceğini söylediği için mağdure ile cinsel ilişkiye girdiğini, daha sonra evden ayrıldığını, Cihan ile mağdurenin kendi evinde kaldıklarını, ertesi günü Cihan"ın mağdureyi Denizli’ye gönderdiğini ifade ettiği,
    Anlaşılmaktadır.
    765 sayılı TCK"nun 416. maddesi; "On beş yaşını bitiren bir kimsenin cebir ve şiddet veya tehdit kullanmak suretiyle ırzına geçen veyahut akıl veya beden hastalığından veya kendi fiilinden başka bir sebepten veya kullandığı hileli vasıtalardan dolayı fiille mukavemet edemiyecek bir halde bulunan bir kimseye karşı bu fiili işleyen kimse yedi seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
    Yine bu suretle ırz ve namusa tasaddiyi tazammun eden diğer bir fiil ve harekette bulunursa üç seneden beş seneye kadar hapsolunur.
    Reşit olmayan bir kimse ile rızasiyle cinsi münasebette bulunanlar fiil daha ağır cezayı müstelzim bulunmadığı takdirde altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında onbeş yaşını bitiren bir kimsenin cebir, şiddet veya tehditle ırzına geçme yada akıl veya beden hastalığından dolayı veya kendi fiilinden yada kullanılan hileli vasıtalarla fiile mukavemet edemeyecek kişinin ırzına geçilmesinin, son fıkrasında ise reşit olmayan kimse ile rızasıyla cinsi münasebette bulunanların cezalandırılacağı öngörülmüştür.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Kendisine karşı gerçekleştirilen eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına mani olacak şekilde akıl hastası olan ve sık sık evden kaçan mağdurenin, olay tarihinde Denizli otogarında C.. S.."ya rastladığı, C.. S.."nın mağdureyi Denizli ili Sarayköy ilçesinde ikamet eden ve tek başına yaşayan arkadaşı sanık B.. Ç.."un evine götürdüğü, burada yaklaşık 2-2,5 ay kadar kalan mağdure ile C.. S.."nın birden çok, sanık B.. Ç.."un ise bir kez cinsel ilişkiye girdiği, eylemin cebir, tehdit ya da hile olmaksızın mağdurenin rızası ile gerçekleştiği konusunda yerel mahkeme, Özel Daire ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı olayda, mağdurede var olan ve eyleme ruhsal yönden mukavemet edememe sonucunu doğuran rahatsızlığın sanık tarafından bilinip bilinmediği hususunun çözümlenmesi gerekmektedir.
    Mağdure yaklaşık 2-2,5 ay boyunca sanığın evinde kalmış olup sanık asliye ceza mahkemesinde alınan 16.09.2003 tarihli ifadesinde, mağdurenin biraz saf olduğunu ve ne yaptığını bilmediğini belirtmektedir. Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 30.06.2008 tarihli raporunda; “mağduredeki ruhsal rahatsızlığın hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği” şeklindeki açıklama nedeniyle sanığın mağdurede bulunan ve hekim olmayanlarca anlaşılamayacağı belirtilen rahatsızlığını bilmediği düşünülebilecek ise de; raporda “hekim olmayanlarca anlaşılamaz” ya da “anlaşılması mümkün değildir” şeklinde kesin bir tespitte bulunulmamış olduğundan, bu hususun her olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdure ile uzun süre aynı evde beraber kalan sanığın, hem diğer sanık Cihan ile hemde kendisi ile cinsel ilişki kuran mağduredeki rahatsızlığı farkedememesi mümkün olmadığından mağdurenin gösterdiği rıza geçerli değildir. Bu nedenle sanığın, fiilin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılayıp eyleme ruhsal yönden mukavemet yeteneği bulunmayacak şekilde zeka geriliği rahatsızlığı olan mağdureye karşı gerçekleştirdiği cinsel saldırı eyleminin hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, usul ve kanuna uygun olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O. .; "Yerel mahkemece verilen karar Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 21.03.2012 gün ve 12335-3308 sayılı kararı ile hükmü temyiz eden sanık Bayram yönünden bozulmuş ve bozmanın diğer sanık Cihan"ı da etkileyeceğinden CMUK"nun 325. maddeye göre teşmiline karar verilmiş, bozma üzerine yerel mahkemece sanıklara davetiye çıkartılmış ve mahkemece direnme kararı verilerek her iki sanık yönünden yeniden hüküm kurulmuştur.
    Çözümlenmesi gereken 1. husus sanık Cihan hakkında kurulan hükmü temyiz etme hakkı var mı dır?
    Çoğunluk sanık Cihan"ın önceki kararı süresinden sonra temyiz ettiği ve bu talebi reddedildiğinden, ikinci kez verilen kararı temyiz etme hakkı olmadığına oyçokluğu ile karar vermiş ise de kanaatimizce bu görüş doğru değildir.
    Zira Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından verilen karar diğer sanık yönünden bozulmakla sanık Cihan"a da teşmil edilerek her iki sanık yönünden hüküm bozulmuş ve ortada hukuken geçerli bir karar kalmamıştır. Dolayısıyla da yeni bir hüküm kurma zorunluluğu vardır. Nitekim yerel mahkemece de taraflara davetiye çıkarılarak yeni bir hüküm kurulmuştur. Bu kararda direnilmesine rağmen zuhulen fazla bir ceza verilseydi bu karardan zarar görecek olan sanık Cihan hükmü temyiz edemeyecek mi?
    İkinci hususa gelince; somut olayda TCK"nun 416/1 mi? Yoksa 416/son mu? Uygulanacaktır. Sayın çoğunluk TCK"nun 416/1 fıkrasının uygulanacağı düşüncesiyle yerel mahkemenin direnme kararını onamış ise de bu hususda kanaatimizce yerinde değildir. Mağdurenin İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Dairesinin 28.07.2008 gün ve 3751 sayılı raporunda "orta ile hafif derece sınırında zeka seviyesi tesbit edildiği, bu haliyle anılan olayın ahlaki redaetini müdrik olmadığı, durumun hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği" belirtilmiş olmasına, dosyada sanıkların mağdurede zeka geriliğini bildiklerine dair aleyhe bir delil bulunmamasına, adli tıp raporunda belirtilen durumun hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceği hususunda da şüphenin sanık lehine yorumlanacağı ilkesinden hareketle ve ayrıca raporda zeka geriliğinden bahsedilmemesi aksine orta ile hafif derecede zeka seviyesinin tesbit edildiğinin belirtilmesi karşısında, 14. Ceza Dairesince verilen bozma kararı yerinde olup yerel mahkeme hükmünün bozulması yerine hükmün onanmasına dair çoğunluk kararına katılmıyorum" düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi ise; "sanığın eyleminin 765 sayılı TCK"nun 416/son maddesindeki suçu oluşturduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Sanık C.. S.. hakkında verilen hüküm hukuki değerden yoksun olduğundan sanık C.. S.. müdafiinin temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
    2- Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin sanık B.. Ç.. hakkındaki 14.06.2012 gün ve 136-200 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
    3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.04.2014 günü yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu yönünden de oyçokluğuyla karar verildi.



    Hemen Ara