Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/1-170 Esas 2010/182 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/1-170
Karar No: 2010/182

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/1-170 Esas 2010/182 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2010/1-170 E.  ,  2010/182 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname: 2010/141538
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : MERSİN 1. Ağır Ceza
    Günü : 23.11.2009
    Sayısı : 225-407

    Maktûl A.Y..’ı kasten öldürme, mağdurlar V. T. ve A. A.’ı da kasten yaralama suçlarından yargılanan sanık F.T. hakkında, her üç eylemle ilgili olarak da, “meşru savunma sınırının mazur görülecek heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşıl¬dığı kabul edilmek suretiyle, ceza tayinine yer olmadığına” ilişkin, Mersin 1. Ağır Ceza Mah¬kemesince verilen 18.01.2007 gün ve 364-6 sayılı hüküm yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.03.2009 gün ve 7830-1373 sayı ile;
    “Dosya kapsamına göre; sanık F.ile mağdur E."in tanık M."a ait büfede bira içip sohbet ettikleri sırada, Gaziantepliler ile ilgili anlatılan fıkradan, aynı büfede bira içen ve Gaziantepli olan sanık A. ile sanık M.."ın alınıp tepki gösterdikleri, çıkan tartışmanın yatışmasından sonra maktûlün, kayınbiraderi mağdur-sanık V.."ı telefonla arayıp gelmesini istediği, V.."ın gelmesinden sonra tartışmanın yeniden başladığı, sanık A. ile sanık V."ın mağdur E.."i tenha bir yere götürdükleri, maktûlün de elinde bıçak olduğu halde peşlerinden geldiği, burada maktûl, sanık A. ve mağdur-sanık V."ın, mağdur E."i darp etmeye başladıkları, maktûlün, mağdur E."i bıçakla sol gluteal bölgeden basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralaması üzerine mağdur E."in kendisini kurtarması için büfede bulunan sanık F."i çağırdığı, sanık F."in gelmesi üzerine bu kez maktûlün bıçak, mağdur-sanık V.ve sanık A."nin ellerindeki taşlarla sanık F."e" saldırdık1arı, sağ şakağındaki şişlikten ibaret basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede yaralanan sanık F."in, bir şekilde bu saldırıyı bertaraf edip maktûlün elindeki bıçağı aldığı, mağdur-sanık V. ve sanık A."de de herhangi bir silah bulunmadığı halde, sanığın ele geçirmiş olduğu bıçakla maktûlü, önce sağ karın kısmına vurarak karaciğer sağ alt lobunu, sonra ika ettiği bıçağı yukarı doğru hareket ettirerek sağ diyaframayı ve sağ akciğer alt lobunu parçalayarak öldürdüğü, mağdur-sanık A."yi sol lomber, mağdur V."ı sağ kalçadan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede yaraladığı olayda;
    Sanığın, haksız tahrik altında, maktûle karşı kasten öldürme, mağdur-sanık A..ile mağdur V.."a karşı da kasten yaralama suçlarından cezalandırılması yerine yazılı şekilde hüküm kurulması…” isabetsizliklerinden bozulmuştur.
    Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince 23.11.2009 gün ve 225-407 sayı ile;
    “…Sanık F.T.’un olay tarihinde maktûl A.Y.’ı kasten öldürdüğü ve şikayetçiler A. ve V..’ı basit tıbbi müdahale ile giderilir biçimde yaraladığı iddiası ile kamu davası açılmışsa da; sanığın atılı suçları olay mahallinde arkadaşı E.Ç..’ın ve kendisinin nefsine yönelik saldırıyı defetmeye matuf olarak meşru müdafaa sınırlarını TCK’nun 27/2. maddesi anlamında aşarak işlediği, olay yerinin boş bir arazi - olay zamanının gece vakti olduğu, E. Ç.’ın sanık F. olay yerine gelmeden hemen önce maktûl A..tarafından kalçasından bıçaklanmış olduğu ve bu nedenlerle sanık F..’in mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan dolayı meşru savunma sınırını aştığı, sanık F..olay yerine gelmeden önce A. A. ve V. T.’ın kollarından tutarak E.Ç.’ı ‘gel lan’ diyerek boş arsaya götürüp maktûl A.’ın da E.’i kalçasından bıçakladığı ve E.’in ‘yetiş . abi’ demesi üzerine sanık F.’in olay yeri olan boş arsaya silahsız biçimde geldiği, sanık F..in olay yerine ilk geldiğinde maktûl A. ve arkadaşlarına ‘yapmayın arkadaşlar’ dediği halde maktûl ve arkadaşlarının sanık F.’e ‘s..tir lan’ diyerek saldırdıkları, sanık F.’e maktûl A.tarafından bıçakla saldırıldığı ve maktûlün bıçağı öldürme kastı ile sanık F.’e 1-2 kez salladığı ancak isabet ettiremediği ve sanık F.’in bıçağı maktûl A.’dan aldıktan sonra da maktûl A.ve arkadaşları A.A.ve V.T.’ın mermer parçaları ile sanık F.’e saldırmayı sürdürdükleri, sanık F.’in maktûlden ele geçirdiği bıçağı kendisi ve E.’in nefsini korumak için rasgele salladığı ve maktûlün tek bıçak darbesi ile öldüğü, şikayetçiler A.ve V.ın da bu suretle sanık F..tarafından yaralandığı, bu nedenlerle sanık F.’in üzerine atılı maktûl A.’ı kasten öldürme ve şikayetçi A.ve V..’ı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralama eylemlerinin TCK’nun 27/2. maddesi kapsamında kalması nedeniyle sanık F.’e üzerine atılı suçlardan ceza tayinine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir” gerekçeleriyle önceki hükümde direnilmiştir.
    Bu hükmün de yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli, 07.07.2010 gün ve 141538 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İnceleme; sanık F. T.hakkında A.Y.’ı kasten öldürme, V.T. ve A. A.’ı ise kasten yaralama suçlarından verilen hükümlere hasren yapılmıştır.
    16.06.2006 tarihinde gerçekleşen ve A.Y.’ın ölümü, V. T.ve A.A.’ın ise yaralanması ile sonuçlanan olayla ilgili olarak Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık F.T.hakkında, 5237 sayılı TCY’nın 27/2. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir.
    Sair hususlarda bir ihtilaf yaşanmayan olayla ilgili olarak, yerel mahkemece “meşru savunmada sınırın aşılması” koşullarının gerçekleştiği, Özel Dairece ise gerçekleşmediği kabul edilmiştir.
    İncelenen dosyada:
    Kolluk tarafından düzenlenen görgü ve tespit tutanağında, olayın 16.06.2006 tarihinde saat 23.00 sıralarında Adanalılar Tekel Büfesi civarında meydana geldiği, olay yerinde kan izlerinin bulunduğu ancak herhangi bir suç aletinin ele geçirilemediği ifade edilmektedir.
    F.T.ve E.Ç. olaydan sonra polisi arayarak kavga ettikleri şahısların kendilerine saldırdığını, olaydan sonra portakal bahçesine kaçtıklarını, kendilerini güvende hissettikleri anda durumu avukatlarına bildirip teslim olacaklarını söylemişler, 17.06.2006 tarihinde saat 01.00 sıralarında da kendiliklerinden gelerek karakola teslim olmuşlardır. F.T..’un olayda kullandığı bıçağı, kaçarken olay yerine attığı şeklindeki beyanı üzerine, belirtilen bölgede yapılan incelemede bıçak bulunamamış, ancak gri çizgili, omuz ve kolları siyah, yaka kısmı ve düğme kenarları yırtık, üzerinde kan lekeleri olan bir tişört elde edilmiştir.
    Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen ölü muayene ve otopsi tutanağında, A. Y.’ın 16.06.2006 tarihinde saat 23.05 sıralarında öldüğü, ceset üzerinde yapılan incele¬mede ise sağ hemitoraks 7. ve 8. kosta civarında kesici delici alet yarasının, sağ dizde muh¬telif cilt, cilt altı kesileri ve ekimoz sahasının tespit edildiği, sağ hemitorakstaki yaralanmaya bağlı olarak karaciğer sağ lobunun tamamen parçalandığı, bıçağın daha sonra yukarıya doğru yön değiştirerek sağ diyaframayı ve sağ akciğer alt lobunu parçalayarak masif kanamaya sebep olduğu ve kişinin masif kanamaya bağlı olarak meydana gelen kardiyopulmoner arrest sonucu öldüğü, bu yaralanmanın muhtemelen kasap bıçağı tarzında geniş ağızlı bir tarafı künt, bir tarafı keskin bıçak ile oluşturulduğu belirtilmiştir.
    Dosyada bulunan raporlardan;
    Sanık F. T.’ta; sağ şakak bölgesinde ağrılı şişliğin bulunduğu, 100 promil alkollü olan şahıstaki yaranın basit bir tıbbi müdahale ile iyileşebileceği,
    Sanığın arkadaşı olan E.Ç.’da; sağ gluteal bölgede 4 cm’lik kesici aletle oluşturulmuş cilt kesisinin, sağ kulak arkasında, göğüs bölgesinde, sırtta ise ekimotik alan¬ların bulunduğu, şahsın 95.00 promil alkollü olduğu ve tüm bu lezyonların basit tıbbi müdahale ile iyileşebileceği,
    Mağdur V.T.’da; sağ gluteal kas üzerinde 4,5 cm eninde 7 cm derinliğinde kesici delici alet yarasının bulunduğu, şahsın alkollü olduğu ve yarasının basit bir tıbbi müdahale ile iyileşebileceği,
    Mağdur A. A.’da; sırtta sol tarafta pelvis kemiği üzerinde 1,5 cm’lik kesici delici alet yarasının oluştuğu, şahsın alkollü olduğu ve yarasının basit bir tıbbi müdahale ile iyileşebileceği,
    Anlaşılmıştır.
    Mağdurlardan A.A.’a kolluk tarafından 17.06.2006 tarihinde saat 12.30 da yaptırılan teşhiste; sanık F.T.ve arkadaşı E. Ç. teşhis odasında başka iki kişinin arasına konularak sorulduğunda, şahıslardan ikisini tanımadığını, 1. sıradaki şahsın (F.’in) kendisini bıçaklayan şahıs olduğunu, 3. sıradaki şahsın (E..’in) da kavgada bulunduğunu, ancak onun elinde bıçak olup olmadığını görmediğini söylemiştir.
    Sanık F.T., kolluktaki 17.06.2006 tarihli savunmasında; “…A.Y., A.A. ve V. T. isimli şahısları tanımam, E.Ç.’ı tanırım, biz iş çıkışlarında tekel büfesine arkadaşlarımla gider bira alır yan tarafta bulunan hızarda içeriz. 16.06.2006 günü saat 10.00 sıralarında kendime ait ...marka araba ile her zaman gittiğim M..T.isimli şahsın büfesine gittim, büfeye vardığımda emekli olmuş olan Ç..lakaplı şahıs, yanında üç misafiri ile birlikte oturmakta idi, bir de benim şifaen tanıdığım ismini bilmediğim bir şahıs daha yanlarında oturuyordu, ben tekel büfesinden bir adet bira aldım, bunların yanına oturdum, içiyordum, aradan 5 dakika geçtikten sonra yanıma arkadaşım E.. geldi, kendisi de bir bira aldı, oturup hep birlikte bira içiyorduk, oturduğumuz grup içerisinde bir Antepli fıkrası anlatıldı, bizden 3-4 metre ileride oturan 2 kişi bize tepki gösterdi, biz de şahısların tepkisine karşılık ayağa kalkarak bizim söylediklerimizin sizinle bir alakası yok, fıkrayı anlatan şahıs da Antepli dedik, sonra şahıslarla merhabalaşarak yerimize tekrar oturduk, bize tepki veren iki şahıs telefonları ile bir yerleri aramaya başladılar, aradan bir süre geçtikten sonra yanlarına iki şahıs geldi, önceden oturan iki şahsın yanına sonradan gelen şahıslar bizi yanlarına çağırdılar, sorun ne diye sordular, bizde sorunun önemli olmadığını sadece bir fıkra anlatıldığını, anlatan arkadaşın da Antepli olduğunu söyledik. Bu sırada arkadaşım E. ile diğer şahısların tartışmaya başladıklarını gördüm, sonra şahıslar E.’e gel şurada konuşalım diyerek boş araziye götürdüler. Ben ise o şahısların bir arkadaşı ile konuşuyordum, diğerleri ise E.. ile birlikte gitmişlerdi, bu sırada birden bağırtı geldi. Yetiş diye bağırıyordu, ben ve yanımda bulunan çocuk bağırtı üzerine arazi içerisine koştuk, vardığımda E.’in tartaklanıp bıçaklandığını gördüm, sonra elinde bıçak bulunan şahıs benim de üzerime yürüdü, şahsın bıçak bulunan elini tuttum, kendisi ile biraz boğuştuk, bıçağı şahsın elinden aldım, şahısları üzerimize gelmeyin diye ikaz ettim, şahıslar yine bana mermerle vurmaya devam ediyorlardı, sonra ben elimde bulunan bıçak ile kalabalık içerisinde kaldım, bıçakla kime vurulduğunu hatırlamıyorum, sonra bir baktığımda kimsenin olmadığını gördüm, yerde yatan arkadaşım E."i de kaldırarak birlikte mahalleye gittik, elimde bulunan bıçağı ise olay yerine attım, sonra da mahallede oturup avukatımızla görüştükten sonra gelerek teslim olmaya karar verdik ve görevlilere teslim olduk, benim kimseyi öldürme amacım yoktu, olay yerinde bulunan siyah renkli tişörtünde kimin üzerinde bulunduğunu görmedim…” demiş, sulh ceza hakimliğindeki 17.06.2006 tarihli savun¬masında; “…ben E.’in yardım istemesi üzerine oraya gittiğimde, E.’in tartaklanıp bıçaklandığını ve yaralı bacağını tuttuğunu gördüm, bu sırada elinde bıçak olan bir şahıs elindeki bıçakla benim üzerime yürüdü. Bu şahsın bıçak bulunan elini tuttum. Kısa süreli boğuşma sonunda elindeki bıçağı aldım. Üzerime gelen şahısları gelmeyin diye ikaz ettim. Ancak bu şahıslar yerde bulunan mermer parçalarıyla vurmaya kalkıştılar ve bana vurdular, ben de bunun üzerine elime geçirmiş olduğum bıçakla kalabalığın arasına daldım, rastgele bıçağı salladım, bıçağın kime değdiğini, kimin nasıl yaralandığını bilmiyorum. Ben kendimi korumak için bu şekilde hareket ettim. Daha sonra bu kişiler olay yerinden kaç¬tılar…Yaralanmaktan kurtulmak için bu şahsın elinden bıçağı almaya çalıştım ve aldım. Ancak, bu kişiler tekrar yerden almış oldukları mermer parçalarıyla üzerime saldırıp vurmaya çalışınca ben de can havliyle bıçağı rastgele salladım” demiş, 07.09.2006 tarihli duruşmada yaptığı savunmada ise; “…ben Antepliler ile ilgili bir fıkra anlattım, benim anlattığım fıkraya gruba 10 metre kadar ötede oturan ve kendilerini önceden görmediğim ancak sonradan isimlerinin A.A.ve A.Y.olarak öğrendiğim şahıslar duymuş olacaklar ki tepki gösterdiler….E.’in ‘yetiş abi’ diye bağırdığını duydum, Ç.. Dayı da bana git şu çocuğu al gel dedi, sesin geldiği tarafa gittiğimde orada E.’i yerde yatar vaziyette başı kanlı olarak gördüm, elinde herhangi bir bıçak yoktu, A.’ın elinde bıçak olduğunu ise üzerime doğru yürüyünce gördüm, ben de bana vurmaması için elinden tuttum, hatta ben yakalamadan önce iki kez sallamıştı, ama isabet ettiremedi, ben maktûlün bıçak bulunan kolunu tuttuktan sonra arkadaşları V.ve A. ile üçüncü bir kişi ellerine geçirdikleri taş ve mermer parçaları ile bana saldırdılar, bu sırada nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde A.’ın yaralandığını, elindeki bıçağın da yere düştüğünü gördüm, yere düşen bıçağı alarak bana taş ve mermer parçaları ile saldıran V., A. ve üçüncü şahsa karşı iki sefer salladım, üzerime gelmeyin diye sallamıştım, sanıyorum birisi V.’a isabet etti, A.’ye isabet ettiğini bilmiyorum, A.’ın öldüğünü sonra öğrendim. Ben E.’i alıp oradan ayrıldım. Benim karşıdaki şahısların arasına dalarak saldırdığım hususu doğru değildir. Ben onların arasında kaldım” şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
    Sanığın arkadaşı olup olay sırasında maktûl ve arkadaşları tarafından yaralanan E. Ç., kollukta şüpheli olarak alınan 17.06.2006 tarihli ifadesinde; “…A. Y., A. A., V. T. isimli şahısları tanımam, F. T.mahalleden arkadaşım olur, 16.06.2006 günü saat 21.30 sıralarında ben yalnız olarak M. T. isimli şahsın büfesine sigara almak için gitmiştim, gittiğimde arkadaşım F.in de burada oturduğunu gördüm, yanına giderek oturdum, oturduğumuz yerde yaşlı ve emekli olan ismini Ç.olarak söyledikleri şahıs ile bu şahsın yanında 3 şahsın birlikte oturduklarını ve sohbet ettiklerini gördüm, sohbet sırasında içlerinden bir tanesi fıkra anlattı, sonra bizim 4-5 metre ilerimizde oturan iki kişi anlatılan fıkraya tepki gösterdiler ve bize hakaret ettiler biz de kendilerine anlatılan fıkranın kendileri ile ilgili olmadığını anlatan şahsın da Antepli olduğunu söyledik, sonra aramızda tartışma bitti, oturup sohbet ederken bu iki şahıs ellerinde bulunan telefonlar ile bir yerleri aradılar, aradan bir süre geçtikten sonra da tartıştığımız iki şahsın yanına 2 kişi daha geldi. Şahıslar geldikten sonra bize hakaret etmeye başladılar, sonra beni yanlarına çağırarak açık araziye doğru götürdüler, 4 şahıs hakaret ederek beni darp etmeye başladılar, sonra ben şahıslara sarıldım ve bir bıçak darbesi aldım, sonra beni darp ederek yere düşürdüler, sonra ben yerde iken olaylar meydana gelmiş ben olay sırasında kimin kimi bıçakladığını görmedim, ben yerde iken F. arkadaşım beni kaldırdı ve mahalleye gittik, beni F.yerden kaldırdığında elinde bıçak görmedim, mahalleye gittikten sonra avukatımızla birlikte görevlilere teslim olduk, olay bunlardan ibarettir” demiş, sulh ceza hakimi önündeki 17.06.2006 tarihli savunmasında; “…konuşalım diye kolumdan tuttular ve boş araziye doğru beraber gittik. Orada bana hakaret etmeye başladılar. Küfrettiler ve bir tanesi sağ kulağımın arkasına sert bir cisimle vurdu. Ben şahısların vurmasını engellemek ve kendimi savunmak için şahsa sarıldım. Bu sırada sol arka kaba etime bir bıçak darbesi aldım. Bunun üzerine yere düştüm, yerden kalkamadım. Kendi yaramla uğraşıyordum. Boğuşma vardı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla F. elinde bıçak olan şahsın kendisini de bıçak¬lamasını engellemek için elindeki bıçağı almış. Ancak olay yeri karanlık oldu¬ğundan dolayı bir arbede yaşanıyordu. Yaralama olayını görmedim”, 07.09.2006 tarihli duruşmada ise; “…münakaşa yatıştıktan sonra olay yerine V. T.ile sakallı beyaz gömlekli bir şahıs geldi, onlar gelince tartışma başladı, bu sırada V., A. ile birlikte koluma girerek beni öteye doğru götürmeye başladı. Konuşurken, barışmak istediğimi söyleyerek elimi uzattım, ancak barışmadılar, ortalığı A.alevlendiriyordu, bu sırada A.’ın bıçak ile geldiğini ve bana salladığı bıçağın sol kalçama isabet ettiğini gördüm, bunun üzerine ‘F. abi gel’ diyerek, F.’i çağırdım, o gelince maktûl ve arkadaşları A., T.ve ismini bilmediğim şahıs ona yöneldiler, ancak A.’ın nasıl bıçaklandığını görmedim, bu sırada V. elindeki ucu sivri çelik kapı anahtarını böğrüme vurarak beni yaraladı, şimdiki ifadem doğrudur, olayın şoku altında verdiğim ifadeler eksiktir…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Sanık ve sanığın arkadaşı olan E.’in söylediklerini destekler nitelikte ifade verdikleri görülen tanıklardan;
    Ö. A., Cumhuriyet savcılığında 04.07.2006 tarihli ifadesinde; “…Arkadaşlarım arasında bana ‘sarı Cuma’ derler. Olay günü saat 21.00 sıralarında C.T. isimli arkadaşım ile Adanalılar Büfesine gittik, buradan 3"er adet bira aldık, daha sonra büfenin arka tarafındaki boş araziye otomobili park ettik, bira içip sohbet etmeye başladık, bu sırada Adanalılar büfesinin bulunduğu yerden bir münakaşa sesi geldi, biz ne olduğunu bilmiyorduk, daha sonra kendisini mahalleden tanıdığım E.isimli şahıs yanında iki kişi ile birlikte 20 metre uzağımızdan boş araziye doğru yürümeye başladılar, E."in yanındaki şahıslar sağlı sollu E."in kollarından tutuyorlardı, E.iri yapılı bir insandır, yanındaki şahıslar 1,60 m boylarında orta boylu kişilerdi, ben bu şahısları tanımıyorum, ancak hemen 2-3 m. arkalarından yine mahalleden tanıdığım A.isimli uzun boylu ince yapılı şahıs elinde arkasına doğru sakladığı bir bıçak ile peşlerinden yürüyordu, gördüğüm bıçağı büfenin ışığından yansıdığı için görebildim, bu bıçak ekmek bıçağı tabir edilen büyük bir bıçaktı, çakı bıçağı değildi, bir süre sonra E. ‘yetiş F.abi’ diye yüksek sesle bağırdı, bunun üzerine büfe tarafından yine uzun boylu, esmer bir şahıs çıkageldi, büfenin arkasındaki mermer atölyesinin köşesinde bir süre bekledi, daha sonra sesin geldiği yere koştu, bir süre sonra şahsın ‘yapmayın delikanlı mısınız? bir kişiye bu kadar çökülmez’ dediğini duydum, bu şahıs E.ile münakaşa eden şahısların arasına girdi, A. ve yanında gördüğüm tanımadığım şahıslar bunun üzerine bu şahsın üzerine saldırdılar, bir boğuşma oldu, ancak kimin kime vurduğunu görmedim, daha sonra A.ın ‘bıçaklandım’ diyerek olay yerinden hızar atölyesinden anayola doğru koştuğunu gördüm, diğer iki şahıs ta mermer atölyesinin içinden geçip aynı yere gittiler, E. ve diğer şahsı görmedim, biz bir tatsızlık olduğunu anlayınca arabanın farını yakmadan 20¬-30 m kadar gittik, daha sonra arkadaşım C. beni olay yeri yakınındaki orta refüjde bıraktı ben yürüyerek evime gittim” demiş, 28.12.2006 tarihli duruşmada; “…önceden tanıdığım E. isimli şahsı yanında ona göre daha kısa boylu iki kişinin götürmekte olduklarını, hemen arkalarında da 1-2 metre mesafede maktûl A.’ın elinde muhtemelen bıçak olduğunu tahmin ettiğim parlak bir cisim ile onları takip ettiğini gördüm. Bize yaklaşık 40 metre mesafeye vardıklarında E.’in ‘yetiş Fatih abi’ diye seslendiğini duydum, bunun üzerine sesin geldiği tarafa doğru şu an huzurda bulunan sanığın (F.’in) gittiğini, giderken de ‘yapmayın, etmeyin, bu delikanlılığa sığmaz’ diye bağırdığını duydum ve gördüm, zira şahısların yanına vardığımda da E.’i götüren şahısların E.’i bırakıp sonradan giden bu şahsın üzerine çullandıklarını gördüm. Bir süre sonra da bu yerden maktûl A.’ın ‘yandım veya yaralandım’ diyerek yola doğru koştuğunu gördüm, maktûlün biraz önce E.’in arkasından giderken elinde gördüğüm parlak cismin yola doğru giderken de elinde olup olmadığını fark edemedim, kısa bir süre sonra biz C. ile birlikte oradan ayrıldık” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Aynı şekilde ifade verenlerden, C.T. Cumhuriyet savcısı önündeki 29.06.2006 tarihli ifadesinde; “…Ben olay günü akşamı arkadaşımla birlikte Adanalılar Büfesine gittim, birkaç şişe bira aldık, daha sonra büfenin arkasında bulunan boş alana otomobilimizi park ettik, otomobilimizde bira içmeye başladık, bu sırada Adanalılar büfesinin ön tarafında bir münakaşa olduğunu duydum, bir süre sonra 3 kişi iri yarı bir kişiyi kollarından sürükleyerek büfenin arka tarafındaki boş araziye götürüyorlardı, bunlardan birinin elinde bıçak olduğunu gördüm, iki şahıs zorla götürdükleri kişinin sağ ve sol kollarından tutmuş götürürlerken, 3. bir şahıs peşlerinden elinde bıçak ile gidiyordu, elinde bıçak olan şahıs zayıf, uzun boylu bir şahıstı. Bir süre sonra bu şahısların bulunduğu yerden birisi ‘F. kurtar beni’ diye bağırdı, bunun üzerine Adanalılar Büfesinin ön tarafında oturmakta olan bir şahıs olay yerine koştu, burada aralarında boğuşma başladı, hava karanlık olduğu için bu şahısların kavga ettiğini hayal mayal görüyordum, ancak kimin kime vurduğunu bilmiyorum, daha sonra kavga yapan şahıslardan ikisi büfenin üst tarafından uzaklaştı, birisi de büfenin alt tarafından uzaklaştı, biz de olaydan tedirgin olduğumuz için oradan ayrıldık, ben otomobilim ile C.. isimli arkadaşımı mezarlık mevkiinde bırakıp Kocavilayet istikametine doğru devam ettim” demiş, 31.10.2006 tarihli duruşmada, “…50 metre kadar ötemizde iki kişi iri yapılı bir şahsın kollarına girmiş ‘yürü lan’ diyerek bulunduğumuz yerin çaprazına doğru götürüyorlardı. Hemen yanlarında da üçüncü bir kişi vardı. Götürülen şahısla birlikte toplam 4 kişilerdi. Götürülen şahsın arka¬sından giden 3. kişinin elinde parlak bir cisim vardı. O an bıçak olduğunu düşünmedim. Bu şahıslar bize yakın mesafeden çaprazımızdan geçtiler. 50 metre mesafeden bu şahıslarca götürülen iri yapılı şahsın feryadını duydum. Bu şahsın bıçaklandığını gördüm, ancak kimin bıçakladığına dair bir şey söyleyemem çünkü şahısları tanımıyorum. Bu arada ‘yetiş Fatih abi’ diye bağırdığını bizzat duydum. Bu feryat üzerine başka bir şahıs bu yere gelerek feryat eden şahsı götürenlere ‘yapmayın arkadaşlar’ dedi. Elleri açık vaziyette idi. Sonradan gelen bu şahsın elinde herhangi bir cisim görmedim. Elleri açık vaziyette geldiği için elinde bir şey olsa görürdüm. Bu şahsın ‘yapmayın arkadaşlar’ demesi üzerine, karşı taraftan ‘s.tir lan’ gibi bir söz geldi. Bunun üzerine karşılıklı kısa süreli bir boğuşma yaşandı. Sonra da hepsinin dağıldığını gördüm. O arada kim kimi bıçakladı göremedim. Arkadaşım Ö.ile birlikte farları yakmadan oradan uzaklaştık. O sırada hava karanlıktı, saat 20-21 sıralarıydı” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Yine bu gruptaki tanıklardan, M.T.., kollukta 17.06.2006 tarihli ifadesinde; “16.06.2006 günü saat 19.30 sıralarında yalnız olarak tekel büfesine gittim, burada oturup bira içmeye başladım, bira içerken yanıma tanımadığım 4-5 şahıs daha geldi, gelen şahıslarla sohbet ettik, sonra orada bulunan şahıslar arasında münakaşa oldu, saat 21.30 sıralarında buradan ayrılarak gittim, burada iken kimseyi tartışmayın veya olay yapmayın diye ikaz etmedim, olayları sonradan evime polislerin gelmesi üzerine öğrendim”, demiş Cumhuriyet savcılığındaki 27.06.2006 tarihli beyanında; “… olay günü saat 19:30 sıralarında olay yeri yakınında bulunan Adanalılar Tekel Büfesinin önünde briketin üstüne oturup büfeden aldığım birayı içiyordum, şahsen tanıdığım ancak isimlerini bilmediğim lakaplarının Antepli ve U.Ç. olduğunu bildiğim şahıslar da geldiler, onlar da birer bira alıp içtiler, kendi aralarında sohbet edip şakala¬şıyorlardı, daha sonra aynı yere E.ve F. isimli şahıslar geldi, onlar da bira alıp içmeye başladılar, daha sonra tanımadığım iki kişi daha geldi, onlar da bira alıp içmeye başladılar, bu sırada E..isimli şahıs Antepli fıkrası anlatayım dedi, en son gelen şahıslardan bir tanesi ismini bilmiyorum sinirlendi, hoşuna gitmedi bende Antepliyim dedi. E..ile bu şahıs ara¬sında bir tartışma oldu, bunun üzerine büfenin işletmecisi tartışan şahıslara tepki gösterdi, ‘arkadaş burada münakaşa etmeyin, buradan uzaklaşın’ dedi. Bunun üzerine ortalık sakin¬leşti, daha sonra ağacın oradan iki kişi daha geldi, tartışma tekrar büyüdü. E. tartışmanın çıkmasına sinirlendi, tepki gösterdi, bunun üzerine E. ve tanımadığım 4 kişi olay yeri yakınlarında bulunan tarlaya doğru yürüdüler, bu sırada F. büfenin önünde oturuyordu, ben F. isimli şahısa ‘arkadaş şu münakaşa edenleri ayırın’ dedim, daha sonra evime gittim, bıçaklama hadisesini görmedim”, şeklinde beyanda bulunmuş, 07.09.2006 tarihli duruşmada ise; “…sonradan A. ve A.’nin yanına iki kişi daha geldi, bu şahısların kim olduğuna dikkat etmedim, huzurdaki şahıslar olup olmadıklarını da bilemem, bunlar gelince önceki münakaşa yeniden başladı, büfeci tekrar gelip uyardı, sonra bizimle oturan E. karşı grup¬tan şahıslar ile birlikte konuşmak için yanımızdan ayrılıp gitti, E.’i götürenler 4 kişi idiler, bunlar maktûl A.ve yanındaki 3 kişiydi, E.’i çağırarak götürdüler, gittikleri taraftan münakaşa sesleri gelmeye başlayınca yanımda oturan F.e git bunları al gel, onları arala dedim ve olay yerinden ayrıldım. Kimsede bıçak görmedim” demiştir.
    Bu grubun son tanığı olan G.Y.ise, Cumhuriyet savcılığında 27.06.2006 tarihli ifadesinde; “Ben olay tarihinde akşam saat 21.00 sıralarında ...Mahallesinde Adanalılar Büfesine uğradım, kendime yemek sipariş ettim, bu büfenin bitişiğinde betonarme yerin üstünde daha önceden tanıdığım M.T. ile tanımadığım iki kişi daha oturu¬yordu, ayrıca mahalleden tanıdığım E.ve F.isimli şahıslar da vardı, kendileri ile selamlaştıktan sonra büfenin yakınlarındaki hızar atölyesinin önünde oturdum, hızar atölye¬sinin bekçisi de vardı, yemeğimi yerken büfenin bulunduğu yerden münakaşa sesleri geldi, hava karanlıktı, 3-5 dakika sonra sesler kesildi, yemeğimi yiyip bekçi ile sohbet ederken bir ya da iki mobiletli şahıs geldi, büfeye girdiklerini zannediyordum, daha sonra birden bire münakaşa başladı, itişme kakışma oldu, tanımadığım şahıslar E."e hitaben ‘erkeksen gel arkada dövüşelim’ diyorlardı, E.ve tanımadığım birkaç kişi büfenin arka tarafındaki boş arsaya indiler, 2-3 dakika sonra büfenin önünde oturan 1 kişi daha koşarak oradan gitti, ben ve yanımdaki bekçi orada neler olduğunu görmedik, ancak bir süre sonra ambulans geldi, birilerini aldı götürdü, daha sonra olay yerine polis geldi, bu olaylar olduğunda saat 22.00 sıralarıydı” demiş, 31.10.2006 tarihli duruşmada da benzer beyanda bulunmuştur.
    Olay sırasında maktûl ile aynı tarafta yer alanlar ise olayı daha farklı şekilde anlatmaktadırlar.
    Bunlardan mağdur V.T.., kolluktaki 20.06.2006 tarihli ifadesinde; “… 16.06.2006 günü saat 21.30 sıralarında .. Mahallesi K. A..Stadyumu altında bulunan CD dükkanımda bulunduğum sırada eniştem A. Y. beni cep telefo¬numdan arayarak ..Bulvarı üzerinde bulunan Adanalılar Tekel Büfesinde bulun¬duğunu, oraya gelmemi söyledi, iş yerimi kapatarak eniştemin telefonda söylemiş olduğu adrese gittim, eniştemin yanına vardığımda yanında isminin Ali oldu¬ğunu bildiğim 55 yaşlarındaki şahıs ile birlikte büfenin bitişiğinde bira içtiklerini gördüm, eniştem A., yarım birasının kaldığını, bitirip gidebileceğimizi söyledi, ben de kendisinin birasını bitirmesini beklerken hemen yan tarafta yaklaşık bir metre mesafede başka şahıslar da bira içiyorlardı, ancak şahıslar bizim bulunduğumuz yere ters ters bakıyordu, enişteme ne olduğunu sordum, eniştem ben oraya gelmeden önce Antepli Niğdeli fıkrası yüzünden tartıştıklarını her hangi bir meselenin olmadığını söyledi, bu sırada yan tarafta oturan şahıslardan kendisini daha önce hiç görmediğim, olay nedeniyle isminin Ersin olduğunu öğrendiğim şahıs yanımıza geldi ve eniştem A.’ı göstererek ‘ben bu adamı döveceğim’ dedi, ben de şahsa otur konuşalım aranızdaki sorunu halledelim dedim, şahıs halledilecek bir şey olmadığını ve eniştem A.’ı göstererek bu adam delikanlı, ben de delikanlıyım, bu adam ile kavga edeceğim dedi, ben de şahsa kavga etmek için gelmedim, birbirinizden özür dileyin ve olayı tatlıya bağlayın diye söyledim, bu sırada şahıs ben kimseden özür dilemem, ben bu adamla kavga edeceğim diyerek eniştem A.’ın üzerine yürüdü, hemen araya girdim, benim yanımda kavga edemeyeceklerini, müsaade etmeyeceğimi söyledim, bu sırada E. isimli şahsın yanında bulunan arkadaşları da olaya müdahale etmeye başladılar, problemin E. isimli şahıstan kaynaklandığını tahmin ettiğim için E.isimli şahsı kenara çekerek sakinleştirmek istedim, bu sırada E. isimli şahıs A.’ı itekleyerek hakarette bulundu, bir arbede yaşandı, bu sırada yanımıza E. isimli şahsın yanında bulunan yine ismini olay nedeni ile öğrenmiş olduğum F.isimli şahıs geldi, E. isimli şahıs F. isimli şahsa ‘vur bunları öldür’ dedi. F. isimli şahıs da elinde bulunan ekmek bıçağını rastgele sallamaya başladı, bizimle birlikte bulunan A. isimli şahıs karnından yaralandı yere düştü, E. bana sarılarak yumruk ile vurmaya başladı, A. vurmayın yapmayın durun diyerek bizi aralamak isterken, F. isimli şahıs elinde bulunan ekmek bıçağı ile A.’ın karın bölgesine vurdu, F.bıçağı A.’a vurmadan önce E.A.’ı göstererek buna da vur dedi, F. isimli şahıs da bıçakla A.a vurdu. Ben ise E. isimli şahsın elindeydim, şahsın elinden kurtulup kaçmak isterken E. beni de F. göstererek buna da vur dedi, F. isimli şahıs elinde bulunan bıçak ile benim sağ kalçama vurdu, bu sırada F.isimli şahıs elinde bulunan bıçağı rastgele sallamaya devam etti, gözü dönmüş şekilde bizim etrafımızda dolaşıyordu, bu esnada ben yere düştüm, iki arkadaşı daha geldi, onlar ile birlikte bana yerde iken tekme attılar, daha sonra yolun karşına geçerek bir arabaya binip olay yerinden ayrıldılar, ben şahısların gitmiş olduğu arabanın plakasını yaralı olmam nedeni ile alamadım, şahıslar yanımdan ayrıldıktan sonra ...Caddesinin üzerine büfenin yanına kaldırıma çıktım ve yoldan geçen bir araca elimi kaldırıp beni hastaneye götürmesini söyledim, tanımadığım bir araç ile hastaneye gittim…Ben bu güne kadar eniştem A..’ın defin işleri, gelen misafirler ve yaralı olmam nedeniyle ifade veremedim. Şikayetçiyim” demiş, Cumhuriyet savcılığında 03.07.2006 tarihli ifadesinde de, aynı şeyleri tekrar ederek, “kavga sırasında yırtılan gömleğim ile E.. isimli şahıs beni boğmaya kalktı, olay sırasında kullanılan bıçağın büfeden alınmış olabileceğini tahmin ediyorum, çünkü büyüklüğü itibarıyla üstte taşınabilecek nitelikte değil” şeklinde olayı anlatmış, duruşmada da benzer beyanlarda bulunmuştur.
    Mağdur A.A. ise, kolluktaki 16.06.2006 tarihli ifadesinde; “…A. isimli arkadaşla beraber Adanalılar Büfesi yanında oturup bira içiyorduk. Yan tarafta oturup içen beş kişi bize hitaben laf atmaya başladılar. Anteplileri Niğdeliler halleder gibi laflar sarfediyorlardı. Ben de kendilerine Antepli olduğumu söyledim. Bu ara A.isimli arkadaşım V. T.’ı telefonla arayarak yardım istedi. Beş kişiden 30-35 yaşlarında bıyıksız 80 kilo civarında bir kişi gelerek önce beni daha sonra A.’ı bıçakladı. Oraya gelen V.T.’ı da bıçakladı ve oradan kaçarak gittiler, beni bıçaklayan şahıstan davacı ve şikayetçiyim ” demiş, Cumhuriyet savcılığında 03.07.2006 tarihli ifadesinde; “…şahıslar aralarında Antepli-Niğdeli fıkrası anlatıyorlardı, Niğdeli Antepliyi halleder gibi sözler söylüyorlardı, bunun üzerine arkadaşım A.bu şahıslara tepki gösterdi, ‘biz de Antepliyiz, niye böyle fıkralar anlatıyorsunuz’ dedi, bunun üzerine bu gruptan iki kişi bizim yanımıza gelerek bize hitaben ‘bizim içimizde Antepli de var Niğdeli de var istediğimiz gibi konuşuruz’ dedi, bunun üzerine A. ile bu şahıslar arasında bir ağız münakaşası başladı, ben bu şahısları araladım, daha sonra A. cep telefonu ile bir arkadaşını aradı, karşısındaki şahsa ne söylediğini duymadım, daha sonra adını bu olay nedeniyle öğrendiğim V. T. yanımıza geldi, A."a hitaben ‘nedir mevzu’ dedi, A. da yan tarafta oturan şahıslarla aralarında geçen diyaloğu anlattı. V."ı gören bu şahıslar V."a hitaben ‘sen kabadayı mısın? Bunlara yardıma mı geldin, gel konuşalım’ dediler, V. ve A. ile karşı guruptan iki kişi konuşmak üzere büfeden uzaklaşıp boş araziye doğru yürüdüler, ben de bir süre sonra peşlerinden gittim, münakaşa yapacaklarını düşündüğüm için aralamak istiyordum, ancak bir ara bu şahıslar bize saldırdılar, ilk önce iri yarı bıyıksız olan şahıs hiçbirşey söylemeden sol böğrüme doğru bir bıçak salladı, ben yaralandım ve oradan kaçtım, bu sırada ‘vurun, öldürün’ gibi sesler geliyordu, kimin kime vurduğunu bilmiyorum, ben tedavi için hastaneye gelmiştim, V.da hastaneye gelmişti, V.’ın bir yakını hastaneye bizi ziyarete geldiğinde A."ın öldüğünü söyledi, ben bu şahısları tanıyorum, aramda bir husumet yoktur. Bu nedenle şikayetçi değilim” demiş, duruşmadaki 07.09.2006 tarihli ifadesinde ise; aynı şeyleri tekrar ederek, “bana bir kere bıçak sallayarak yaralayan iri yarı adam buradaki F.T.’tur, istese beni öldürebilirdi, sanki sen aradan çık dercesine salladı, A.’ın nasıl yaralandığını bilmiyorum, A.’da bıçak görmedim, olsa görürdüm, biraları açmak için bıçak vs. bir şey var mı diye sorduğumda yok demişti, A.’da bıçak yoktu, ben şikayetçiyim ancak müdahale talebim yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Diğer tanıkların oluş anına ilişkin ayrıntılı bilgileri bulunmamaktadır.
    Bunlardan; olayın başladığı tekel büfesinin sahibi olan M.T. kolluktaki 17.06.2006 tarih ve 01.28 saatli ifadesinde; “16.06.2006 günü saat 22.00 sıralarında çalıştırmış olduğum tekel büfesine isimlerini bilmediğim iki şahıs geldi. İki adet bira alarak iş yerinin arka tarafında bulunan boş araziye doğru gittiler, bu şahıslardan öncede iki şahıs daha gelip bira alıp aynı yere içmek için gitmişlerdi. Aradan biraz zaman geçtikten sonra şahısların birbirleri ile ağız münakaşası yaptıklarını duydum. Delikanlı ol lan gibi laflar duydum. Şahıslar ile aramızda 15-20 metre kadar mesafe vardı. Şahıslara benim iş yerimin yanında münakaşa etmeyin uzaklaşıp gidin dedim. Tamam ağabey diyerek iş yerimin arka tarafında bulunan boş araziye doğru gittiler. 15-20 dakika sonra ismini bilmediğim bir şahıs bana bıçak soktular diyerek bağırarak ambulans çağırdı, gelen ambulansa binerek gitti. Daha sonra ben iş yerimi kapatıp bitişiğimde bulunan iş yeri arkadaşlarımın yanına gittim. Ben bıçaklama olayını görmedim” demiş, kolluk tarafından tekrar bilgisinin alınmak istenmesi üzerine aynı tarihte saat 12.15 te verdiği ifadede ise; “…Önceki ifadem sırasında sorulmayan bazı hususları söylemeyi unuttum, bunları belirtmek istiyorum. E. Ç. ile F. T.t isimli şahısları sürekli olarak benim tekel büfemden cumartesi günleri bira alıp arka taraftaki arazide içtiklerinden dolayı tanırım, A. isimli şahsı da şahsen tanırım bu şahıs da zaman zaman benim işyerime gelir ve bira alır, arka tarafta içerdi, 16.06.2006 günü saat 22.00 sıralarında işyerimde iken F. isimli şahıs geldi, benden bira aldı ve gitti, arkasından E. isimli şahısta geldi, O da benden bir bira aldı, aradan 15 dakika geçtikten sonra A.ile yanında bulunan tanımadığım bir şahıs motorla geldiler onlar da iki bira aldılar ve gittiler, aradan 10 dakika geçtikten sonra dışarıdan sesler geldiğini duydum, dışarı çıktığımda benden bira alan şahısların ağız münakaşası yaptıklarını gördüm, şahıslara burada münakaşa yapmayın buradan uzaklaşın dedim, şahıslar da hızarın arka tarafındaki boş araziye gittiler, aradan 15 dakika geçtikten sonra bir bağırma sesi duydum, tekrar dışarı çıktığımda A. isimli şahıs bana bıçak soktular dedi, yoldan karşı tarafa geçti, ben de karakola gittiğini düşündüm, sonra A. geri döndü yolun karşı kaldırımına oturdu, hemen büfeyi kapattım, sonra bekçi arkadaşların yanına gittim, ambulansı arattırdım, ambulans geldi, şahıslar hastaneye götürüldüler, E. ile F." in araba ile geldiklerini önce görmedim ancak, olaydan sonra araçlarının yolun karşı tarafında olduğunu gördüm, olay sırasında kimin kimi bıçakladığını görmedim” şeklinde beyanda bulunmuş, 07.09.2006 tarihli duruşmada ise; önceki beyanlarını tekrarla, olay sırasında kimsenin büfeden bıçak almadığını söylemiştir.
    M.D.ise kolluktaki 17.06.2006 tarihli ifadesinde; “… 16.06.2006 günü saat 22.00 sıralarında bekçiliğini yaptığım ağaç biçme atölyesinin arka tarafından tanımadığım bir şahsın beni bıçakladılar diyerek koştuğunu gördüm. Şahsı tanımıyorum, bıçaklama olayını görmedim. Sadece tanımadığım bir şahısın bana bıçak soktular diyerek bağırdığını gördüm” demiştir.
    Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
    Sanık F., gece vakti Adanalılar isimli tekel büfesi önünde E.ve diğer arkadaşları ile birlikte bira içerken, anlatılan bir fıkra nedeniyle aynı yerde bira içmekte olan başka bir grupla E. arasında tartışma çıkmış, ilk etapta bu tartışma yatıştırılmış, daha sonra diğer grupta bulunan maktûl A.’ın telefon ederek olay yerine kayınbiraderi V.’ı çağırması ve V.’ın da olay yerine gelmesi üzerine yatışan tartışma yeniden başlamıştır.
    Bu aşamada, A.ve V., kendilerine göre oldukça iri olduğu ifade edilen E.’in kollarına girmek suretiyle, E.’i konuşmak için boş araziye doğru götürmüşler, elinde bıçak olan A. da onların hemen arkasından aynı araziye doğru gitmiştir.
    Karanlık ve ıssız olduğu anlaşılan alanda yeniden alevlenen tartışma sırasında, A., V. ve A., E.’i darp etmişler, aynı zamanda E., A.tarafından sağ kalçasından bıçaklanmıştır.
    Bunun üzerine, E.’in “F. abi yetiş” şeklinde bağırmasının ardından, büfenin önünde oturmakta olan sanık F. kavganın olduğu yere doğru koşmuş, olay yerine gittiğinde arkadaşı E.’in yaralı olarak yerde yattığını görmüş, tam bu sırada da maktûl A. tarafından kendisine bıçakla saldırılması üzerine, A.ile boğuşmak suretiyle A.ın elindeki bıçağı almıştır.
    Bundan sonraki aşamada, sanık F.arkadaşı E."in yaralanıp kendisine de saldırılmış olmasından dolayı kapıldığı tehevvürün etkisi ile eline geçirdiği bıçakla, o sırada saldırılarına son vermiş olan A., V. ve A."yi yaralamış, yaralananlardan A.da kısa bir süre sonra ölmüştür.
    Bu durumda; somut olay açısından yasal savunma ve yasal savunmada sınırın aşılması hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekmektedir:
    Yasal savunma 5237 sayılı TCY.nın 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorun¬luluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” biçiminde düzenlenmiştir.
    Öteden beri öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere; 5237 sayılı TCY.nın 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nede¬nlerinden birini oluşturan yasal savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta, dolayısıyla eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Ancak, yasal savunmanın kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Yasal savunmanın saldırıya ilişkin koşullarını;
    a) Bir saldırının bulunması; burada somut bir saldırının varlığı gerekmekte ise de, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.
    b) Saldırının haksız olması,
    c) Saldırının herhangi bir hakka yönelik olması,
    d) Saldırı ile savunmanın eşzamanlı bulunması,
    Şeklinde;
    Savunmaya ilişkin koşullarını ise;
    a) Savunmada zorunluluk,
    b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunması (Ölçülülük ilkesi),
    Biçiminde saymak olanaklıdır.
    Bu açıklamalar ışığında, sanığın maktûl A.’a yönelik eyleminin yasal savunma kapsamında kabul edilip edilemeyeceğine gelince;
    Somut olayda saldırının tekrarlanabileceği kabul edildiği takdirde, saldırı ve savunmaya ilişkin diğer koşulların bulunduğu kabul edilebilir ise de, “gerçekleştirilen savunma, maruz kalınan tecavüzü defedecek ölçüde olması” yani “saldırı ile savunma arasında oran bulunması” koşulu gerçekleşmediğinden yasal savunma koşullarının oluştuğundan bahsedilemez. Zira, maktûlün, kendisinin ve arkadaşının vücut dokunulmaz¬lığına yönelik saldırısı karşısında, sanığın savunma hakkının doğduğunun kabulü olanaklı ise de; sanığın maktûlün elinde bulunan bıçağı aldıktan sonra silahsız ve bir anlamda savunmasız kaldığı anlaşılan maktûl ve mağdurlara bıçakla vurması eyleminde, savunma ile saldırı arasındaki dengenin savunma lehine bozulmuş olduğu, dolayısıyla da ölçülülük ilkesinin ihlal edilmiş olması nedenine dayalı olarak yasal savunma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
    Savunmanın yasal savunma koşullarında başladığı, fakat ölçülülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle yasal savunmanın kabul edilmediği bu gibi durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
    “Sınırın aşılması” da 5237 sayılı TCY’nın 27. maddesinde “ceza sorumluluğunu etkileyen nedenlerden biri” olarak düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCY’nın 27. maddesinin 1. fıkrası; “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırıla¬biliyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indiri¬lerek hükmolunur” şeklinde olup, madde metninde yer alan “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresinden yasa maddesinin ve gerekçesinin aksine öğretide kabul edilen görüşe uygun olarak “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılmasının” anlaşılmasının isabetli olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
    Diğer taraftan, 5237 sayılı TCY’nın 27. maddenin 2. fıkrasında, “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmek suretiyle, bu fıkranın uygulama alanı “yasal savunma” ile sınırlan¬dırılmıştır.
    Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyece¬ğinden, bu durumda fail hakkında 5271 sayılı CYY’nın 223/2-d bendi uyarınca beraat kararı verilmesi gerekecektir. Buna karşılık, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni değil, 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden birisi olduğundan, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, Yasanın 27/1. maddesine göre indirimli ceza veya Yasanın 27/2. maddesine göre 5271 sayılı CYY’nın 223/3-c bendi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir.
    Şu halde, 27. maddenin 1. fıkrasının uygulanabilmesi için; öncelikle bir hukuka uygunluk nedeninin söz konusu olması ve failin, bu hukuka uygunluk nedenine ilişkin koşulların sınırlarını “kast olmaksızın” aşması gerekmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da sınır kasten aşılmış ise bu fıkra ile uygulama yapılamayacaktır.
    Somut olayda; sınırı kasten aştığı hususunda duraksama yaşanmayan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 27/1. maddesi kapsamında değerlendi¬rilemeyeceği açıktır.
    Sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesi kapsamında değerlen¬dirilip değerlendirilemeyeceğine gelince;
    5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesinin uygulanabilmesi için;
    1-Yasal savunma kapsamında korunabilecek bir hakkın bulunması,
    2-Saldırıya ilişkin koşulların gerçekleşmesi,
    3-Savunmaya ilişkin koşullardan “ölçülülük” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
    4-“Sınırın aşılmasının” mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi,
    Gerekmekte olup, bu koşulların birlikte gerçekleşmesi halinde, yasal savunmada sınırı aşan faile ceza verilmeyecektir.
    Bu durumda; kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, yasal savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla burada belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira, kişi sırf maruz kaldığı saldırının tesiriyle, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak yasal savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık; sırf saldırının etkisiyle değil de, (velev ki saldırıdan kaynaklanmış olsa dahi) öfke ve gazap gibi nedenlerle sınırı aştığında ise aynı korumadan faydalanamayacaktır. Başka bir deyişle, sınırın aşılması konusunda failin o anda içinde bulunduğu ruh hali gözönünde tutulacaktır. Yani, failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının def’inden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise “yasal savunmanın” sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
    Somut olayda; maktûl ve mağdurlar öncelikle E.’in vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırıda bulunmuşlar, E.’in bağırarak yardım istemesi nedeniyle sanık F.’in olay yerine gelmesi üzerine de, bu saldırıyı “F.’e” yöneltmişlerdir. Sanık F..e yönelik saldırı, maktûl tarafından “bıçakla”, mağdurlar tarafından ise “taşlar ve mermer parçaları ile” yapılmıştır. Burada maktûl ile mağdurlardan gelen ve “sanığın yaşam hakkına veya en azından vücut dokunulmazlığına” yönelen haksız bir saldırı bulunmakta ve devam etmekte ise de; sanık Fatih’in girdiği mücadele sonunda A.’ın elindeki bıçağı almasının ardından, maktûl ve mağdurların saldırıları durmuş, fakat sanık olaydan kaynaklanmış bile olsa arkadaşının yaralanmasından duyduğu üzüntünün ve kendisine karşı yapılmış ve bitmiş olan saldırının kızgınlığı ile maktûl ile mağdurları bıçakla yaralamış, eline geçirdiği bıçakla maktûlün önce sağ karın kısmına vurarak karaciğer sağ alt lobunu, bununla da yetinmeyerek bıçağı yukarı doğru hareket ettirerek sağ diyaframayı parçalayarak, ölüme neden olmuştur. Bu şekilde gerçekleşen olayda üzüntü ve kızgınlığın etkili olduğu, dolayısıyla, ağır düzeydeki haksız tahrik altında işlenmiş kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarından bahsedilebilirse de, mazur görülebilecek bir korku, panik ya da heyecanın tesirinden söz edilemeyeceğinden, 5237 sayılı TCY’nın 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının oluştuğu söylenemez.
    Bu itibarla; Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik görülmediğinden, yerel Cumhuriyet savcısı temyizinin kabulüyle, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.11.2009 gün ve 225-407 sayılı direnme hükmünün, tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA,
    2- Dosyanın Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.10.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara