Esas No: 2010/1-151
Karar No: 2010/187
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/1-151 Esas 2010/187 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/100023
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 4. Ağır Ceza
Günü : 22.10.2009
Sayısı : 249-338
Davacının; haksız tutuklama sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle 10.000 YTL maddi ve 10.000 YTL manevi olmak üzere toplam 20.000 YTL tazminat ile tahliye olmak için yatırılan 15.000 lira nakdi kefaletin de yeniden değerlendirme oranına göre tespit edilecek miktarının yasal faizi ile birlikte davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin, 466 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca reddine ilişkin, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.02.2008 gün ve 141-60 sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 27.05.2009 gün ve 10956-2997 sayı ile;
“Davacı hakkında Siirt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.11.1995 tarihli beraat kararının hangi tarihte kesinleştiği, kesinleşmiş kararın hangi tarihte davacıya tebliğ edildiğine dair Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekli araştırmalar yapılmadan yazılı şekilde davanın yasal süresinde açılmadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu karara karşı, 22.10.2009 gün ve 249-338 sayı ile;
“Tazminat talebine esas Siirt Ağır Ceza Mahkemesi dosyası içerisinde yer alan tebligat belgesine göre gerekçeli kararın davacı ile birlikte kaldığı belirtilen A. A.."a 24.11.1995 tarihinde tebliğ edildiği, davacının tebligatın usulsüz olduğunu mahkememizde öne sürdüğü, dava dosyası içinde bunun dışında tebligat bulunmadığı, mahkememiz kararıyla birlikte bu dava dosyasının da temyiz incelemesi sırasında denetimin sağlanması için Yargıtay"a gönderildiği, bunun dışında kesinleşmiş kararın davacıya tebliğ edildiğine dair herhangi bir belge olmadığı gibi bu konudaki tüm kanıtların Siirt Ağır Ceza Mahkemesi dosyası içerisinde olması ve bu dosyanın da denetim amacıyla mahkememiz dosyasıyla birlikte gönderilmesi nedeniyle başkaca tespit yapılmasının da fiilen olanaksız olduğu, başkaca bozma nedeni bulunmaması karşısında kesinleşmiş kararın tebliği ile ilgili araştırma yapılmasına dair bozma ilamının yerinde olmadığı,
Davanın 16.12.2005 tarihinde açıldığı, beraat kararının ise 02.11.1995 tarihinde verildiği, davacının aradan geçen 10 yıldan fazla süre içerisinde hakkında verilen kararı öğrenmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, kesinleşmiş beraat kararının tebliğine dair tebligat belgesi bulunmaması nedeniyle bu halde Borçlar Kanununun da belirlenen 10 yıllık genel dava zamanaşımı süresinin gözetilmesi gerektiği, davanın bu süre geçtikten sonra açılması nedeniyle mahkememiz kararının yerinde olduğu” gerekçesi ile önceki hükümde direnilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 11.06.2010 gün ve 100023 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 466 sayılı Yasa hükümleri uyarınca açılmış bulunan tazminat davasının, Yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasında ön görülen üç aylık süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinde;
Eruh Sorgu Hakimliği’nin 10.06.1981 gün ve 1979/28 esas sayılı kararı ile davacı A. A.’ın birden fazla adam öldürmek suçundan gıyaben tutuklanmasına karar verildiği,
İdil Sulh Ceza Mahkemesinin 04.05.1982 gün ve 1982/147 değişik iş sayılı kararı ile tutuklama kararının vicahiye çevrildiği,
Eruh Asliye Ceza Mahkemesinin 31.12.1982 gün ve 1982/16 değişik iş sayılı kararı ile davacının 15.000 lira nakti kefaletle salıverilmesine karar verildiği,
Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 02.11.1995 gün ve 88-70 sayı ile sanığın yokluğunda davacının yüklenen suçtan beraatına karar verildiği,
9979 sayılı tebligat parçasında, Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 02.11.1995 gün ve 1988/88 esas sayılı dosyasına ait gerekçeli kararın davacı sanık A. A..ın D...Köyünde birlikte oturan amcası A. A..’a tebliğ olunduğunun belirtildiği,
Davacı sanık A.A.."ın, hakkındaki gıyabi tutuklama kararını 04.05.1982 gün ve 1982/147 değişik iş sayılı kararı ile vicahiye çeviren İdil Sulh Ceza Mahkemesinde ve 18.10.1988 tarihinde talimatla savunmasını verdiği İdil Asliye Ceza Mahkemesinde açık adresinin ... İlçesi .. Köyü olarak saptandığı,
Kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 15.10.1997 ve 14.01.2008 günlü tutanak içeriklerinden, göçer olarak yaşayan Düdiran Aşiretine mensup kişilerin PKK terör örgütünün baskıları nedeniyle yaşadıkları yerleri terk ederek yurdun çeşitli yerlerine dağıldıkları, Düdiran ismi ile bir köyün olmadığı ve A.A.. ile amcası olduğu belirtilen A.A.. isimli kişilerin tanınmadığının tespit edildiği,
Eruh Mal Müdürlüğünün 02.01.2008 günlü yazısında, davacı sanığın salıverilmek amacıyla nakti kefalet olarak ödediği 15.000 liranın kendisine ödenip ödenmediğine ilişkin herhangi bir bilgi ve evrakın kayıtlarında bulunmadığının belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa’nın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesinin;
“(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” şeklindeki hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümleri 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürdüğünden, uyuşmazlık konusunun bu yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
466 Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1 nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.
2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi ise, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, sanıkların yokluğunda hükmolunan beraat kararlarının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olduğundan, 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresi beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır. Yasanın 2. maddesinde dava açma süresi açıkça belirtilmiş olduğundan ve bu maddenin uygulanma koşulları yasa gücünde olan İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiğinden, Borçlar Yasası veya bir başka yasada tazminat davası açılması için öngörülen sürelerin 466 sayılı Yasaya dayalı olarak açılan tazminat davalarında kıyasen de olsa uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı sanığın, faili gayri muayyen şekilde birden fazla adam öldürmek suçundan yargılamasını yapan Siirt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.11.1995 gün ve 88-70 sayılı beraat kararının kesinleşme şerhli suretinin dosya içerisinde bulunmadığı, davacı sanığa beraat kararının 24.11.1995 tarihinde tebliğ olunduğuna ilişkin 9979 sayılı tebligat belgesine göre de kesinleşmiş beraat kararının değil, gerekçeli kararın davacı sanığın ... Köyünde birlikte oturan amcası A. A..’a tebliğ olunduğu saptanmış ise de, bu tebliğin dahi davacı sanık A. A..’ın hakkındaki gıyabi tutuklama kararını 04.05.1982 gün ve 1982/147 değişik iş sayılı kararı ile vicahiye çeviren İdil Sulh Ceza Mahkemesinde ve 18.10.1988 tarihinde talimatla savunmasını verdiği İdil Asliye Ceza Mahkemesinde açık adresini ... İlçesi .. Köyü olarak belirtmiş olması karşısında, 7201 sayılı Yasa hükümleri uyarınca geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Davacı sanığın yokluğunda verilen beraat hükmünün kesinleştiğine ve kesinleşen bu hükmün davacıya usulünce tebliğ edildiğine ilişkin dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile isabetli olan Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, varsayımlarla önceki hükümde direnilmesi isabetsiz bulunduğundan, yerel mahkeme direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.10.2010 tarihinde yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.