Esas No: 2013/487
Karar No: 2015/514
Karar Tarihi: 15.12.2015
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/487 Esas 2015/514 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname:2008/229399
Mahkemesi : ANKARA 9. Ağır Ceza
Günü : 25.07.2008
Sayısı : 209-254
Yağma suçundan sanık H.. A.."nun 5237 sayılı TCK"nun 148/2, 43/1 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.07.2005 gün ve 154-96 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 19.03.2008 gün ve 8755-6391 sayı ile;
"Yakınan vekili ile sanık savunmanının dosyaya ibraz ettikleri yakınan ve sanık tarafından karşılıklı birbirlerine yönelik yazıldığı anlaşılan şiir ve mektup ile taraflar arasındaki ilişkiyi gösteren fotoğraflar, bilirkişi raporu ve tanık anlatımlarına aykırı biçimde yakınan ile sanığın aralarında, ekonomik ve sosyal konum farkı bulunduğu belirtilerek bu gibi göreceli olgulara dayanılıp, duygusal ilişki olamayacağı sonucuna varılarak somut olarak yer, zaman ve başkaca kanıt da gösterilmeden, bu farklar dolayısıyla, yakınanın soyut anlatımına üstünlük tanınıp, sanığın beraati yerine varsayımlara dayalı mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 25.07.2008 gün ve 209-254 sayı ile;
"...Suç tarihinde 44 yaşında, konuşma özürlü ve borç batağında olan, talimat ile ifadelerine başvurulan şahitleri etkilemeye çalıştığı belirlenen, sahte mahkeme ilamı ile ilk eşinden ayrılan, başından iki evlilik geçen sanığın 7 yıldır ayrı yaşadığı ilk eşinden borç para aldığına dair beyanına itibar edilemeyeceği,
Ayrıca yargılama esnasında mahkememizce alınan 21.02.2005 tarihli uzman bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi suça konu 22.04.2003 tanzim 21.10.2003 vade tarihli 20 milyar Lira meblağı ihtiva eden senet üzerinde yapılan inceleme sonunda suça konu senet üzerindeki yazı ve rakamların sanık H.. A.. eli ürünü olduğu, suça konu senet üzerindeki borçlu imzalarının mağdure G.. Ö.."e ait örnek imzalara genel şekli, yapı ve kompozisyon, muhtevadaki hatların fiziki ve ihtiyadi nitelikleri ile diğer özellikleri bakımından tam bir uygunluk arz etmediği aralarında sınırlı sayılabilecek derecede kısmi benzerlikler bulunduğu ve senetteki borçlu imzalarının mağdure G.. Ö.. tarafından her zaman kullanmakta olduğu samimi nitelikteki imzalarının dışına çıkılarak ve değiştirilerek oluşturulup başka bir imza kalıbı içerisinde atıldıkları hususu da belirlenmiş olmakla mağdurenin suça konu senedi hür iradesi ile imzalamadığı, samimi imzalarının dışında bu olay için oluşturduğu yeni bir imza kalıbını kullandığı kanaatine varılmış,
Bu itibarla mağdure ile sanığın internet yoluyla birbirlerini görmeden tanışıp buluştuktan sonra aralarındaki ilişkiye mağdurenin son vermek gayretini sanığın tehdit ile engellediği ve bu suça konu senedin de mağdure tarafından bu şartlar altında imzalandığı yani mağdureye yönelik sanığın manevi tehdit ile suça konu senedi düzenleyip imzalattığı anlaşılmış, bu halin 765 sayılı Yasanın 496. maddesinde anlatımını bulan tehdit ile hukukça hükmü haiz senet almak suçunu oluşturduğu bu suçun oluşabilmesi için maddi olgunun yanında manevi olgunun, tehdidin, manevi cebirin de yeterli bulunduğu sonucuna varılarak sanığın atılı suçu işlediği konusunda tam bir vicdani kanıya ulaşıldığı" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2011 gün ve 229399 sayılı "temyiz isteminin reddi" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yağma suçunun sübutuna ilişkin ise de, sanık müdafiinin eski hale getirme talebinin yerinde olup olmadığı ve buna bağlı olarak temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
25.07.2008 tarihli hükmün sanık müdafii ile katılan ve vekilinin yüzüne karşı verildiği, sanık müdafiinin 16.09.2008 tarihinde eski hale getirme talepli temyiz dilekçesi ibraz ederek hasta epikriz belgesi ve 12.09.2008 tarihinden itibaren geçerli 20 günlük istirahat raporunu dilekçesine eklediği,
Sanık müdafiin mazeretinin mahallinde araştırılmasının istenildiği hastaneden gelen yazı içeriğinden kasık fıtığı şikayeti ile 05.09.2008 tarihinde Özel Keçiören Hastanesine müracaat ettiği, aynı gün tetkiklerinin yapılarak ilaç tedavisi ile 5 gün yatak istirahati önerilerek ameliyat için 10.09.2008 gününe randevu verildiği, 10.09.2008 günü hastaneye yatışının yapılıp 11.09.2008 günü de ameliyat edilerek, 12.09.2008 günü de şifa ile taburcu edildiği, yatak istirahati önerilen süreye ilişkin herhangi bir raporun düzenlenmediği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun “Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi;
“1- Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
2- Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır”,
“Eski hâle getirme dilekçesi” başlıklı 41. maddesi;
“1- Eski hâle getirme dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
2- Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir” şeklindedir. Buna göre, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, eski hâle getirme dilekçesinin, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verileceği, dilekçe sahibinin, sürenin geçmesinde kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklayacağı, dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemlerin de yerine getirileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan süreyi kusursuz olarak geçirdiğini iddia edenin bunu ispatlaması gerekir. Kusursuzluk önlenemeyen nedenler ya da beklenemeyen ve sakınılması imkansız olayları kapsar. Bu bağlamda raporla belgelenen hastalıktan dolayı süreyi kaçırma da eski hale getirme nedenlerinden biridir. Ancak Ceza Genel Kurulunun 15.12.1983 gün ve 384-443 sayılı kararında da vurgulandığı üzere eski hale getirmeye esas olacak raporun şüpheli ifadeler taşımaması ve istirahatin gerekli olduğuna dair kesin kayıt içermesi gerekir.
“Eski hâle getirme dilekçesi üzerine verilecek karar” başlıklı 42/1. maddesinde;
“(1) Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olup bu düzenleme 1412 sayılı CMUK’nun “Eski hale getirme istidasının mercii ve bu husustaki kararlar” başlıklı 43/1. maddesindeki; “Mehli içinde usul muamelesi yapılmış olsaydı esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse eski hale getirme istidası hakkında dahi o mahkeme karar verir” biçimindeki düzenleme ile tamamen aynıdır.
Ceza Genel Kurulunun 16.12.2008 gün ve 144-234, 23.09.1974 gün ve 227-408 ile 16.04.1973 gün ve 213-345 sayılı kararları başta olmak üzere yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, temyiz süresinin geçirilmiş olması nedeniyle ileri sürülen eski hale getirme istemleri hakkında inceleme ve karar verme görevi Yargıtay’a aittir.
Bununla birlikte, olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre şartıdır. Kanunun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddenin 3. fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. 1412 sayılı CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık müdafii ile katılan ve vekilinin huzurunda 25.07.2008 tarihinde tefhim olunan, kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunmayan ve hükmedilen ceza miktarı itibariyle re"sen temyiz incelemesine tabi olmayan yerel mahkeme hükmüne karşı başvurulabilecek bir haftalık temyiz süresinin son gününün, 5271 sayılı CMK"nun 331/4. maddesi gereğince adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği ve bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı gözetildiğinde 08.09.2008 olduğu anlaşılmaktadır. Sanık müdafii ise eski hale getirme talebiyle birlikte temyiz dilekçesini 16.09.2008 günü ibraz etmiş, 5 eylülden itibaren yatak istirahatli olduğunu, 10 eylülde ise ameliyat edildiğini, temyizin son günü olan 8 eylülde yatak istirahatli olması nedeniyle hasta olduğundan temyiz isteminin süresinde kabul edilmesini talep etmiştir.
İbraz edilen ve ilgili hastaneden getirtilen belgeler incelendiğinde temyizin son günü olan 08.09.2008 tarihi itibariyle sanık müdafiinin istirahat etmesi gerektiğine ilişkin kesin bir rapor olmadığı anlaşılmakta olup bu nedenle sanık müdafiinin ileri sürdüğü eski hale getirme sebebinin mücbir sebep niteliğinde olmayıp, kendi kusuru ile temyiz süresini geçirdiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla sanık müdafiinin yerinde görülmeyen eski hale getirme talebinin ve kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nun 42 ve 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen eski hale getirme talebinin ve kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 5271 sayılı CMK"nun 42 ve 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesine göre halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.