Esas No: 2014/2
Karar No: 2014/99
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/2 Esas 2014/99 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : SİİRT Ağır Ceza
Günü : 28.01.2013
Sayısı : 249-24
Sanık M.. B.. hakkında yağma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, eylemin hırsızlık ve tehdit suçlarını oluşturduğu kabul edilerek, hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, tehdit suçundan ise aynı kanunun 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Siirt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.03.2008 gün ve 82-43 sayılı hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.10.2012 gün ve 27196-18116 sayı ile;
"1- Sanığın, yakınanın tezgahından çaldığı kamera üzerinde olduğu halde, olay sonrası kesintisiz takip ile kendisini kovalayan şikayetciyi bıçak ile tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; eylemin bir bütün olarak 5237 sayılı TCK"nun 149/1-a maddesine uyan yağma suçunu oluşturduğu halde, yazılı şekilde hırsızlık ve tehdit suçundan uygulama yapılması,
2- Gerekçeli karar başlığına, kısa kararın açıklandığı 06.03.2008 tarihli oturuma katılan ve hükümde ismi yazılı olan Cumhuriyet savcısı olarak S. B.yerine, Y. A. T."ün yazılması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 28.01.2013 gün ve 249-24 sayı ile;
"...Tanık olarak beyanlarına başvurulan İbrahim’in olayın mağduru olmaması, sanık ile arasında herhangi bir arkadaşlık yada akrabalık, mağdur ile de bir husumet olmaması karşısında, tanık İbrahim"in beyanlarının mağdura göre daha tarafsız ve kabule değer olduğu açıktır. Tanık İ.E.n beyanlarından; suça konu olayda, hem satış, hem de asker ziyareti için tanık İbrahim ile beraber Siirt’e gelen mağdurun tanımadıkları bir mahallede satış yaparken tanık İ.’den ilerde sanığın elinde kamera ile bahçeden atlayarak gittiğini duyması üzerine, bir süre sonra yakınlara gelen sanığı yeniden gördüğünde elinde kamera olmadığını anladığı, mağdurun konuşmak için sanığın yanına gittiği, sanığı yanına çağırarak kamerayı istediği, sanığın kameranın kendisinde olmadığını söyleyerek bıçak çıkardığı, bıçak çıkartınca mağdurun geri çekildiği eylemin bu şekilde cereyan edip tamamlandığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda somut olayda kesintisiz takip olarak değerlendirilebilecek bir hareketin bulunmadığı görülmektedir..." gerekçesiyle önceki hükümde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.
Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 29.12.2013 gün ve 113140 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eylemin vasıflandırılmasına ilişkin ise de, önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından; Özel Daire bozma kararından sonra yargılama yapan yerel mahkemece; "Mahkememizin 06.03.2008 gün ve 2007/82 esas-2008/43 karar sayılı hükmü, usul, yasa ve dosya içeriğine uygun olduğundan Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 17.10.2012 gün ve 2012/27196-18116 karar sayılı bozma kararına karşı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 326/3. maddesi uyarınca direnilmesine" şeklinde karar verilmekle yetinildiği, hem kısa kararda, hem de gerekçeli kararda hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtayın duraksamasız uygulamalarına göre; bir hüküm, bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hal 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı kanunun 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 gün ve 125-207, 01.04.2008 gün ve 42-69 ile 12.05.1998 gün ve 104-171 sayılı kararları da aynı mahiyettedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu, hükümde bulunması zorunlu olan "sonuç (hüküm)" kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararının, usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2013 gün ve 249-24 sayılı direnme kararının, usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.