Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/2-251 Esas 2009/30 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/2-251
Karar No: 2009/30

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/2-251 Esas 2009/30 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2008/2-251 E.  ,  2009/30 K.

    "İçtihat Metni"


    İtirazname : 164229
    Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
    Mahkemesi      : KAĞIZMAN Asliye Ceza
    Günü            : 17.03.2006
    Sayısı            : 38-133

    05.04.2003 tarihinde kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla yargılanan ve Kağızman Sulh Ceza Mahkemesince 765 sayılı Yasanın 491/ilk ve 522. maddeleri uyarınca 2 ay hapis cezasına mahkûm edilerek, hakkındaki hapis cezası 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca 693.420.000 lira ağır para cezasına çevrilmek suretiyle taksitlendirilen, sanık A .A..’in bu hükmü temyiz etmesi üzerine, Yargıtay’a gönderilen dosya, Yargıtay Cum¬huriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca lehe yasa değerlendirilmesi yapılmak üzere mahalline iade edilmiş; Kağızman Sulh Ceza Mahkemesince 22.11.2005 gün ve 179-234 sayı ile; 5235 sayılı Yasanın 10. ve 11. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilmek suretiyle dosya Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Kağızman Asliye Ceza Mahke¬mesince de sanığın 765 sayılı Yasanın 491/ilk, 522/1, 59, 647 sayılı Yasanın 4. mad¬deleri uyarınca 450 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının taksitlendiril¬mesine karar verilmiştir.
    Sanık müdafii tarafından temyiz edilen hüküm, Yargıtay 2. Ceza Dairesince 16.10.2008 gün ve 15927-16004 sayı ile, “görevli mahkemece sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.11.2008 gün ve 164229 sayı ile; 5235 sayılı Yasa uyarınca verilen görevsizlik kararları üzerine yapılan yargılamalarda görevsiz mahkemece yapılmış bulunan işlemlerin yeniden yapılmasına gerek olmadığı, görüşleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve esas hakkında inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI    
    Görüldüğü üzere, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; 5235 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca verilen görevsizlik kararına dayalı olarak yapılan yargılamada, görevsizlik kararı veren mahkemede usulüne göre sorgusu yapılmış olan sanığın, görevli mahkemede de yeniden sorgusunun yapılmasının zorunlu olup olma¬dığına ilişkindir. 
    Somut olayda, 05.04.2003 tarihinde işlendiği iddia edilen, basit hırsızlık suçundan Kağızman Sulh Ceza Mahkemesine açılan kamu davasında, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Yasanın 10 ve 11. maddeleri uyarınca, sanığa isnat edilen hırsızlık suçunun Asliye Ceza Mahkemesinin görev alanına girmesi nedeniyle, 
    Kağızman Sulh Ceza Mahkemesince;
     5235 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görüşülmekte olan dava ve işlerde mahkemelerin görevinde bir değişikliğin söz konusu olduğu hallerde, üst görevli mahkemeler yargılamaya devam ederler, alt görevli mahkemeler görevsizlik kararı vererek dosyayı üst görevli mahkemeye gönderirler.” hükmü uyarınca dosya görevsizlik kararı ile üst dereceli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. 
    Kağızman Asliye Ceza Mahkemesince yapılan tensiple sanığın ve müştekinin davetiye ile çağrılmasına ve sanığa müdafii tayin edilmesi için baroya yazı yazılmasına karar verilerek, müşteki ve sanık müdafii olarak atanan avukatın hazır bulunduğu 17.03.2006 tarihli duruşmada, sanığa davetiye tebliğ edilmeksizin, sulh ceza mahkemesinde yapılmış bulunan işlemler esas alınmak suretiyle sanığın yokluğunda mahkûmiyet hükmü tesis edilmiştir.
     Görev ile ilgili hükümler, 5271 sayılı CYY’nın 3 ila 7. maddelerinde düzenlenmiş, 7.maddede, “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahke¬mece yapılan işlemlerin hükümsüz”  olduğu belirtilmiş, 5235 sayılı Yasanın 10 ila 14. madde¬lerinde ise ceza mahkemelerinin görevlerine ilişkin hususlara yer verilmiştir.
     1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde; Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte görüşülmekte olan dava ve işlerde mahkemelerin görevinde bir değişikliğin söz konusu olduğu hallerde, üst görevli mahkemelerce yargılamaya devam edileceği, alt görevli mahkemelerce ise görevsizlik kararı verilerek dosyanın üst görevli mahkemeye gönderileceği, belirtilmiş,
     1412 sayılı CYUY ile 5271 sayılı CYY arasındaki uyum sorunlarını çözmek ve geçiş döneminde oluşacak tereddütleri gidermek, önceden işlenen suçlarda ne şekilde uygulama yapılacağını göstermek için 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler.” hükmüne yer verilmiştir.
     Görüldüğü gibi, Sulh Ceza Mahkemesi, yaptığı yargılama sonunda işin, görevini aştığı veya dışında kaldığı gerekçesiyle değil, daha sonra gerçekleştirilen bir Yasa değişikliğiyle suçun üst görevli mahkemenin görev alanına dâhil edildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. 
    Sulh Ceza Mahkemesince 5271 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddelerine dayalı olarak bir görevsizlik kararı verilmiş olsa idi, 5271 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca, görevsiz mahkemece yapılan ve yenilenmesi mümkün işlemler hükümsüz sayılacağından, mahkemece yeniden usulüne uygun bir yargılama yapma zarureti doğacaktı,  ancak Mahkeme,  5235 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesindeki emredici hükme dayalı olarak,  lehe yasanın üst dereceli mahkemece değerlendirilmesi gerekliliği nedeniyle görevsizlik kararı vermiş olduğundan, somut olayla 5271 sayılı Yasanın genel nitelikteki 7. maddesi hükmü değil, 5320 sayılı Yasanın geçiş dönemine ilişkin özel nitelikteki 4. maddesinin 2. fıkrası hükmü uygulanmalıdır. Bu hüküm uyarınca da, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdüreceklerinden, mahkemenin görevli olduğu bir aşamada 1412 sayılı Yasanın 135 ve 236. maddelerine uygun olarak yaptığı sorgu geçerli bulunduğundan, sanığın yeniden 5271 sayılı Yasanın 147 ve 191. maddelerine uygun ve teknik anlamda sorgusunun yapılmasına gerek bulunmamaktadır. 
    Bununla birlikte, “sanığın duruşmaya çağrılması” münhasıran önceki işlemlerin geçerli sayılıp sayılmamasıyla ilgili bir konu olarak düşünülmemelidir. Zira “sanığın etkin olarak duruşmada bulunma hakkı”, başta Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 14/3-d maddesi olmak üzere bir takım uluslararası metinlerde düzenlendiği gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde açıkça düzenlenmemekle birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de “adil yargılanma ilkesinin” gereklerinden birisi olarak sayılmak¬tadır. Duruşmada hazır bulunma hakkı, kendisine suç isnat edilmiş sanıklar için öncelikle geçerli bir haktır. Sanığın kendisi için çok önemli olan özgürlüğü hakkında bir ceza verilmesine yönelik olarak yapılan yargılamayı izlemekte yararı vardır, böylece davaya aktif şekilde katılarak gerektiğinde delil göstermek, avukatına tavsiyede bulunmak ve kendisini savunmak suretiyle kararı etkileme olanağına kavuşacaktır. Ayrıca sanığın hazır bulunması kişiliğinin anlaşılması ve cezanın bireyselleştirilmesi açısından da mahkemeye bir fikir verecektir. Bu nedenle mümkün olduğunca ve yasal bir engel bulunmadığı sürece sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi için uygun olanaklar sağlanmalı, bu konuda yargı mercile¬rince yeterli gayret sarfedilmeli ve bu gayretin gösterildiği dosya içeriğinden de anlaşıl¬malıdır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; Monnel and Morris Birleşik Krallık, Colozza İtalya, Colozza and Rubinat İtalya, Barbera, Messeque and Jabardo İspanya kararları, Nakleden; Doç. Dr. Sibel İnceoğlu, Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Etiği, s.70 vd.)
      Ancak duruşmada hazır bulunma hakkı mutlak bir hak olmayıp, bu hakkın belirli koşullarda, savunma hakkının özüne dokunmamak kaydıyla yasa ile sınırlandırılması da mümkündür.
    Somut olayda, 5320 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca Sulh Ceza Mahkemesince yapılmış olan sorgunun yeniden yapılmasına gerek bulunmamakta ise de; adil yargılanma ilkesi gereğince duruşmaya katılma hakkı bulunan sanığın duruşmadan haberdar edilmesi zorunluluğuna uyulmaksızın yargılamanın yokluğunda bitirilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, itirazın bu değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 308/8. maddesi uyarınca sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir. 
    SONUÇ     :
    Açıklanan nedenlerle,
     1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 16.10.2008 gün ve 15927-16004 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Kağızman Asliye Ceza Mahkemesinin 17.03.2006 gün ve 38-133 sayılı hükmünün, “sair yönleri incelenmeksizin”, belirtilen nedenle BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, Kağızman Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2009 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

     

    Hemen Ara