Esas No: 2013/678
Karar No: 2014/98
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/678 Esas 2014/98 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KÜTAHYA 1. Ağır Ceza
Günü : 08.11.2012
Sayısı :158-204
Yağma suçundan sanıkların beraatlarına ilişkin, Kütahya Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2006 gün ve 301-124 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 05.06.2012 gün ve 32-12162 sayı ile;
"Oluş ve dosya içeriği ile katılan ve tanıkların anlatımlarına göre; sanıkların, sanık S.. K.."nın tanık M. A. küçükbaş hayvan satıp karşılığında aldığı çekin karşılıksız çıkması nedeniyle tanık M.A.an almış oldukları imzalı boş senedin diğer kısımlarını doldurduktan ve alışverişe konu koyunların yerinde olup olmadıklarını kontrol bahanesiyle araçlarına bindirip ıssız bir yere götürdükten sonra tehdit etmek ve cebir kullanmak suretiyle kefil sıfatıyla katılana imza attırdıklarının anlaşılması karşısında, yüklenen suçu işlediklerinin kanıtlandığı gözetilmeden hükümlülükleri yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 08.11.2012 gün ve 158-204 sayı ile;
"Öncelikle mahkememizin bozmaya konu gerekçeli kararı irdelendiğinde, sanıkların katılan İ.. Ç.."in de aracı olduğu, şifai kefil olup tarafları bir araya getirdiği, alış-veriş sonucunda Mehmet Atay"a koyunlarını sattıkları, bir miktar parayı peşin aldıktan sonra kalanına çek düzenlendiği, ancak daha sonra çekin de ödenmemesi üzerine bahse konu senedin düzenlendiği konusunda dosyada bir ihtilaf yoktur. İhtilaf konusu olan ve bu kamu davasının açılmasına neden teşkil eden olay söz konusu senetteki katılana ait kefil imzasının katılandan iddia edildiği gibi dağa kaldırarak zorla alınıp-alınmadığı hususudur.
Yukarıda açıkça ifade edildiği gibi taraflar arasında bir hukuki ilişki olduğu, sanıkların katılanın da aracı olduğu M.A.isimli kişiye 33 adet koyunlarını satmalarına rağmen bedellerini alamadığı açıktır. Dolayısı ile bu satışa aracı olan katılan İ.. Ç.."in de sanıklara karşı sorumlu olduğu, muhtemelen sanıkların bu kişiden de alacaklarını talep ettiği ortadadır. Dolayısı ile katılan İ.. Ç.."in sırf bu borç ilişkisinden kurtulmak adına sanıklara böyle bir suç isnad etmesinin mümkün olduğu, sanıklarında tüm suçlamaları reddettikleri nazara alınarak bu çerçevede sanıkların ya da katılan İ.. Ç.."in beyanlarına üstünlük tanıyacak başkaca bir delilin dosyada olmadığı, olayın bire bir görgü tanığının olmadığı gibi iddiaları sübuta erdirecek dosyada da maddi bir delilin bulunmadığı, bu nedenle en azından katılanın borç ilişkisi içinde de olduğu ve bundan kurtulmak isteyebileceği de nazara alınarak sanıklara isnad ettiği eylemlerin başkaca delillerle ispatlanmayacağı sürece şüphe ile karşılanması gerektiği ortadadır.
Bir kısım tanık beyanlarında, katılan İ.. Ç.."in senedin düzenlendiği sırada net bir şekilde kızı dahi olsa kefil olmayacağını ifade ettiği ve senedi kefil olarak imzalamadığı yönündeki beyanları, bu kişilerin olayın bir şekilde tarafı olduğu, pekala senedin daha sonra da katılan tarafından imzalanmış olabileceği de göz önüne alındığında, suçun sübutu açısından yeterli delil olarak kabul edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Özellikle sanığa isnad edilen suçun 765 sayılı TCK"nun 499/1-son cümlesi kapsamında oldukça ağır bir cezai müeyyide içeren suç içerdiği de nazara alınarak ve yine taraflar arasındaki alım-satım ve borç ilişkisi de değerlendirilerek bir şekilde olayın içerisinde bulunan katılanın diğer tanıkların, sanıkların beyanlarına üstünlük tanımanın dosya kapsamından mümkün olmadığı, ancak maddi delillerle ispat edilemeyen tarafsız görgü tanığı bulunmayan böylesine bir ağır suçlamada mevcut delillerin ancak şüphe ile karşılanacağı, şüphenin de sanıklar lehine değerlendirileceği" gerekçesiyle direnilerek, ilk hükümdeki gibi sanıkların beraatlarına karar verilmiştir.
Bu hüküm de katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istekli 25.09.2013 gün ve 314742 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanıkların üzerine atılı eylemin sabit olup olmadığı,
2- Sabit olduğunun kabulü halinde ise eylemin hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği,
Noktalarında toplanmaktadır.
ncelenen dosya kapsamından;
Altıntaş Devlet Hastanesi tarafından düzenlenmiş olan 13.05.2004 günlü geçici doktor raporunda; katılanın kafatası üst oksipital bölgede 7x3 cm. genişliğinde çökme mevcut olduğu ve hayati tehlikesinin bulunduğu bilgisine yer verildiği,
Kütahya Devlet Hastanesi Beyin Cerrahi Bölümünce düzenlenen 14.05.2004 günlü doktor raporunda ise; travma sonrasında izlenen X-Ray düz filmde lezyon izlendiği, beyin cerrahi yönünden hayati tehlike geçirmediği, iş ve güçten kalmadığı hususlarının ifade edildiği,
Katılanda meydana gelen yaralanmaların 765 sayılı TCK"nun 456 ve 5237 sayılı TCK’nun 86 ve 87. maddeleri uyarınca bütün halinde değerlendirildiğine ilişkin kati raporların dosyada yer almadığı,
Bursa Bölge Kriminal Laboratuar Şube Müdürlüğünce düzenlenen 25.02.2005 günlü ekspertiz raporunda; suça konu senet üzerindeki yazıların sanık Mahmut’un eli ürünü olduğunun belirtildiği,
Sanık S.’ın suça konu senedi tahsil etmek amacıyla 26.05.2004 günü İcra Müdürlüğüne başvurduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalardaki anlatımında özetle; H.C.parasını verip, B.G."in ise bakımını üstlenmek suretiyle anlaşarak aldığı hayvanları kamyonu ile B.G."in evine götürdüğünü, H.C.."den damadı M.e de bu şekilde hayvan alacak bir ortak bulup bulamayacaklarını sorduğunu, H.C.in M.A. isimli kişinin parasını verip, hayvanların bakımını üstlenecek bir ortak aradığını söylediği, bunun üzerine 21.04.2004 tarihinde damadı M. K. ve M.A..a parasını M. A.’ın vereceği bakımını ise damadının yapacağı şekilde ortaklaşa koyun almak amacıyla H.C.ve B.G. ile birlikte beş kişinin sanık S.ın K. köyündeki evine gittiklerini, burada M.A.’ın 57 adet koyun ile 57 adet kuzuyu beğendiğini ve almak için sanık Süleyman ile anlaştıklarını, alınan hayvanlar karşılığında M.A.ın 1 milyar Lira para ile 14,5 milyar Lira bedelli bir çek verdiğini, aynı gün sanık S. ile aynı köyde oturan F.isimli kişinin evine yemek için gittiklerini, burada M. A.n alınan hayvanlara damadı da ortak olduğu için kendisinden kefil olarak senet vermesini istediğini, kabul etmeyince hayvanları damadına vermeyeceğini söylediğini, hayvanları alıp H.C. ahırına götürdüklerini, daha sonra M. A. hayvanları birkaç gün sonra bir başkasına sattığını öğrendiğini, 11.05.2004 tarihinde sanık S. telefonla kendisini arayıp M. A.’ın hayvanların parasını vermediğini ve bir başkasına sattığını söyleyerek birlikte gidip hayvanların kimde olduğunu öğrenelim dediğini, bunun üzerine ertesi gün sanık S.ve diğer sanıklarla buluştuğunu, birlikte hayvanları bakmak için Dumlupınar ilçesi Yüylük köyüne gitmek üzere araca bindiğini, ancak sanıkların kendisini bir başka yerdeki tepelik alana götürüp burada zorla senet imzalatmak istediklerini, kabul etmeyince kendisini darp edip, öldürmekle tehdit ettiklerini, bu nedenle korktuğu için sanıkların verdiği senede kefil olarak imza attığını, sanıkların aynı gün olaydan sonra H.C.’in evine gittiklerini ve kendisini de götürdüklerini, durumunun kötü olduğunu gören H."in iyi olup olmadığını sorduğunu, ancak sanıkların konuşmasını engellediklerini, daha sonra Hamit’le olan işlerini bitirince kendisini köyünün yakınında araçtan indirdiklerini belirtmiştir.
Tanıklar H. C.M. K.ve B.G.katılanın anlatımını doğrulamışlar, hayvanların alındığı gün katılanın kesinlikle her hangi bir senede imza atmadığını söylemişler, ayrıca tanık H.C.katılanın darp edilip, kendisine zorla senet imzalattırıldığını söylediği gün sanıklar ile katılanın evine geldiğini ve katılanın kötü bir halde olduğunu teyid etmiştir.
Tanık M.t A., katılanın anlatımlarını doğrulamakla birlikte, 21.04.2004 tarihinde katılan aracılığıyla tanıştığı sanık S.’dan hayvan satın aldığını, karşılığında bir miktar para ve 14,5 milyar Lira bedelli bir çek verdiğini, katılan kefil olup senet vermediği için hayvanları damadına vermeyip bir başkasına sattığını, çek karşılıksız çıkınca sanık S. sadece borçlu olarak isminin yazılı olduğu ve imzaladığı boş senedi verdiğini, mahkemede ise aynı gün hem sanık S.dan, hem de sanık O.an yaklaşık 17 milyar değerinde hayvan satın aldığını dile getirmiştir.
Yalnızca kovuşturma aşamasında dinlenmiş olan savunma tanıkları İ.p. H. Ç. ve İ. A.; sanıklar ile katılan İ. M. A. arasında hayvan alışverişi için anlaşma yapıldığını, hayvanlar araçlara yüklendikten sonra bu alış veriş karşılığında taraflarca senet düzenlendiğini, hayvanları satın alan M.A."ı tanımadıklarını, katılan İ.i tanıdıklarını belirtmişler, sanık Süleyman"ın akrabası olan tanık İbrahim, katılan İsmail"in senedi kefil olarak imzaladığını belirtmiş, tanıklar İ. ve H.ise senedin kimler tarafından ne şekilde imzalandığını görmediklerini söylemişlerdir.
Sanıklar aşamalardaki savunmalarında özetle; suçlamayı kabul etmediklerini, katılan aracılığıyla M.A.a hem sanık S.n, hem de amcasının oğlu olan O.ın hayvan sattığını, karşılığında suça konu senedi aldıklarını, hayvanları 02.03.2004 tarihinde sattıklarını, aynı günde senedi M. A.ın borçlu, katılanın ise kefil olarak imzaladığını, katılan kefil olduğu için ve kendisini uzun zamandır tanıdıkları için, daha önceden tanımadıkları M.A.a hayvanları sattıklarını ifade etmişlerdir.
765 sayılı TCK’nda "gasp" olarak adlandırılan ve 495 ila 499. maddelerde düzenlenen yağma suçu, 5237 sayılı TCK"nda ise 148 ila150. maddelerde hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK"nun 148. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nun 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan, "zor yoluyla hırsızlık", bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılmakta, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanmaktadır.
Yapılan bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının üzerinde sırasıyla durulmasında yarar bulunmaktadır.
1- Sanıkların üzerine atılı eylemin sabit olup olmadığının değerlendirilmesinde;
Katılanın tüm aşamalarda istikrarlı ve birbiriyle uyumlu olacak şekilde, sanıkların kendisini darp edip, ölümle tehdit ederek zorla kefil olarak senet imzalattıklarına ilişkin anlatımları, bu anlatımları doğrulayan doktor raporları ve ekspertiz raporu ile tanık H.C."in beyanları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların katılana zorla senet imzalatma eyleminin sabit olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, delillere ve tüm dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıkların beraatlarına ilişkin yerel mahkeme direnme kararı isabetsizdir.
2- Birinci uyuşmazlık konusunda varılan sonuç bağlamında, sanıkların sabit olduğu kabul edilen eylemlerini hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirip gerçekleştirmediklerinin değerlendirilmesinde;
5237 sayılı TCK’nda, 765 sayılı TCK’nun 308. maddesindeki "kendiliğinden hak alma" suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine kanunda belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Nitekim 5237 sayılı TCK’nun "Daha az cezayı gerektiren hal" başlığı altındaki 150. maddesinin konumuzu ilgilendiren 1. fıkrası; "Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır" şeklindedir.
Buna göre,765 sayılı TCK’nun 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Başka bir anlatımla, şekil şartına uyulmadan kurulan bu ilişkinin ilgili kanun hükümleri uyarınca Özel Hukuk alanında hukuki sonuç doğurmayacak olması, ceza hukuku alanında dikkate alınmasına engel olmayacaktır. Burada önemli olan şekil şartına uyulsun veya uyulmasın meşru bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı ve bu hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla hareket edilip edilmediğidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanıkların, katılanın damadı olan Mehmet Kara ile birlikte bahse konu küçükbaş hayvanları ortak olarak satın alan M. A."ın bunların parasının geri kalan kısmını ödememesi ve bir başka kişiye satmış olması nedeniyle, bu alışverişe aracılık eden ve M. A.ı kendilerine getiren katılanı darp edip, ölümle tehdit ederek, M. A."ın borçlu sıfatıyla imzasının bulunduğu senede zorla kefil olarak imza attırmaları şeklinde gerçekleşen somut olayda, sanıkların daha önceden tanımadıkları M. A. isimli şahsa bahse konu küçükbaş hayvanlarını katılanı uzun zamandır tanımaları ve katılanın damadı olan M.K.nın da M. A.ın ortağı olarak hayvanları alacak olması nedeniyle satmaları, bu hususun tanıklar tarafından da doğrulanması, katılanın, damadı olan Mehmet Kara"ya hiç para ödemeden hayvan satın alabilmek amacıyla ortak arayıp, bu amaçla M.A.sanıklara götürmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıklar ile katılan arasında ceza hukuku alanında dikkate alınması gereken bir hukuki ilişkinin varolduğunun, dolayısıyla sanıkların eylemlerini hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirdiklerinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, öncelikle yerel mahkemece katılanda meydana gelen yaralanmaların 765 sayılı TCK"nun 456 ve 5237 sayılı TCK’nun 86 ve 87. maddeleri uyarınca bütün halinde değerlendirildiği kati doktor raporu alınarak, sonucuna göre sanıklar hakkında 765 sayılı TCK"nun 308 ve 456. maddeleri ile 5237 sayılı TCK"nun 150/1. maddesi kapsamında lehe kanun değerlendirmesi yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "sanıklar ile katılan arasında ceza hukuku alanında dikkate alınması gereken bir hukuki ilişkinin bulunmadığı" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak; sanıkların hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla katılana zorla senet imzalatma eylemlerinin sabit olduğu ve sanıklar hakkında 765 sayılı TCK"nun 308 ve 456. maddeleri ile 5237 sayılı TCK"nun 150/1. maddesi kapsamında lehe kanun değerlendirmesi yapılarak hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, delillere ve tüm dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıkların beraatlarına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2012 gün ve 158-204 sayılı direnme kararının, sanıkların hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla katılana zorla senet imzalatma eylemlerinin sabit olduğu ve sanıklar hakkında 765 sayılı TCK"nun 308 ve 456. maddeleri ile 5237 sayılı TCK"nun 150/1. maddesi kapsamında lehe kanun değerlendirmesi yapılarak hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, delillere ve tüm dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıkların beraatlarına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönüyle oybirliğiyle, ikinci uyuşmazlık yönüyle ise oyçokluğuyla karar verildi.