Esas No: 2013/433
Karar No: 2014/156
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/433 Esas 2014/156 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : TURGUTLU 2. Asliye Ceza
Günü : 04.09.2012
Sayısı : 667-679
Hırsızlık suçundan sanığın beraatına ilişkin, Turgutlu 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.12.2011 gün ve 498-810 sayılı hükmün şikayetçi kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığınca 23.07.2012 gün ve 64852 sayı ile, yürürlüğe yeni giren 6352 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesinin değerlendirilmesi amacıyla mahalline iade edilmiştir.
Duruşma açarak değerlendirme yapan Turgutlu 2. Asliye Ceza Mahkemesince 04.09.2012 gün ve 667-679 sayı ile, sanığın beraatına karar verilmiş, müşteki kurum vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 05.03.2013 gün ve 471-4379 sayı ile;
“Katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunan yakınanın 5271 sayılı CMK’nun 260/1. madde ve fıkrası uyarınca hükmü temyize hakkı bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Suçtan zarar görmüş bulunan yakınan vekilinin, 10.02.2011 tarihli duruşmada sanık hakkında şikayetçi olduklarını, 15.12.2011 tarihli duruşmada sanığın cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmesi karşısında; yakınan adına vekiline 5271 sayılı CMK’nun 234. maddesi uyarınca hakları anlatılıp açıklanmayarak ve suçtan zarar gören sıfatı ile davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayarak 5271 sayılı CMK’nun 234/1-b ve 3 madde ve fıkraları ile 238/2. maddelerine aykırı davranılması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.04.2013 gün ve 322299 sayı ile;
"...Hükmün 5271 sayılı Kanunun 238/2. maddesine aykırılık yönünden bozulması kararı yasaya aykırı olup hükmün esastan incelenmesi gerekir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 07.05.2013 gün ve 13312-11705 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturma aşamasında sanıktan şikâyetçi olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini belirten müşteki vekilinin temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, müşteki vekilinden davaya katılmak isteyip istemediklerinin sorulmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı ve bu bağlamda Özel Dairece katılma konusunda bir karar verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Soruşturma aşamasında 29.06.2010 tarihinde Turgutlu C.Başsavcılığına şikayet dilekçesi vererek sanığın cezalandırılmasını isteyen müşteki vekilinin kovuşturma aşamasında da 10.02.2011 tarihinde yapılan ilk celseye katılarak sanığın cezalandırılmasını talep ettiği, yerel mahkemece müşteki vekiline 5271 sayılı CMK’nun 234. maddesindeki hakların hatırlatılmadığı ve davaya katılmak isteyip istemediği hususunun sorulmadığı, 16.06.2011 tarihinde yapılan ikinci celseye ise müşteki vekilinin katılmadığı, ilk kararın verildiği 15.12.2011 tarihli celseye müşteki vekilinin katıldığı, tutanağa katılan vekili olarak yazıldığı, bu celsede de sanığın cezalandırılmasını talep ettiği, gerekçeli karar başlığına müşteki kurumun katılan olarak yazıldığı, 20.12.2011 tarihli temyiz dilekçesinde de müşteki vekilinin sanık hakkındaki beraat kararının isabetsiz olduğunu ifade ettiği,
Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından dosyanın 6352 sayılı Kanun hükümleri uyarınca iadesi üzerine duruşmaya katılan sıfatıyla çağırıldığı, 04.09.2012 tarihli oturuma müşteki vekilinin katılmadığı, müşteki kurumun gerekçeli karar başlığına yine katılan olarak yazıldığı, yokluğunda verilen hükmün tebliği üzerine müşteki vekilince verilen temyiz dilekçesinde sanık hakkındaki beraat kararının isabetsiz olduğunun belirtilerek hükmün bozulmasının istenildiği, buna karşın katılma konusunda açıkça bir istemde bulunulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” ,
Aynı kanunun “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren sözlü başvurularının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Kanun yolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının mümkün olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nun 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlanmamış olanların kanun yollarına başvuru hakkı bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
TBMM’ne sunulan tasarıda, ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yolu başvurusunda açıkça belirtilmek şartıyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, Tasarının 249. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, kanun yolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığını kabul etmekte zorunluluk bulunmaktadır.
CMK’nun 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtayca yerine getirilmesinin imkansızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay tarafından karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, 238. madde, usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri düzenlemekte olup, 237. maddenin 2. fıkrasındaki istisnai durumu kapsamamaktadır. 237/2. madde hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul ekonomisi amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel usule üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtayca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin mümkün bulunduğu ahvalde öncelikle dairesince karar verilmeli, bu suretle AİHS"nin 6. maddesi bağlamında makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Soruşturma aşamasında sanıktan şikayetçi olan müşteki vekilinin, kovuşturma aşamasında da şikayetinin devam ettiğini beyan ederek sanığın cezalandırılmasını talep etmesinin, sanık hakkında açılan davaya katılma istemi niteliğinde bulunduğu gözetilmeden, katılma konusunda yerel mahkeme tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen somut olayda, müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde katılma konusunda karar verilmesi yönünde açıkça bir isteğinin bulunmadığı ve dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de; müşteki kurumun vekili vasıtasıyla tüm aşamalarda istikrarlı bir şekilde sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmesinin ve şikayetçi vekilinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, kanun yolunda davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin temyiz merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de içerdiği kabul edilmelidir.
Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Aksi takdirde yerel mahkeme hükmünün, katılma konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklinde düzenlenmiş olan Anayasanın 141/4. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.
Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, böyle bir durumda savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir.
Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CMK"nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması karşısında da, ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 05.03.2013 gün ve 471-4379 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, şikayetçinin katılma istemi konusunda karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.,