AYM 2017/27681 Başvuru Numaralı ADEM BAŞAR Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/27681
Karar No: 2017/27681
Karar Tarihi: 19/11/2020

AYM 2017/27681 Başvuru Numaralı ADEM BAŞAR Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADEM BAŞAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/27681)

 

Karar Tarihi: 19/11/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa EKİM

Başvurucu

:

Adem BAŞAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, üniversite hastanesinde görev yapan doktor tarafından darp edilme iddiasıyla yapılan şikâyet hakkında men-i muhakeme kararı verilmiş olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/6/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 8/6/2016 tarihinde eşi ve iki kız çocuğuyla birlikte muayene olmak üzere Gazi Üniversitesine (Üniversite) bağlı Gazi Hastanesi Göz Polikliniğine gitmiştir.

9. Muayene sonrası doktor K.B. ile başvurucu arasında tartışma çıkmıştır. Olay sonrası aynı gün alınan adli muayene raporuna göre başvurucunun boynunda kızarıklık mevcuttur.

10. Başvurucu, eşi S.E.B. ve doktor K.B. aynı gün karşılıklı olarak birbirlerinden şikâyetçi olmuş ve ifade vermişlerdir.

11. Başvurucunun 8/6/2016 tarihinde kollukta vermiş olduğu ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

08/06/2016 günü saat:13:30 sıralarında Gazi Tıp Eğitim Fakültesi Göz polikliniğini 1. polikliniğe 2 çocuğumuzu muayene ettirmek için eşim [S.] ile birlikte gittik, saat:14:40 sıralarında ilk muayenemiz oldu. Bu sırada orada doktor olan ve ismini [K.B.] olarak söylenen doktor bize muayene esnasında sert bir şekilde bana kabaca ve sert bir pislik gibi hissettirerek "diğer çocuğu da al çık dışarıya" dedi. Ben dışarıya çıktım. Yaklaşık 30 dakika sonra çocukları tekrar muayeneye soktuk, ben muayenenin bitiminde eşim doktora kibar şekilde "size birşey söylemek istiyorum, doktor olmanız size hastalarınıza bu şekilde davranmanızı gerektirmez, lütfen bu şekilde davranmayın, üstelik sendromlu çocuğumla zor şartlarda sizi bir saate yakın beklemişken bu muameleyi hak etmedik" dedi. Doktor da " sen benim ne yaşadığımı biliyormusun" dedi. Eşim de "sen o yaşadığın şeyleri benden kaynaklı yaşamadın, sorununu onunla çöz" dedi. Sonra doktor ayağa kalkarak eşimin üstüne yürüyerek "terbiyesiz kadın, çık dışarıya" dedi. Bende doktora "eşimle nasıl konuşuyorsun, bir kadınla nasıl böyle konuşuyorsun" deyince doktor tekme savurarak benim boğazıma sarıldı ve sıktı boğazım çizildi. Çocuklar ağlamaya başladı. Bu esnada doktor bana "[O...] çocuğu, ana avrat küfür etti." Daha sonra bizde odadan çıkarak doktor raporu aldım. Bu olaylarla ilgili olarak bahse konu doktordan davacı ve şikayetçiyim.

..."

12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) Üniversite Hastanesinde görev yapmasından dolayı doktor hakkındaki soruşturma dosyasını ayırmış ve 22/11/2016 tarihinde görevsizlik kararı vererek evrakı soruşturma yapmak üzere Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne göndermiştir.

13. Üniversite Rektörlüğü tarafından 2/12/2016 tarihinde K.B. hakkında ceza ve disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Prof. Dr. İ.C.K. soruşturmacı olarak görevlendirilmiştir.

14. Soruşturma kapsamında şüpheli K.B.nin yazılı savunması alınmış ve özel güvenlik görevlileri Y.S.M., H.E., sağlık teknisyeni Z.D. ve doktor A.B.T.nin tanık olarak ifadelerine başvurulmuştur.

15. Tanık Y.S.M.nin ifadelerinin içeriğine göre başvurucu, doktor K.B.ye hakaret etmiş ve kendisinin müdür olduğunu söyleyerek onu tehdit etmiştir.

16. Tanık Z.D. ifadelerinde başvurucunun doktor K.B.ye hakaret ve tehditler savurduğunu beyan etmiştir.

17. Tanık H.E.; başvurucu Adem Başar"ın eşiyle konuştuktan sonra "Ben ona haddini bildiririm." diyerek muayene odasına girdiğini, içeride doktorun üzerine yürüyerek doktoru itekleyip yakasından tutmaya çalıştığını ve ikisinin birbirlerinin yakasına yapışarak dışarı çıktığını ifade etmiştir. Tanık bu andan sonra olaya müdahale ederek tarafları ayırdıklarını belirtmiştir.

18. Tanık A.B.T ise başvurucunun doktor K.B.nin üzerine yürüyerek fiziksel müdahalede bulunmaya çalıştığını, başvurucunun doktorun boğazına ve yakasına sarıldığına şahit olduğunu beyan etmiş ve olay yerindeki güvenlik görevlisinin tarafları ayırdığını belirtmiştir. Tanığa göre başvurucu, doktora hakaret etmiş ve doktoru mahvetmekle tehdit etmiştir.

19. Soruşturma kapsamında doktor K.B. 30/12/2016 tarihinde savunma yapmıştır. Söz konusu savunmanın ilgili kısmı şöyledir:

"...

08/06/2016 günü 13. Kat Göz Hastalıkları yataklı servis bölümünde bana danışılan bir hastanın muayenesinin uzaması üzerine 13.45 de 15 dakikalık gecikme ile poliklinikte hasta bakmaya başladım. Saat 15.00 de randevu saatinde polikliniken içeri aldığım ismini olay nedeniyle öğrendiğim Adem Başar, [S.E.B] ve iki çocuğu poliklinikten içeri gergin ve sert bir şekilde girdiler. Poliklinik odasının küçük olması ve küçük çocukların muayene esnasında birbirlerinden etkilenmesi nedeniyle muayenenin daha verimli olması için Adem Başar ile bir çocuğun dışarda beklemesini rica ettim. Adem Başar isimli şahıs kapıyı sert bir şekilde kapatarak dışarı çıktı. İlk çocuğun detaylı muayenesini tamamladıktan sonra Adem Başar"ı ve diğer çocuğu da içeri alarak onun da detaylı muayenesini gerçekleştirdim. Her iki çocuğun ileri tetkik ve tedavisi için Pediatrik Oftalmolaji birimimize yönlendirmek üzere dosyalarını oluşturmaya başladım. Bu esnada [S.E.B], ne olduğunu anlamadığım bir şekilde bana bağırarak "Bize köpek gibi baktın, hastaya nasıl bakılacağını öğren, sen ne biçim doktorsun" şeklinde hakaretler etmeye başladı. Ben de kendisine terbiyeli olması için ikazda bulundum. Ancak bağırmaya devam edip elini hararetli bir şekilde kaldırarak "Zaten 1 saat geç geldin, bizi beklemeye hakkın yok" dedi. Kendilerini tam randevu saatinde içeri alıp kendileri ile ilgili herhangi bir gecikme yaşanmamasına rağmen, 15 dakikalık polikliniğe geç başlamamın nedenini izah etmeye çalışırken sözümü keserek "Neden geç kaldığın beni ilgilendirmez, eşek gibi zamanında burada olacaksın" diyerek hakaret etti. Kendisinin benimle bu şekilde konuşamayacağını ifade ettim. Bu esnada Adem Başar yanıma yaklaşarak "Şşşş noluyo lan, kendine gel, sen benim kim olduğumu biliyor musun" dedi, ben de kendisine kim olduğunun beni ilgilendirmediğini, görevini yapmaya çalışan bir doktora bu şekilde davranamayacaklarını söyledim. Bunun üzerine eşine döndü ve "Sen dışarı çık ben bu şerefsize haddini bildireceğim" diyerek eliyle boğazımdan tutarak sıkmaya çalıştı. Bende şahsı iterek kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Bu esnada oradan geçmekte olan güvenlik görevlisi [H.E.] olayı görerek, müdahale etti ve şahsı ayırarak uzaklaştırdı. Daha sonra şahıs hakaretlerine devam ederek "Şerefsiz, sen bittin, sana kim olduğumu göstereceğim, seni mahvedeceğim, seni burada barındırmayacağım" şeklinde tehditlerde bulundu. Doktor [A.B.T.], ölçüm odası teknisyenimiz [Z.D.] ve güvenlik görevlisi [Y.S.M. de] bu olaya şahitlik etmişlerdir. Bu olay sonrasında şahıslarla ilgili olarak başhekimlik ile birlikte, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığımız şikayet üzerine şahıslarla ilgili kamu davası açılmıştır.

..."

20. Soruşturmacı olarak görev yapan İ.C.K. soruşturma sonucunda düzenlediği raporla Üniversitenin oluşturduğu Ceza Soruşturma Kuruluna (Kurul) doktor K.B. hakkında men-i muhakeme teklifinde bulunmuştur.

21. Kurul 1/2/2017 tarihli kararıyla doktor K.B. hakkında men-i muhakeme kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yazılı ifadeler tekrar gözden geçirilmiş ve değerlendirilmiştir. Konuyla ilgili bilgi sahibi olan [A.B.T.] ve [H.E.nin] yazılı ifadelerinden olaya büyük ölçüde şahit oldukları anlaşılmıştır. Soruşturma dosyasından, görüşmelerden ve yazılı ifadelerden, olayın hasta yakınlarının sözlü ve fiili saldırısı ile göz polikliniğinde görevli Dr. [K.B.nin] kendi şahsı ve mevkiini savunmak zorunda bırakılması sonucu geliştiği kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak Dr. [K.B.] hakkında ceza soruşturması açısından ceza tesisine yer olmadığına ilişkin kanaati bildirilmiştir.

..."

22. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Danıştay Birinci Dairesi tarafından 29/3/2017 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır.

23. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 22/6/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/11/2017 tarihli kararıyla hakaret suçu yönünden ceza verilmesine yer olmadığına, tehdit suçu yönünden ise başvurucunun beraatine karar verilmiştir. İstinaf kanun yolu denetiminden geçen bu karar kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu"nun "Genel esaslar" kenar başlıklı 53. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

".. c. (Değişik: 14/4/1982 - 2653/3 md.) Ceza soruşturması usulü:

Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:

...

(2) Son soruşturmanın açılıp açılmamasına;

...

c) Üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul yönetim kurulu üyeleri, fakülte dekanları ve dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdürleri ve yardımcıları ile üniversite genel sekreterleri hakkında, rektörün başkanlığında rektörce görevlendirilen rektör yardımcılarından oluşacak üç kişilik kurul,

d) Öğretim elemanları, fakülte, enstitü ve yüksekokul sekreterleri hakkında üniversite yönetim kurulu üyeleri arasından oluşturulacak üç kişilik kurul,

e) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar hakkında, mahal itibariyle yetkili il idare kurulu,

Karar verir.

... (3) Son soruşturmanın açılıp açılmamasına karar verecek kurullar üye tamsayısı ile toplanır. Kurullara ilk soruşturmayı yapmış olan üyeler ile haklarında karar verilecek üyeler katılamazlar. ...

(4) Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri hakkında Danıştayın 2 nci Dairesinde verilen lüzum-u muhakeme kararına itiraz ile men-i muhakeme kararlarının kendiliğinden incelenmesi Danıştayın İdari İşler Kuruluna aittir. Diğer kurullarca verilen lüzum-u muhakeme kararına ilgililerce yapılacak itiraz ile men-i muhakeme kararları kendiliğinden Danıştay 2 nci Dairesince incelenerek karara bağlanır. Lüzum-u muhakemesi kesinleşen Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyelerinin yargılanması Yargıtay ilgili ceza dairesine, temyiz incelemesi Ceza Genel Kuruluna, diğer görevlilerin yargılanmaları suçun işlendiği yer adliye mahkemelerine aittir..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu; doktorun göreviyle ilgisi olmayan kişisel suçundan dolayı Savcılıkça doğrudan soruşturma yapılması yerine izin müessesinin işletildiğini ve yaralandığına ilişkin doktor raporu olmasına rağmen eylemin cezasız bırakıldığını belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

28. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

29. Somut olayda başvurucu; doktor tarafından darbedilmesine rağmen eylemin cezasız bırakıldığını ileri sürerek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında devletin negatif yükümlülüğünün, etkin bir soruşturma yürütülmemiş olması nedeniyle de usul yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Devlet üniversitesine bağlı bir hastanede çalışan doktorun kamu görevlisi olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucuyla doktor arasında yaşanan tartışmanın muayene bitiminde meydana geldiği görülmektedir. Doktorun zor kullanma yetkisine sahip bir kamu görevlisi olmayıp olay sırasında kamu otoritesinden faydalanması söz konusu olmadığı gibi başvurucunun kişinin fiziksel olarak kısıtlanması olarak kabul edilebilecek koşullar altında bulunduğu da söylenemez. Bu bağlamda başvuruya konu eylemin üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirildiği kabul edilerek devletin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiası yönünden bir inceleme yapılmamıştır.

30. Devletin kötü muamele yasağı kapsamında bulunan koruma yükümlülüğü, bu konuda hem hukuki hem de fiilî tedbirler almasını gerektirmektedir. Somut olaydaki gibi üçüncü kişiler tarafından yapılan kötü muamelelerde dahi devletin bireyi koruma ödevi bulunmakta ise de başvurucunun bu yönde bir şikâyeti bulunmamaktadır. Ayrıca bu yükümlülüğe yönelik olarak Anayasa Mahkemesinin müdahalesini gerektirecek bir durum da başvuru dosyasına yansımamıştır. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, sadece devletin pozitif yükümlülüğüne bağlı olarak ve etkili soruşturma yükümlülüğü yönünden yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

32. Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen olaylarda Anayasa"nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş bulunan yasal ve idari çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve manevi varlığı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, buna ilave olarak işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 52; G.G.K., B. No: 2014/19797 9/1/2018, § 45; E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018, § 49).

33. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82; G.G.K., § 46; E.A., § 50).

34. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

35. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).

36. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).

37. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;

- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),

- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),

- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),

- Soruşturmaların makul bir özenle ve süratle yürütülmesi (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) gerekmektedir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Olaya ilişkin soruşturmada; yukarıda Genel İlkeler bölümünde ifade edilen, soruşturma makamlarının derhâl ve resen harekete geçmesi, başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması, soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi, olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin toplanması hususlarında başvurucu tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu hususlarda bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir.

39. Başvurucu, doktorun eyleminin görevi nedeniyle olmayıp kişisel suç kapsamında kalmasına rağmen izin müessesinin işletilmiş olmasından şikâyet etmektedir.

40. Somut olayda şüpheli doktorun üniversiteye bağlı hastanede görev yapıyor olması nedeniyle 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (c) fıkrasında düzenlenen özel soruşturma usulünün uygulandığı görülmektedir. Bu fıkrada yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli öğretim elemanları ile bu kuruluş ve kurumların 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"na tabi memurların görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında yapılacak ceza soruşturması usulü düzenlenmiştir. Bu fıkrada, anılan görevleri yapanlar hakkındaki ceza soruşturmasının Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmayacağı, bu görevlilerin Kanun"da belirtilen kişi ve kurullar tarafından soruşturulacağı, kamu davası açılmasına gerek görülürse soruşturma dosyasının kamu davası açılmak üzere yetkili Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceği hüküm altına alınmıştır. Kanun"a göre ceza soruşturmalarında genel görevli olan Cumhuriyet savcısının bu görevleri yapanlar hakkındaki ceza soruşturmalarında herhangi bir değerlendirme ve karar yetkisi bulunmamaktadır.

41. 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (c) fıkrasının bir kısmının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulması üzerine Anayasa Mahkemesi 10/10/2013 tarihinde söz konusu normların Anayasa"ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, yapılan görevin en iyi şekilde ve etkin olarak yerine getirilmesi ve gereksiz şikâyetlere maruz kalınarak görülen hizmetin kesintiye uğramaması amacıyla devlet üniversitelerinde görev yapanlar hakkındaki soruşturma usulünün özel olarak düzenlenmesinin kanun koyucunun takdir yetkisi içinde kaldığına hükmetmiştir (AYM, E.2013/58, K.2013/114, 10/10/2013).

42. Esasında başvurucunun Soruşturma Kurulunun yapısından ya da yetkisinden ziyade şüpheli doktor hakkında soruşturma izni istenmiş olmasından yakınmaktadır. Yukarıdaki değerlendirmeler doğrultusunda 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (c) fıkrasında düzenlenen usulün bir ön soruşturma olmayıp devlet üniversitelerinde görev yapanlar hakkında getirilmiş bir özel soruşturma usulü olduğu anlaşılmaktadır.

43. Bununla birlikte başvurucu, soruşturma kapsamında elde edilen delillere ve yaralandığını belgeleyen doktor raporuna rağmen eylemin cezasız bırakılmış olmasını şikâyet etmektedir.

44. Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin doğrudan değerlendirmesini yapmasının söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).

45. Soruşturma kapsamında dinlenen tanıkların beyanları ve başvurucu hakkında düzenlenen raporda belirtilen yaralanmanın niteliği şüpheli doktorun olay anlatımı ve savunmasını destekler mahiyettedir. Bu bağlamda toplanan deliller ve Ceza Soruşturma Kurulunun vardığı sonuçtan ayrılmayı gerektirecek kesin, ikna edici nitelikte bulguların bulunmayışı dikkate alındığında men-i muhakeme kararının soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmadığı söylenemez.

46. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara