Esas No: 2016/42278
Karar No: 2016/42278
Karar Tarihi: 2/12/2020
AYM 2016/42278 Başvuru Numaralı FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/42278) |
|
Karar Tarihi: 2/12/2020 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucular |
: |
1. Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR |
Vekili |
: |
Av. Ayşe AKKAYA YAZICIOĞLU |
|
|
2. Murat ÇELİK |
Vekili |
: |
Av. Several BALLIKAYA ÇELİK |
|
|
3. Ramazan DEMİR |
Vekili |
: |
Av. Yağmur KILIÇ |
|
|
4. Ali ŞAFAK |
Vekili |
: |
Av. Süleyman GÖKTEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, değişik tarihlerde gerçekleşen iki olayda polisin güç kullanması üzerine yaralanma meydana gelmesi ve bu olaylara ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucular beyanda bulunmuştur.
7. 2016/51517, 2016/59017 ve 2017/4327 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/42278 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2016/42278 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. 18/1/2013 Tarihli Olay
1. Genel Bilgiler
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 18/1/2013 tarihinde adli bir soruşturma kapsamında İstanbul Beyoğlu"nda bulunan Çağdaş Hukukçular Derneğinde (ÇHD) arama işlemi yapılmıştır.
10. Arama işleminden haberdar olan İstanbul Barosuna kayıtlı yaklaşık 50-60 kişilik avukat grubu aramanın yapıldığı binanın önünde arama işlemini protesto etmek amacıyla toplanmış ve aralıklarla slogan atmaya başlamıştır.
11. Kamu görevlileri tarafından hazırlanan Arama ve El Koyma Tutanağı"na göre saat 16.50 itibarıyla arama işlemine son verilmiştir. Binadan çıkış sırasında aramada hazır bulunan T.T. isimli avukat, bir komiser yardımcısına tekme atması sonrasında gözaltına alınarak dışarıda bulunan polis aracına bindirilmek istenmiştir.
12. Polis memurlarının dışarıya çıkardığı T.T. bina önünde oluşturulan kolluk barikatından geçtiği sırada toplanan avukatlardan bir kısmı barikata yüklenmeye başlamıştır.
13. Yaşanan arbede esnasında alanda bulunan gruba kolluk görevlileri biber gazı sıkmıştır.
14. Başvuruculardan Filiz Kerestecioğlu Demir, yirmi üç avukatla birlikte 12/3/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ibraz ederek yaşanan olay nedeniyle İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve görevli polis memurları hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvurucu şikâyet dilekçesinde özetle olay tarihinde arama işlemini meslektaşlarıyla birlikte bina dışında protesto ederken dışarıya çıkarılan T.T.nin kolluk tarafından haksız şekilde gözaltına alması, boğazının sıkılıp ağzının kapatılmaya çalışılması üzerine alanda bulunanlarca bu duruma tepki gösterildiğini, tepki sonrasında kolluğun hiçbir uyarı yapmaksızın alanda bulunanların tamamına biber gazı sıktığını belirtmiştir. Kullanılan gazın etkilerine ilişkin bilgilerin sunulduğu dilekçede alanda bulunan avukatların gazdan ne şekilde etkilendiği anlatılmış, buna rağmen başvurucunun gazdan nasıl bir zarar gördüğü izah edilmemiştir.
15. Başvurucu, soruşturma dosyasına olaydan sonra düzenlenmiş bir doktor raporu sunmadığı gibi yapılan soruşturma kapsamında da başvurucu hakkında adli rapor aldırılmamıştır.
2. Olay Yerindeki Kamera Görüntülerine İlişkin Bilirkişi Raporu
16. Soruşturma kapsamında olay yerine ilişkin kamera görüntülerinin çözümü 20/2/2015 tarihli bilirkişi raporuyla yapılmıştır. Raporda kamera kayıtları fotoğraf karesi hâline getirilerek olayın gelişimi izah edilmiştir. Raporda;
- Aramanın yapıldığı binada erkek bir şahsın pencereye çıkarak slogan attığı ve toplanan gruba slogan attırdığı,
- Sonrasında bu kişinin sivil polislerce dışarıya çıkarılmaya çalışıldığı, bu kişinin direndiği ve dışarıda bulunan sivil polis memuruna tekme attığı,
- Slogan atan bu şahsın götürülmesi üzerine kalabalık grubun polis bariyerine yüklendiği, kolluğun kalkanları tutmakta zorlandıkları ve bariyerin geriye kaydığı,
- Kolluğun biber gazı sıkmaya başladıktan sonra kalkanlarla, toplanan grubu geriye doğru ilerlettiği belirtilmiştir.
17. Raporun devamında protestocu gruptan birkaç kişi ile kolluk arasındaki fiziki müdahaleler anlatılmış, toplanan grubun gaz sıkılmaya başladıktan yaklaşık elli saniye sonra geriye çekildiği ifade edilmiştir.
18. Raporda, başvurucu özelinde herhangi bir belirleme yapılmamıştır.
B. 18/2/2013 Tarihli Olay
1. Genel Bilgiler
19. Bazı meslektaşları hakkında yürütülen adli bir soruşturmanın hukuka aykırı olduğunu savunan ÇHD"ye mensup elli civarında avukat, İstanbul Adalet Sarayında (Adliye) 18/2/2013 günü saat 12.40 sıralarında protesto amacıyla toplanmıştır.
20. On beş kolluk görevlisi tarafından düzenlenen 18/2/2013 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı"nda; ÇHD İstanbul Şubesine mensup kişiler tarafından DHKP/C terör örgütüne yönelik operasyonlarda tutuklananlara destek olmak amacıyla Adliye önünde basın açıklaması yapılacağı, içeride oturma eylemi düzenleneceği, sonrasında tahliye taleplerini iletecekleri bilgisi alınması üzerine emniyet tedbirlerinin planlandığı belirtilmiştir.
21. Basın açıklaması yapılarak başlatılan eylem Adliye içinde büyük meydan tabir edilen alanda oturma eylemi olarak devam etmiş, protesto sırasında toplanan grup sloganlar atmıştır.
22. 18/2/2013 tarihli tutanakta (bkz. § 20) sloganlar eşliğinde gerçekleştirilen oturma eylemi devam ederken saat 13.10"da ve bundan on dakika sonra merdiven korkuluklarına iki pankartın asıldığı fakat özel güvenlik görevlileri tarafından bunların kaldırıldığı belirtilmiştir. Söz konusu tutanakta ayrıca Cumhuriyet savcısının talimatıyla eyleme son verilmesi istendiğinde eylemci grubun dağılmamakta ısrar ettiği ve slogan atmaya devam ettiği, sonrasında çevrelerinde güvenlik tedbiri alan özel güvenlik görevlileri ve kolluğa tekme ve yumruklarla saldırdığı ifade edilmiştir. Saat 13.55"te dağılmamakta ısrar ederek kamu görevlilerine direnen eylemcilere orantılı şekilde zor kullanıldığı ve avukat olduğu anlaşılan beş kişiye gözaltı işlemi yapıldığı tutanakla kayıt altına alınmıştır. Gözaltına alınan kişiler arasında başvurucular bulunmamaktadır.
23. Gözaltına alınan beş kişinin aynı gün İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünde muayeneleri yapılmıştır. Düzenlenen rapor incelendiğinde hiçbirinde gaz sıkılması sonucu oluşabilecek göz lezyonuna veya nefes alma şikâyetine rastlanmamıştır.
24. Düzenlenen eylem sırasında avukatlar toplu şekilde Savcılığa giderek -protestonun konusunu oluşturan- tutuklu avukatların serbest bırakılmalarını sağlamak amacıyla dilekçe vermek istemişlerdir.
25. Otuz civarında avukat tahliye dilekçesi vermek üzere Adliyenin zemin katındaki merdivenleri kullanıp binanın yukarısında bulunan Savcılık katına çıkmak isterken birinci kattaki merdivenlerin başında güvenlik tedbiri alan kolluk güçleri avukatların ilerlemesine engel olmuştur.
26. Filiz Kerestecioğlu Demir dışındaki başvurucular, dilekçe vermek üzere Savcılık katına gitmek isteyen grubun içinde olduklarını, yukarıya çıkmalarına mani olan kolluğun ayrıca alt kattaki merdivenleri de sararak buradan da çıkmalarını engellediğini, bir iki dakikalık müzakereden sonra kolluğun fiziki saldırılarına maruz kaldıklarını belirterek şikâyetçi olmuşlardır.
2. Başvurucuların Şikâyeti Üzerine Başlatılan Soruşturma
27. Başvurucularla birlikte yirmi dört avukat 1/3/2013 tarihli ortak dilekçeyle Adliye merdivenlerinde gerçekleşen olaylar nedeniyle o sırada görevli ve emir veren polis memurları ile özel güvenlik görevlilerini şikâyet etmişlerdir.
28. Şikâyet dilekçesinde başvurucular özetle tahliye dilekçesi vermek üzere Savcılık katına gitmek isterlerken kolluğun müdahalesiyle karşılaştıklarını, barikatın kaldırılmasını istemelerine rağmen zemin kat ile birinci kat arasında kalan merdivenlerde kolluğun saldırısına uğradıklarını, darbedildiklerini, hakaret ve tehdide maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Dilekçede, başvuruculardan Ramazan Demir"in yere yatırılarak ters kelepçelenmeye çalışıldığı, başvurucu Murat Çelik"in sıkılan gaz nedeniyle boynunda ve saçlı derisinde ateşle yanmaya benzer nitelikte yanıklar oluştuğu, kullanılan gazın bileşimi nedeniyle göz yaşartıcı gazdan ziyade kimyasal silah olduğu, kolluğun eylemleri nedeniyle avukatlık görevlerini yapmalarının ve dilekçe vermelerinin engellendiği belirtilmiş; sorumluların cezalandırılması talep edilmiştir.
29. Savcılık verilen şikâyet dilekçesi üzerine soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturma, yirmi dört kişi arasında yer alan iki avukatın olayın yaşandığı 18/2/2013 tarihindeki şikâyeti üzerine başlayan soruşturma ile 8/3/2016 tarihinde birleştirilmiştir. Diğer taraftan başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir"in şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma da 22/3/2016 tarihinde bu dosyayla birleştirilmiştir.
30. Soruşturma kapsamında başvurucuların ifadeleri veya haklarında sağlık raporu alınmamıştır. Bununla birlikte olaydan sonra düzenlemiş bir sağlık raporu başvurucular tarafından -başvuruculardan Ramazan Demir dışında- soruşturma dosyasına sunulmamıştır.
31. Başvurucu Ramazan Demir hakkında Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 18/2/2013 tarihli (saat 14.48) adli muayene raporuna göre olay öyküsü darp olarak belirtilerek vücutta şu şekilde yaralanma bulguları tespit edilmiştir:
"Göğüs ön yüzde 3 adet ve 10 cm uzunluğunda, sağ omuzda 2 adet, ensede solda 1 adet ve 5 cm uzunluğunda ekimoz saptandı. Alında solda minimal şişlik mevcut. "
32. Söz konusu sağlık raporunda başvurucu Ramazan Demir"in beş gün iş göremeyeceği belirtilmiştir.
33. Savcılık soruşturma kapsamında olaylarda görev alan on altı polis memurunun şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. İfadesi alınan polis memurları Adliye binası içinde yaşanan olaya ilişkin ifadelerinde genel olarak gösteriyi bitirmeleri konusunda uyarılmalarına rağmen eylemcilerin dağılmamakta direnç gösterdiklerini, kolluğa tekme ve yumruklarla saldırdıklarını, grubun daha sonra adliyenin üst katlarına doğru ilerlemesi üzerine üstlerinden gelen talimat doğrultusunda eylemcilerin direncini kıracak ölçüde zor kullanıp bazılarını gözaltına aldıklarını belirtmişlerdir.
34. ÇHD binası önünde yapılan 18/1/2013 tarihli gösteriye ilişkin ifadesi alınan kolluk görevlileri, toplanan kalabalık grubun bina önünde kurulan barikata yüklenmesi üzerine dağıtmak amacıyla gaz sıkıldığını belirtmiş; başvuruculardan Filiz Kerestecioğlu Demir hakkında ayrıca bir beyanda bulunmamışlardır.
35. Savcılık, şikâyetçiler ile kolluk güçleri arasında -zemin ve birinci kattaki merdiven ve koridor boşluklarında- neler yaşandığını belirleyebilmek için Adliyedeki güvenlik kameralarının çözümünü yaptırmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan 3/6/2013 tarihli raporda ses ve renk içermeyen görüntüler kronolojik olarak incelenmiş ve fotoğraflar üzerinden olaylar hakkında tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır. Avukatlardan oluşan grubun saat 12.57"de Adliye koridorunda görülmesiyle birlikte olayların anlatımına başlanmıştır. Buna göre;
- Cübbelerinden avukat olduğu anlaşılan grup merdivenlere alkışlarla geldiği sırada özel güvenlik burayı tutarak kalabalığın kullanmasına müsaade etmemiş, bu sırada tartışmalar ve itişmeler yaşanmış, sonrasında grup koridorun sonuna doğru hareketlenmiştir (saat 12.57-12.59 arası).
- Çevik Kuvvet polisleri merdivenlerin başına barikat kurmak suretiyle alt kattan merdivenleri kullanarak üst kata çıkmak isteyen kalabalık grubun yukarı çıkmasına ve aşağı inmesine izin vermemiştir (saat 13.25-13.26).
- Merdivenlerden yukarı çıkmak isteyen grup, oluşturulan barikatı zorlamış ve polis amirleriyle tartışmış, barikatı aşmaya çalışan dörtten fazla kişi -kimlikleri belirtilmemiştir- polisler tarafından koridora çıkarılarak güç kullanılmak suretiyle yakalanmış, direnç gösterenler yüzüstü yatırılıp üzerilerinde bedensel güç uygulanarak hareketsiz durmaları sağlanmış, sonrasında elleri arkadan bağlı şekilde kaldırılmıştır (saat 13.27 ve sonrası).
- Saat 13.38"de merdiven başında barikat kuran Çevik Kuvvet polisleri geriye doğru açılmış, merdivenlerde bulunanların bir kısmı koridora doğru çıkmış, çıkanların ellerini havada yumruk yaparak sallamaya başlaması üzerine kolluk fiziki müdahalede bulunmuş, arbede yaşanmış, merdivenlerde bulunan grup Çevik Kuvvet polisine şiddetle karşı koymuş, Çevik Kuvvet polisi ellerindeki kalkanlarla grubu merdivenlere doğru püskürtmüş, bu sırada polislerden biri gruba doğru iki defa cop savurmuş/vurmuştur.
36. Raporda olayların saat 13.50"de sona erdiği, Çevik Kuvvet ile kalabalık grup arasında arbede yaşanan alanda (barikat kurulan) meydana gelen olayların kamera kaydının niteliği itibarıyla tam olarak anlaşılmadığı ifade edilmiştir.
37. Bilirkişi raporunda başvurucuların isimleri belirtilerek herhangi bir tespitte bulunulmamıştır. Bunun dışında kolluğun müdahale sırasında gaz kullandığına ilişkin bir belirleme de yapılmamıştır.
38. 18/2/2013 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı"nda (bkz. § 20) zemin kat ile birinci kat arasındaki merdivenlerde ve koridorlarda yaşananlara dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
C. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar
39. Savcılık 18/1/2013 ve 18/2/2013 tarihli olaylarla ilgili dosyaları birleştirerek yürüttüğü soruşturma sonucunda şüpheli on sekiz polis memuru hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. 12/8/2016 tarihli kararın gerekçe içeren ilgili kısmı şu şekildedir:
"...
İçişleri Bakanlığının yayınladığı 25.08.2011 tarihli Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 15.02.2008 tarihli 19 sayılı Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatların kullanım talimatı çerçevesi 2559 Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16. Maddesi dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporları, şüpheli ifadeleri, müştekiler beyanı, doktor raporları içerikleri ve tüm soruşturma evrakı birlikte değerlendirildiğinde;
Şüphelilerin Zorla Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşıldığına dair kamu davası açmayı gerektirir kanıt ve emare elde edilemediğinden,
Şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA...[karar verildi.]
40. Başvurucuların itirazları İstanbul 4. ve 9. Sulh Ceza Hâkimliklerinin 18/10/2016 ve 3/10/2016 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Kararlar başvuruculara farklı tarihlerde tebliğ edilmiştir.
41. Başvurucular otuz günlük yasal süre içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
42. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. "
43. 12/10/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 256. maddesi şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
44. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası Hukuk
45. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 26-31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
46. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Ramazan Demir Dışındaki Başvurucular Yönünden
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir protesto sırasında kolluğun hiçbir uyarı yapmaksızın yakın mesafeden doğrudan yüzüne gaz sıkması sonucu uzun süre sağlık problemi yaşadığını, bu hususa ilişkin yaptığı şikâyetin Savcılıkça hukuka aykırı şekilde başka bir soruşturmayla birleştirildiğini, müştekiler ve tanıklar dinlemeden ve polis kamerası dışındaki olay görüntülerini incelemeden, eksik araştırmayla üç yılın sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Başvurucu Murat Çelik sıkılan gaz nedeniyle başında yanık türü yaralanmalar meydana geldiğini, başvuru formu ekindeki üç fotoğrafta da bu durumun görüldüğünü, olaylar sırasında darp ve hakarete maruz kaldığını, eylemlerin kötü muamele niteliğinde olduğunu, avukatlık görevlerinin engellendiğini, müşteki ve tanık beyanlarının alınmadığını, objektif ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediğini, sadece kolluk tarafından tutulan tutanakların dikkate alındığını, olaylar sırasında gözaltına alınan beş kişi aleyhinde açılan davada beraat kararı verilmesine rağmen bu kararın ve dosya içindeki delillerin incelenmediğini, dilekçe vermek üzere giderken kolluk tarafından engellenmelerinin hukuksuz olduğunu ve soruşturmanın üç yıldan uzun sürdüğünü belirterek adil yargılanma ve etkili başvuru hakları, kötü muamele yasağı, ifade özgürlüğü ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvurucu Ali Şafak yanındaki avukatlarla beraber tahliye dilekçesi vermek üzere Savcılığa giderken engellendiklerini, kolluğun müdahalesiyle yaralandığını ve acı çektiğini, biber gazıyla ve copla saldırıya maruz kaldığını, mesleği nedeniyle maruz kaldığı eylemlerin aşağılanmasına ve onurunun zedelenmesine yol açtığını, etkin ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediğini, sadece faillerin ifadelerinin alındığını, ilgisiz dosyaların birleştirildiğini ve soruşturmanın üç yılı aşkın sürede tamamlandığını belirterek adil yargılanma ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüş yazısında özetle 18/1/2013 tarihli olayda kolluğun barikatı aşmaya çalışan gruba ölçülü şekilde gaz sıkarak müdahale ettiği, başvurucuların iddialarının somut delillerle desteklenmediği, şikâyetin geç yapıldığı, buna rağmen olaya ilişkin tüm delillerin toplanarak etkin bir soruşturma yürütüldüğü belirtilmiştir.
51. Bakanlık görüşüne ilişkin başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir karşı beyanında; polisin gaz sıkarak yaptığı müdahalenin ölçülü kabul edilmeyeceğini, resen yapılması gereken soruşturmada dile getirdiği şikâyetin yasal süresi içinde olduğunu, olay yerinde gerekli güvenlik önlemlerini alma imkânına sahip polislerin göstericilerden az sayıda olduğunun söylenemeyeceğini, dar bir sokakta yapılan eylemde sıkılan gazdan etkilenmesinin muhakkak olduğunu ifade etmiştir.
52. Başvurucu Murat Çelik Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında, iletilen görüşlerin kendi başvurusuyla ilgili olmadığını belirterek başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır. Başvurucu Ali Şafak, Bakanlık görüşüne ilişkin olarak bir beyanda bulunmamıştır.
b. Değerlendirme
53. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı
Madde 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
54. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların bu bölümde ileri sürdüğü iddiaların tümünün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda inceleme yapılmıştır.
55. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
56. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal açıdan zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
57. Bununla birlikte bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
58. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da hesaba katılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
59. Başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir 18/1/2013 tarihinde gerçekleşen olaydan yaklaşık iki ay sonra şikâyetçi olmuş ve soruşturma kapsamında, sıkılan gaz nedeniyle meydana gelen zararı ortaya koyan herhangi bir adli muayene raporu sunmamıştır. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde yaralanmanın etkilerinin devam ettiğini bildirmediği gibi sıkılan gazın kendisinde ne tür fiziksel sonuçlara yol açtığını ilk defa bireysel başvuru formunda dile getirmiştir. Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında soruşturma dosyasında iddiaların gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektiren nitelikte bir veri bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir.
60. Başvurucular Murat Çelik ve Ali Şafak 18/2/2013 tarihinde İstanbul Adliyesi içinde tahliye dilekçesi vermek üzere merdivenleri çıktıkları sırada kolluğun geçişlerine izin vermediğini ve sonrasında kendilerini darbedip yüzlerine gelecek şekilde gaz sıktığını iddia etmiş ise de başvurucuların olaydan sonra haklarında düzenlenmiş bir sağlık raporu bulunmamaktadır. Başvurucuların iddialarını destekleyen bir doktor raporu bulunmadığı gibi olay yerine ilişkin kamera görüntülerinin çözümüne dair bilirkişi raporunda başvurucuların isimleri belirtilerek kolluğun bir müdahalesiyle karşılaştıkları yönünde bir tespit de yapılmış değildir. Diğer taraftan olay günü haklarında sağlık raporu düzenlenmiş kişilerin raporları incelendiğinde (bkz. §§ 23, 31) gaz sıkılmasına bağlı gelişen bir sağlık sorunundan veya fiziksel bir bulgudan bahsedilmemiştir. Ayrıca kamera görüntülerinin çözümüne ilişkin bilirkişi raporunda da kolluğun gazla müdahale ettiği şeklinde bir belirleme yapılmadığı anlaşılmaktadır (bkz. § 37). Başvurucu Murat Çelik"in baş bölgesinde yanık şeklinde kızarıklık meydana geldiği iddiasına ilişkin -nerede ve ne zaman çekildiği tespit edilemeyen- başvuru ekinde sunulan fotoğrafların bu konuda güvenli bir veri olamayacağı da belirtilmelidir.
61. Bu tespitler kapsamında, olaydan on gün sonra şikâyetçi olan başvurucular Murat Çelik ve Ali Şafak"ın ortaya koydukları iddiaları doğrular mahiyette bir delilin varlığına rastlanmaması karşısında iddialarının savunulabilir olduğu söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucu Ramazan Demir Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
63. Başvurucu Ramazan Demir tahliye dilekçesi vermek üzere bir grup avukatla Savcılık katına çıkarken kolluk tarafından engellendiklerini, çıkan olaylarda kolluk tarafından darbedildiğini, yere yatırılarak kelepçelendiğini, gaz sıkıldığını, hakaret ve tehdide maruz kaldığını, şikâyeti sonrasında yürütülen soruşturmada tanıklar dinlenip deliller toplanmadan etkisiz bir soruşturma yürütüldüğünü belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Bakanlık görüş yazısında özetle 18/2/2013 tarihinde İstanbul Adliyesinde gerçekleşen olay hakkında başvurucunun on beş gün sonra şikâyetçi olarak özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı, kolluğun göstericilerin saldırgan eylemlerini sonlandırmak için kullandığı gücün orantılı kabul edilmesi gerektiği, özenli ve bağımsız yürütülen soruşturmanın etkili olduğu belirtilmiştir.
65. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne ilişkin karşı beyanında olayın gerçekleştiği yer itibarıyla geç başvuru yapıldığından söz edilemeyeceğini, meydana gelen yaralanmalar dikkate alındığında kolluğun müdahalesinin açıkça ölçüsüz olduğunu, yürütülen soruşturmanın etkili olarak nitelendirilmesinin mümkün olamayacağını belirtmiş; başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
67. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde yasağın maddi ve usul boyutlarının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Bu bağlamda yasağın maddi boyutu sadece bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu (negatif yükümlülük) içermemektedir. Ayrıca bireylerin bu tür muameleye maruz kalmasını engelleyecek, etkili önleyici mekanizmaların kurulması yönünde pozitif bir yükümlülük de içermektedir.
68. İşkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu ise bu yasağın ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddiaların sorumlularının tespitini ve cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yapılması sorumluluğunu (pozitif yükümlülük) içermektedir.
69. Somut olayda başvurucu, avukatlık görevini yapmak üzere Savcılık katına çıktığı sırada kolluk tarafından geçişine izin verilmeyerek darbedildiğinden ve bu olaya ilişkin yapılan soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğinden yakınmaktadır. Dosyanın muhteviyatı itibarıyla başvuru kötü muamele yasağının hem maddi hem usul boyutu itibarıyla incelenecektir.
(1) Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(a) Genel İlkeler
70. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
71. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan yükümlülük işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
72. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
73. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
74. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
75. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
76. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
77. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
78. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) birçok kararında vurgulayıp Yurtsever ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22965/10, 8/7/2014) kararında da tekrarladığı -olayın fail ya da faillerin cezai sorumluluğu ile devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğun farklı olduğu yönündeki- ilkeye özellikle dikkat çekmek gerekir. AİHM, anılan kararında da bu ilkeye açıkça vurgu yapmış ve ceza hukuku anlamında suçluluk ya da masumiyet konusunda kararlar vermenin kendi yetki alanına girmediğini ifade etmiştir (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, § 68).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
79. Başvurucu, olay günü yanında bir grup avukatla beraber Adliye içindeki Savcılığa gitmekteyken merdivenlerde kolluk tarafından önlerinin kesildiğini, geçişlerine izin verilmediğini, sonrasında polisler tarafından darbedildiğini ileri sürmüştür.
80. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
81. Başvurucunun olay günü hakkında düzenlenen adli muayene raporunun (bkz. § 31) içeriğinin iddialarını destekler mahiyette olduğu anlaşılmaktadır. Doktor raporunun varlığı karşısında başvurucunun iddiasının makul ve güvenilir bir delile dayandığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla kamu makamları güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür.
82. Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararında başvurucunun kamu görevlilerini tarafından yaralandığının kabul edilip edilmediği hususu net bir şekilde izah edilmemiş, soruşturma kapsamında şikâyetçi olanların tamamı hakkında tek değerlendirme yapılmıştır. Sonuç olarak kararda yasal zor kullanma sınırının aşıldığı yönünde bir delil bulunmadığına işaret edilmiştir. Başvurucu hakkında verilen kararın muğlaklığı karşısında olayın gerçekleşme koşulları bir bütün hâlinde değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır.
83. 18/2/2013 günü İstanbul Adliyesinde sayıları elliyi aşan avukat, önce bina önünde basın açıklaması, sonrasında içeride oturma eylemi yapmıştır. Oturma eyleminin devamında kolluk güçleri ile eylemciler arasında güç kullanımına varan bazı olayların yaşandığı anlaşılmaktadır.
84. Eylem sonunda bir grup avukat, tutuklu meslektaşlarının serbest bırakılması amacıyla Savcılığa dilekçe vermek istemiştir. Kolluk, bu grubun Savcılık katına gitmesine izin vermemiştir. Olay ve Yakalama Tutanağı"nda, Savcılığa giden grubun neden önlerinin kesilerek engellendiği izah edilmemiştir. Görüntülere ilişkin bilirkişi raporundan merdivenlerde durdurulan avukatların barikatları zorlayarak geçiş yapmak istedikleri bunun üzerine polisin fiziki müdahaleye başladığı anlaşılmaktadır. Avukatlarla kolluk arasında merdivenlerde yaşanan müzakere içeriği bilinemediği gibi başvurucunun da barikatlara yüklenen kişiler arasında olup olmadığı soruşturma içeriğinden tespit edilememektedir. Bu nedenle somut olayın şartlarının belirsizliği gözönünde bulundurularak maddi güç kullanımının gerekliliği tartışma konusu yapılmadan orantılılık incelemesi yapılacaktır.
85. Başvurucu hakkında olay günü düzenlenen adli muayene raporunda göğüs, ense ve alın bölgesinde ekimoz ve şişlik tarzı yaralanmalar meydana geldiği görülmektedir. Kolluğun beyanlarından veya kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karardan başvurucunun gösterdiği direncin veya direncin kırılması amacıyla kullanılan gücün mahiyeti konusunda bir açıklama bulunmamaktadır. Bununla birlikte kolluğun, Savcılık katına gitmek isteyen avukatların önünü kesip etrafını sararak grubu kontrol altına aldıktan sonra bazı kişileri gruptan ayırarak hareketsiz hale getirmeyi diğer bir deyişle yakalamayı amaçladıkları anlaşılmaktadır (bkz. § 35). Bu gaye doğrultusunda kullanılacak gücün şiddetinin değerlendirilmesinde kolluk görevlilerinin belli ölçüde takdir yetkisini haiz olduğu kabul edilmekle birlikte olayın şartları çerçevesinde başvurucunun bedeninde meydana gelen neticenin kabul edilebilir sınırı aştığı dolayısıyla müdahalenin orantısız olduğu kanaatine varılmıştır.
86. Diğer taraftan olay günü gözaltına alınan kişiler hakkında düzenlenen doktor raporları, kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporu ve başvurucu hakkındaki gaz sıkılmasına bağlı fiziksel bir bulgu içermeyen adli muayene raporu birlikte ele alındığında başvurucunun gazla müdahale edildiği yönündeki iddiası ve yine makul bir delille desteklenmeyen kolluğun hakaretine ve tehdidine maruz kaldığına dair şikâyetleri konusunda esasa ilişkin bir değerlendirme yapılabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
87. Başvurucuya kolluk tarafından orantısız fiziki müdahalede bulunulduğu ve neticesinde yaralanmasına sebep olunduğu anlaşılmaktadır. Olayın gerçekleşme koşulları ve başvurucunun yaralanmasının boyutu birlikte değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkündür.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kolluk tarafından orantısız bir müdahale neticesinde yaralanması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
(2) Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(a) Genel İlkeler
89. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
90. Ekili bir resmî soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Soruşturma etkili olmadığında anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
91. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
92. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
93. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekmektedir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
94. Somut olayda başvurucu, şikâyetine ilişkin soruşturmanın özensiz yürütüldüğünü ve süratle tamamlanmadığını ileri sürmüştür.
95. Savcılığın 18/1/2013 ve 18/2/2013 tarihli, tarafları ve konusu aynı olmayan iki olay hakkında yürüttüğü soruşturmaları hangi gerekçeyle birleştirerek birlikte araştırdığı anlaşılamamakta ise de bu kararın soruşturmada makul süratle hareket edilmesine katkı sağlamadığı ortadadır. Bununla birlikte yürütülen soruşturmanın sonunda başvurucuyla birlikte şikâyetçi olan M.H. hakkındaki bir sağlık raporunun teminine çalışıldığı, buna dair yazının 11/8/2016 tarihinde Savcılığa ulaşması sonrasında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla birleştirilen dosyadan bağımsız olarak başvurucunun şikâyetine ilişkin soruşturma -maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller ve taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında- yaklaşık üç buçuk yıllık sürede tamamlanmış olsa da soruşturmanın makul süratle yürütülmediği söylenemez.
96. Diğer taraftan 18/2/2013 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı, olay yerindeki kamera görüntülerinin çözümüne ilişkin bilirkişi raporu, başvurucu hakkında adli muayene formu ve kolluk görevlilerinin beyanları çerçevesinde başvurucuya yapılan müdahalenin orantısız olduğu ortada iken hangi verilerden yola çıkılarak zor kullanma yetkisinin aşıldığına ilişkin delil bulunmadığı şeklinde çoğul bir değerlendirme yapılmasıyla yetinilerek soruşturmanın sonuçlandırıldığı anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla ortaya konulan delillerin varlığına rağmen soruşturmada ulaşılan sonucun -müdahalenin orantısız olduğu dikkate alındığında (bkz. § 88)- nesnel ve tarafsız bir analiz ürünü olmadığı görülmektedir.
97. Sonuç itibarıyla Savcılık başvurucuların iddialarına yönelik olarak etkili bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
98. Somut olayda Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
99. Başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir katıldığı protestoya kolluğun hiçbir uyarı yapmaksızın, biber gazı sıkarak müdahale etmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
100. Bakanlık görüş yazısında özetle 18/1/2013 tarihli gösteriye kolluğun yaptığı müdahalenin ölçülü olduğu, protestoculara seslerini duyurma ve kendilerini ifade etme imkânı tanındığı, başvurucunun olaylar sırasında yaralandığını gösterir delil bulunmadığı belirtilmiştir.
101. Başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir, Bakanlığın görüş yazısına ilişkin cevabında ileri sürülen hususların gerçeği yansıtmadığını beyan etmiştir (bkz. § 51).
2. Değerlendirme
102. 18/1/2013 tarihinde ÇHD binasında yapılan adli arama sırasında T.T. isimli kişinin dışarıya çıkarılması sonrasında kolluk ile toplanan protestocu grup arasında arbede yaşanmıştır. Soruşturma dosyası içindeki 20/2/2015 tarihli bilirkişi raporundan kolluğun bu sırada biber gazı kullandığı anlaşılmaktadır.
103. Başvurucunun iddiası, kullanılan biber gazı nedeniyle kendisine müdahale edildiğine ve protesto hakkının engellendiğine ilişkindir.
104. Kolluğun sıktığı gazdan başvurucunun etkilendiğine ilişkin somut bir veri bulunmadığı gibi polisin göstericilerin tamamını dağıtarak protestoya son verme amacının olmadığı görülmüştür. Bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere polis barikatına yüklenerek gözaltı işlemine müdahale etmek isteyen protestoculara biber gazı sıkılarak protestocuların dirençleri kırılmış, sonrasında kalkanlarla itilerek biraz uzaklaşmaları sağlanmıştır.
105. Bu tespitler kapsamında protestonun dağıtılarak sonlandırılmadığı ve başvurucunun biber gazına maruz kaldığına ilişkin somut bir veri olmadığı gözönünde bulundurulduğunda toplantı ve gösteri düzenleme hakkına müdahale edildiğinden söz etmek mümkün görünmemektedir.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
107. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
108. Başvurucu Ramazan Demir ihlalin tespit edilmesini istemiş ayrıca 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
109. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
110. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
111. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
112. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu itibarıyla ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
113. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
114. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
115. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucular Ali Şafak, Murat Çelik ve Filiz Kerestecioğlu Demir"in kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Filiz Kerestecioğlu Demir"in toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Başvurucu Ramazan Demir"in kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucu Ramazan Demir yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usule ilişkin boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (ihlal kararı Savcılığın 2013/26313 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle net 40.000 TL manevi tazminatın başvurucu Ramazan Demir"e ÖDENMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucu Ramazan Demir"e ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.