Esas No: 2012/1394
Karar No: 2014/20
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1394 Esas 2014/20 Karar Sayılı İlamı
- KASTEN YARALAMA
- HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
- ÇOCUK KORUMA KANUNU (5395) Madde 23
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 86
"İçtihat Metni"
Kasten yaralama suçundan sanık K.. K.."nın 5237 sayılı TCK"nun 86/2, 86/3-e, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Uşak 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2008 gün ve 625-483 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 04.07.2012 gün ve 19226-18174 sayı ile;
“Şikayetçi M.. K..’nın belli bir tazminat istemi bulunmadığı gibi dosyaya yansıyan bir zararında belirlenemediği gözetilmeden sanığın şikayetçinin zararını karşılamadığı ve uzlaşmayı kabul etmediği biçimindeki dosya içeriğine uygun ve yasal olmayan gerekçe ile sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nun 231/5. Maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.08.2012 gün ve 227149 sayı ile;
“Mahkemece sanık K.. K..’nın uzlaşmayı kabul etmediği, müşteki sanık M.. K..’nın suçtan doğan zararlarını gidermediği ve tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmadığı gerekçeleriyle hakkında CMK’nun 231. maddesinin uygulanması koşullarının bulunmadığı kabul edilerek sanık aleyhine CMK’nun 231. maddesi uygulanmamıştır. Bozma ilamında işaret edilen diğer hususlar yanında mahkemece sanığın yeniden suç işlemeyeceğine ilişkin olarak ta değerlendirme yapılması karşısında bozma kararının yerinde olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 31.10.2012 gün ve 23576-44727 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmamasına ilişkin gerekçenin kanuni ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın emekli olduktan sonra köyüne yerleştiği, köyde süt besiciliği yaptığı, elde ettiği sütleri bidonlara doldurup toplama aracının alması için yol kenarına çıkardığı, bidonların güneşten etkilenmemesi için üzerini örttüğü, olay günü sanığın eşinin bidonların üzerindeki örtünün alınıp yol kenarına atılması nedeniyle aynı köyde yaşayan katılan ile tartıştığı, daha sonra bu tartışmayı eşi olan sanığa anlattığı, bunun üzerine sanığın katılanın çalışmakta olduğu yere gelip katılanla tartıştığı, tartışma sırasında elindeki kazmayı katılanın çenesine vurmak suretiyle katılanı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaraladığı,
Sanığın soruşturma aşamasında uzlaşmak istemediğini ifade ettiği,
15.05.2008 tarihli celsede sanığın; “katılan M.. K.."nın maddi ve manevi suçtan doğan zararlarını ödemeyi kabul etmiyorum” katılanın ise; “suçtan doğan maddi ve manevi zararım vardır. Bu zararlarım M.. K.. tarafından giderilmemiştir” şeklinde açıklamada bulunduğu,
Yerel mahkemenin sanık hakkında CMK’nun 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçesinin; “sanığın uzlaşmayı kabul etmemesi, katılanın suçtan doğan zararlarını gidermemesi ve tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmaması nedeniyle CMK"nun 231. maddesinin uygulanması koşullarının bulunmadığı” şeklinde olduğu,
Olay nedeniyle yaralanan katılanın tedavisinin yapılması için Uşak Devlet Hastanesine müracaat ettiği, doktor raporuna göre sanığın eylemi nedeniyle katılanın çene bölgesinden basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, katılan tarafından aşamalarda maddi zararını gösterir herhangi bir belge sunulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 günü yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya koyulmuş, aynı Kanunun 40. maddesiyle de 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmesi ve hükmolunan cezanın, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın bu hükmün uygulanmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 08.05.2012 gün ve 347-185 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için CMK"nun 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp, TCK"nun 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılma- sına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarından birisi de, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesidir. Burada uğranılan zarardan kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de mümkündür. Ancak herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden bu şart aranmayacaktır.
Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza muhakemesinde şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak şartıyla kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla tespite çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı Kanunun 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır.
Zararın herhangi bir araştırma yapılmaksızın herkes tarafından kolaylıkla belirlenebileceği durumlarda sanığın, zarar görenin talebi veya mahkemenin ihtarı olmaksızın kendiliğinden zararı gidermesi gerekmektedir. Bunun yanında, bazı olaylarda zararın tespiti teknik bilgi gerektirdiğinden, ancak konunun uzmanı bilirkişiler aracılığıyla belirlenebilmektedir. Bu gibi durumlarda zararın miktarı hâkim tarafından belirlenemiyorsa, bilirkişi incelemesi yaptırılmalı ve zararın karşılanması konusunda iradesini gösteren sanıktan belirlenen bu miktar zararı giderip gidermeyeceği açıkça sorulduktan sonra, sonucuna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı tartışılmalıdır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.04.2012 gün ve 479-145 ile 25.12.2012 gün ve 1315-1371 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Diğer taraftan, CMK’nun 231. maddesinin 9. fıkrasındaki, “altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen giderilmesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir” şeklindeki düzenleme uyarınca, zararın denetim süresi içinde taksitler halinde ödenmesine karar vermek suretiyle de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verme imkânı bulunmaktadır. Ancak bu ihtimal, Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 gün ve 91-212 sayılı kararında da açıklandığı üzere, sanığın zararın tamamını giderme yönündeki samimi iradesine karşın, zarar miktarının derhal ödemeyi imkânsız kılacak ölçüde büyük olması ve failin ekonomik durumu gibi nedenlerle zararın bir defada karşılanamaması hallerinde söz konusu olabilecektir.
Bu aşamada maddi zarar konusunun kasten yaralama suçu yönünden ayrıca değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
"Kasten yaralama" suçu 5237 sayılı TCK’nun 86. maddesinde;
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Söz konusu fıkra uyarınca, kasten başkasını yaralayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kasten yaralamanın, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması halinde ise fail maddenin 2. fıkrası ile cezalandırılacaktır. Maddenin 3. fıkrasında ise beş bent halinde kasten yaralama suçunun ağırlatıcı nedenlerine yer verilmiş olup, fıkradaki bu bentlerden biri veya birkaçının gerçekleşmesi halinde yaralanmanın niteliğine göre fail hakkında 1. veya 2. fıkralar uyarınca hükmedilen ceza yarı oranında arttırılacaktır.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile maddede belirtilen sonuçları doğurmaya elverişli her türlü hareketle, yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
Suçun niteliği ve korunan hukuki yarar bakımından kasten yaralama suçu objektif olarak zarar meydana getirmeye elverişlidir. Kasten yaralama suçu nedeniyle mağdurun vücut bütünlüğünde, sağlığında ve algılama yeteneğinde bozulma meydana geldiğinden, ortaya çıkan bu bozulmanın giderilebilmesi için tedavi uygulanması gerekmektedir. Başka bir ifade ile kasten yaralama suçu hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden maddi zarar oluşturmaya elverişli bir suçtur. Sanık tarafından bu zarar karşılanmadan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarından olan, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartının yerine getirildiğinden bahsetmek mümkün değildir.
Kasten yaralama suçunda maddi zararın belirlenmesinde ise, mağdurun vücut bütünlüğünde, sağlığında ve algılama yeteneğinde oluşan bozulmanın giderilebilmesi için yapılan giderler esas alınmalıdır. Tedavi amacıyla yapılan her türlü harcama maddi zarar kapsamında değerlendirilmelidir. Buna göre zarar miktarının hesaplanmasında, tedavi giderleri ve sağlık merkezine gitmek amacıyla yapılan ulaşım harcamaları gibi giderler esas alınmalıdır. Bununla birlikte dolaylı zararlar, maddi zarar kapsamına dahil edilmemelidir.
Kasten yaralama eylemi sonucu mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaralanması durumda ise; somut olayda maddi zararın bulunup bulunmadığı araştırılarak, sonucuna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif kriterlerinden olan zarar konusu ele alınmalıdır. Yargılama konusu somut olayın özellikleri değerlendirilmeden, ilkesel olarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde kasten yaralama suçlarında maddi zararın oluşmadığını kabul etmek isabetli bir yaklaşım değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın olay günü süt toplama aracının alması için yol kenarına bıraktığı bidonların üstüne koyduğu örtüyü katılanın aldığını kabul edip, kazma ile katılana vurarak onu çene bölgesinden yaraladığı, yargılama aşamasında katılanın maddi zararının olduğunu ifade ettiği, buna karşılık sanığın açıkça katılanın zararını gidermeyeceğini söylediği somut olayda, katılan tarafından kasten yaralanma sonucu oluşan maddi zararı gösteren herhangi bir belge dosyaya sunulamamış ise de, köyde yaşayan katılanın tedavi için Uşak Devlet Hastanesine gittiğinin ve bu amaçla ulaşım harcaması yaptığının sabit olması karşısında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarından biri olan mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartının yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, CMK"nun 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendi uyarınca, sanığın ileride suç işlemekten kaçınacağı yolunda olumlu kanaat oluşmadığı açıklanarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının subjektif şartının gerçekleşmediği de belirtilmiş olup, bu kabul dosya kapsamına uygun, gösterilen gerekçe de CMK’nun 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendi uyarınca kanuni ve yeterlidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi, "sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmamasına ilişkin gerekçenin kanuni ve yeterli olmadığından, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 04.07.2012 gün ve 19226-18174 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve kanuna uygun olan Uşak 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.06.2008 gün ve 625-483 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.01.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.