Esas No: 2017/20204
Karar No: 2017/20204
Karar Tarihi: 19/11/2020
AYM 2017/20204 Başvuru Numaralı İSMAİL GÖKTAŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL GÖKTAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/20204) |
|
Karar Tarihi: 19/11/2020 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
İsmail GÖKTAŞ |
Vekili |
: |
Av. Beyhan GÜNYELİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalandıktan sonra kolluk görevlilerinin darp, tehdit ve hakaretine maruz kalınması ile bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Adana"nın Seyhan ilçesinde 28/12/2016 günü saat 20.00"de terör örgütü lehine slogan atan, kolluk görevlilerine havai fişek ve el yapımı patlayıcı maddeler ile saldırıda bulunan yirmi kişilik bir gruba müdahale edildiği, ara sokaklara kaçarak dağılan gruptan üç kişinin kovalanarak yakalandığı, başvurucunun da gruptan kaçan kişilerden olduğu düşüncesiyle kovalanan ve yakalanan üç kişiden biri olduğu, başvurucunun bir arabanın altına saklandığı, kolluk görevlilerince ayaklarından çekilerek arabanın altından çıkarıldığı tutanak altına alınmıştır. Başvurucu 2000 doğumlu olup olay tarihinde 16 yaşındadır. Başvurucunun üst araması neticesinde üç adet el yapımı bomba, bir adet çakmak, bir adet siyah tişört ve ayakkabılarının üzerine giyilmiş çorapların ele geçirildiği tutanak altına alınmıştır.
9. Başvurucu yakalandıktan sonra gözaltına alınmış, adli muayene raporu düzenlenmesi için hastaneye götürülmüştür. 28/12/2016 tarihli adli muayene raporunda, başvurucunun eylemde yakalandığının ve kendisine vurduklarını beyan ettiğinin kayıtlara geçirildiği anlaşılmaktadır.
10. Sağlık raporunda; başvurucunun başının arkasında ve tepe kısmında şişlik ve hassasiyet bulunduğu, sağ omuzda geniş çaplı kırmızı renkte ekimoz ve yumuşak dokuda hassasiyet, sağ dizde yumuşak dokuda hassasiyet, sağ el işaret parmağında ve el sırtında yüzeysel sıyrıklar ile sol el 4. parmağın tırnak dibinde şişlik, hassasiyet ve hareket kısıtlılığı mevcut olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuya ortopedi ve beyin cerrahisi kontrolü önerilmiştir.
11. Başvurucunun gözaltı süresi boyunca ve gözaltı çıkışında alınan diğer sağlık raporlarında ilave bulguya rastlanmadığı bildirilmiştir.
12. Başvurucunun şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet savcısı tarafından 2/1/2017 tarihinde alınan ifadesinde polis memurları tarafından yakalandıktan sonra copla vücudunun çeşitli bölgelerine vurulduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır. Aynı tarihte Sulh Ceza Hâkimliği tarafından alınan ifadede başvurucunun müdafii tarafından başvurucunun darbedildiği ifade edilmiştir. Başvurucu 2/1/2017 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna sevk edilmiştir.
13. Başvurucunun annesi 3/1/2017 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş; şikâyet dilekçesinde özetle başvurucunun gözaltına alındıktan sonra çocuk şubeye teslim edilene kadar işkence gördüğünü, başına, omzuna, bacağına copla vurulduğunu, elini kafasının üstüne koyması söylenerek eline vurulduğunu, tırnağının yerinden çıktığını, saçlarının çekilerek ayağına basıldığını, küfür ve hakaret edildiğini, cinsel saldırıda bulunmakla tehdit edildiğini, gözaltı süresi boyunca su ve yemek verilmediğini ileri sürmüştür.
14. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada başvurucu hakkında düzenlenen adli muayene raporları Adli Tıp Kurumuna gönderilerek rapor tanzim edilmesi istenmiş, ayrıca olay yakalama tutanakları ilgili kurumdan istenmiştir.
15. Adli Tıp Kurumu, Adana Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen adli muayene raporları ile konsültasyon evrakını incelemiş; ayrıca başvurucunun muayenesini yaptırmıştır. Başvurucunun adli muayene raporunda yer alan bulgulara ek olarak burun sırtında şişlik, sol el 4. tırnakta kısmi ayrılma tespit edildiği bildirilmiştir. Başvurucunun kafa kemiklerinde kırık, kava içi travmatik değişim, iç organ veya büyük damar lezyonu bulunmadığından yaralanmaların kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu, kemik kırığı tanımlanmadığı ifade edilmiştir.
16. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı; Adli Tıp Kurumu tarafından başvurucunun yaralanmalarının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun belirtildiği, Yakalama Tutanağı"nda başvurucunun kaçarak arabanın altına girdiği, uyarılara rağmen buradan çıkmaması üzerine bedensel kuvvet kullanılarak ayaklarından tutulmak suretiyle aracın altından çıkarıldığının kayıtlı olduğu, başvurucunun yaralanmalarının yakalanma şekli ile uyumlu olduğu ve kendi davranışı sonucunda meydana geldiği, darp, hakaret ve tehdit iddialarına ilişkin ise delil bulunmadığı gerekçesiyle 1/2/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
17. Başvurucunun annesi kovuşturmaya yer olmadığına dair karara müşteki sıfatıyla itiraz etmiş, ayrıca başvurucunun el yazısıyla yazdığı kötü muamele teşkil eden eylemleri anlatan bir dilekçeyi mahkemeye sunmuş; itiraz dilekçesinde başvurucunun yaralanmalarının adli muayene raporunda yalnızca kısmen tespit edilmiş olmasına karşın yeniden sağlık raporu aldırılması yoluna gidilmediğini, olay tarihinde 16 yaşında olan başvurucunun maruz kaldığı fiziksel ve ruhsal saldırının kendi eylemi neticesinde meydana geldiği yönündeki tespitin hukuki ve vicdani olmadığını, kötü muamele yasağının mutlak nitelikte bir yasak olduğunu, soruşturmanın eksik yapıldığını ifade ederek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasını istemiştir.
18. Başvurucunun el yazısıyla yazdığı dilekçede ise özetle Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğüne götürülürken arabanın içinde başına, sağ omzuna, sağ diz kapağına, ellerine, yüzüne ve vücudunun değişik yerlerine copla vurulduğunu, kafasını sürekli eğik tuttukları için kaç kişi olduklarını göremediğini, TEM Şube Müdürlüğüne götürüldüğünde ise yüzüne yumruk ve tokat attıklarını, saçlarını çekerek ayak parmaklarına bastıklarını, beline tekme attıklarını, kafasına vurduklarını, küfür ettiklerini, öldürmekle ve tecavüz etmekle korkuttuklarını ileri sürmüştür.
19. Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/3/2017 tarihli kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir. Başvurucu 5/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Başvurucu hakkında açılan kamu davasında 28/3/2018 tarihinde, başvurucunun tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan mahkûmiyetine, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapmak, görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından ise beraatine karar verilmiştir. Hüküm kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
22. 12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 256. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
24. 5237 sayılı Kanun"un 94. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; bireysel başvuru dilekçesinde fiziksel, ruhsal ve cinsel saldırıya maruz kaldığını, aç ve susuz bırakıldığını, siyah bir bezle gözleri bantlanarak bekletildiğini, gördüğü işkenceye dair bulguların adli muayene raporlarına yansıtılmadığını, öldürülmekle tehdit edildiğini, hakaret ve küfürlere maruz kaldığını, şüphelilerin kolluk görevlisi olması sebebiyle etkili bir soruşturma yürütülmediğini, kendisiyle ile birlikte yakalanan diğer çocuk M.E.nin beyanına dahi başvurulmadığını belirterek etkili başvuru hakkı, yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
28. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
31. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında; kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
32. Bu bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulma yasağı mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda öncelikle kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin kişilerin beden ve ruh bütünlüğüne hiçbir şekilde zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
33. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükletmektedir. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
34. İşkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu ise bu yasağın ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddiaların sorumlularının tespitini ve cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yapılması sorumluluğunu (pozitif yükümlülük) içermektedir.
35. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
36. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
37. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türü, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespit edilmelidir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
38. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
39. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalı, bu kapsamda diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
40. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, §§ 68, 69).
41. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).
42. Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele kesin olarak yasaklanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 93).
43. Savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde dahi savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağı Anayasa"nın 15. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirlerin Anayasa"nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması gerekir. Anayasa"nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan çekirdek haklara yapılan müdahaleler meşru kabul edilemez ve ilgili hak ve özgürlüğün ihlal edildiği sonucuna varılır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 196-197).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvuruya konu olay kış ayında (28/12/2016) ve hava karanlıkken (saat 20:00 sıraları) gerçekleşmiştir. Yirmi kişilik bir gruba müdahale edilmesi sonrası gruptan ara sokaklara kaçan kişilerin kolluk tarafından kovalandığı, olay tarihinde 16 yaşında olan başvurucunun da bu gruptan kaçan kişiler arasında olduğu gerekçesiyle yakalandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında açılan kamu davasında başvurucunun korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapmak, görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından beraatine karar verilmiş tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan mahkûmiyetine hükmedilmiştir.
45. Başvurucu kaçtığı sırada bir arabanın altına saklanmış ve kolluk görevlilerince ayaklarından çekilmek suretiyle arabanın altından çıkarılmıştır. Başvurucunun yakalanma şekline ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Başvurucu, yakalandıktan sonra polis merkezine götürülürken arabanın içinde darbedildiğini, şubeye götürüldükten sonra da eylemlerin devam ettiğini ileri sürmektedir.
46. Başvurucunun gözaltı giriş raporunda kafa bölgesi ve parmaklarında başta olmak üzere ciddi yaralanmalar tespit edilmiştir. Yürütülen soruşturmada, anılan yaralanmaların başvurucunun yakalanma şekliyle uyumlu olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmişse de başvurucunun kafasının arkası ve tepe bölgesinde olmak üzere meydana gelen iki şişlik ile tırnağında kısmen ayrılmaya ve parmak ekleminde hareket kısıtlığına sebebiyet veren yaralanmasının yakalanma sırasında meydana gelip gelmediği ortaya konulamamıştır.
47. Başvurucunun yakalanmasından önce yaşananlara ilişkin olarak dosya kapsamında bilgi ve belge bulunmadığı gibi yakalandıktan sonra polis merkezine götürülmesi ile polis merkezindeki sürece ilişkin veri de bulunmamaktadır. Başvurucunun yakalandığı yer ve çevresinde emniyet ya da işyeri kamerası bulunup bulunmadığı, kolluk müdahalesine ilişkin olarak polis kamerası kaydının bulunup bulunmadığı, başvurucunun götürüldüğü polis merkezinde kamera kaydı alınıp alınmadığı hususları soruşturma dosyasından anlaşılamamaktadır. Başvurucu ile birlikte yakalanan M.E. dâhil olmak üzere soruşturma aşamasında müşteki beyanı dışında tanık veya şüpheli sıfatıyla alınan herhangi bir beyan da bulunmamaktadır.
48. Soruşturma makamlarınca, başvurucunun sağlık raporlarıyla tespit edilen yaralanmalarının meydana geliş şekli açıklığa kavuşturulmaksızın sonuca ulaşılmıştır. Bu durumda olay ve olguların derinlemesine öğrenilmeye çalışılması, çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanılmaması, olayla ilgili tüm kanıtların toplanması için alınabilecek bütün makul tedbirlerin alınması yönündeki hususlara (bkz. § 42) gereği gibi riayet edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Başvurucunun yaralanmaları dışında cinsel saldırıda bulunmakla ve öldürülmekle korkutulduğu, kendisine küfür ve hakaret edildiği iddiaları yönünden delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişse de iddiaların araştırıldığına dair bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
52. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
56. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin Cumhuriyet Başsavcılığı kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
57. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
58. Öte yandan ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 17. maddesinde koruma altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Adana Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.