Esas No: 2022/310
Karar No: 2022/217
Karar Tarihi: 20.01.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2022/310 Esas 2022/217 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2022/310 E. , 2022/217 K.Özet:
Davalı şirketle davacı arasındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davası görülmüştür. İlk kararda davacının belirsiz alacak davası açtığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan usulden reddedilmiş ancak Yargıtay bu kararı bozmuştur. Sonrasında, dosyanın asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla ele alınması gerekildiği ancak davacının tacir niteliği taşımadığı için asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle, asliye hukuk mahkemesi görevli kabul edilerek kararın bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Kanun maddeleri ise şöyledir:
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesi: Ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir.
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 19/II. maddesi: Taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir.
- 6335 sayılı kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesi: Ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülecek ve karara bağlanacaktır. Asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü değil, görev ilişkisidir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik verilen hüküm süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili isteme ilişkin olup, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine dair verilen karar, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davasında, ... Ortaöğrenim Kız Öğrenci Yurdu İnşaatı ile ilgili olarak taraflar arasında düzenlenen 13.03.2008 tarihli taşeronluk sözleşmesi uyarınca yüklendiği edimleri yerine getirdiğini, ayrıca sözleşme dışı işler de yaptığını, ancak hakettiği iş bedelinden bakiyenin kısmen ödenmediğini, alacaklarının yaklaşık olarak 100.000,00 TL olduğunu belirterek, alacak miktarını tam olarak tespit edemediklerinden şimdilik 20.000,00 TL'nin ticari reeskont faizi ile tahsilini istemiştir. Davalı ise savunmasında; işin bir kısmının yapılmadığını, yapılan işin bedelinin ise tamamen ödendiğini, boşluğun kalmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece verilen 05.11.2013 tarihli ilk kararda, davacının dava dilekçesinden alacağını 100.000,00 TL olarak açıklamış bulunduğu bu durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle HMK'nın 114/1-h ve 115/1-2 maddeleri uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, bu kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dairemizin 18.02.2015 tarihli ilamında açıklandığı üzere, davanın 6100 sayılı HMK'nın 109. maddesinde sözü edilen kısmi dava niteliği arz ettiği ve davacı taşeronun kısmi dava açmasında usule, yasaya ve yönteme aykırılık bulunmadığı gibi mahkemenin gerekçe yönünden bir bozma yapmadığı anlaşılmıştır.
Bilahare bozmaya uyularak yürütülen yargılama sonucunda bu kez mahkemece verilen 14.10.2021 tarihli kararda; 01.09.2021 tarihine kadar yerel mahkemenin yargı süresinden muhtelif bir asliye ticaret mahkemesi bulunmadığından ticari usulsüzlükteki davada TTK'nın 5/4. maddesi uyarınca asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla bakılmakta iken; Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 07.07.2021 tarihli kararıyla Konya Asliye Ticaret Mahkemesinin yargı çerçevesinin Konya ilinin mülki sınırları olarak belirlenmiş olduğu ve anılan kararın 01.09.2021 tarihi itibariyle uygulanmasına karar verildiği; bu tarihten itibaren yerel mahkemenin asliye ticaret mahkemesi sıfatının ortadan kalktığı, kurul kararında derdest dosyalara bakılması gerektiği yönünde bir ifade bulunmadığı, yerel mahkemeyle asliye ticaret mahkemeleri ve görevlerin kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle yargılamanın her aşamasında resen gözetilerek arasındaki ilişkinin iş bölümü değil, görev ilişkisi olması, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi mecburiyetine binaen; mahkemenin görevsizliğine davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanununun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanununun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Öte yandan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re'sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık, kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olması için, uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur.
Davalı ... şirketin uyuşmazlık konusu inşaat işlerini ticari işletmesiyle ilgili olarak yaptığından tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık davacı ...'ın tacir olduğu veya işi ticari işletmesi adına yaptığı hususunda dosyada yeterli delil bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davacı tacir niteliği taşımadığından, dava konusu da kanunlarda özel olarak düzenlenen hallere girmediğinden 6102 sayılı TTK'nın 4/1 maddesi hükmüne göre davayı ticari dava saymak ve asliye ticaret mahkemesini görevli kabul etmek mümkün değildir. Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğundan yargılamanın en kısa sürede ve usul ekonomisi gözetilerek, yargılamada gelinen aşama da dikkate alınmak suretiyle, mahkemece işin esasının incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken tarafların niteliğinde ve görevli mahkemenin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 20.01.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.