Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/8-51 Esas 2009/85 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2009/8-51
Karar No: 2009/85

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/8-51 Esas 2009/85 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2009/8-51 E.  ,  2009/85 K.
  • KANUN YARARINA BOZMA
  • RUHSATSIZ SILAH BULUNDURMAK
  • HAPIS VE ADLI PARA CEZASI ILE CEZALANDIRILMA

    "İçtihat Metni"

    Sanık S..... U.."nun ruhsatsız silah bulundurmak suçundan lehine olan 6136 sayılı Yasanın 13/1, 5237 sayılı TCY’nın 62/2. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 YTL. adli para cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine, 3. fıkra uyarınca sanığa 1 yıl denetim süresi tayin edilmesine, Bursa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin tekerrüre esas 22.10.2003 gün ve 1130 -1411 sayılı ilamı nedeniyle, cezasının 5237 sayılı TCY’nın 58/6-7 maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, emanetin 2004/3307 sırasına kayıtlı ruhsatsız tabanca ve eklentilerinin 5237 sayılı TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Bursa 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.12.2007 gün ve 1531-900 sayılı hüküm, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

    Bu hükme karşı Adalet Bakanlığınca, 765 sayılı TCY ile 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddelerinin, 5237 sayılı Yasa hükümlerine nazaran sanık lehine olduğundan bahisle yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 12.11.2008 gün ve 56989 sayılı istemine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığınca düzenlenen 01.12.2008 gün ve KYB/2008-245040 sayılı tebliğnamesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 20.01.2009 gün ve 16636-219 sayı ile;

    “Sanık, 07.12.2007 günlü oturumda verilecek cezanın paraya çevrilmesini istediği halde, bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi ve suç tarihine göre, 5237 sayılı TCK.nun 7/3. madde ve fıkrası hükmü gözardı edilerek sanık aleyhine olan aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında, lehe yasanın belirlenmesi açısından, 765 sayılı ve 5237 sayılı TCY.ları, isnad edilen suçla ilgili olarak bütünüyle karşılaştırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde; sabıka kaydı nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın lehe kabul edilerek uygulama yapılması yasaya aykırı görülmekle;

    Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulüne, Bursa 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.12.2007 gün ve 1531-900 sayılı kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakkip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine,”

    ” karar verilmiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığınca 24.02.2009 gün ve 245040 sayı ile;

    “Yerel Mahkeme, gerekçeli kararında, denetime olanak sağlamak bakımından, her iki Yasa ile yapılması gereken uygulama ve sonucunu ayrıntılı olarak göstermemiş; sadece, sabıkası nedeniyle 5237 sayılı Yasanın lehe olduğunu belirtip hüküm kurmuştur.

    Adalet Bakanlığı, hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle, para cezalarının da ertelenmesine olanak tanıyan 647 sayılı ve dolayısıyla 765 sayılı Yasa hükümlerinin sanığın lehine olduğunu belirterek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurmuş,

    Yüksek Daire, kararının ilk paragrafında, saptadığı diğer hukuka aykırılıklar olan,

    1- Sanık, 07.12.2007 günlü oturumda verilecek cezanın paraya çevrilmesini istediği halde bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,

    2- Suç tarihine göre, 5237 sayılı TCK’nun 7/3 maddesi göz ardı edilerek, sanık aleyhine olan aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi,

    3- 765 ve 5237 sayılı Yasa hükümlerinin, somut olayla ilgili olarak bütünüyle karşılaştırılıp, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesine de işaret ederek, Yerel Mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahal¬

    ¬linde yapılmasına karar vermiştir.

    Özel Dairenin saptadığı 1. hukuka aykırılık nedeni, hâkimin takdir alanı içinde olan, sanık için bir hak oluşturmayan, (yaş gibi zorunlu nedenler yoksa) objektif esaslara dayanan ancak olay failine göre değerlendirilmesi gereken ve bu nedenle de mahkemece gözetilmesi gereken bir içerik taşımaktadır.

    Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün, 1977/3-2; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.1976 gün, 1976/4-509-534 ve 27.12.1976 gün, 1976/7-560-569 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, esası halledilmiş bir hükümde, Hâkimlerin takdir hakları alanlarına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen, objektif esaslara dayanan ve fakat son çözümde objektif bir karar ve bu özelliği yüzünden ilgili yasa hükmündeki açıklık nedeniyle ilk mahkemelerce gözetilebilen isteklerin karara bağlanmaması ya da gerekçesiz karar verilmesi üzerine, bu hususun olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yolu ile sonuca götürülmesi olanaklı değildir. 1412 sayılı CMUK.nun 343. ve 5271 sayılı CMK’nun 309. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma (yazılı emir) olağanüstü yasa yolu niteliği nedeniyle, esası çözümlenmiş kararlarda yeniden yargılama olanağı vermemektedir. Anılan maddelerde gösterilen ve Yargıtay"ın verebileceği karar türleri arasında, hakimin değerlendirme ve takdirine bırakılan hususlar yer almamaktadır. Kaldı ki, kesinleşmemiş bir hükmün aleyhine temyiz yoluna başvurulması halinde bile, hapis cezasının para cezasına çevrilmemesi konusundaki istekler üzerine yapılan hatalarda, Yargıtay Özel Dairesinin bu nedene dayanan bozma kararları mahkemeleri bağlayıcı değil, uyarıcı bir amaç taşımaktadır.

    Bir hükümde, verilen hapis cezasının para cezasına çevrilmesi konusundaki istekler hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi hukuka aykırı olsa da; bu hususun olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir. Özel Daire direkt olarak bu nedenden kararın bozulmasına karar vermemiş ise de; bu hukuka aykırılığa işaret ederek, bu hususun da dikkate alınmasını istemiştir. Bu durumda, Mahkeme, Daire ilamı doğrultusunda, yeniden yargılama yapıp, hapis cezasının para cezasına çevrilmesi isteğini kabul etmesi halinde, kesin hüküm nazariyesi büyük ölçüde yara almış olacaktır.

    Özel Daire tarafından saptanan ikinci hukuka aykırılık nedeni, Mahkemenin kabul ve uygulamasına göre yerindedir. Suç tarihi dikkate alındığında, 5237 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğu kabul edilerek yapılan uygulamalarda, infaz hukukunu ilgilendiren ve sanık aleyhine olan aynı Yasanın 58. maddesinin uygulanması olanaklı değildir.

    Üçüncü neden ise, lehe yasanın belirlenmesi yöntemine ilişkindir.

    Somut olaya baktığımızda, yerel mahkeme sanığın sabıkası dolayısıyla 5237 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğunu belirterek, sanığın eylemine uyan 6136 sayılı Yasanın 13/1, 5237 sayılı TCK’nun 62/2, 51/1-3, 58/6-7. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 375 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar vermiştir.

    Sanığın adli sicil kaydına göre, Bursa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 15.12.2003 günü kesinleşen 2003/1130-1411 sayılı kararın ceza kararnamesi ile verilmiş olan 765 sayılı TCK’nun 456/4, 457/1, 51/1. maddeleri gereğince 346.783.000 TL ağır para cezasından ibaret bulunduğu, cezanın 22.05.2004 tarihinde yerine getirildiği, verildiği tarih itibarıyla kesin olmamakla beraber ceza kararnamesi ile sonuçlandırılmış olması nedeniyle, aynı Yasanın 81/1. maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağı görülmüştür.

    Ayrıca sanığın 18.03.2000 tarihinde işlediği kasten yaralama ve hakaret eylemleri nedeniyle Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.02.2003 gün, 2000/953 esas, 2003/173 sayılı kararı ile, 765 sayılı TCK’nun 456/4, 647 sayılı Yasanın 6. maddeleri gereğince 91.260.000 TL ağır para cezası ile cezalandırıldığı ve cezanın ertelendiği; TCK’nun 482/3, 485/2. maddeleri gereğince cezanın ıskatına karar verildiği, kararın 25.04.2003 gün kesinleştiği anlaşılmıştır.

    Bu açıklamalar ışığında, önceki hükümlülüklerinin 765 sayılı TCK’nun 81. maddesi gereğince tekerrüre esas olmaması ve 647 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince para cezala¬

    ¬rının da ertelenmesi olanaklı olduğundan, 765 sayılı ve 647 sayılı Yasa hükümlerinin açıkça sanık yararına olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Suç tarihi de dikkate alındığında sanığın eylemine uyan 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 440 YTL adli para cezasından 765 sayılı TCK’nun 59/2. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapıldığında 10 ay hapis ve 366 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, mahkemenin takdiri de dikkate alındığında cezaların 647 sayılı Yasa gereğince ertelenmesine karar vermek gerekecektir. Bu bağlamda, mahkemenin 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi gereğince belirlediği para cezası da yerinde değildir.

    Kanun yararına bozma yasa yolunun amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.

    Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenine göre ayrım yapılarak 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

    CMK’nun 309. maddesinin 4"üncü fıkrasının (d) bendi gereğince; bozma nedeni hükümlünün cezasının kaldırılmasını ya da daha hafif bir ceza verilmesini gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına ya da daha hafif cezaya, Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Yani bu durumun sözkonusu olduğu hallerde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi zorunludur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.09.2007 gün, 2007/6-186-178 sayılı kararı da bu doğrultudadır.

    Mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine hükmü veren hakim veya mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren hal, 309. maddenin 4. fıkrasının (b) bendinde sınırlı biçimde sayılmıştır. Buna göre, mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine hükmü veren hakim veya mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için; bozma nedeninin, davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.

    Somut olayda, bozulan hükmün türü ve bozma nedenlerine göre, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan ilk derece mahkemesince yeniden inceleme ve araştırma yapılmasına ve yeni bir hüküm kurulmasına da olanak yoktur. Bu nedenle hükmün bozulmasından sonra, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hükmün verilmesi için dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

    Ayrıca Ceza Genel Kurulunun 17.08.2007 gün ve 145-142 ve 10.06.2008 gün, 2008/83¬

    ¬166 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, yasa yararına başvuru nedeniyle yapılan inceleme sırasında Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, bu hususlarda da başvuruda bulunulması halinde tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir. Yasa yararına başvurulan ve olağanüstü temyiz denilen yasa yolunda geçerli "istekle bağlılık kuralı" gereği, isteme konu edilmeyen hukuka aykırılıklar yasa yararına bozma konusu yapılamayacaktır. Ancak, Yargıtay aykırılığın giderilmesi için istem yazısında önerilen yöntem ve hukuki çarelerle bağlı değildir.

    Buna göre, Adalet Bakanlığının, kanun yararına bozma isteminde ileri sürdüğü neden yerinde olup, bu nedene bağlı olarak kararın bozulması ve yeniden yargılama yasağı nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi gereğince Özel Dairece gereken hükmün verilmesi gerekirdi. Eğer Daire ileri sürülen nedenleri yerinde görmez ise, bu durumda saptadığı hukuka aykırılıklarla ilgili olarak kanun yararına bozma başvurusunda bulunulmasını sağladıktan sonra, istemle ilgili karar verilmesi, bunun sağlanamaması veya bu nedenlerle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmaması halinde ise, belirtilen hukuka aykırılıklar giderilmeden yasa yararına bozmaya konu edilen hususla ilgili karar verilmesi olanaklı görülmediğinden yasa yararına bozma isteminin reddedilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır.”

    ” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20.01.2009 gün ve 16636-219 sayılı kanun yararına bozma isteminin kabulüne ilişkin kararının kaldırılmasına, CMK’nun 309. maddesi gereğince karar verilmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.

    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

    1- Paraya çevirme istemi hakkında bir karar verilmemiş olmasının yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı,

    2- Kanun yararına bozma istemine konu edilmeyen hususların re’sen değerlendirilip değerlendirilemeyeceği,

    3- Lehe yasanın 765 sayılı Yasa olduğunu kabul eden Özel Daire tarafından uygulamanın da yapılmasında zorunluluk bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

    Öğretide “

    “olağanüstü temyiz”

    ” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları “

    “kanun yararına bozma”

    ” adı ile 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

    5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

    Yasa yararına bozmada geçerli olan “

    “istekle bağlılık kuralı”

    ” gereği, isteme konu edilmeyen hukuka aykırılıklar yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, inceleme sırasında Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıkların saptanması halinde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasının sağlanması için Adalet Bakanlığına veya koşulları bulunmakta ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına ihbarda bulunulması suretiyle, bu hususlarda da başvuruda bulunulması halinde tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi sağlanacaktır.

    Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilecektir.

    Ancak hükümdeki her hukuka aykırılık, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararı uyarınca, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda, hâkimlerin takdir hakları alanlarına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar, bu olağanüstü yasa yoluna konu olamayacaktır.

    Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

    Bozma nedenleri;

    5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

    Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

    Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “

    “tekriri muhakeme”

    ” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

    4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise, bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

    Bu kapsamda itiraz konuları sıra ile değerlendirildiğinde;

    1- Yasa yararına başvuru nedeniyle yapılan inceleme sırasında Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıkların görülmesi halinde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlanması açısından, Adalet Bakanlığına veya koşulları bulunmakta ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına ihbarda bulunulması, bu hususlarda da başvuruda bulunulması halinde tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.

    Yasa yararına başvurulan ve olağanüstü temyiz denilen yasa yolunda geçerli “

    “istekle bağlılık kuralı”

    ” gereği, isteme konu edilmeyen hukuka aykırılıklar yasa yararına bozma konusu yapılamaz, burada aranması gereken, bizzat istem yazısında ileri sürülen aykırılık olgusu ve sebepleri ile bağlılık olup, Yargıtay, aykırılığın giderilmesi için istem yazısında önerilen yöntem ve hukuki çarelerle bağlı değildir.

    Bu kapsamda, Özel Dairece, istemde ileri sürülmeyen ve esasen de yasa yararına bozma konusu da yapılamayacak olan, “

    “Sanığın 07.12.2007 günlü oturumda verilecek cezanın paraya çevrilmesi isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi”

    ” hususunu bozma nedeni yapması yasal olarak olanaklı olmayıp, Özel Dairece istemde ileri sürülmeyen bir konuda karar verilmesi yasaya açıkça aykırıdır. Her ne kadar Özel Dairece bu konuda açık bir bozma kararı verilmeyip, bu hususa işaretle yetinilmiş ise de, hükmün bozulmasına karar verilmiş bulunduğundan bu hususun da bozma nedenleri arasında sayılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

    2- Özel Dairece saptanan, “

    “paraya çevrilme isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi”

    ” hususunun yasa yararına bozma konusu yapılıp, yapılamayacağına gelince, ayrıntıları yukarıda izah edildiği üzere, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin yaş ve ceza süresi itibariyle uygulanmasının zorunlu olduğu haller hariç, uygulanıp uygulanamayacağı yargılama yapan mahkemenin takdiri içinde yer alan bir husustur. Takdire taallûk eden konularda yasa yararına bozma yoluna başvurulamayacağından, bu hukuka aykırılık yönünden de yasa yararına bozma isteminden bulunulması sağlanarak, bundan sonra özel dairece hükmün verilmesi gerektiği kabul edilemez, bu itibarla bu yöne ilişkin itiraz nedeni de yerindedir.

    3- Yerel Mahkemece sanığın mükerrir olduğundan bahisle, 5237 sayılı TCY hükümlerinin sanık lehine sonuç doğurduğu kabul edilerek uygulama yapılmasında isabet bulunup bulunmadığı hususuna gelince; sanığın adli sicil kayıtları incelendiğinde, tekerrüre esas alınan Bursa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22.10.2003 gün ve 1130 -1411 sayılı ilamının ceza kararnamesi ile hükmedilmiş para cezasından ibaret bulunduğu ve 765 sayılı TCY’nın 81/1. maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağı, Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.02.2003 gün, 953 -173 sayılı ilamı ile hükmedilen para cezasının ise erteli olması nedeniyle tekerrüre esas olmayacağı, dolayısıyla sanık hakkında 765 sayılı TCY’nın 81. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı, 765 sayılı TCY’da hükmedilen adli para cezalarının da ertelenmesinin olanaklı olması karşısında, 765 sayılı TCY hükümlerinin, 5237 sayılı TCY hükümlerine nazaran sanık lehine olduğu ayrıca suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinin de hükümlü hakkında uygulanamayacağı saptandığından, Yerel Mahkemece lehe Yasanın 5237 sayılı TCY hükümleri olduğuna ilişkin kabulü ve uygulaması isabetsizdir.

    5271 sayılı CYY’nın 309/4-d bendi uyarınca daha az ceza verilmesi gereken ahvalde, daha hafif cezanın da Özel Dairece hükmedilmesi gerektiğinden, daha az ceza verilmesi gereken hal kapsamında değerlendirilen lehe yasa uygulamasının da Özel Dairece yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABÛLÜNE,

    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20.01.2009 gün ve 16636-219 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

    3- 5271 sayılı CYY’nın 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden lehe yasanın değerlendirilerek uygulanması için dosyanın Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.04.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara