Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/11-229 Esas 2009/10 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2008/11-229
Karar No: 2009/10

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2008/11-229 Esas 2009/10 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Sanık R.... A. dolandırıcılık suçundan cezalandırılmıştır. Sanık, F..... A.... adına kayıtlı taşınmazın olduğunu tespit ederek sahte nüfus cüzdanı ve vekâletname düzenleyerek menfaat sağlamıştır. Ancak, Yargıtay Ceza Dairesi kararında noterliğin bir kamu kurumu niteliği taşımadığından, suçun işlenişindeki özellikler, hileli hareketlerin çokluğu, kastın yoğunluğu, verilen zararın miktarı, suçun sonuçlarının önem ve değeri göz önünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği belirtilmiştir. Ceza Genel Kurulu, sanığın tefhim süresinden sonra yaptığı temyiz isteminin reddine karar vermiştir. Kanun maddeleri ise şöyledir: 5237 sayılı TCY’nın 158/l-d ve 52, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 503/1, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305 ve 310, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 9/3, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 8/1.
Ceza Genel Kurulu 2008/11-229 E., 2009/10 K.

Ceza Genel Kurulu 2008/11-229 E., 2009/10 K.

  • DOLANDIRICILIK
  • LEHE OLAN HÜKÜMLERİN UYGULANMASINDA USUL
  • 5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
  • 5320 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ... [ Madde 8 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 305 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 310 ]
  • "İçtihat Metni"

    Dolandırıcılık suçundan sanık R.... A.’ın 5237 sayılı TCY’nın 158/l-d ve 52.maddeleri uyarınca 3 yıl hapis ve 10.000 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.07.2006 gün ve 306-539 sayı ile hüküm, sanık müdafiinin temyizi üzerine Yargıtay 11.Ceza Dairesince 01.10.2007 gün ve 4699-6125 sayı ile;

    “...II-Sanıklar müdafiinin dolandırıcılık suçundan kurulan hükmü temyizine gelince:

    Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıklar müdafiinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:

    1-Fikir ve eylem birliği içerisinde bulunan sanıkların uzun süredir Almanya’ da yaşayan F..... A.... adına kayıtlı taşınmazın olduğunu tespit etmeleri üzerine, kimliği belirlenemeyen bir bayanın resmi yapıştırılmak suretiyle adı geçen malik adına temin ettikleri sahte nüfus cüzdanı ile Ankara 2. Noterliğinden sanık R.... A.y adına satış yetkisini de içeren genel vekâletname düzenlettikleri, bu vekâletname ile F..... A.... adına Ankara 4. Noterliğinde katılan M...... A...’ya satış vaadi sözleşmesi yaparak menfaat sağladıkları, katılanın resmi işlemleri yapmak üzere Tapu Sicil Müdürlüğü’ne gittiğinde kayıtlarda tapu malikine ait mevcut resim ile genel vekâletnamedeki resmin birbirine benzememesi üzerine ortaya çıkan dolandırıcılık suçunda noterliğin bir kamu hizmeti olup TCK. nun 158/1-d maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde olmadığından suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 503/1. maddesi ile 5237 sayılı TCK. nun 157/1. maddelerinin karşılaştırılması ve 5237 sayılı Yasanın 61/1. maddesi uyarınca suçun işlenişindeki özellikler, hileli hareketlerin çokluğu, kastın yoğunluğu, fail sayısı, verilen zararın miktarı, suçun sonuçlarının önem ve değeri nazara alınarak alt sınırdan uzaklaşılması suretiyle hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,

    2-Sanıklar hakkında lehe yasanın tespiti için 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi gereğince yapılan karşılaştırmanın kararın gerekçe bölümünde yapılıp saptanan lehe yasaya göre hüküm fıkrasının oluşturulması gerekirken infazda tereddüde yol açacak şekilde hüküm kurulması...”

    ” isabetsizliğinden bozulmuştur.

    Yerel Mahkeme ise 25.12.2007 gün ve 307-389 sayı ile ilk hükümde direnmiştir.

    Sanığın temyizi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının 30.10.2008 gün ve 167021 sayılı “

    “direnme hükmünün bozulması”

    ” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.

    Bunlardan ilki süre koşuludur. 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi anılan maddenin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönün¬

    ¬den ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar. Sanığın yüzüne karşı verilen hükmün ayrıca gerekmediği halde sanığa tebliğ edilmesi yeni bir süre başlatmayacağı gibi yeni bir temyiz hakkı da doğurmaz.

    Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “

    “davasız yargılama olmaz”

    ” ilkesine uygun olarak temyiz davasının açılabilmesi için bu konuda bir isteğin bulunması zorunludur. CYUY’nın halen yürürlükte bulunan 305/1. maddesinde bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı mahkûmiyetlerde istek koşulundan sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılması kabul edilmiştir. Buna göre onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtayca incelenmesi olanaksızdır.

    İncelenen dosyada; re’sen temyiz incelemesine tâbi bulunmayıp 3 yıl hapis ve 10.000 YTL adli para cezasına ilişkin olan ve 25.12.2007 tarihli oturumda sanık ile müdafiinin yüzüne karşı tefhim edilmiş bulunan hüküm sanık müdafiince temyiz edilmemiştir. Sanık ise süresi içinde 27.12.2007 tarihinde verdiği bir dilekçeyle temyiz isteğini belirten doğrudan veya dolaylı herhangi bir ifade kullanmadan sadece tahliye talebinde bulunmuştur. Bu dilekçe temyiz istemi niteliğinde kabul edilerek Mahkeme Başkanı tarafından 28.12.2007 tarihinde havale edilmiş ve dilekçenin üzerine yazı işleri müdürünce “

    “ekli dilekçe temyiz başvurusu niteliğinde görülmekle kayıt”

    ” şerhi düşülerek temyiz defterine kaydedilmiştir.

    Aynı zamanda, bu dilekçesi ilgi tutularak 28.12.2007 tarihinde sanığa bilgi verilmek üzere Ankara 1 nolu L Tipi Kapalı Cezaevine yazılan yazıda “

    “sanığın bu dosyada tutuklu olmadığı ve kesinleşen cezalarından dolayı hükümlü olduğu”

    ” belirtilmiştir. Bu arada gerekmediği halde gerekçeli karar sanığa 26.03.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, sanık ta 28.03.2008 tarihli dilekçeyle hükmü temyiz etmiştir. Bu dilekçe de 08.04.2008 tarihinde hakim tarafından havale edilmiştir.

    Görüldüğü gibi sanığın tefhimden itibaren süresi içinde verdiği 27.12.2007 tarihli dilekçe temyiz istemini içermemekte, temyiz istemini içeren 28.03.2008 tarihli dilekçesi ise süresinden sonra verilmiş bulunmaktadır.

    Bu itibarla sanığın temyiz iradesini ortaya koyduğu dilekçesi süresinden sonra verilmiş bulunduğundan temyiz inceleme isteminin CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.

    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,

    1-Sanığın yasal süreden sonra gerçekleşen temyiz inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

    2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak 27.01.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara