Esas No: 2013/395
Karar No: 2014/28
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/395 Esas 2014/28 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KONYA 2. Ağır Ceza
Günü : 31.12.2010
Sayısı : 184-473
Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan sanığın, TCK"nun 86/1, 86/3, 87/1-4, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.12.2010 gün ve 184-473 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.11.2012 gün ve 5928-7996 sayı ile;
"Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunun bağımsız bir suç olması nedeni ile olayda uygulama yeri olmayan TCK"nun 86/1-3 ve 87/1-4. maddeleriyle ceza tayini yasaya aykırı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, TCK"nun 86/1-3, 87/1-4. maddeleriyle ceza tayinine ilişkin üçüncü bendinin beş paragrafının hüküm fıkrasından çıkartılmasına, üçüncü bendinin altıncı paragrafındaki "kasten yaralama sonucunda ölüm meydana geldiğinden" ibaresinden sonra, "TCK"nun 86/1-3. maddesi yollamasıyla" ibaresinin eklenmesine karar verilmek suretiyle düzeltilen sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına" karar verilmiştir.
Daire Üyeleri S. Z. İ.ve M. Ü.
"Olaydan dört yıl kadar önce maktulün ailesiyle birlikte geçirdikleri trafik kazası neticesinde bir gözünün tamamen, diğer gözünün de yarı oranında görme kaybına uğradığı, kafatasında ve yüzünde kırıklar nedeniyle platinler bulunduğu, kardeşinin de yaralandığı, bu tarihten beri amcası olan sanığın babasının evinde birlikte yaşadıkları sabittir. Soruşturma ve kovuşturma evresi bütün olarak incelendiğinde, maktulün merdivenden düşme nedeniyle 12.12.2006 tarihinde hastaneye kaldırıldığı, hastanede komada iken vefat ettiği, bilahare 06.03.2008 tarihinde bir şahsın ihbarı sonrasında yapılan otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere "künt kafa travması sonucu beyin doku hasarı" sonucu öldüğünün anlaşıldığı, adli tıp raporunda ise oluşan yaranın direkt kafaya vurulması ile gerçekleşebileceği gibi, düşme veya düşürülme ile de meydana gelebileceği, bu konuda kesin bir ayırım yapılmasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir.
Maktulün kardeşinin olaydan bir seneyi aşkın bir süreden sonra okul arkadaşlarına ablasının düşerek ölmediğini, düşürüldüğünü söylemesi üzerine ihbar tutanağı düzenlenip soruşturma başlatıldığı anlaşılmakta olup, aşamalardaki tüm ifadeleri birbiriyle tamamen çelişir biçimde içerik arzetmekle birlikte, olayla ilgili soruşturma başlatılmasını müteakip çocuk esirgeme yurduna teslim edilmesi ve sanığın ailesinin yanında kalmamasına rağmen, bu aşamadan sonra da ilk beyanını kabul etmeyecek biçimde ifadeler vermiştir.
Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, suç tarihinde henüz on yaşın içerisinde bulunan tanığın aşamalarda birbiriyle tamamen çelişir beyanları dışında, sanığın maktulü darp ettiğine ilişkin kesin bir delil elde edilememiştir. Aksine, maktulün yukarıda da belirtildiği üzere, önceden geçirdiği kaza nedeniyle kafatasının daha da hassas bir yapıda olması, gözlerinden birinin hiç görmeyip, diğerinin de kısmen görmesi gibi durumlar birlikte değerlendirildiğinde, merdivenden düşme olasılığı yüksek olduğu, tanığın sonradan değişen ve kabul etmediği ilk beyanına bu nedenle tek başına itibar etmenin mümkün olmayacağı gibi Adli Tıp Kurumu raporu da bu hususu doğrulamamakla birlikte, maktulün sanık tarafından başına sopa ile vurularak dövüldüğüne ilişkin olarak ayrıca dosya kapsamına göre şüpheden öteye kesin, net ve inandırıcı bir delilde elde edilememiştir. Ceza yargılamasının şüphenin sanık lehine değerlendirileceğine ilişkin genel prensibi gereğince, sanığın bu suçtan delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekir" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.03.2013 gün ve 58020 sayı ile;
"Atılı suçu işlediğine dair, tanığın soruşturma aşamasında verdiği sanığın maktulü iterek düşürdüğüne ilişkin suçlama içermeyen ve sonraki ifadeleriyle çelişen beyanı dışında, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı delil elde edilemeyen sanığın beraatı yerine, mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkemenin mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 30.04.2013 gün ve 1258-3467 sayı ile, itirazın oy çokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
Sanıklar F.. A.. ve H.. A.. hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık L.. A.. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma fiilinin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İhbar tutanağında;"06.03.2008 tarihinde şubemize gelerek, isminin açıklanmasının hem kendisi, hem de çocuk açısından iyi olmayacağını, o nedenle gizli kalmasını isteyen bir şahsın ifadesinde; "N.. A.. isimli öğrenciyi mahalleden tanıdığını, dört sene önce trafik kazasında annesi, babası ve kardeşini kaybettiğini, ablası ile birlikte vesayetlerinin amcalarına geçtiğini, geçen süre zarfında rahatsız ve vücutlarının çeşitli yerlerinde platin bulunan kardeşlerin bakımsız, aç ve ilgisiz olarak okula gidip geldiklerini, duyumlarına göre aile içerisinde şiddete maruz kaldıklarını, ablası ile birlikte okula gidip geldikleri dönemde vücutlarının çeşitli yerlerinde morluk ve ezilme olduğunu, geçen yıl ablasının tuhaf bir şekilde evin içerisinde merdivenle çıkılan çatıdan evin içine düşerek vefat ettiğini, geride kalan çocuğun gittikçe zayıfladığını, bakıma ve şefkate muhtaç bir hale geldiğini, evdeki yaklaşımların nasıl olduğu sorulduğunda çelişkili ve evdeki ilişkileri saklar bir tavrı olduğunu, ancak çok yakın arkadaş çevresine evde daima dayak yediğini, "artık ekmek" gibi şeylerle beslenmek zorunda kaldığını, üvey ablaları ve annesi olduğu halde kız çocuğu gibi her işe sürüldüğünü ve kullanıldığını, yaşanan hiçbir konunun dışarı yansıtılmaması şeklinde tehdit aldığını, amcası ve ailesinin aslında çocuğa sevgiden değil de babası ile birlikte geçmişte lokanta ve döküm üzerine ortak oldukları mal varlığı ile ilgili olabileceğini, aynı akıbetin bu çocuğun başına da gelebileceğini, o nedenle konunun mutlaka araştırılması, çocuğun ruhsal ve fiziksel açıdan destek ve devlet gözetimine alınması, evde olabilecek konuların önüne geçilmesi gerektiğini, ne evde, ne de okulda rahat olmadığını, aynı okulda bulunan amca çocuklarının baskısının okulda da sürdüğünü, okula aç geldiğini, harçlığı olmadığını, arkadaşları tarafından verilen parayı bile kullanamadığını, kantin ihtiyaçlarını arkadaşlarına yaptırdığını, bunları mahalle muhtarı ve öğretmenlerinin bilmesi gerektiğini düşündüğünü, en son ihbarda bulunduğu gün, güvendiği bir arkadaşına, ablasının düştüğünün söylendiğini, olay günü orada bulunduğunu, ablasının düşürüldüğünü gördüğünü beyan etmesi üzerine konunun araştırılması gerektiğini" söylediği", bilgilerinin yer aldığı,
Maktul Ş.. A.. tarafından sağlığında kaleme alındığı belirtilerek mahkemeye ibraz edilen, ancak hangi tarihte ve kime yazıldığı belli olmayan mektupta;"Öğretmenim, size yakın olduğum için anlatıyorum. Biliyorsunuz annem babam yok. Yine geçen seneki gibi dayak yedim, gözüm morardı, alnım şişti. Okulda herkes tarafından çok seviliyorum, ama evde artık sevginin sesini bile görmüyorum. Okulda öğretmenlerim ve arkadaşlarım soruyor; gözüne ne oldu, alnına ne oldu diye. Merdivenden düştüm diyorum. Yalan söylemekten utanıyorum, ama başka bir şey söylesem, öyle dedin diye dayak yiyorum. Evde, yetim dediğin lafçılık yapmaz diyorlar. Derdimi anlatmasam duramıyorum. Ne olur bir akıl verin. Bugün Musa Hocama, İş Eğitimi Öğretmeni R. H. Din Öğretmenim H.. H. yalan söyledim. Başka çarem yoktu. Her zaman bunu yapmaktan utanıyorum. Geçen hafta üç gün okula gelmedim. . Aslında çarşamba günü evde soba kurdum. Perşembe günü ekmek yaptılar. Cuma günü gözüm çok şiş olduğu için göndermediler ama merdivenden düştüm diyorum. Bana bir fikir verin lütfen" şeklinde anlatıma yer verildiği,
Otopsi tutanağının; "sağ omuz başında ve sırtta, her iki skapula orta kısımda çevresi mor menekşe renginde ekimoz, her iki dirsek çukuru ve sol kasık çukurunda tıbbi muayeneye ait ekimozlu iğne izleri, sol üst göz kapağında ekimoz olduğu, başkaca travmatik ve patolojik özellik görülmediği, merdivenden düşerek yaralandığı ve hastanede öldüğü bildirilen kişinin, hastane morgunda yapılan otopsisinde elde edilen bilgi ve bulgular ışığında ölümünün künt kafa travmasıyla husulü mümkün beyin doku hasarı ve beyin kanaması neticesinde meydana geldiği, ölüme etkili başka travmatik ve patolojik özellik bulunmadığı" şeklinde düzenlendiği,
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen 30.01.2009 tarihli rapora göre; "kafasına sopa ile vurulduğu, kendine gelememesi üzerine ertesi gün merdivenden yüz üstü yere gelecek şekilde bırakıldığı ve tedavi gördüğü hastanede beş gün sonra öldüğü bildirilen ölen hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde, tıbbi belgelerde mevcut bilgiler, otopside saptanan veriler ve grafilerin kurulumuzda yapılan incelemesinde tespit edilen bulgulara göre, ölümün künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması, doku harabiyeti ve gelişen komplimasyonlardan ileri geldiği, grafilerin incelenmesi suretiyle elde edilen bulgu ve otopside tarif edilen lezyonların niteliklerine göre, sert ve künt bir cismin direkt vurulmasıyla oluşabilecekleri gibi, şiddetli düşme veya düşürülme sırasında da meydana gelebilecekleri, ayrımının tıbben yapılamadığı" hususlarının belirtildiği,
Yerel mahkemece, ölenin kafasında çökme kırığı bulunup bulunmadığı, varsa boyut ve derecesi ile bir gün sonra hastaneye götürülmesiyle ölüm arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı konularında rapor düzenlenmesi istenilen ve ölenin otopsisini de gerçekleştirmiş olan adli tıp uzmanının; "dosyadaki tıbbi belgeler, fotoğraflar, otopsi raporları, şüpheli ve diğerlerinin ifadkate alındığında, kişinine tutanakları dik kafa bölgesinde kemik dokuda kırık ya da çökme kırığı bulunmadığı, mevcut yaraların künt vasıflı olup, bu lezyonların sert ve künt bir cismin direkt vurulması ile oluşabileceği gibi, şiddetli düşme veya düşürülme ile de meydana gelebileceği, bu tür kafa travmalarında meydana gelen lezyonlara göre, hastaneye müracaat süresi ve sağ kalım arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu, olay sonrası beyinde sak, subdural hematom, serebral kontüzyon ve beyin ödemi yaralanmalarından hemen sonra hastaneye müracaatın sağ kalım oranını arttıracağı, ne kadar erken müracaat edilir ve erken etkili tedaviye başlanır ise sağ kalım oranının artıp, ölüm oranının azalacağı, davaya konu kafa travması olayında hastaneye kaldırma üzerinden bir gün geçtiği dikkate alındığında geç tedaviye götürme halinin yaralanmaya bağlı ölüm riskini arttıracağı ölümde etkili olduğu" yönünde mütalaada bulunduğu,
Maktulün kardeşi olan tanık Nafi ile aynı sınıfta bulunan tanıkların benzer olacak şekilde; N.. A.."un annesi, babasının ve kardeşinin trafik kazasında vefat ettiklerini, ablası ile birlikte amcasının yanında kaldıklarını, okul için toplanan beş lirayı getirmediğini, öğretmeni sorunca ağlayarak yengesinin kızdığını, o yüzden amcasından para istemediğini, yengesinin ablasına ve kendisine yemek vermediğini, okula aç geldiğini söylediğini, öğretmenin "her gün bir lira vereyim kantinden alış veriş yap" dediğini, okulda yiyeceklerini paylaştıklarını, amcası, yengesi ya da çocukları tarafından dövüldüğünü görmediklerini beyan ettikleri,
Maktulle aynı okulda öğrenci olan tanıkların; okul bahçesinde karşılaştıklarında "aç olduğunu, kantinden bir şey alacağını" söyleyerek kendilerinden para istediğini, bazen para, bazen yiyecek alıp verdiklerini, bazen de kendi yiyeceklerini paylaştıklarını, neden evlerinde yemediğini sorduklarında, "yengesinin dövdüğünü, aç bıraktığını, sürekli iş yaptırdığını, ceza verdiğini" anlattığını, yüzünde morluk, yara ve şişlikler görüp sorduklarında da, "yengesinin kendisini dövdüğünü" söylediğini belirttiği,
Tanık M.A.; Şule"nin annesini, babasını ve kardeşini kazada kaybettiğini, bir gözünün görmediğini, diğer gözünde görme kaybı, başında da platin bulunduğunu, kazadan sonra amcasının yanına gelip görev yaptığı okula devam etmeye başladığını, ilk yıl kendisini okuttuğunu, zeki bir öğrenci olduğunu, amcasının; "kardeşinin çocukları olduğunu, anne ve babalarını kaybettiklerini" söyleyerek kendileri ile ilgilenilmesini istediğini, bu nedenle kendisiyle ilgilendiğini, ilk yıl sınıfının en iyi öğrencisi olduğunu, ancak zaman geçtikçe bazı şikayetler aldığını, derslerinde düşüş olduğunu, derslere katılmadığını ve kendisini dışlanmış hissettiğini, yedinci sınıfta sorunlarının arttığını, yakınlık duyduğu için sorunlarını kendisiyle paylaştığını, "evde düzenli yemek verilmediğini, dövüldüğünü, amcasının iyi davrandığını, yengesi ve çocuklarının ise kendisini dövdüklerini, evdeki işleri yaptırdıklarını" anlattığını, eli, yüzü ve kafasında morluklar ve şişlikler gördüğünü, sorduğunda kendisine vurduklarını söylediğini, amcası ve yengesine sorduğunda; "görme kaybı olduğu için duvara çarptığını ya da düştüğünü, bu nedenle kafasında, ellerinde ve yüzünde morluklar oluştuğunu, kazadan sonra vücudunun hassas olduğunu, ufak dokunmada morardığını" anlattıklarını, aç olduğunu söylemesi üzerine arkadaşlarının yiyeceklerini çalmamasını, kimseden yiyecek istememesini, kantinden almasını, parasını kendisinin ödeyeceğini söylediğini, kantinden aldığı yiyecekleri gizli yediğini gördüğünü, sebebini sorunca; "amcasının çocuklarının görmesini istemediğini, kendisine para vermediklerini, alışveriş yaptığını görünce nereden aldığını sorduklarını" söylediğini, kardeşi ile emniyette ifade verdikten sonra görüştüğünü, ablasının dövüldüğünü söylediğini, ancak kimin tarafından ve ne şekilde dövüldüğü konusunda bir şey demediğini, bayramda sınıf öğretmeninin kendisine ölen tarafından yazıldığını belirttiği mektup verdiğini, mektubu eşi aracılığıyla valiliğe ulaştırması amacıyla başka bir öğretmene ilettiğini, bayrama yakın bir tarihte okula kafasının bir tarafı şiş ve mor geldiğini, sorduklarında merdivenden düştüğünü söylediğini, ısrar edince dayak yediğini, bu yüzden okula gelemediğini, bayramda Kayseri"de bulunan akrabasına gidip ameliyat olacağını söylediğini, amcasının bilgisi olup olmadığını sorduğunda amcasının haberi olmadığını beyan ettiğini, amcasına konuyu anlatıp yetiştirme yurduna yerleştirmek için yardımcı olacaklarını söylediğinde, "siz konuştuğunuzda evde daha çok eziyet ederler" dediğini, amcasını çağırmadıklarını, kayın biraderinin doktor olduğunu, kendisine yardımcı olabileceğini söylediğini, bu konuya ilişkin amcasına mektup yazdığını, amcasına sorduğunda mektubu aldığını söylediğini, bir seferinde yanına gelip "bunaldığını, amcasının evine gitmek istemediğini" söylediğini, evine götürmek istediğinde amcası ve yengesinin izin vermeyeceğini söylediğini, amcası ve yengesine yeğenlerinin aç geldiğini, sıkıntılı olduğunu, hafta sonu kendisini evine götürebileceğini söylediğini, amcası ve yengesinin; "kendileri izin verseler de gelmeyeceğini" söylediklerini, kendisini çağırdığını ancak gelmediğini, kardeşinin dersine girmediğini, ilk kez karakolda gördüğünü, kendisini dövmelerinin söz konusu olmadığını ifade ettiği,
Tanık E.. M."nın; Ş."yi öğretmeni olması nedeniyle tanıdığını, bir gözünün hiç görmediğini, diğerinde görme kaybı bulunduğunu, arkadaşlarının yiyeceklerini aldığını, kendisine sorduğunda kahvaltı hazırladığını, ancak yapamadığını anlattığını, amcasının eşi ve çocuklarının yemek verip vermedikleri hususunda bir şey söylemediğini, bayrama yakın bir gün okula ayağı ile kafasında şişlik ve morluklarda geldiğini, konuştuklarında merdivenden düştüğünü söylediğini, ısrar edince bu durumun merdivenden düşme sonucu olamayacağını, amcasının eşi ve çocukları tarafından dövüldüğünü, amcasının haberi olmadığını anlattığını, amcası ile konuşup kendisini yurda yerleştirmek için uğraşabileceklerini söylediklerini, "siz konuştuğunuzda evde daha çok eziyet ederler" dediğini, okula geldikleri ilk yıl herhangi bir sorunları olmadığını, ancak öldüğü yıl yalan söylemeye başladığını, kardeşinde ise böyle bir dengesizlik bulunmadığını dile getirdiği,
Tanık E.H."nın; Ş.. A.."u aynı okulda öğretmen olması nedeniyle tanıdığını, dersine girdiğini, yüzünde trafik kazasından dolayı bozukluk olduğu için kendisine daha fazla ilgi gösterdiğini, önceleri çok zeki ve başarılı bir öğrenci olduğunu, ancak zamanla notlarının düştüğünü, kendisi ile konuştuktan sonra yardımcı olduğunu, "kitabının arasında kendisine verilen parayı bulduklarını, nereden aldın diyerek dövdüklerini, dayaktan dolayı okulda acı çekerek oturduğunu, yüzünde, sırtında ve karnında morluk olduğunu, yengesinin kendisini dövdüğünü, annesi, babası ve kardeşini kazada kaybettiğini, teyzesi bulunduğunu" ifade ettiğini, teyzeni arayalım dediklerinde telefonu olmadığını, o yüzden arayamadığını belirttiğini, yüzünde morluk gördüğünü, okul idaresinin yengesini çağırıp uyardığını, bunun üzerine "evde olanları niye okula yansıtıyorsun" diye tepki aldığını söylediğini beyan ettiği,
Tanık D. D.ın; N.. A.."u öğretmeni bulunduğu için tanıdığını, sırrını başkasına anlatan bir çocuk olmadığını, okul için toplanan beş lirayı getirmediğini, kendisine sorduğunda, "amcasının evinde yemek yerken sofradan azarlanır şekilde uzaklaştırıldığını" söylediğini, arkadaşlarından yengesinin sinirli olduğunu, kendisine iyi davranmadığını, okula aç geldiğini, beslenmelerinden yiyecek verdiklerini öğrendiğini, müdürle konuştuğu bir gün ağlayarak; "amcasının evinden ayrılmak istediğini, ablasının aslında ölmediğini, amcasının kızı tarafından sopa ile dövülüp öldürüldüğünü" söylediğini, arkadaşlarının da kendilerine yemek verilmediğini, okulda yiyeceklerine imrenerek baktığını söylediklerini, sorduğunda aç olduğunu söylediğini, müdürün her gün para vereceğini, aç kalmamasını söylediğini, bunun üzerine korktuğunu, öğrencilerden birine para verip yiyecek alması için kantine gönderdiğini, bir süre sonra kendisi ile konuştuğunda kalmış olduğu evden ayrılmak istediğini söylediğini, ablasına ne olduğunu sorduğunda, "amcasının çocuklarının sopa ile dövdüklerini, bayıldıktan sonra yatırdıklarını tüm gün odada baygın yattığını, sabah ablasının öldüğünü söylediklerini, ancak ablasının ölmediğini, öldürüldüğünü" söylediğini ifade ettiği, Tanık . K."ın; öğretmen olarak görev yaptığını, öğretmelerden birisinin mektup getirdiğini, valilik aracılığıyla yardım sağlaması için mektubu eşine verdiğini, eşinin durumu anlattığını ancak müracaatta bulunmadığını, ölenin mektubu verirken gözünün mor olduğunu öğretmen ve çocuklardan duyduğunu, arkadaşlarından yiyecek istediğini, devamlı aç olduğunu öğrendiğini söylediği,
Tanık İ.. K.."ın; Şule"nin "öğretmenim, size yakın olduğum için anlatıyorum" cümlesiyle başlayan ve evde çektiği sıkıntıları dile getiren bir mektup yazarak öğretmenine verdiğini, mektubun eşine intikal ettiğini, eşinin de kendisine gösterdiğini, okuduktan sonra kitabının arasına koyduğunu, okul idaresinin bilgisi olduğu düşüncesiyle işlem yapmadığını, ölenin ve kardeşinin amcasının eşi ve çocukları tarafından kötü muamele gördükleri iddiası üzerine soruşturma başlatıldığını öğrendiğini, okuldaki bina değişikliği sırasında kitaplarının arasında mektubu bulup soruşturmaya faydalı olacağını düşünerek görevlilere teslim ettiğini belirttiği,
Tanık Y. K. "nun; okul müdürü olduğunu, öleni ve kardeşini tanıdığını, ölenin okula aç geldiğini ve arkadaşlarının çantasından yiyecek çaldığını, öğretmenleri sorduğunda evde yemek vermediklerini söylediğini, öğretmenlerin bu durumu kendisine ilettiğini, okula bazen yüzü mor olarak geldiğini, kendisine yardımcı olmak istediğini, bayramda teyzesine gideceğini, tedavi göreceğini anlattığını, "orada kalamazsam beni yurda yerleştirin" dediğini, bayramdan önce öldüğünü öğrenince amcasını ve eşini çağırıp sorduğunu, "evin içinde çatıya çıkan merdiven olduğunu, ödev yapmak amacıyla oraya çıktığını, gözlerinin biri kör olduğu için düşüp vefat ettiğini, otopsi raporu olduğunu" söylediklerini, iki gün önce ölenin küçük kardeşinin öğretmeninin "çocuğun okula aç geldiğini, evde şiddet gördüğünü" anlattığını, kendisini çağırıp sorduğunda, "yengesinin kendisine ekmeğin parçalarını verdiğini, yemek esnasında yediğin yemek yeter diyerek kızdıklarını, evde kız gibi sürekli çalıştırdıklarını, bir bahane bulup dövdüklerini, ablasının düşerek ölmediğini, yengesi ve kızlarının döverek öldürdüklerini, sonradan düştü öldü dediklerini" anlattığını dile getirdiği,
Tanık U.A."un; amcası, yengesi ve oğullarının trafik kazasında öldüklerini, kazadan sonra amcasının oğlu ve kızının kendilerinde kalmaya başladıklarını, dört yıl birlikte yaşadıklarını, bu sürede birçok ameliyat geçirdiklerini, ablaları ile amcasının kızının ara sıra kavga ettiklerini, ancak kavgaların fazla olmadığını, top oynarken bir kere kendisine vurması dışında amcasının oğlu ile kavga etmediğini, yemek vermemelerinin sözkonusu olmadığını, amcasının oğlunun kendisinden şişman olduğunu, ölenin gözlerinden birinin az gördüğünü, diğerinin kazadan sonra görme duyusunu tamamen kaybettiğini, öldüğü günü hatırladığını, ölümünden bir gün önce ağabeyi ve amcasının oğlu ile gittiklerini, ölenin ablaları ile birlikte temizlik yaptığını, aralarında kavga olmadığını, geldikten sonra top oynamaya çıktıklarını, geri döndüklerinde ablalarının yorgun olmaları nedeniyle uyumuş olduklarını, ağabeyi ve amcasının oğlu ile uyuduğunu, sabah annesinin kahvaltı hazırladığını, babasının ise yatmakta olduğunu, ağabeyi ve amcasının oğlu ile birlikte okula gitmek için giyindikleri sırada bir ses geldiğini, ablasının sesin geldiği yöne koştuğunu ve öleni merdivenin bitiminde gördüğünü, internet almadan önce ödevlerini çatıda bulunan kitaplarından yaptıklarını, ödev yapmak için çatıya çıkmış ve gözleri iyi görmediği için düşmüş olabileceğini, gittiğinde ölenin yanında annesi, babası ve ablasının olduğunu, daha sonra sanık olan ablasının geldiğini, iddia edildiği gibi ölmeden bir gün önce ölenle ablaları arasında kavga olmadığını, iki hafta önce ablaları ile ölenin kavga ettiklerini, iki gün küs kalıp tekrar barıştıklarını, ölene ve kardeşine eziyet edip dövmediklerini, ucu beyaz, topuz olup kömürlükte duran sopaları bulunmadığını, ölenin daha önceleri okula gitmemezlik yapmadığını, olay günü giyinmekte olduklarını, giyinmeden kahvaltıya inmediklerini, kahvaltı yaparken annesinin ölenin sesine odadan çıktığı, peşinden mutfaktan kendilerinin çıktıkları hususunun doğru olmadığını, kış günü ve soğuk olduğu için kahvaltıyı mutfakta değil odada yaptıklarını beyan ettiği,
Tanık M...; Ş.nin trafik kazasında vefat eden amcasının kızı olduğunu, kimsenin sahip çıkmaması üzerine babasının vesayetlerini aldığını, bazen küçük tartışma ve kavgaları olduğunu, fakat tatlıya bağlandığını, öleni ve kardeşini aç bıraktıkları, kötü davrandıkları, ablalarının olaydan bir gün önce sopayla dövdükleri, ertesi gün kendisine gelmemesi üzerine ambulans çağırıp merdivenden düştü demelerinin söz konusu olmadığını, bir gün önce ölen ile ablası arasında tartışma olduğunu, arkadaşlarının doğum günü hediyesi olarak kendisine kazak aldıklarını, ablasının da "neden tanımadığın insanlardan hediye kabul ediyorsun" dediğini, ablasının öleni dövmediğini, olaydan bir gün önce televizyon seyredip Nafi ile birlikte yattıklarını, sabah mutfakta kahvaltı yaptıklarını, bir gün önce ölenin, ablaları ve annesiyle birlikte halı yıkadıklarını, yorgunluktan uyuduğu için ödev yapamadığını, çatıda kitapları olduğunu, ödevlerine yardımcı olacak kitapları bulmak amacıyla çatıya çıktıklarını, ölenin de ödev yapmak amacıyla çıktığını ve inerken düştüğünü zannettiğini, gürültü üzerine mutfaktan çıktıklarında kendisini merdivenin başında yatıyor gördüklerini, kitaplarının yere saçılmış vaziyette olduğunu, ardından anne ve babasının gelip, ambulans çağırdıklarını ifade ettiği,
Tanık N.. A.."un soruşturma aşamasında şikayetçi sıfatıyla, vekili ve psikolog bilirkişi huzurunda; annesi, babası ve kardeşinin dört yıl önce bir trafik kazasında öldüklerini, ablası ile kendisinin yaralandığını, ardından amcasının yanında kalmaya başladıklarını, kaza neticesinde ayağının kırıldığını, ablasının bir gözünün görmediğini, diğerinin yarı oranında görebildiğini, amcasının yanında ilk altı ay kendilerine iyi davranıldığını, daha sonra yengesi ve çocuklarının dövdüklerini, amcasına anlatırlarsa daha fazla döveceklerini söyleyip tehdit ettiklerini, bir buçuk ay önce okuldan teşekkür belgesi aldığı için dövdüklerini, bir yıl önce de sol koluna ütü bastıklarını ve kolunu yaktıklarını, onbeş ay önce ablasının merdivenlerden düştüğünün söylendiğini, bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra öldüğünü, yoğun bakıma kaldırılmadan bir gün önce evde amcasının kızları ve ablası ile birlikte bulunduklarını, sanık L.nın a. yapılmış, beyaz, ucu topuz şeklinde olan ve kömürlükte bulunan bir sopayı ablasının kafasına ve boğazına vurduğunu, aynı gün ablasının doğum günü olduğunu ve okul arkadaşlarının kendisine kazak alması nedeniyle ablasını dövdüklerini, ağlayarak yapmayın dediğini, kendisini de döveceklerinden korktuğu için yardım edemediğini, sanığın sopayla vurması üzerine ablasının düşüp bayıldığını, ablasına kalkmasını söylediklerini, kalkmayınca kendisinden kolonya istediklerini, ablasının yüzüne kolonya sürdüklerini, fakat ayılmadığını, dişlerini sıktığını, çay kaşığı ile dişlerini açmaya çalıştıklarını, nefesinin horlama şeklinde geldiğini, korkmaya başladıklarını, ablasını lavaboya götürüp yüzünü yıkadıklarını ve banyo yaptırdıklarını, ancak kendine gelemediğini, odaya götürüp giydirerek acele ile yatırdıklarını, bir süre beklediklerini, yengesi ve oğulları geldikten sonra oğulları ile birlikte gittiğini, iki üç saat sonra geldiklerini, odaya girdiğinde daha önce ablası ile hiç yatmayan sanığın ablasıyla birlikte yattığını, ablasının kendinde olmadığını, ablasının hasta olduğunu söyleyip kendisini dışarı çıkardıklarını, amcasının oğulları ile diğer odada kaldığını, döveceklerinden korktuğu için ablasının yanına gidemediğini, kendisini amcası ile yalnız bırakmadıklarını, bu nedenle olayı amcasına anlatamadığını, gece ablasının odasına gitmesine izin verdiklerini, ablasının ayakucunda yattığını, sanığın da yanlarında yattığını, ablasının hasta olduğunu, ablasının hiç yapmadığı halde çişini kaçırıp yatağı ıslattığını, bu durumun dayak yüzünden olduğunu zannettiğini, sabah okula gitmek için iki üç defa ablasına seslendiğini ve kaldırmak istediğini, fakat önceki halinde bir değişiklik olmadığını, sanığın; "ablan hasta okula gitmeyecek" dediğini, bunun üzerine odadan çıktığını, her gün aynı odada giyinip kahvaltı yaptıklarını, bu sefer kıyafetlerini getirip dışarıda giyin dediklerini, mutfakta kahvaltıya oturdukları sırada yengesinin geldiğini, "ablasının yatağından kalktığını, yüzünü yıkadığını, kendileriyle okula gidip izin alarak geleceğini" söylediğini, daha önce okula giderken kimsenin kalkmadığını, kendileriyle kahvaltı yapmadığını, o sabah amcası haricinde herkesin kalktığını, amcasının oğlu ile kahvaltı yaparken diğerlerinin ablasının yattığı odada olduğunu, yengesinin kapıyı çekip mutfaktan çıktığını, biraz sonra patırtı duyduğunu, dışarıdan yüksek sesle yengesinin; "kızım sana ne oldu" diye bağırdığını, mutfaktan çıktıklarını, sağa dönünce büyük salonun bulunduğu yerde çatıya çıkan merdivenin bitiminde ablasının yüzüstü yattığını gördüğünü, yengesi ile kızının ablasını merdivenlerin devamında bulunan antreye taşıyıp halının üzerine yatırdıklarını, uyanan amcasının geldiğini, "haberiniz yok mu, neden düştü" diye sorduğunu, yengesinin; "kahvaltı hazırlıyorduk, yüzünü yıkayıp geleceğini söylemişti, ders araştırmak için çatıya çıkmış, merdivenden düşmüş" dediğini, amcasının tahta kaşık istediğini, ablasının dişlerini açmak için uğraştığını ancak açamadığını, yerde kan izi bulunmadığını, ablasını ambulansla hastaneye kaldırdıklarını, bir hafta yoğun bakımda kaldığını, kendisini hastaneye götürmediklerini, salı günü yoğun bakıma girdiğini, cumartesi amcasına telefon geldiğini, amcasının hemen hastaneye gittiğini, iki üç saat sonra da ablasının öldüğünü öğrendiğini, ölüm olayından sonra yengesi ve çocukların kendisine iyi davranmaya başladıklarını, aradan iki ay geçtikten sonra kötü davranmaya devam ettiklerini, dövdükleri gün ablasının şuurunu kaybettiğini, bir daha kendine gelemediğini, merdivenden düşmediğini, şuuru kapalı olduğu için okula gidemeyeceğini, çatıya çıkmasının da mümkün olmadığını, seslenmesine cevap vermediğini, olaydan sonra bir tartışmada amcasının oğlunun; "canımı sıkmayın merdivenden attığınızı söylerim" dediğini, velayetinin mahkemece amcasına verildiğini, amcasından bir kötülük görmemesine rağmen artık yanında kalmak istemediğini söylediği,
Duruşmada ise; olay sabahı kahvaltı sırasında bir ses duyduğunu, ablasının çatıdaki merdivenden düştüğünü gördüğünü, sanığın ablasını ittiğini görmediğini, amcasının eşinin ve çocuklarının kendilerine iyi davrandıklarını beyan ettiği, soruşturma aşamasındaki ifadeleri okunup sorulduğunda; öğretmenlerin kendisini döverek, "polise öyle anlatacaksın, devletten sana yardım alacağız" dedikleri için o şekilde ifade verdiğini belirttiği,
Hakkındaki beraat hükmü kesinleşmiş bulunan ve incelemeye konu olmayan sanık H.. A.."un; trafik kazası neticesinde amcası, yengesi ve oğlunun vefat ettiğini, bir oğlu ile kızının yaralandığını, bir süre tedavi gördüklerini, akrabalarının velayetlerini almadığını, babasının velayetlerini almayı düşündüğünü söyleyip, kendilerine maaş bağladığını, ardından akrabalarının ilgisinin arttığını, birlikte yaşadıkları sürece kavga etmediklerini, kendisini kötü hissetmemesi için ölenle birlikte banyo yaptığını, kazada bir gözünü kaybettiğini, birkaç kez ip atlarken takılıp düştüğünü veya direğe çarptığını, babasının kendisini doktora gösterdiğini, diğer gözünde yarı oranında görme kaybı tespit edildiğini, olaydan bir gün önce doğum günü olması nedeniyle arkadaşlarının kendisine bir kazak aldığını, neden tanımadığın kimselerden hediye alıyorsun diye kızdığını, daha sonra odasına gittiğini, ölenin kendisine hediyeye çok kızıp kızmadığını sorduğunu, kızmadığını söylediğini, akşam annesi ve babasının, ablasının nişanlısına gittiklerini, kendilerinin televizyon seyredip aynı odada yattıklarını, sabah saçını taradığı sırada gürültü duyduğunu, evin içinde çatıya çıkan merdivenin iki basamağının tam tutturulmamış olduğunu, gürültü üzerine birinin düşebileceğini düşünerek odadan çıktığında öleni merdivenin başında, yüzü yere gelecek, ayakları da yerde olacak vaziyette gördüğünü, annesine seslendiğini, annesi, babası ve ardından ablalarının geldiklerini, erkek kardeşleri ile ölenin kardeşinin mutfakta kahvaltı yaptıklarını, servisi geldiği için annesinin ısrarıyla okula gittiğini, ölenin gözlerinin görmemesi nedeniyle yemek yiyemediğini ve iyi hissetmediğini, bu yüzden zayıf olduğunu, ölen ve kardeşine kötü davranıp yemek vermedikleri hususlarının doğru olmadığını beyan ettiği,
Hakkındaki beraat hükmü kesinleşmiş bulunan ve incelemeye konu olmayan sanık F.. A.."un; ölenin kayın biraderinin kızı olduğunu, annesi ve babasının üç yıl önce bir trafik kazasında vefat ettiğini, bakımını kendilerinin üstlendiğini, olay sabahı okula gitmesi için kendisini kaldırdığını, kahvaltı hazırladığı sırada bir gürültü ve çığlık duyduğunu, sesin geldiği salona geçtiğinde ölenin merdivenin altında baygın yattığını gördüğünü, ambulansı aradıklarını, kızlarının kendisini dövdükleri ve ölümüne sebep oldukları hususlarının doğru olmadığını söylediği,
Sanık L.. A.."un; ölenin trafik kazasında vefat eden amcasının kızı olduğunu, kardeşi ile birlikte iki yıl aynı evde yaşadıklarını, kazada bir gözünü tamamen kaybettiğini, diğerinde de görme kaybı bulunduğunu, öleni ve kardeşini dövmediklerini, ölümünde kusuru olmadığını, olay sabahı yatağını topladığı sırada gürültü duyduğunu, salona çıktığında öleni salondan çatıya çıkan merdivenin birinci basamağında baygın yatarken gördüğünü, annesi ve babasının geldiklerini, hemen ambulans çağırarak kendisini hastaneye götürdüklerini, daha sonra kardeşlerinden, ölenin kendilerinden habersiz kitap almak için çatıya çıktığını, gözünde problem olduğu için merdiven boşluğuna düştüğünü öğrendiğini, ölenin çatıya kendisi ya da aileden birisinin yardımı ile çıkarıldığını, suçlamaları kabul etmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanununun "Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama" başlığını taşıyan 87. maddesinin 4. fıkrası; "kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" şeklinde hüküm içermektedir. Fıkranın gerekçesinde de; "neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, genel hükümler kitabında yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler burada da geçerlidir" açıklamasına yer verilmiştir.
Öte yandan ceza muhakemesinde maddi gerçeğe ulaşmada kullanılan delillerden birisi de beyandır. Beyan; tanığa, sanığa veya sanığın dışındaki taraflardan birine ait olabilir. Özellikle tanık anlatımı, yargılamaya konu eylem hakkında bilgisi bulunan üçüncü kişilerin beyanı olması, soruşturmayı esaslı bir surette kolaylaştırması, özgür iradeyle verilip gerçeğe uygun olduğunun belirlenmesi durumunda, hâkimin vicdani kanaatinin oluşumunda olumlu katkısının bulunması itibarıyla önemli bir sübut vasıtasıdır. Vicdani delil serbestisi sisteminin geçerli olduğu ceza muhakemesi hukukumuzda, özgür iradeye dayalı olan tanık anlatımının, dosyada varlığını koruyan diğer tüm deliller gibi hâkim tarafından serbestçe takdir edilip değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Annesi, babası ve bir kardeşini dört yıl önce geçirdikleri trafik kazasında kaybeden, aynı kazada küçük kardeşi ile birlikte yaralı olarak kurtulan, bu kazadan dolayı, yüzünde platinler takılı olan, bir gözünde tamamen, diğerinde yarı oranında görme kaybı bulunan ölenin, kardeşi ile birlikte velayetini üstlenen amcasının yanında kaldıkları ve amcasının çocukları ile aynı okulda öğrenimlerine devam ettikleri, kendisinden dört yaş büyük olan sanığın ise amcasının kızı olduğu, olay tarihinde maktulün doğum günü olması münasebetiyle okul arkadaşlarının kendisine aldıkları hediyeyi eve getirmesi üzerine, "neden başkalarından hediye alıyorsun" diye azar işittiği, sanığın sopa ile kafasına vurduğu, baygınlık geçirmesi üzerine götürüp yatırdığı, sabah kendisine gelememesi üzerine, tam da öğretmenine yazdığı mektupta sözünü ettiği gibi merdivenden düştüğünden bahisle hastaneye kaldırıldığı, beş gün komada kaldıktan sonra vefat ettiği, otopsi raporunda; "ölümün künt kafa travmasına bağlı beyin doku hasarı neticesi meydana geldiği", adli tıp raporunda; "lezyonların niteliğine göre sert ve künt bir cismin direkt vurulması ile oluşabilecekleri gibi, şiddetli düşme veya düşürülme sırasında meydana gelebileceği" açıklamasına yer verildiği, bu olaydan bir yıl üç ay sonra kimliğini açıklamak istemeyen bir kişinin emniyete yaptığı ihbar üzerine soruşturmaya yeniden başlandığı, ölenin küçük kardeşinin soruşturma aşamasında vekili ile psikolog bilirkişi huzurundaki oluşa ve dosya kapsamına uygun beyanlarının, özellikle ölenin okul arkadaşı ve öğretmeni olan tanık anlatımları, adli raporlar ve ihbar tutanağıyla doğrulandığı, ölenin kardeşinin bu olayın ortaya çıkmasından sonra amcasının yanından alınıp yetiştirme yurduna yerleştirildiği, mahkemede soruşturma aşamasındaki beyanının doğru olmadığını, öğretmenlerin zorlaması ile o şekilde ifade verdiğini belirttiği, beyanında adı geçen öğretmenlerinin bu hususu doğrulamadığı gibi, tanığa baskı yapmalarını gerektirecek bir durum da bulunmadığı, kaldı ki yerel mahkemece mahkumiyet hükmünün yalnızca ölenin kardeşi olan tanığın soruşturma aşamasındaki beyanına değil, dosyada bulunan diğer delillere de dayandırıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin, dosya içeriğine uygun, olayı temsil edici ve mahkûmiyete yeterli bulunduğu anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunu işlediği sabit olup, yerel mahkemenin bu yöndeki mahkumiyet hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve oniki Kurul Üyesi; "sanığın üzerine atılı suçu işlediği hususunda, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, dolayısıyla beraatına karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
çıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.01.2014 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 04.02.2014 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.