Esas No: 2013/112
Karar No: 2014/38
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/112 Esas 2014/38 Karar Sayılı İlamı
- İDDİANAME OKUNMADAN SANIĞIN SORGUSUNUN YAPILMASI
- ADİL YARGILANMA
- İLK OTURUMDA İDDİANAMENİN KABULÜ KARARININ OKUNMAMASI
- İDDİANAMENİN KABULÜNÜN CEZA MUHAKEMESİ SÜRECİNE ETKİSİ
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 174
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 175
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 191
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 29
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 86
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 306
"İçtihat Metni"
Sanık Z.. A.."ın katılan R.. B..’e yönelik kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 86/3-e ve 29. maddeleri gereğince 3 ay hapis, katılan G.. Ü..’e yönelik kasten yaralama suçundan aynı kanunun 86/2, 86/3-e ve 29. maddeleri gereğince 4 ay 15 gün hapis, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan ise aynı kanunun 15/1. maddesi gereğince 6 ay hapis ve 450 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 5237 sayılı TCK"nun 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ilişkin, Manisa 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2008 gün ve 356-83 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 05.03.2012 gün ve 5558-6783 sayı ile;
“Sanık Z.. A.."ın hazır bulunduğu duruşmada iddianamenin kabulü kararı okunmadan duruşmaya başlanması ve iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle CMK"nun 191/3-b maddesine aykırılık yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.04.2012 gün ve 158563 sayı ile;
“...Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar. Çağrılıp gelen tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılır, sırasıyla; sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır, iddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur. Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının yasal hakkı olduğu ve 5271 sayılı CMK"nun 147. maddesinde belirtilen diğer hakları bildirilir. Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır. İddianamenin kabulü kararı ile kovuşturma evresinin başlaması kararın yasal bir sonucu olup iddianamenin kabulü kararının okunmasına bağlı değildir. Bu anlamda iddianamenin kabulü kararının okunması açıklayıcı, bildirici mahiyettedir. Diğer bir ifade ile malumun ilanından ibarettir. Esasında bazı hallerde mahkeme başkanı veya hakimince okunacak bir karar da bulunmayabilir, zira iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Bu halde kovuşturma aşaması öngörülen süre sonunda başlar ve doğrudan duruşma hazırlıklarına geçilebilir. Yukarıda belirttiğimiz üzere mahkemenin iddianamenin kabulü kararına karşı tarafların başvurabilecekleri bir olağan ve olağanüstü herhangi bir yasa yolu bulunmamaktadır. Bu itibarla iddianamenin kabulü kararının taraflara tebliği gerekmez ve duruşmada okunması bir tebliğ işlemi de değildir. İddianamenin kabulü kararının okunması 5271 sayılı CMK"nun 191. madde hükmü gereğidir, buna uyulmamasının kanuna aykırılık teşkil edeceği hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak her kanuna aykırılık mutlak bir bozma nedeni değildir. Mutlak bozma sebebi olan kanuna aykırılık halleri 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMK"nun 308. maddesinde sayılmıştır. Bunun dışındaki hallerde kanuna aykırılığın bozma sebebi sayılabilmesi için aykırılığın son karara (hükme) tesiri olması gerekir. 1412 sayılı CMK"nun 306. maddesindeki "hükme esas alınan", 309. maddesindeki "hüküm için mühim noktalarda" ve 320. maddesindeki "hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet" ibarelerinin ve kanun (koyucu) abesle iştigal etmez evrensel hukuk kaidesinin gereği budur. Gerçekten de bozma mahkemece farklı bir karar verilebilecekse bir anlam ifade eder. Bozmanın sonunda başka bir karar verilemeyecekse bozmanın da bir anlamı yoktur. Bütün bu açıklamalar ışığında mahkeme başkanı veya hakimince iddianamenin kabulü kararının okunmaması, okuma işleminin açıklayıcı ve bildirici mahiyette bir işlem olması ve son karara bir tesirinin bulunmaması karşısında sanığın hazır bulunduğu duruşmada iddianamenin kabulü kararının bozma nedeni yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Bir diğer sorun ise sanığa iddianame okunmadan sorgusunun yapılmasının bozma nedeni olup olamayacağı noktasındadır. Sanığın sorgusu yapılırken ve hakları hatırlatılırken, CMK’nun 147. maddesi gereği yüklenen suçun anlatıldığı anlaşılmaktadır. Sanığın savunması da incelendiğinde suçlamanın iddianame içeriğine uygun bir biçimde anlatıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan sorgu sonlandırıldıktan sonra aynı duruşmada yakınan A.. Y.."nın beyanları alınırken iddianame okunmuş, bundan sonra sanığa söz hakkı da verilmiştir. CMK’nun 191. maddesinde yazılı usul duruşmanın sağlıklı biçimde yapılmasını, savunmanın iddiaya uygun şekilde alınmasını temin amacıyla tesis edilmiştir. Burada yazılı usulün şekli olarak yorumlanmaması, işlemin belirtilen amaca uygun gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekir. Somut davada işlem yasanın belirlediği amaca uygun biçimde gerçekleşmiştir. O halde bu nedene dayalı olarak hükmün bozulması yasaya uygun değildir”görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.12.2012 gün ve 27198-38456 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İnceleme, sanık Z.. A.. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle 5271 sayılı CMK"nun 191/3-b maddesine aykırı davranılması ve ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin hukuka aykırılıkların bozma nedeni yapılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında silahla kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından 27.07.2007 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı, yerel mahkemece 31.07.2007 günü iddianamenin kabulüne karar verildiği, sanığın soruşturma aşamasında bildirdiği adresine çıkarılan ve iddianame ile 05.11.2007 günlü duruşma tarihini içeren tebligatın adresten ayrıldığı ve yeni adresi bilinmediğinden bahisle iade edilmesi nedeniyle, iddianamenin sanığa tebliğ edilemediği,
Yerel mahkemece ilk oturumda gelenlerin tespiti ve tanık yoklaması yapıldıktan sonra iddianamenin kabulü kararı okunmadan duruşmaya başlandığı, duruşma gününü haricen öğrenerek gelen sanığın kimlik tespitinin yapıldığı, CMK"nun 191. maddesi gereğince yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu ve CMK"nun 147. maddesinde yazılı yasal haklarının anlatıldığı ancak iddianame okunmadan ve yüklenen suç anlatılmadan sanığın savunmasının tespit edildiği,
Aynı oturumda müşteki A.. Y.."ya iddianamenin okunduğu, adı geçenin ifadesinin tespit edilmesinin ardından tanık S.. K.."nın dinlendiği, sözkonusu tanığın anlatımından sonra sanıktan beyana karşı diyeceklerinin sorulduğu,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK"nun 191/3-b maddesine aykırı olarak iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle 5271 sayılı CMK"nun 191/3-b maddesine aykırı davranılmasının bozma nedeni yapılmasının gerekip gerekmediğinin öncelikle değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun 176/1. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ edileceği hükme bağlanmış, aynı maddenin son fıkrasında da iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği belirtilmiştir.
CMK’nun “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasında; “Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır” denilmek suretiyle, sorguya çekilmeden önce sanığa yüklenen suçun anlatılması gerektiği vurgulanmıştır.
Aynı kanunun "Duruşmanın başlaması" başlıklı 191. maddesinin 3. fıkrasında ise;
“Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır” düzenlemelerine yer verilerek, sanığın sorgusu yapılmadan önce iddianamenin veya iddianame yerine geçen belgenin okunması gerektiği belirtilmiştir.
AİHS"nin 6/1. maddesinin 1. cümlesinde; “Herkes, gerek medeni hak veya yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
Aynı maddenin 3. fıkrasında ise; "Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek…” hükümleri yer almaktadır.
Adil yargılama; yalnızca davanın erken sonuçlandırılması olmayıp, sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkanı sağlanarak yargılamanın en az giderle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması olduğundan, modern hukuk sistemlerinde sözlülük, doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri kabul edilmiştir.
Kanun koyucu da, CMK"nun 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğini ve savunması hazırlanmasına imkan sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunmasını öngörmüş, ayrıca 191. madde ile sanığın üzerine atılı suçu ayrıntılarıyla öğrenmesi ve savunma hakkını en iyi şekilde kullanması için iddianamenin okunması zorunluluğunu getirmiştir. Sözkonusu düzenlemeler savunma ve yapılan isnadı öğrenme hakkı kapsamında olup, sanığın hakkındaki suçlamalardan haberdar olması ve daha etkili savunma yapması amaçlanmaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 gün ve 1401-277 sayılı kararında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
27.07.2007 tarihinde düzenlenen iddianamenin sanığa tebliğ edilmediği ve yargılamayı haricen öğrenerek duruşmaya katılan sanığa savunması alınmadan önce iddianamenin okunmadığı anlaşıldığından, iddianameden haberdar olmayan ve savunması alınmadan önce de iddianame kendisine okunmamış olan sanığın savunma hakkının sınırlandığı kabul edilmelidir.
Bu nedenle, yerel mahkeme hükmünün iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle CMK"nun 191/3-b maddesine aykırı davranılması isabetsizliğinden bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı yerindedir.
İlk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin hukuka aykırılığın bozma nedeni yapılmasının gerekip gerekmediğine gelince;
5271 sayılı CMK’nun 2. maddesine göre ceza muhakemesinde iddianamenin kabulü ile soruşturma evresi sona ermekte, kovuşturma evresi ise iddianamenin kabulünden başlayıp son kararın yani hükmün kesinleşmesine kadar devam etmektedir.
Cumhuriyet Başsavcılıkları İle Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 46 ve 47. maddelerine göre, Cumhuriyet Başsavcılığı adına hazırlanan iddianame görevli ve yetkili mahkemeye teslim edilecek ve mahkemesince “iddianamenin değerlendirilmesi defteri”ne kaydı yapılacaktır. Bu defter, iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye fiilen verildiği tarihten başlayarak, kabulüne veya iadesine karar verildiği ana kadar bekletildiği defter olup mahkemesince verilen kabul veya iade kararları ilgili sütunlar işlenerek bu deftere kaydedilecektir. İddianamenin değerlendirilmesi ve iadesi süreci, iddianamenin anılan deftere kaydedilmek üzere mahkeme hâkimi tarafından yapılan havale tarihinden itibaren başlar ve buradan takip edilecektir.
İddianamenin kabulünün ceza muhakemesi sürecine etkisi 5271 sayılı CMK"nun 175. maddesinde yer alan; “İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar.
Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır” şeklindeki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddeye göre, iddianamenin kabulü ile kovuşturma evresine geçilmiş ve kamu davası açılmış olacaktır.
CMK’nun “İddianamenin iadesi” başlıklı 174. maddesinin ilk iki fıkrasında iddianamenin iadesi şartları belirtildikten sonra 3. fıkrasında; “En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre, süresi içinde iade edilmeyen iddianame kabul kararı verilmemiş olsa dahi kabul edilmiş sayılacaktır. Uygulamada bir kısım ilk derece mahkemelerince iddianamenin kabulüne ilişkin ayrı bir karar verildiği, bir kısım mahkemelerce tensip tutanağının ilk bendi ile iddianamenin kabul edildiğinin belirtildiği, kimi mahkemelerce de süresi içinde iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayıldığı için bu konuda herhangi bir karar verilmeksizin kovuşturma aşamasına geçildiği görülmektedir. CMK’nun 174. maddesinin 3. fıkrasına göre, iddianamenin süresinde iade edilmediği ve ayrıca iddianamenin kabulüne karar verilmediği hallerde iddianame kabul edilmiş sayılacak ve kovuşturma aşaması başlayacağından sözkonusu uygulama farklılıklarının sonuca etkili olmadığı açıktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.05.2011 gün ve 85-94 sayılı kararında da, iddianamenin kabulü kararı verilmeksizin esasa kaydedilerek duruşmaya hazırlık tutanağı düzenlenen durumda, 5271 sayılı CMK’nun 174/3. maddesi uyarınca esasa kayıt edilerek tensip tutanağının düzenlendiği tarihin iddianamenin kabulü tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 191. maddesinin ilk fıkrasında ise; “Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar” hükmü yer almaktadır. Buna göre duruşma, mahkeme başkanı veya hakimin iddianamenin kabulü kararını okuyarak duruşmanın açıldığını bildirmesiyle başlamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 15.05.2012 gün ve 361-201 sayılı kararında da belirtildiği üzere, iddianamenin kabulü, kovuşturma evresine geçilmesi ve kamu davasının açılması bakımından önemli ve gerekli iken; iddianamenin kabulüne ilişkin kararın duruşmada okunması ise yalnızca açıklayıcı mahiyettedir. Diğer bir anlatımla, iddianamenin kabulü kararı okunmadan duruşmaya başlanarak yargılamaya devam edilmesi halinde, CMK’nun 191/1. maddesinde yer alan usul kuralına aykırı davranılmış olmakla birlikte yapılan diğer işlemler varlıklarını ve geçerliliklerini koruyacak, bu aykırılık savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğurmayacağı gibi hükmün esasına da etki etmeyecektir.
Diğer taraftan, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin;
“Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2- Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3- Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olup da bu talep kabul olunduğu halde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5- Cumhuriyet Müddeiumumîsi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlal edilmesi,
7- Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tehdit edilmiş olması” şeklindeki açık düzenlemesi karşısında, belirtilen hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olmaları gerekir. Esasa yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi bulunmayan nispi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.
Bununla birlikte uygulamada, hükmün esasına etkisi olmayan muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıkların tek başlarına bozma nedeni yapılmayıp, başkaca bozma nedeni olduğu takdirde diğer bozma nedenlerine eklenebileceği düşüncesi benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmaması 5271 sayılı CMK"nun 191/1. maddesine aykırı olmakla birlikte bu husus tek başına bozma nedeni yapılamayacaktır. Ancak iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle CMK"nun 191/3-b maddesine aykırı davranılmasına ilişkin başka bir bozma nedeni bulunduğundan, iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin aykırılığın da bozmaya eklenmesi yerinde bir uygulamadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.02.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.