Esas No: 2013/669
Karar No: 2014/160
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/669 Esas 2014/160 Karar Sayılı İlamı
- CEZA DAVALARINDA TEMYİZ HARCININ ÖDENMEMESİ
- CEZA DAVALARINDA HARCI ÖDENMEYEN TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ
- HARÇLAR KANUNU (492) Madde 13
- İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU (İYUK) (2577) Madde 48
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 225
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 58
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 207
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 310
- YARGI HİZMETLERİNİN HIZLANDIRILMASI AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (6217) Madde 12
- YARGI HİZMETLERİNİN HIZLANDIRILMASI AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (6217) Madde 23
"İçtihat Metni"
Özel belgede sahtecilik suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2011 gün ve 206-572 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 04.07.2012 gün ve 1996-13175 sayı ile;
“29.12.2011 gün ve 28157 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan ve yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 20.10.2011 gün ve 2011/54-142 sayılı kararı ile 6217 sayılı Kanunun 13. maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun "V. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları" kısmının "Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL" biçimindeki (b) fıkrasının Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması nedeniyle sanığın süresinde yaptığı temyiz isteminin kabulü gerekmiştir.
1-)Hükmün konusu, iddianamede gösterilen eylemden ibaret olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Dairemizin yerleşik içtihatlarında açıklandığı üzere; bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi, o olay hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği cihetle sanığın, Denizli"de Mehmet Yaylacık sahte kimlik fotokopisi ile abonelik sözleşmesi imzalayıp telefon hattı almak suretiyle özel belgede sahtecilik suçu işlediği iddiasıyla düzenlenen 05.04.2011 gün, 2011/3264-965 sayılı iddianamede, sanığın 27.04.2009 tarihinde İstanbul ilinde bir başka suçun takibi sırasında yakalandığında A.. G.. adına düzenlenmiş sahte kimliği ibraz edip, kendisini bu isimle tanıtmasından bahsedilmiş olmasının, A.. G.. ismine düzenlemiş sahte kimliği kullanmak suçundan dava açıldığını göstermeyeceği, 27.04.2009 tarihinde yakalandığında üzerinden pek çok sahte belge çıkan sanık hakkındaki soruşturma evrakının tefrik edilerek, suç yerleri itibariyle yetkisizlik kararları verilirken tüm evraklarda müşteki olarak A.. G.."in isminin yazılmış olmasının, tüm suçların mağdurunun bu şahıs olduğu anlamına gelmeyeceği gibi sanığın, A.. G.."e ait kimlik fotokopisini kullanması fiilinden dolayı Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığında işlem yapıldığı da gözetilmeden, 5271 sayılı CMK’nun 225. maddesine aykırı olarak iddianame konusu yapılmayan suçtan hüküm kurulması,
2-)Mehmet Yaylacık adına telefon abonelik sözleşmesinin sahte olarak düzenlenmesi suçunun mağduru olmayan ve bu suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen A.. G.."in davaya katılmasına karar verilmesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 11.09.2012 gün ve 8584 sayı ile;
"1-)Ceza muhakemesi kuralları, yürürlükte bulunduğu sürece derhal uygulama ilkesi dikkate alınarak uygulanır. Bu ilkeden hareketle, bir hükmün temyiz edilme esas ve koşulları temyiz yoluna başvuru tarihinde geçerli hukuk normlarına göre belirlenir.
6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden sonra, Cumhuriyet savcıları hariç, yapılan temyiz başvurularında, 02.07.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa göre, 40 TL temyiz harcı yatırılmamış ve kararda da bu hususa ilişkin hatırlatmada bulunulmamışsa da, mahkemesince, temyiz edene, bu harcın makul bir sürede yatırılması ve hukuki sonuçlarını hatırlatan ihtaratı içeren bir tebligatın 15.12.2011 tarihinde sanığa tebliğ edildiği halde sanık tarafından eksikliğin ikmal edilmediği ve söz konusu yasal düzenlemenin 29.12.2011 gün ve 28157 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan ve yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra 29.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 20.10.2011 gün ve 2011/54-142 sayılı kararı ile 6217 sayılı Kanunun 13. maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun "IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları" kısmının "Yargıtay ceza dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL" biçimindeki (b) fıkrasının Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olmasına karşın temyiz tarihi itibariyle 6217 sayılı Kanununla değişik 492 sayılı Kanunun ilgili hükmünün halen mer"i olması nedeniyle temyiz isteminin reddi gerekir.
2)Kabule göre de, kanun yolu muhakemesinin dar anlamda ceza davası olması nedeniyle Yargıtay Başsavcılığının esasa ilişkin görüşü ek tebliğnağme düzenlenerek sorulmaması ceza muhakemesinin temel ilkelerine de uygun düşmeyecektir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Dairesince 03.09.2013 gün ve 23429-1234 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Temyiz harcını yatırmayan sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği,
2- Temyizin reddi yönünde görüş bildiren Yargıtay C.Başsavcılığının bu görüşünün benimsenmemesi halinde dosyanın esasına ilişkin de görüşü kapsayacak biçimde ek tebliğname düzenlenmesi istenilmeden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece 24.11.2011 tarihinde sanığın özel belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyetine karar verildiği, sanığın öğrenme üzerine süresi içeresinde 30.11.2011 tarihli süre tutum dilekçesiyle hükmü temyiz ettiği, gerekçeli kararın 01.12.2011 tarihinde sanığa tebliğ olunduğu, gerekçeli kararda sanığın hükmü temyiz edebilmesi için temyiz harcı yatırması gerektiğine ilişkin herhangi bir açıklamanın yer almadığı, mahkemece 04.12.2011 tarihli yazı ile sanığa 40 TL temyiz harcını yatırması gerektiği, aksi takdirde temyiz harcını yatırmadığından dolayı kendisinin sorumlu olacağı şeklinde ihtaratta bulunulduğu, bu ihtaratın 07.12.2011 tarihinde sanığa tebliğ edildiği, mahkemece 13.12.2011 tarihli başka bir yazı ile yine aynı şekilde sanığa temyiz harcını yatırması gerektiğinin ihtar edildiği, bu yazının da 15.12.2011 tarihinde sanığa tebliğ olunduğu, her iki ihtaratta da sanığın hangi sürede temyiz harcını yatırması gerektiği ve yatırmadığı takdirde ne gibi bir işlem yapılacağının açıklanmadığı, sadece bundan dolayı sorumlu olacağı şeklinde genel bir ifade ile yetinildiği, sanığın tüm bu ihtarata rağmen temyiz harcını yatırmadığı, bunun üzerine mahkemece 29.12.2011 tarihli form ile dosyanın Yargıtay C. Başsavcılığına gönderildiği, Yargıtay C. Başsavcılığınca düzenlenen 17.01.2012 gün ve 8584 sayılı tebliğnamede temyiz harcı yatırılmadığından temyizin reddi gerektiği görüşünün bildirildiği ve dosyanın esasına ilişkin herhangi bir görüş açıklanmadığı, Özel Dairece temyiz istemi kabul edilerek usuli iki nedenden dolayı hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1- Temyiz harcını yatırmayan sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği:
14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesi ile 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun "Harçtan müstesna işlemler" başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan “Kamu adına C. savcıları tarafından Hukuk mahkemelerine açılan davalar" ibaresinden sonra gelmek üzere, “ve kanun yolu başvuruları ile ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı kanun yolu başvuruları” ibaresi, 13. maddesi ile de aynı Kanunun (1) Sayılı Tarifesinin "A - Mahkeme Harçları" bölümüne "Hukuk" ibaresinden sonra gelmek üzere “ceza” ibaresi eklenmiş ve “IV. Temyiz ve itiraz harçları” kısmı başlığı ile birlikte;
"IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları:
a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 90 TL,
b) Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL,
c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL,
d) Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda 50 TL,
e) Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 50 TL,
f) Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 20 TL,
g) İdarî yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL,
h) İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL" şeklinde değiştirilmiştir.
Değişiklik gerekçesi, 6217 sayılı Kanunun genel gerekçesinde; “Tasarıyla mahkeme harçları yeniden düzenlenmekte ve özellikle ceza yargılaması kanun yoluna müracaatlarında harç alınması esası kabul edilerek yargılamayı uzatma amacına yönelik kanun yolu başvurularının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır”, madde gerekçelerinde ise; “Tasarının çerçeve 13 üncü maddesiyle, özellikle ceza mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yolu müracaatlarında harç getirildiğinden, maddeyle Cumhuriyet savcılarının bu tür müracaatlarında harç alınmamasına ilişkin düzenleme yapılmaktadır” ve “Maddeyle, mahkeme harçları yeniden düzenlenmekte ve ceza mahkemesi kararlarına karşı yapılacak kanun yolu başvurularından da harç alınması kabul edilmektedir. Başta Yargıtay olmak üzere yargı mercilerine yapılacak itiraz, istinaf ve temyiz yolu başvurularında harç alınması ile yargılamayı uzatmaya yönelik olarak yapılan başvuruların önlenmesi ve bu suretle yargı mercilerindeki iş yükünün azaltılması amaçlanmaktadır” biçiminde açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 20.10.2011 gün ve 54-142 sayılı kararı ile (1) Sayılı Tarifenin “A- Mahkeme Harçları” bölümünün, “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” kısmının "Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 40 TL" biçimindeki (b) fıkrasının, 01.11.2012 gün ve 64-168 sayılı kararı ile de, "Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında 20 TL", "İdarî yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL", "İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda 20 TL" şeklindeki (f), (g) ve (h) fıkralarının Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş ve uyuşmazlık konusu (b) fıkrası ile ilgili iptal kararı 29.06.2012 tarihinde, (f), (g) ve (h) fıkraları ile ilgili iptal kararı ise 03.09.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gerek bu iptal kararlarının yürürlüğe girmesinden önce gerekse yürürlüğe girmelerinden sonra kanun koyucu tarafından iptal kararları doğrultusunda yeni bir düzenleme yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra aynı zamanda uyuşmazlık konusunu teşkil eden kanunun yürürlükte kaldığı 14.04.2011-29.06.2012 tarihlerin arasında ceza mahkemelerinden verilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularında harç alınıp alınmayacağı ve temyiz harcını yatırmayanların temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği sorunu ortaya çıkmıştır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce ülkemizde ceza davalarında harç uygulamasına ilişkin tarihsel süreç üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Ülkemizde ceza davalarında harç uygulaması ilk defa 6217 sayılı Kanun ile getirilmemiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunundan önce sırasıyla yürürlükte bulunan; 09.06.1934 gün ve 2503 sayılı Adliye Harç Tarifesi Kanunu ile 25.02.1952 gün ve 5887 sayılı Harçlar Kanununda da ceza davalarında harç alınması kabul edilmiştir. 2503 sayılı Kanunun 2. maddesinde, “Mahkemelere, Cumhuriyet müddeiumumilikler ile istintak ve icra ve iflâs dairelerine verilecek arzuhal ve lâyihaların ve ilişik olarak verilecek ve ibraz olunacak evrakın her birinden yirmi kuruş kaydiye ücreti alınır” şeklinde genel bir hükme yer verildikten sonra, 47 ila 67. maddelerinde ceza davalarında alınacak harçlar düzenlenmiş, "kayıt harcı", "karar ve ilam harcı", "ceza kararnamesi harcı", "istinaf ve temyiz ilam harcı", "diğer kanun yolları harcı", "şahsî dava üzerine yapılan muhakemeden alınacak haraçlar", "davaya müdahale harcı", "suret harcı" gibi çeşitli harçlar öngörülmüş, karar ve ilam harçlarının belirlenmesinde hükmolunan cezanın miktarı esas alınmıştır. Örneğin; 50.001 kuruştan 75.000 kuruşa, yahut 1 seneden 2 seneye kadar hapis cezası mahkumiyetlerinde 2.800 kuruş harç alınması, temyiz mahkemesince temyiz dilekçesinin reddilmesi halinde 400, temyiz olunan hükmün bozulması halinde 500 kuruş maktu, hükmün onanması halinde ise asliye mahkemesince kaç kuruş ilam harcı alınacaksa o miktar harç alınması gibi. 5887 sayılı Harçlar Kanunu ile de ceza davalarında harç alınması uygulamasına devam olunmuş, Kanunun 1 ve 2. maddelerinde her nevi dâvalar ile mahkemeler, hâkimler ve savcılar ile ticaret sicil memurları tarafından yapılan muamelelerle avukatlık işlerinde bu kanun hükümlerine göre harç alınacağı belirtilmiş, 12 ila 21. maddeler arasında ceza davalarında alınacak harçlar gösterilmiş, ilk defa harç miktarları kanun metinlerine bırakılmıyarak ayrı tarifelere bağlanmış, (1) Sayılı Tarifede yargı harçları gösterilmiş, ceza davalarında alınacak harçlar "ilam harçları" (hürriyeti bağlayıcı cezaya taallûk eden hükümlerden bir gün bir lira hesabıyla bulunacak miktar üzerinden, para cezasına dair verilen hükümlerden hüküm altına alınan para cezası miktarı üzerinden %10), "şahsi dâvalar ile takibi şikâyete bağlı suçlara ait dâvalardan alınacak harçlar", "karar harçları" ve "temyiz harçları" (Temyiz dilekçesinin mahallî mahkemesince veya Yargıtayca reddine dair verilen kararlarda 8 Lira, bir ceza ilâmının Yargıtayca bozulması halinde 10 Lira) olarak sayılmıştır.
Öte yandan bu dönemde 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesinde temyizin şartlarından birinin temyiz eden ilgilinin bir hafta içesinde 10 Lira depo etmesi olduğu, tetkik neticesinde temyiz talebinin kabul edilebilir veya haklı olup olmadığına göre bu paranın ya iade edileceği ya da hazineye bırakılacağı, depo için muayyen olan müddetin temyiz istidasının (dilekçesinin) verildiği veya zabıt kâtibine beyanın yapıldığı günden başlayacağı, Cumhuriyet savcıları ile fakir olduklarına dair belediye ve köy ihtiyar heyetinden ilmühaber getirenlerle, bu hususta bölük komutan veya müessese amirlerinden ilmühaber getirenlerin ve kabahat işlerine taalluk eden hükümlerin temyiz olunmasında alakadarların para depo etmekten muaf oldukları, 305. maddesinde onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümlerin hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re"sen tetkik olunacağı benimsenmiş, 317. maddesinde ise depo parasının yatırılmasına müteallik kanunî hükümlere riayet edilmemiş olması halinde temyiz mahkemesince temyiz dilekçesinin reddine karar verileceği düzenlenmiştir.
Ceza davalarında harç uygulamasına depo parası dışındaki harçlar bakımından 17.07.1964 tarihinde yürürlüğe giren 492 sayılı Harçlar Kanunu ile, depo parası bakımından ise 04.06.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3206 sayılı Kanun ile son verilmiştir.
Ceza davalarında harçları kaldıran 492 sayılı Kanunun gerekçesinde; “Ceza dâvalarından alınacak harçlar (şahsi haklarla ilgili dâvalar hariç) ile avukatlık işlerine müteallik harçlar bütün olarak harç mevzuu dışına çıkarılmıştır. Gerçekten ceza dâvalarının bir harç mevzuu ve sebebi yapılması harçların dayandığı prensip ile bağdaştırılamamış, Devletin âmme menfaatine kullandığı ceza, tedip ve ıslah hakkının suçlulara yönelen bir harç mükellefiyeti meydana getiremeyeceği neticesine varılmıştır. Diğer taraftan ceza dâvası harçlarının gerçek bir fiskal değeri de bulunmamaktadır. Maliye idaresini fuzuli olarak işgal etmekte, küçük miktarlardan terekküp etmesine karşılık binlerce mükellefe taallûk etmektedir”, depo şartını kaldıran 3206 sayılı Kanunun gerekçesinde ise;“310 uncu maddede temyiz için yüz lira (CMUK"nun yürürlüğe giren ilk halinde 10 lira olan depo parası 22.06.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2248 sayılı Kanunla 100 Liraya çıkarılmıştır) depo şartı öngörülmektedir. Kabahatlerde ve resen temyize tabi olan ölüm, müebbet ağır hapis ve on beş seneden ziyade hürriyeti bağlayıcı cezalarda bu depo şartı aranmadığı gibi, Cumhuriyet savcısının temyizleri ile fakir olduklarını belgeleyenlerin temyiz isteklerinde de bu şart söz konusu değildir. Diğer taraftan bu paranın veya fakirlik ilmühaberinin temyiz süresi içerisinde verilmesi temyiz hakkının kaybolmasına neden olmaktadır. Keza fakirlik ilmühaberindeki imza noksanlığı veya geçersizliği gibi hallerde de dosyanın ikmali için Yargıtay’dan mahalline gönderilmesi gibi davanın sonuçlandırılmasını uzatıcı nedenler ortaya çıkmaktadır. Bu mahzurların giderilmesi maksadıyla esasen cüzî miktarda olan depo şartı kaldırılmıştır” denilmiştir.
492 sayılı Kanun ve 3206 sayılı Kanunla ceza davalarındaki harca ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılmasına karşın harç aranan döneme ilişkin örneğin; 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesindeki; "Ancak, onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümleri hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re"sen tetkik olunur" ve 492 sayılı Harçlar Kanunun 13/f. maddesindeki; "İcra tetkik mercilerinin cezaya mütedair kararlarıyla bu kararların temyizi işlemleri (harçtan muaftır)" şeklindeki gibi bazı düzenlemeler varlıklarını sürdürmüş ve yürürlükte kalmaya devam etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki 6217 sayılı Kanun yürürlüğe girince icra ceza davalarında ve re’sen temyize tâbi olan hükümlerde temyiz harcı alınması mümkün olmamıştır.
6217 sayılı Kanun ile, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle kaldırılan ceza davalarında harç alınması uygulamasına yeniden dönülmüş ve Yargıtay Ceza Dairelerine yapılacak temyiz başvurularından 40 TL harç alınması hükme bağlanmıştır.
Esasında 6217 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce 06.06.2008 gün ve 26898 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 11. maddesinin (d) bendi ile 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) Sayılı Tarifenin “A)Mahkeme Harçları” bölümünün sonuna eklenen "IV. Temyiz ve itiraz harçları" bölümünün “Yargıtay ve Danıştay’a yapılacak temyiz başvurularında 60 YTL” Temyiz (başvuru) harcı alınacağına ilişkin (a) fıkrasında "ceza davaları”, “hukuk davaları” gibi bir ayrım yapılmaması nedeniyle 5766 sayılı Kanunla ceza davalarında temyiz başvuru harcı getirilip getirilmediği konusunda tereddüt yaşanmış, Ceza Genel Kurulu"nun 31.03.2009 gün ve 248-92 sayılı kararı ile anılan hükmün sadece hukuk ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde görülen işlerde söz konusu olabileceği, ceza davalarında ise mahkeme harçlarından ve dolayısıyla da temyiz ve itiraz harcı alınmasından bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Ülkemizde ceza davalarında harç alınması uygulamasına ilişkin tarihsel süreç bu şekilde açıklandıktan sonra, uyuşmazlık konusu temyiz kanun yolu ile ilgili olduğundan kanun yolu kavramı ve sonrasında temyiz kanun yolu üzerinde durulması gerekmektedir.
Kanun yolları, yargılama makamları tarafından verilen ve hukuka aykırı veya yanlış olduğu ileri sürülen kararların, kural olarak, başka bir makam tarafından tekrar incelenmesini sağlayan yasal yollardır. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2013, 10. Baskı, s. 729) Böylece, varsa hukuka aykırılık veya yanlışlıkların giderilmesi, doğru ve adalete uygun kararlarla, taraflarda ve toplumda güven duygusunun güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Kanun yoluna başvuru hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı içerisinde kabul edilmekte olup bu hakla ilgili gerek uluslararası mevzuatta, gerekse iç hukukumuzda bir çok hüküm bulunmaktadır.
Bu kapsamda örneğin; Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlığını taşıyan 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”, “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlığını taşıyan 40. maddesinde ise; “(1) Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(2)Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükümlerine yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 7. Protokolün 2. maddesinde ise; “(1)Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkına haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, kanunla düzenlenir.
(2) Bu hakkın kullanılması, kanunda düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkûmiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir” hükmü bulunmaktadır. Bu sözleşme henüz TBMM tarafından onaylanmamakla birlikte hukukumuzun kaynaklarından biri olan hukukun evrensel prensipleri arasındaki yerini almıştır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun bir çok kararında bu protokole atıf yapılmış ve protokolün AİHS"nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine yeni yorum getirdiği belirtilmiştir.
Bir hüküm veya karara karşı kanun yollarının açık olması kural, kapalı olması ise istisnadır. Bu istisna da hukuk devletinde kabulü mümkün meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen "hak arama hürriyeti" ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen "mahkemeye erişim hakkı" nın özüne halel getirmeyecek biçimde orantılı olmalı ve kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
Temyiz yolu, mahkemelerin uyuşmazlığı sona erdiren nitelikteki hükümlerinde bulunan kanuna aykırılıkların bozma veya düzeltme (ıslah) kararları ile giderilebilmesi bakımından kabul edilmiş olağan bir kanun yoludur. 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesi uyarınca maddede belirtilen veya sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler dışındaki tüm hükümlere karşı temyiz kanun yolu açıktır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesi uyarınca temyiz incelemesinin yapılabilmesi için iki şartın varlığı gereklidir:
Bunlardan ilki süre şartıdır. Kanunun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiştir.
Gerek 1412 sayılı CMUK gerekse 5271 sayılı CMK"nda "süre" ve "istek" şartı dışında temyiz davası açılabilmesi için öngörülen başka bir şart bulunmamaktadır. Bu kapsamda temyiz başvuru harcının yatırılması da temyizin şartlarından biri olarak sayılmamıştır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun “Temyiz Talebinin Kabule Şayan Olmamasından Dolayı Hükmü Veren Mahkemece Reddi” başlığını taşıyan 315. maddesinin birinci fıkrasında ve “Yargıtayca Temyiz İsteğinin Reddi” başlığını taşıyan 317. maddesinde, temyiz talebinin reddi sebepleri;
1-Kanunî sürenin geçmesinden sonra temyiz başvurusunda bulunulmuş olması,
2-Kararın temyiz edilemeyecek nitelikte olması
3-Temyiz edenin temyiz hakkının bulunmaması ile sınırlı olarak sayılmıştır.
Kanunlarımızda sayılan bu nedenler dışında temyiz isteminin reddi için kabul edilmiş başka bir sebep yoktur.
Uyuşmazlıkla ilgili nihai çözüme varılmadan önce harç kavramı ve temyiz harcının ödenmemesi veya eksik ödenmesinin sonuçları üzerinde de durulmadır.
Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Kamu hizmetlerinin genel ilke olarak ücretsiz sunulması esas olmakla birlikte sunulan kamu hizmetinden harç alınıp alınmayacağı kanunla düzenleme yapılmak şartıyla kanun koyucunun takdirindedir.
Yargı hizmetleri de, şüphesiz kamu kurumlarının sunduğu en önemli hizmetlerden birisi olup Anayasada yargı hizmetlerinin devletin harç alma yetkisi dışında tutulduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla kanun koyucu, yargı hizmetlerinin karşılığında bundan yararlananlardan harç alınması biçiminde bir düzenleme yapmak yetkisine sahiptir. Ancak ceza davalarını da içine alabilecek şekilde yapılması mümkün olan bu düzenlemenin Anayasanın 36/1 ve AİHS"in 6/1. maddelerinde korunan "mahkemeye erişim" hakkını ihlal etmemesi gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bunun için belli kriterler benimsemiştir. Buna göre AİHM;
a) Harcın miktarının makul olması,
c) Harcın alınmasında haklı bir amacın olması,
) Ulaşılmak istenen amaç ile harç arasında orantı olması,
e) Ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adlî yardım sisteminin olması kriterlerini dikkate almaktadır. (Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere, 13.6.1995, No: 18139/91; Kreuz/Polonya, 18.6.2001, No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007, No: 50939/99; Ülger/Türkiye, 26.6.2007, No: 25321/02).
Nitekim Anayasa Mahkemesi de, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun (1) sayılı Tarifesinin “A) Mahkeme Harçları” bölümünün 6217 sayılı Kanunun 13. maddesiyle değiştirilen "IV. Temyiz ve itiraz harçları" başlıklı kısmının (b), (f), (g) ve (h) fıkralarda kanun yolu başvurularında harç alınabileceği kuralıyla birlikte, ödeme gücü olmayanlara etkili adlî yardım sağlayacak bir sistemin öngürülmemiş olması ve yargılama giderlerinden muafiyet sağlayan adlî yardım düzenlemesinin yapılmaması ile hukukumuzda adlî yardıma ilişkin tek düzenleme olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanmasını sağlayacak herhangi bir atfın bulunmaması nedenleriyle kanun yolu başvurularında harç alınabileceği kuralının ödeme gücü olmayanlar bakımından mahkemeye erişim hakkını engelleyecek nitelikte olduğu gerekçesi ile Anayasa’nın 2, 5 ve 36. maddelerine aykırı görerek iptaline karar vermiştir.
Harcın ödenmemesinin sonuçlarına gelince; harcın ödenmemesi veya eksik ödenmesinin yaptırımı 492 sayılı Harçlar Kanununun 32 ve 127. maddelerinde "harç ödenmedikçe harca mevzu olan işlemin yapılmaması" şeklinde gösterilmiştir. Ancak harcın ödenmemesi sadece işlemin yapılmasını ya da yürütülmesini durdurmakta olup talebin reddini gerektirmemektedir.
6100 sayılı HMK"nun bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinde uygulanılmasına başlanacak olan 344. maddesinde ve 6100 sayılı HMK"nun geçici 3 ve 5236 sayılı Kanunun geçici 2. maddeleri uyarınca bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar uygulanacak olan 1086 sayılı HMUK"nun 434. maddesinde harcın ödenmemesi veya eksik ödenmesi durumunda uygulanacak yöntem düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK"nun 344. maddesinde; "(1) İstinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru harcı ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderler ödenir. Bunların hiç ödenmediği veya eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme tarafından verilecek bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi hâlde başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde, 346 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır",
1086 sayılı HUMK"nun 434. maddesinde (5236 sayılı Kanunla değişiklikten önceki hali); "Temyiz dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse o mahkemece temyiz defterine kaydolunur ve temyiz edene ücretsiz bir alındı kağıdı verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde 432 nci maddenin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır" şeklinde hükümler yer almaktadır.
Yine 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 48. maddesinin 6. fıkrasındaki; "Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde kararı veren; mahkeme veya Danıştay daire başkanı tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde de kararı veren mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, temyiz isteminin reddine karar verir. Mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararları ile bu maddenin 2 nci fıkrasında belirtilen temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir" şeklindeki hükümle de idari yargılama usulünde temyiz harcının yatırılma yöntemi açıklanmıştır.
Buna karşın ceza davalarında temyiz harcının hiç ödenmemesi veya eksik ödenmesi durumunda nasıl davranılacağına ilişkin gerek 6217 sayılı Kanunda gerekse 1412 sayılı CMUK ve 5271 sayılı CMK"nda bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
6217 sayılı Kanun ile 492 sayılı Harçlar Kanunuyla yürürlükten kaldırılan ceza yargılamasında harç uygulamasına yeniden dönülmüş, ancak harcın ne zaman yatırılacağı, eksik veya hiç ödenmemesi durumunda ne yapılacağı, Cumhuriyet Savcıları dışında kimlerin harçtan muaf olduğu, ödeme gücü olmayanlara adlî yardımın nasıl sağlanacağı hususlarında bir düzenleme getirilmediği gibi, 1412 sayılı CMUK ve 5271 sayılı CMK"nda harç uygulamasın geçerli olduğu dönemlerde mevcut bulunan kuralların benzeri değişikler yapılmamış, belirtilen konulara ilişkin düzenlemeler içeren mer"i diğer kanunlara bir atıfta da bulunulmamıştır.
Bu durum karşısında belirsizliğin ortadan kaldırılması için 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. ve 5236 sayılı Kanunun geçici 2. maddeleri uyarınca halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HMUK"nun 434. maddesi hükmünün kıyasen ceza davalarında da uygulanması düşünebilecek ise de; istisnai ve sınırlayıcı normlarda kıyas yapılması mümkün değildir. Temyizin şartları ve reddi sebepleri 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 310, 315 ve 317. maddelerinde sınırlı olarak sayılmış olup harcın ödenmemesi nedeniyle temyizin reddedileceğine dair bir hüküm bulunmadığından, temyizin reddine karar verilemeyecek, kanuni açık bir düzenleme ve atıf bulunmadıkça kıyas yoluyla böyle bir sonuca götürecek uygulama da yapılamayacaktır.
Harcın yatırılmamış veya eksik yatırılmış olması mevcut ve mer"i hukuki düzenlemeler karşısında ceza davalarında temyizin bir şartı veya reddi sebebi olmadığından temyiz süresi içersinde harcın ödenmemesi halinde bu husus temyiz isteminin reddine karar verilmesini gerektirmeyecek ve harcın tahsili amacıyla bu durumun Harçlar Kanunun 37. maddesi uyarınca ilgili vergi dairesine bildirilmesi ile yetinilecektir.
Bu itibarla, temyiz harcının yatırılmamasını temyiz isteminin reddi sebebi olarak değerlendirmeyen ve temyiz istemini kabul ederek yerel mahkeme hükmünü inceleyen Özel Daire kararında sonucu itibarıyla bir isabetsizlik bulunmamakta olup haklı nedene dayanmayan itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul üyesi S. Bakıcı;
"T.C. Anayasası"nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, Resmi Gazete"de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer ve mahkeme; iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi, yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçmeyecek şekilde ayrıca kararlaştırabilir.İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi"nin 29.12.2011 gün ve 28157 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2011/54 esas, 2011/142 sayılı kararında belirtildiği üzere harç; kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Anayasa"da yargı hizmetlerinin ücretsiz olarak verileceğine ve devletin harç alma yetkisi dışında tutulduğuna dair hüküm bulunmamaktadır. Ceza yargısı hizmetlerinden harç alınması yönünden Anayasal bir engel bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi harç alınmasının Anayasa"nın 2 ve 36. maddelerine aykırı olmadığına karar vermiştir.
Anılan kararda da belirtildiği gibi harç alınması, AİHS"ne aykırı değildir. AİHS"ni imzalayan ülkelerde harç alındığı gibi miktarları da Türkiye"deki harçlarla kıyaslanamayacak derecede yüksek tutardadır. Bu nedenle; görüşmeler sırasında, harç alınmasının sözleşmenin adil yargılamaya ilişkin 6. maddesine aykırı olduğu, hüküm iptal edilmese dahi Anayasa"nın 90. maddesi uyarınca harç alınamayacağına ilişkin görüşe iştirak etmek mümkün değildir. AİHM kararlarında harç alınmasının yasalarla düzenlenebileceği kabul edilmiştir. Sadece bu düzenlemede, "harç miktarının makul olması, harç alınmasında haklı bir amacın bulunması, ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması, ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adli yardım sisteminin varlığı" aranmıştır.
Anayasa Mahkemesi harç alınmasının Anayasaya aykırı olmadığını, sadece ödeme gücü olmayanlar için etkili adli yardım sağlayacak bir sistemin düzenlenmediğini, 6100 sayılı Yasaya bu yönden bir atıf yapılmadığını, ödeme gücü olmayanlar bakımından yasal düzenleme yapılması gerektiğini kabul ederek hükmü iptal etmiş ve yasal düzenlemenin yapılması için yasa koyucuya altı aylık bir süre vermiştir. Bu düzenleme yapılmadığından iptal kararı 29.06.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu itibarla 29.06.2012 gününden sonra ceza yargısında temyiz harcı alınmayacak, bu tarihe kadar harç alınmasına devam olunacaktır.
Kararın yayınlanması ile yürürlüğe girdiği tarih arasındaki altı aylık süre içerisinde harç alınıp alınmayacağının Anayasa Mahkemesinde de tartışıldığını, harç alınması gerektiğinin kabul edildiğini karar ve karşı oy yazısından anlamaktayız. Zira karşı oy yazısında, "süre verilmekle bu kararın altı ay daha hükmünü sürdüreceği ve Devletin Anayasa"ya aykırı olarak gelir toplanmasına izin verilmiş olacağı, bu nedenle süre verilmemesi gerektiği" belirtilmiştir. Çoğunluk, bu görüşe katılmadığına göre, karşı oyun aksine harç alınması gerektiğini kabul etmiştir.
Bu itibarla, Anayasa Mahkemesi"nin iptal nedeni ve gerekçesi ile Anayasa"nın 153. maddesi uyarınca iptal kararının geriye yürümeyip 6 ay sonra yani 29.06.2012 gününden itibaren uygulanmaya başlanması karşısında, bu tarihe kadar temyiz harcı alınması gerektiğinden sayın çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın kabülüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşıoy kullanmışlardır.
2- Temyizin reddi yönünde görüş bildiren Yargıtay C.Başsavcılığının bu görüşünün benimsenmemesi halinde dosyanın esasına ilişkin de görüşü kapsayacak biçimde ek tebliğname düzenlenmesi istenilmeden temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağı:
2797 sayılı Yargıtay Kanunun “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı ile Yardımcılarının Görevleri” başlıklı 28. maddesi;
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin vereceği görevleri yapar. Özel hükümler saklı kalmak kaydıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Vekilinin yokluğunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına vekillik eder. Başyardımcının da bulunmadığı zamanlarda bu görevi en kıdemli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcısı yapar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcıları, kendilerine verilen dosyaların tebliğnamelerini, karar düzeltme ve itiraz yoluna başvurma işlemlerini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenler ve onun yerine imza ederler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının vereceği diğer işleri görürler.
Zamanaşımı Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (5) ve (6) numaralı bentleri kapsamında olan suçlara ilişkin dava dosyaları temyiz üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenmeksizin ilgili daireye gönderilir. Daire kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar düzeltme ve itiraz kanun yollarına başvurma yetkisi vardır” şeklinde düzenlenmiş,
Yargıtay İç Yönetmeliğinin 37. maddesinde ise;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarının görevleri:
1- Verilen işleri süresinde ve eksiksiz inceleyip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenleyecekleri ve imza edecekleri tebliğnamelere bağlıyarak sonuçlandırmak,
2- Dairelerden çıkan ilâmları uygulama, içtihat ve tebliğnamelere uygunluk açılarından inceleyerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görüşüne göre karar düzeltme veya itiraz yollarına gitmek,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre Ceza Genel Kurulu ile dairelerin duruşmalarına katılarak düşüncesini bildirmek,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre ceza dairelerinin günlük çalışmaları sona erinceye kadar çalışma saati dışında nöbet tutmak,
5- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından verilecek ve ayrıca kanun ve yönetmelikle verilen diğer görevleri yapmaktır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan kanun ve iç yönetmelik hükümleri uyarınca yerel mahkemelerce verilen kararların temyiz yoluyla incelenmesinde, Yargıtay C.Başsavcılığınca, o konudaki hukuki görüşün açıklandığı bir tebliğname düzenlenmesi zorunludur. Özel Dairelerce temyiz incelemesi yapılabilmesi için, temyiz konusu hakkında bir tebliğname düzenlenmiş olması ön şarttır. 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 316. maddesinin 3. fıkrasına göre de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenecek bu tebliğnamenin, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya katılan ya da vekillerine dairesince tebliğ olunması da gerekir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca düzenlenecek olan tebliğnamede usul ve esasa ilişkin tüm hususlarda görüş bildirilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. Zira Özel Dairece uyuşmazlığın esasına girilmesine engel olarak gösterilen sebebin kabul edilmeyerek inceleme yapılması mümkündür. Ancak bununla birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını, temyiz isteminin reddine karar verilmesi veya hükmün usuli nedenlerden bozulması gerektiğine ilişkin görüş belirtilen durumlarda, bu görüşün benimsenmeyerek esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması ihtimaline binaen dosyanın esası hakkında da görüş bildirmeye zorlayacak kanuni bir dayanak bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yargıtay C.Başsavcılığınca düzenlenen 09.12.2003 günlü tebliğnamede sanığın temyizinin reddi gerektiği yönünde bir görüş bildirildiğinden, Özel Dairece bu görüşün benimsenmeyerek esasa yönelik temyiz incelemesine geçilmeden önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından dosyanın esasına ilişkin de görüşünü kapsayacak biçimde ek tebliğname düzenlenmesini isteme zorunluluğu bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, ek tebliğname düzenlenmesine gerek görmeksizin temyiz incelemesi yapan Özel Dairenin uygulamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın bu uyuşmazlık yönünden de reddine karar verilmelidir.
Bu uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; itirazın kabulü gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden de REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2014 günü yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden de oyçokluğuyla karar verildi.