Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/11 Esas 2014/139 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/11
Karar No: 2014/139

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/11 Esas 2014/139 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/11 E.  ,  2014/139 K.
  • OLASI KASTLA ADAM YARALAMA
  • DİKKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜNME AYKIRILIK
  • TERS YÖNDEN GİDEN ARACIN YAYAYA ÇARPMASI
  • BİLİNÇLİ TAKSİR
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 22
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 61

"İçtihat Metni"

Sanık H.. H.. hakkında olası kastla yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda eylemin bilinçli taksirle yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 89/1-2, 22/3, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.660 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 25. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.03.2008 gün ve 655-177 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 28.12.2011 gün ve 16996-10052 sayı ile;
“İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 765 sayılı TCK’da açıkça tanımlanmamış ise de, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Somut olayda, sanığın idaresindeki araç ile 2918 sayılı Kanunun uygulanma imkanı bulunmayan site içerisinde ters yola girmek suretiyle karşıdan karşıya geçen yayaya çarparak taksirle yaralama suçunu işlemekten ibaret eyleminde, gerçekleşen netice öngörülebilir ise de, fail tarafından öngörülmüş olduğuna ve buna rağmen failin şansına veya başka etkenlere güvenerek hareketini sürdürdüğüne ilişkin herhangi bir bilgi ve belirleme bulunmadığı nazara alınmaksızın, eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü ile sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.02.2012 gün ve 120375 sayı ile;
“Somut olayda bilinçli taksir hali gerçekleşmiş olup bozma kararı gerekçesi ile birlikte çelişkilidir. Şöyle ki;
Katılan yaya sabahleyin site içinde araçlara ters yön olan ve aracın girmesinin yasaklandığı yerde spor yapmaktadır. Sanık ise kendisine yasak olan yola girmemesi gerektiği bilincindedir. Ancak savunmasında da kabul ettiği üzere acele işi olması nedeniyle bu kural ihlalini gerçekleştirmiştir.
Yargısal kararlarda ve doktrinde anlatılıp, kabul ve uygulandığı üzere, ceza hukuku ilkesine göre taksir suçun manevi unsuru olup, yasada taksirle işlenebileceği kabul edilen suçlarda failin objektif olarak belirlenen esaslara, kendi kişisel nedenleri ile aykırı davranılması ve neticenin gerçekleşmesi durumunda sanık taksirli suçta kusurlu sayılmaktadır.
Taksir ve bilinçli taksir arasındaki en önemli ölçüt, taksir de sanık öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmeme hali var iken, bilinçli taksirde öngörülebilir nitelikteki neticenin öngörülmesi söz konusudur.
Bu durumda eylemin gerçekleştiği yerin 2918 sayılı yasa kapsamında olup olmadığı, bilinçli taksir varlığının tespitinde önem taşımayacağı, bilinçli taksir koşulunun bulunması halinde her yerde uygulanabileceği tartışmasızdır. Yargıtay bozma ilamında "gerçekleşen neticenin öngörülebilir olduğu, fail tarafından öngörülmüş olduğu" kabul edildikten sonra bilinçli taksirin uygulanamayacağı şeklideki bozma tamamen çelişki oluşturmuştur.
Yerel mahkeme kararında, bilinçli taksirle artırım TCK’nun 61/2.maddesi uyarınca, temel cezadan sonra uygulanması yerine,nitelikli hale göre yapılan artırımından sonra uygulanması sonuç cezayı değiştirmeyeceğinden, sonuca etkili görülmeyerek itiraza konu edilmeyeceği görülmüştür" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 26.11.2012 gün ve 27093-25180 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini “basit taksirle mi” yoksa “bilinçli taksirle mi” gerçekleştirdiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 24.05.2007 günü sabah saat 07.40 sıralarında sevk ve idaresindeki otomobil ile A.. ili Y.. İlçesi, K.. Kooperatifi Mahallesi, 235/3 sokak üzerinde, azami hız sınırının 30 km olduğu, 10 metre genişliğinde, asfalt kaplama, kuru zeminli, ortadan refüj ile bölünmüş yolda, ters yönde seyir halinde iken karşıdan karşıya geçmeye çalışan mağdur yayaya yolun 2,85 metre içerisinde çarparak yaralanmasına neden olduğu,
Sanığın E sınıfı sürücü belgesi bulunduğu ve olay esnasında alkolsüz olduğu,
Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporuna göre; mağdurda sol skapulada kırık ve sol lomber bölgede başlayıp sol kalçayı ve sol uyluk lateralini geçip diz arka çukuruna kadar uzanan geniş ekimoz ve hassasiyet tespit edildiği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olmadığı, meydana gelen kemik kırığının yaşam fonksiyonlarını orta ikinci derece etkileyecek nitelikte olduğu,
Mahallinde katılanın da hazır bulunduğu keşif sonucu bilirkişi tarafından düzenlenen raporda; sanığın ters yönde seyri esnasında taşıt yolunun karşısına geçmeye çalışan mağdur yayaya çarparak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 47. maddesinin c ve d bentlerine aykırı hareket ettiğinden asli ve tam, mağdurun ise kusursuz olduğunun belirtildiği,
Mağdur; olay günü sabah sporunu yaptıktan sonra evine döneceği sırada 235/3 sokakta karşıya geçmek isterken ters yönden gelen sanığın yönetimindeki aracın kendisine çarparak yaralanmasına neden olduğunu, araç ters yönden geldiği için fark edemediğini, aracın hızlı olduğunu, kendisine çarpınca havaya fırlattığını, olaydan sonra sanığın arabası ile kendisini hastaneye getirdiğini beyan ettiği,
Tanık H.. B..; sanığın mağdura çarpması üzerine çıkan sesi duyunca kazayı fark ettiğini, sanığın ters yönde giderken mağdura çarptığını, sanığın fazla hızlı olduğunu zannetmediğini, zira sürat yapacak bir mesafe olmadığını söylediği,
Sanık ise; olay günü oturduğu evin önündeki sokaktan ters yönde Batıkent Bulvarına doğru seyir ettiği sırada aniden orta refüjden yola çıkan mağdura çarptığını, çarpana kadar mağduru fark etmediğini, güneş tam karşıdan geldiği için önünü göremediğini, acil bir hastası olduğundan 100 metrelik bağlantı yolu için aşağıdan dolanmak istemediğini, başkaları tarafından da devamlı bu şekilde kullandığından ters yönde gittiğini, hızlı olmadığını, mağdurun aniden yola atlaması sonucu kazanın meydana geldiğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
5237 sayılı TCK’nda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacaktır. Zira neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık oturduğu sitenin kenarındaki orta refüjle bölünmüş yolda kendi beyanına göre güneş ışıklarının tam karşı yönden gözüne gelmesi nedeniyle önünü iyi göremediği halde ters yönde ve mağdurdaki yaralanmanın şekli ve neticelerine bakıldığında yavaş sayılamayacak bir hızla araç kullanmış ve orta refüjden karşıya geçmeye çalışan mağdura çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Sanık acil işi olduğundan doğru istikamette gidip yolu uzatmak istememiş, kısa bir mesafeyi ters yönden giderek kestirmeden anayola çıkmaya çalışmıştır. Daha önce kendisinin ve sitede oturan bir çok kişinin sorunsuz bir şekilde benzer şekilde davranmaları da kararında etkili olmuştur. Sanık ters yönde araç kullandığından yoldan geçmek isteyen bir kişinin kendisini fark edemeyebileceğini ve karşı istikametten gelen güneş ışıkları nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliğinden çarpmaya engel olabilecek bir mesafede aracını durduramayabileceğini ve sonuçta da birisine çarparak yaralayabileceğini öngörmüş, ancak gideceği mesafenin kısa olmasına, tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, özellikle de şansına ve yoldan geçenlerin kendilerini araçtan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmiş ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü, ancak istemediği neticeye neden olmuştur.
Bu nedenle sanığın eylemini bilinçli taksirle yaralama olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; "olayda bilinçli taksirin şartlarının bulunmadığı” görüşüyle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 28.12.2011 gün ve 16996-10052 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve kanuna uygun bulunan Ankara 25. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.03.2008 gün ve 655-177 sayılı kararının ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.03.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara