Esas No: 2020/76
Karar No: 2020/331
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2020/76 Esas 2020/331 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/76 KARAR NO : 2020/331 KARAR TR: 28.05.2020
|
ÖZET : Kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla,manevi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tazminiistemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. |
KARAR
Davacı : M.A.U.
Vekili : Av. H.Ç.
Davalılar:İdari Yargıda
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Adli Yargıda
1- Sağlık Bakanlığı
Vekili : Av. E.S.
2- Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
O L A Y: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Estetik Cerrahi Bölümünün şefliğine atandığını, 2008 yılında plastik ve estetik cerrahi kliniğinde bir bölünme yaşandığından bahisle yapılmış olan usulsüz atamalar gereği prestij kaybı meydana geldiğini, bölünme sonucunda ortaya çıkan plastik ve estettik cerrahi 2. Bölümünün şefi olan M.T."ın müvekkilinin yapmış olduğu bir operasyon hakkında yersiz, gerçek dışı ve hakaret içeren iddialarda bulunduğunu, davalının 06.07.2010 tarih ve 13468 kayıt nolu dilekçesinde "A.U."in psikolojik tedaviye olan ihtiyacının değerlendirilmesi, eğer normal çıkar ise hakkında soruşturma açılması" şeklindeki ifadesinin müvekkilinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu, davalının başhekimliğe verdiği şikayet dilekçesi içerisinde kullanılan kelimelerden tüm klinik ve hastanenin haberdar olduğunu, mevcut durum sebebiyle rahatsızlanan davacının 2,5 ay süreyle çalışmayıp rapor aldığını, vaki olumsuzlukların hastane tarafından duyulması sebebiyle kliniğin portföyünde yarı yarıya bir eksilme meydana geldiğini, açıklanan gerekçelerle de davacının kişilik haklarına, mesleki tecrübesine yönelik sarf edilen sözler ve verilen şikayet dilekçesindeki sözler sebebiyle şimdilik 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle Mustafa Tercan hakkında adli yargı yerinde tazminat davası açmıştır.
Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi: 9.10.2012 gün ve E:2011/47, K:2012/300 sayılı kararı ile özetle; “Toplanan delillerden; davalının davacıyı şikayet eden dilekçesinin son paragrafında; "Klinik çalışanlarının baskı altında tutmaya çalışan ve işyerinde psikolojik taciz (mobbing) yaparak gerek Devlet Memurları Yönetmeliği"ne gerekse İş Yasası"na ve etik kurallarına aykırı hareket eden Adnan Uzunismail"in psikolojik tedaviye olan ihtiyacının değerlendirilmesi, eğer normal çıkarsa soruşturma açılması" şeklindeki beyanında, ifade anlatımında zorunlu kullanılması gereken beyanlar olmadığı, bu beyanla davacının kişilik haklarının ihlal edildiği anlaşılmış, bu nedenle TMK 24 ve 25. maddeleri ve BK 41. Maddesi (Eski Yasa 49. md) gereği davacının manevi tazminat istemekte haklı olduğu sonuç ve vicdani kanısına varılmıştır.” şeklindeki gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermiştir.
İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 8.4.2013 gün ve E:2013/3245, K:2013/6492 sayılı ilamı ile özetle; “Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır.(T.C. Anayasası 40/111, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.
Davaya konu edilen olayda, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Estetik Cerrahi Bölümünde klinik şefi olan davalının, aynı bölümden klinik şefi olan davacıya yönelik kişilik haklarına saldırı teşkil eden söylem ve davranışlarda bulunduğu ileri sürülmüş, davalı klinik şefinin görevi sırasında ve görevi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu tutulması istendiğine göre, yerel mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalı hakkındaki davanın taraf sıfatı bulunmadığından reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi (Kapanan Üsküdar 4. A.H.M.): Yargıtay’ın bozma ilamına uymayarak 01.10.2013 gün ve E:2013/282, K:2013/225 sayılı kararı ile özetle; “Mahkememiz kararında DİRENİLMESİNE, Davanın 5.000,00 TL üzerinden kabulüne, 1.2.2011 dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, artan kısmının reddine.....” şeklinde karar vermiştir.
İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17.06.2015 gün ve E:2014/4-72, K:2015/1656 sayılı ilamı ile özetle; “(...)Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 1.poliklinikte klinik şefi olarak çalışan davacının, aynı hastanede 2.poliklinikte klinik şefi olan davalı tarafından gönderilen dilekçe nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek ve davalı doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açtığı anlaşılmaktadır.
Davacının bu iddiası, içerikte davalı kamu görevlisinin görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura dayanmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetinde idareye yöneltilmesi gerekir.
Bu nedenle yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır, direnme kararı bozulmalıdır” demek suretiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamına uyduktan sonra 03.12.2015 gün ve E:2015/349, K:2015/373 sayılı kararı ile özetle; davada taraf sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili aynı istemle bu kez Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni davalı olarak göstermek suretiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
İstanbul 3. İdare Mahkemesi: 03.12.2015 gün ve E:2015/1653 sayı ile özetle; davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğinden bahisle, 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19.maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, dosyanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar vermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Uyuşmazlık Mahkemesi : 14.3.2016 gün ve E:2015/949, K:2016/122 sayı ile, Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının, davanın idareye karşı açılması gerektiğine ilişkin bulunduğu,“yargı yolunu değiştiren ve idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde olmadığından”, adli ve idari yargı yerleri arasında, 2247 sayılı yasanın aradığı biçimde görev uyuşmazlığı oluştuğundan söz etmenin mümkün olmadığı gerekçesiyle, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddine karar vermiş, bu karardan sonra dosyalar Mahkemelerine iade edilmiştir.
İSTANBUL 3. İDARE MAHKEMESİ: 9.5.2016 gün ve E:2015/1653, K:2016/995 sayı ile, Olay ve dilekçe içeriği dikkate alındığında davanın; kamu görevlisinin yanlış uygulamaları sonucu oluşan ve idarenin hizmet kusuru vasfına bürünen bir olay nedeniyle davacının zarar görmesi ve bu zararın tazmini istemiyle açılmış bir dava ya da aynı sebebe binaen doğrudan kamu görevlisine karşı açılmış bir dava olmayıp, uyuşmazlığın özü davacının kendisine ve kişilik haklarına, çalıştığı birimde görevli başka bir kişi tarafından yapıldığı belirtilen sözlü ya da başka şeklide yapılan saldırı neticesinde kişiye karşı açılan tazminat davası olduğu; burada, adli yargı tarafından verilen karar neticesinde hasmın idare olarak ele alınmasının olayın mahiyetini değiştirmediği sonucuna ulaşıldığı ve davanın adli yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyannca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay Onbeşinci Daire: 28.9.2016 gün ve E:2016/6669, K:2016/4669 sayı ile, dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine, mahkeme kararının onanmasına karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.
İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi: 28.9.2017 gün ve E:2016/507, K:2017/324 sayı ile, davada hastanenin konumunun idari işlemin yerine getirilmesinden ibaret olduğu, ihtilafın çözümünde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle mahkemelerinin görevsiz olduğundan,davanın usulden reddine karar vermiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi: 12.6.2018 gün ve E:2017/2240, K:2018/851 sayı ile, Mahkemece yapılacak iş adli ve idari yargı yerindeki dava dosyaları ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararı incelenerek, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bu dosya ile ilgili verilmiş olması halinde mahkemeleri bağlayacağı düşünülerek, işin esasına girilmesi ve delillerin değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine iadesine karar vermiştir.
İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 7.5.2019 gün ve E:2018/312, K:2019/137 sayı ile, Uyuşmazlık Mahkemesi kararı, aynı uyuşmazlık nedeni ile idari yargı tarafından verilen görevsizlik kararı olmasına rağmen adli yargı tarafından verilen karşı görevsizlik kararı olmaması nedeniyle başvuru usulden reddedilmiş olduğundan bu takdirde mahkememizi görev yönünden bağlayıcı nitelikte bir uyuşmazlık mahkemesi kararı mevcut olmadığı da gözetilerek dosyada idari yargı görevli olduğundan davanın HMK. 114/1-b bendi uyarınca yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili idari ve adli yargı yerlerince verilmiş olan görevsizlik kararları nedeniyle oluştuğunu ileri sürdüğü olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN"ın katılımlarıyla yapılan28.05.2020 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 50.000,00-TL manevi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı 11.01.2002 tarihinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği şefliğine atandığını, 2008 yılında plastik cerrahi kliniğinin ikiye bölündüğünü, bölünme işleminden sonra genelge uyarınca rotasyon programının oluşturulduğunu/asistanların programa göre 2.Plastik Cerrahi Polikliniği"ne gönderildiğini, ancak asistanların 2.poliklinikte çalışmaya başlamalarından kısa bir süre sonra sözkonusu birime atamalarının yapıldığını ve 1.Plastik Cerrahi Kliniği"ne rotasyon için gönderilmediklerini, bu olumsuz davranışlar nedeniyle Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Klinik Şefi olan Doç. Dr. Mustafa Tercan"ın 06.07.2010 tarihinde aynı hastanenin 1. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Klinik Şefi olan kendisi hakında şikayette bulunduğunu, kendisi tarafından ameliyat edilen bir hastanın ameliyat nedeniyle depresyona girdiğinin belirtildiği ve hakkında soruşturma açılması gerektiği belirtilip davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 50.000.00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Anayasa"nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiş; 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesinde de, kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemelerle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu (idare) muhatap kılınmıştır.
Buna göre, kural olarak, kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak, idari yargıda ve ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.
Ancak, kamu görevlilerince görevleri sırasında gerçekleştirilen işlem ya da eylemler sırasında, ağır kişisel kusur ile hareket edilmiş olması ve bu kusurun hizmet kusurundan ayrılabilir nitelikte bulunması durumlarında, hizmet kusuru ve zarara konu olay arasındaki illiyet bağı kesileceğinden, kamu görevlisinin yukarıda belirtilen Anayasal ve yasal korumadan yararlanması vekamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarakaçılan davanın, 2577 sayılı Kanun çerçevesinde idari yargı yerinde görülmesi mümkün olmayacaktır.
Olayda, kişinin davacıya yönelik olduğu öne sürülen hakaret içerikli sözlerini,kamu görevinin ifası sırasındagerçekleştirmiş olduğu görülmekte ise de, bu tavrının kamu hizmetinin bir gereği olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu itibarla üçüncü kişinin ağır kişisel kusuruna dayalı eylemi sonucu idarenin hizmet kusuru ile dava konusu olay arasındaki illiyet bağının kesildiği açıktır.
Bu durumda, davalı idarede hekim olarak görev yapan kişinin, aynı hastanede yine hekim olarak çalışan davacıya hakaret ettiği ileri sürülerek, tazminata hükmedilmesi istemiyle açılan davanın, haksız fiillere özgü özel hukuk hükümleri çerçevesinde, özel hukuk kişisine karşı açılması gerektiği de gözetilerek, adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli olduğundan, İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 7.5.2019 gün ve E:2018/312, K:2019/137 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 7.5.2019 gün ve E:2018/312, K:2019/137 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.05.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye
Hicabi Şükrü Mehmet Birol
DURSUN BOZER AKSU SONER
Üye Üye Üye
Aydemir Nurdane Ahmet
TUNÇ TOPUZ ARSLAN