Esas No: 2012/1414
Karar No: 2014/94
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1414 Esas 2014/94 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ÇEŞME Sulh Ceza
Günü : 08.10.2009
Sayısı : 468-358
Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan sanık Y.. K.."ın 5237 sayılı TCK’nun 228/1. maddesi uyarınca hapis cezasından çevrilen 1.800 Lira, doğrudan tayin edilen 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Çeşme Sulh Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2009 gün ve 468-358 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 05.12.2011 gün ve 33446-40371 sayı ile;
"Sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının günlüğünün 50 TL" den paraya çevrildiği kabul edildiği halde sonuç cezanın 4.500 TL yerine 1.800 TL adli para cezası olarak belirlenmesi karşı temyiz olmadığı için bozma nedeni yapılmamış, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- Sanık hakkında hapis cezasından çevrilme adli para cezası ile doğrudan hükmolunan adli para cezası birlikte değerlendirilmek suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunda bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek sadece hapis cezasından çevrilen 1.800 TL adli para cezası ile ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
2- Hapis cezasının günlüğü 50 TL"den, doğrudan tayin edilen adli para cezasının günlüğü ise 20 TL"den para cezasına çevrildiği kabul edilmek suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması,
3- Hükmün esasını oluşturan kısa kararda uygulanan adli para cezasının miktarı dikkate alınarak hükmün kesin olarak verildiği belirtilmesine karşın gerekçeli kararda tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebileceği belirtilmek suretiyle hükmün karıştırılması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.01.2012 gün ve 60304 sayı ile;
“Birinci bozma nedeni incelendiğinde;
Sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin değerlendirmenin, yalnızca hapisten çevrilen adli para cezasına ilişkin olarak yapıldığı bildirilmektedir.
Oysa değerlendirme içerisinde böyle bir sınırlamaya yer verilmemiştir. Mahkeme hükümle ilgili bütün değerlendirmeleri belirli bir sıra takip ederek yapmış, bu sıra içerisinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin değerlendirmeye de bir bölümde yer vermiştir. Zaten hüküm de tektir ki bu husus Yüksek Daire ilamının ilk paragrafında vurgulanmıştır. Aynı hükümle ilgili olarak, iki ayrı yerde değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu yönüyle, hükümle ilgili mevcut bir değerlendirme bulunduğu halde, hükmün her unsuru ile ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin değerlendirme yapılması gerektiği sonucuna ulaştıracak biçimdeki karar yasaya aykırıdır.
İkinci bozma nedeni incelendiğinde;
Hapis cezasının günlüğünün 50 TL"den adli para cezasına dönüştürüldüğü dikkate sunulmuştur. Mahkemenin hapis cezasını adli para cezasına dönüştürürken kullandığı miktar 50 TL"dir. Oysa sonuç cezaya bakıldığında, 3 ay hapis cezasının karşılığı olarak 1.800 TL adli para cezasına hükmedildiği görülmektedir. Buna göre, Mahkemenin aslında hapis cezasını 20 TL"den adli para cezasına çevirdiği halde, sehven 50 TL olarak karara geçtiği ortaya çıkmaktadır. Sonuca etkili olmayan bu hususun mahallinde düzeltilmesine her zaman için olanak bulunmaktadır.
Üçüncü bozma nedeni incelendiğinde;
Yasa yollarına başvuru yolu, süresi ve yöntemi konusunda kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişkiye neden olunduğu gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verildiği görülmektedir. Hüküm sanığın yokluğunda tefhim edilmiş; yasa yollarına başvurunun, hükmün kesin nitelikte olması dolayısıyla mümkün olmadığı belirtilmiştir. Sanığa tebliğ edilen gerekçeli kararda ise yasa yollarına başvuru konusunda doğru bilgilendirme yapılmıştır. Buradaki değişiklik hükmün esasına ilişkin değildir. Hüküm sonrası işlemler için sanığa yol gösterici, bilgilendirici bir durumu yansıtmaktadır. Bu husustaki yanlışlıklar için tebligat yoluyla düzeltme yöntemi dahi kabul edilmekte iken, gerekçeli kararda yapılan düzeltmenin iki belge arasında çelişki niteliğinde kabulü yerinde değildir” görüşleriyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 30.10.2012 gün ve 23559-44486 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan 5237 sayılı TCK’nun 228/1. maddesi uyarınca hapis cezasından çevrilen 1.800 Lira, doğrudan tayin edilen 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmamasına ilişkin gerekçenin hapis cezasından çevrilen para cezasının yanında doğrudan tayin olunan adli para cezasını da kapsayıp kapsamadığı,
2- Yerel mahkemece hükmolunan 3 ay hapis cezasının günlüğü 50 Liradan, doğrudan tayin edilen 50 gün adli para cezasının ise günlüğü 20 Liradan adli para cezasına çevrilerek sanığın sonuçta 1.800 Lira ve 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmak suretiyle hükümde çelişkiye neden olunup olunmadığı, çelişkiye neden olunmadığının kabulü halinde ise bu hususun maddi hata olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği,
3- Hükmün esasını oluşturan kısa kararda uygulanan adli para cezasının miktarı dikkate alınarak hükmün kesin olarak verildiği belirtilmesine karşın gerekçeli kararda tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebileceği belirtilmek suretiyle hükmün karıştırılıp karıştırılmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Hüküm fıkrasının hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesiyle ilgili üçüncü paragrafının; "Suçun işlenmesindeki özelliklere göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50/1-a maddesi uyarınca sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52. maddesi uyarınca bir günü takdiren 50 TL hesabı ile paraya çevrilerek sanığın 1800 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına",
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili değerlendirmenin yapıldığı dördüncü paragrafının; "Suçun işleniş özelliği, sanığın tespit olunan kişiliği itibariyle ileride bir daha suç işlemeyeceği hususunda mahkememize olumlu kanat gelmediğinden sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına",
Doğrudan tayin edilen para cezasının hesaplanmasına ilişkin altıncı paragrafının; "Sanık hakkında hükmedilen 50 gün adli para cezasının bir günlüğü 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52. maddesi uyarınca 20 TL hesabı ile paraya çevrilerek sanığın 1000 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına",
Kısa kararda kanun yolu bildiriminin; “Sanığın yokluğunda uygulanan adli para cezasının miktarı dikkate alınarak kesin olarak verilen karar...",
Gerekçeli kararda kanun yolu bildirimin; "Sanığın yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde Yargıtaya temyiz yasa yolu açık olmak üzere...” şeklinde olduğu,
Gerekçeli kararın sanığa tebliğ edildiği, sanığın süresinde hükmü temyiz ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkların sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmamasına ilişkin gerekçenin hapis cezasından çevrilen para cezasının yanında doğrudan tayin olunan adli para cezasını da kapsayıp kapsamadığına ilişkin uyuşmazlığın değerlendiril- mesinde;
5271 sayılı CMK"nun 232. maddesinin 6. fıkrasında; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir”,
“Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde ise, “Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilir” biçiminde düzenlemelere yer verilmiştir.
5271 sayılı CMK"nun 232/6. maddesinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı gibi, hüküm fıkrasında 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddeleri ile verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme imkânının bulunup bulunmadığının, başvuru imkânının varsa süresi ve merciinin gösterilmesi, buna karşın cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine yönelik dayanakların ise anılan kanunun 230/1. maddesi uyarınca hükmün gerekçesinde gösterilmesi kanuni ve yeterli olacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Yerel mahkemece, sanığın işlediği kabul edilen kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan temel ceza tayin edildikten sonra CMK"nun 231. maddesinin sanık yönünden değerlendirildiği, değerlendirme sonucu sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği, hüküm fıkrasında veya gerekçede bu değerlendirmenin hapis cezasından çevrilen para cezasına hasren yapıldığına ilişkin bir anlatımın bulunmadığı, suç nedeniyle sanığa verilen hapis ve adli para cezası bir bütün olduğu, yerel mahkemece hüküm fıkrasının dördüncü paragrafında yapılan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin değerlendirmenin tüm hükmü kapsadığı görülmektedir.
Sanık hakkında hükmolunan gün adli para cezasının TCK"nun 52. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinden sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendiril- mesi daha isabetli bir uygulama olacak ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik gerek doğrudan hükmolunan gerekse hapis cezasından çevrilen adli para cezasını kapsayacak şekilde değerlendirme yapıldığı gözönüne alındığında gün adli para cezasının adli para cezasına dönüştürülmesinden sonra ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının (1) nolu uyuşmazlığa ilişkin olarak kabulüne, Özel Daire kararının (1) nolu bozma nedeni yönünden kaldırılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; "Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin değerlendirmesinin doğrudan tayin olunan adli para cezasını kapsamadığı, bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
2- Yerel mahkemece hükmolunan 3 ay kısa süreli hapis cezasının günlüğü 50 Liradan, doğrudan tayin edilen 50 gün adli para cezasının ise günlüğü 20 Liradan adli para cezasına çevrilerek sanığın sonuçta 1.800 Lira ve 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmak suretiyle hükümde çelişkiye neden olunup olunmadığı, çelişkiye neden olunmadığının kabulü halinde ise bu hususun maddi hata olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine ilişkin uyuşmazlığın incelenmesinde;
Uyuşmazlığın çözülebilmesi için maddi hata kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Mahkemelerce hüküm kurulurken çeşitli nedenlerden kaynaklanan hatalar yapıldığı bilinen bir gerçektir. Örneğin zaman zaman nitelikli haller nedeniyle ceza artırılırken arttırım oranlarında, bazen de sonuç cezanın belirlenmesinde hatalar yapılabildiği gibi indirim nedeninin uygulanması sırasında da hesap hatası yapılarak daha az ceza tayin edildiği, hatta nitelikli hal nedeniyle cezanın artırılması yerine indirilmesi yoluna gidildiği, ilgili kanun maddesinde suç için hapis cezası ile birlikte para cezası da öngörüldüğü halde, yalnızca hapis ya da para cezasına hükmedildiği, öngörülmüş cezanın alt sınırının da altında olacak şekilde bir ceza tayin edildiği veya belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması sırasında işlem hataları yapıldığı görülmektedir.
Bu tür durumlarda mahkemece yapılan hataların nedeni ve niteliği göz önünde tutularak, kanun maddesinin yanlış yorumlanmasının sözkonusu olduğu hakimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalardaki hata ve aykırılıkların aleyhte değiştirme yasağı kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. Buna karşılık, cezaların belirlenmesi sırasında iradi olmaksızın ve güdülen amacın dışında yapılan basit toplama, çıkarma, çarpma ve bölme şeklindeki dört işlem hataları, herkes tarafından objektif bir biçimde farkedilebilecek nitelikte maddi hatalar olarak kabul edilerek, aleyhte değiştirme yasağı kapsamında değerlendirilmemeli, sanık aleyhine temyiz bulunmayan hallerde dahi doğru uygulama yapılmak suretiyle hüküm hakimin karardan açıkça belirlenen iradesi doğrultusunda düzeltilebilmelidir.
Görüldüğü üzere, mahkemece işlendiği sabit kabul edilen suç için ceza tertip edilirken dikkatsizlik sonucu iradi olmaksızın yapılan basit matematik hatalarının aleyhe değiştirmeme zorunluluğu ya da aleyhe düzeltme yasağının kapsamında olmadığı ilke olarak benimsenerek, sanık aleyhine temyiz olmadığı durumlarda dahi doğru uygulama yapılmak suretiyle sözkonusu aykırılıklar giderilebilecektir.
Öte yandan, temyiz yargılama makamı olan Yargıtayın görevi, kural olarak, denetimini yaptığı hükümde hukuka aykırılık bulunup bulunmamasına göre hükmü bozmak veya onamaktır. Yargıtayın hukuki denetimini yaptığı davanın esasına karar vermesi ve davayı bu aşamada bitirmesi, diğer bir ifadeyle mahkemenin kararını kaldırıp yerine kendisinin hükmetmesi, muhakeme hukuku deyimiyle “ıslâh etmesi”, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan ve yargılama giderlerine ilişkin aykırılıkları da kapsayan hallerle sınırlı, istisnai bir durumdur. Anılan maddenin 6. fıkrası uyarınca arttırma veya indirme sonucu ceza müddeti veya miktarını tayinde maddi hata yapılması durumunda da Yargıtay kendisi davanın esasına hükmedecektir.
Yargıtayın bu yetkisini kullanması, işi yeniden mahkemeye göndermeye gerek olmadığını gösteren iki temel şartın bulunmasına bağlıdır. Buna göre:
1- Maddi sorunun daha ziyade aydınlatılması için bir soruşturma, kısacası bir öğrenme muhakemesi gerekmemelidir.
2- Maddi sorun bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Yargıtayın denetimini yaptığı işlemde belirlediği aykırılığı doğrudan kendisinin gidermesi, yeni bir son karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç olup olmaması ile ilgilidir. O halde, böyle bir ihtiyacın duyulmadığı durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olmayı ve işin temyiz denetimi aşamasında bitirilmesini amaçlayan bu düzenlemeye dayanılarak, kanuna aykırılığın Yargıtayca giderilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, sanığın hükmolunan 3 ay hapis cezasının 50 Liradan paraya çevrildiği ifade edilerek 1.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, bunun yanında hükmedilen 50 gün adli para cezasının 20 Liradan hesaplanmak suretiyle 1.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen olayda, TCK"nun 52/2. maddesi uyarınca sanığın sosyal ve ekonomik durumu gözetilerek hapis cezasının günlüğü 20 ila 100 Lira arasında bir miktar belirlenmek suretiyle paraya çevrilmesinin gerekmesi, hapsin paraya çevrilmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşılarak hesaplama yapıldığına ilişkin bir gerekçenin bulunmaması ve dosya kapsamı itibarıyla sanık bakımından alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektirir bir durum olmaması ve uygulama sonucunda mahkemece gösterilen sonuç miktarın 1.800 Lira olarak gösterilmesi karşısında, yerel mahkemece hapis cezasının günlüğü 20 Liradan hesap edilmek suretiyle paraya çevrildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre hükümde herhangi bir çelişki bulunmayıp, hapis cezasının günlüğü 20 Liradan paraya çevrilmesi amaçlandığı halde kararda 50 Liradan çevrildiğinin yazılması maddi hata niteliğinde kabul edilmelidir.
Gerek uygulama gerekse öğretide de vurgulandığı üzere uyuşmazlığa konu olan veya benzeri nitelikteki aykırılıklar başlı başına bozma nedeni yapılmayıp başkaca bozma nedeni var ise diğer bozma nedenlerine eklenmeli, başkaca bir bozma nedeni olmayan hallerde mahallinde düzeltilebilir hata olduğuna Özel Daire kararlarında işaret edilerek bozma nedeni yapılmadan mahallinde düzeltilmesi sağlanmalı veya aykırılığın niteliğine göre Özel Dairece düzeltilerek onama konusu yapılmalıdır. Bu kapsamda yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen başkaca bir aykırılık nedeni ile hükmün temyiz mercii tarafından düzeltilerek onanması imkanı var ise, 1412 sayılı CMUK"nun 322. maddesi uyarınca maddi hata niteliğindeki aykırılığın da düzeltilmesine karar verilmelidir. Bu kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzaması ve kamu davalarının zamanaşımına uğramasının da önüne geçilebilecektir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının (2) nolu uyuşmazlığa ilişkin olarak kabulüne, yerel mahkemece hapis cezası paraya çevrilirken 20 Liradan hesap edildiği halde kararda 50 Liradan çevrildiğinin yazılması maddi hata nitelinde olup, mahallinde düzeltilebileceğinden Özel Daire kararının (2) nolu bozma nedeni yönünden kaldırılmasına karar verilmelidir.
3- Hükmün esasını oluşturan kısa kararda adli para cezasının miktarı dikkate alınarak hükmün kesin olarak verildiği belirtilmesine karşın, gerekçeli kararda kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebileceği belirtilmek suretiyle hükmün karıştırılıp, karıştırılmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığa gelince;
1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, yüze karşı verilen kararlarda temyiz isteminin hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık aynı kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya hatalı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK"nun 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merci tarafından, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması şartıyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde Cumhuriyet savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece muhtemel hak kayıpları önlenecektir.
Öte yandan, kanun yolu bildiriminin kısa kararda eksik veya yanılgıya neden olacak biçimde olması durumunda da, bu hatalı uygulamanın düzeltilmesi gerekmektedir. Bu düzeltme, kısa karardaki hatalı uygulamanın gerekçeli karara aynen aktarılması durumunda başvuru sahiplerine kanun yolunun tam ve doğru şekilde açıklamalı davetiye ile tebliğ edilmesi suretiyle yapılabileceği gibi, gerekçeli kararda kanun yolu bildiriminin doğru şekilde yazılması ve gerekçeli kararın kanun yoluna başvurabilecek tüm ilgililere tebliğ edilmesi suretiyle yapılabilecektir. Bu uygulama hükmün karıştırılması niteliğinde sayılmayacaktır. Gelinen aşamada hak kayıplarının önlenmesinin başka bir yöntemi de bulunmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın yokluğunda verilen ve temyize tabi olan hükmün, kısa kararında kanun yoluna ilişkin bildiriminin "uygulanan adli para cezasının miktarı dikkate alınarak kesin olarak verilen karar açıkça okunup, anlatıldı" biçiminde gösterildiği, bu hatalı uygulamanın gerekçeli kararın yazımı sırasında fark edildiği ve hak kayıplarını önlemek amacıyla gerekçeli kararda kanun yolu bildiriminin "sanığın yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde Yargıtay"a temyiz yolu açık olmak üzere..." şeklinde düzeltildiği, usulüne uygun olarak tebliğ edilen hükmün sanık tarafından süresinde temyiz edildiği anlaşıldığından kararın kanun yolu bildirimine ilişkin bölümüyle ilgili olarak kısa karar ile gerekçeli karar arasında oluşan farklılık hükmün karıştırılması niteliğinde değildir. Bu nedenle, yerel mahkemenin uygulamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Daire kararının (3) nolu bozma nedeni yönünden kaldırılmasına karar verilmelidir.
Sonuç olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının üç uyuşmazlık yönünden de kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 05.12.2011 gün ve 33446-40371 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Çeşme Sulh Ceza Mahkemesinin 08.10.2009 gün ve 468-358 sayılı hükmün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede (1) nolu uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla, (2) ve (3) nolu uyuşmazlıklar yönünden oybirliğiyle karar verildi.