Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/9-197 Esas 2009/208 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2009/9-197
Karar No: 2009/208

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/9-197 Esas 2009/208 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Sanık V.D. bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya neden olmak suçundan cezalandırılmıştır. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 13 yıl 4 ay hapis cezasının temyiz edilmesi sonrasında Yargıtay 9. Ceza Dairesi, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmediği gerekçesiyle temel cezanın asgari haddin çok üzerinde tayin edildiği isabetsizliğinden bozmuştur. Ancak mahkeme bu kararı dikkate almayıp önceki hükmünde direnmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından incelenen dosyada, son sözün sanığa verilmemesi nedeniyle öncelikle saptanan usul yanılgısı nedeniyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Kanun Maddeleri:
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 85/2 ve 22/3. maddeleri: Bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya sebep olma suçunun cezasını düzenler.
- 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 251. maddesi: Duruşmanın son söz sanığa verilerek bitirilmesi gerektiğini belirtir.
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 216. maddesi:
Ceza Genel Kurulu         2009/9-197 E.  ,  2009/208 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname :  2009/128420
    Yargıtay Dairesi   : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi           : ANKARA 8. Ağır Ceza
    Günü                 : 10.03.2009
    Sayısı                 : 68-78

    Sanık V. D..’ın, bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya neden olmak suçundan 5237 sayılı TCY’nın 85/2 ve 22/3. maddeleri uyarınca sonuçta 13 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.02.2008 gün ve 317-33 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.10.2008 gün ve 11695-10552 sayı ile;
    “İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu gibi hususlar nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, asgari haddin çok üzerinde temel ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise, 10.03.2009 gün ve 68-78 sayı ile önceki hükümde direnmiştir.
     Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 17.08.2009 gün ve 128420 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında alt sınırdan ayrılarak tayin edilen cezanın isabetli olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmakta ise de;
    İncelenen dosyada;
    10.03.2009 tarihli son oturumda Yargıtay bozma ilamı okunup, sanık ve müdafiinden bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra, iddia makamından esas hakkındaki görüşü sorulup, hazır bulunan sanıktan son sözü sorulmadan, duruşmanın bitirildiği bildirilerek önceki hükümde direnme kararı verildiği anlaşılmakta olup, bu husus yargılamada son sözün sanığa ait olması kuralına aykırıdır.
    Şöyle ki;
    1412 sayılı CYUY’nın 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 sayılı CYY’nın 216.  maddesinin son fıkrasında,  “Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince katılmış olduğu takdirde duruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup uyul¬maması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz.
     İlk defa hüküm kurulurken “son sözün sanığa verilmesi” kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Çünkü dava sonuçlanmamış yargılama devam etmektedir. Kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken “en son söz”ün sanığa verilmesi hükmüne uyulmaması 5271 sayılı CYY’nın 216. maddesinin 3. fıkrasına aykırıdır.
    Bu itibarla direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle BOZULMASINA,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara