Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/9-95 Esas 2010/163 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/9-95
Karar No: 2010/163

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/9-95 Esas 2010/163 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2010/9-95 E.  ,  2010/163 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname : 2010/20471
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ANKARA 10. Asliye Ceza
    Günü : 12.11.2009
    Sayısı : 1087-1333

    Sanık R... K...’nun, taksirle öldürme suçundan beraatına ilişkin, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.02.2007 gün ve 761-103 sayılı hükmün, katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.06.2009 gün 18024-7055 sayı ile;
    “…Oluşa ve dosya kapsamına göre, dosyada mevcut Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 14.12.2006 tarihli, olayda sanığın da kusurunun bulunduğunu belirten raporunun oluşa uygun olduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
    Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince de, 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayı ile;
    “Olay günü saat 17.40 sıralarında sanığın yönetimindeki ....AN 1074 plakalı otomobil ile AŞTİ istikametinden Gölbaşı istikametine sol şeritte seyrettiği sırada ve olay mahalli 70 Gün tabir edilen köprü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş yönüne göre sol taraftan orta refüjün karşı tarafına geçmeye çalışan yaya Ö... A...’ya çarparak ölümüne neden olduğu yolunda cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.
    Suç tutanağı ve Adli Tıp raporu sanığı da olayda kusurlu olarak göstermiş, mahkememizce bütün gerekçeleri detaylı yazılarak beraat hükmü kurulmuş, kararımızı inceleyen Yargıtay’ca Adli Tıp raporuna itibar edilmemesi gerekçe gösterilerek hüküm bozulmuştur.
    Her şeyden önce: Hiçbir ceza mahkemesi tıp bilimi haricinde yani hukuk bilgisinin dışına taşacak bilgi haricinde hiçbir bilirkişi raporu ile bağlı değildir. Ceza hukukunun temel prensibi budur.
    Mahkeme hakimi, heyetiyle birlikte olay yerinde bizzat uygulamalı keşif işlemini gerçekleştirmiş, her şeritten ve keşif yapılan saatte sol ve sağ şerit olmak üzere dörderli olmak kaydıyla sekiz ayrı şeritten araçların en az 70 ve üstü kilometre hızlarda gidip geldiği bizzat gözlenmiş ve tespit edilmiştir.
    Bilirkişiler tarafından hakimin talimatıyla çekilen fotoğraflar, olay yerine yakın yaya üst geçidinin bulunmasına rağmen yola fırlayan ölenin geçtiği yukarıda tarifi yapılan altı şeritteki tüm araçları trafik kazası tehlikesine soktuktan sonra sanığın önüne aniden çıkması sonucu kazanın meydana geldiği sabittir.
    Ceza mahkemeleri kendi bilgi, tecrübe ve hukuk alanına giren konularda hiçbir bilirkişi raporuna bağlı olmayacakları tüm yargı sistemimizde kabul edilmesine rağmen bozma kararının gerekçe gösterilmeden adli tıp raporuna uyulmaması nedeniyle kararın bozulmasına şeklinde hükmedilmesi karar veren mahkemece yasaya uygun görülmemiştir.
    Ölen kişi, sekiz şeritte belirtilen şekilde seyretmekte olan tüm araçların bu araçların şoför ve yolcularını tehlikeye uğratmak suretiyle yola girmiş ve bunun sonucunda istenmeyen ölüm olayı meydana gelmiştir.
    İddia, savunma, taraflar arasındaki paraya yönelik anlaşma, anlaşmamazlık mahkemenin kararında hiçbir şekilde gözönünde tutacağı bir husus olmamıştır.
    Ölenin yakınlarının maddi ve manevi yönden tatmin edilmesi hususu hukuk mahkemelerinde bilindiği üzere her zaman takibi mümkün ve yargılaması yapılabilen bir husus olduğuna göre sanığın bu trafik kazası sonucunda kendisinden beklenen edimleri yerine getirmemesi de bu olayda kusurlu olduğuna bir karine teşkil edemez.
    Dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda karar verecek hakimi adeta Adli Tıp Kurumu raporu böyle istiyor ceza vereceksiniz şeklinde bir hukuk mantığıyla karar vermeye yönlendirmenin yasaya uygun olmayacağı düşünülmektedir” gerekçesine dayalı olarak, önceki hükümde direnilmesine ve sanığın meydana gelen sonuç olayda yasal anlamda kusurunun bulunmadığı kabul edilmekle 5271 sayılı CYY’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatına karar verilmiştir.
    Direnme hükmünün katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 16.04.2010 gün ve 20471 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan verilen hükme hasren yapılan incelemede:
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanık R..K..’nun, 14.07.2006 tarihinde kullandığı otomobille çarpmak suretiyle Ö. A..’ın ölümüne neden olduğu olayda, taksirinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Dosya incelendiğinde;
    14.07.2006 tarihinde düzenlenen trafik kazası tespit tutanağına göre; aynı tarihte saat 17.40 sıralarında, gündüzleyin, havanın açık, yerlerin kuru olduğu bir ortamda meydana gelen olayda, sürücü R..K..’nun kullandığı ...AN 1074 plakalı aracın çarpması sonucu yaya Ö. A..’ın öldüğü,
    Sürücünün, tutanağı düzenleyen polis memurlarına; Konya Yolu’nda, Ankara-Konya istikametinde seyrederken, 70 Gün Köprüsü altında soldan sağa geçiş yapan yayanın ayakkabısının çıktığını, onu almak için geri döndüğünde ise, otomobilin sol ön kısmı ile ona çarptığını ve 21 metre sonra durabildiğini söylediği,
    Yaya geçidi bulunmayan olay yerinde çarpma noktasının, bölünmüş yolun, Ankara-Konya istikametine giden bölümünün sol tarafında ve orta refüjun hemen yanı olduğu,
    Yaya Ö... A...’nın, yaya geçişine müsait olmayan yol bölümünü kullanarak karşıdan karşıya geçiş yapmak istediği sırada çarpmanın meydana geldiği, kazanın oluşumunda, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi uyarınca, yaya kusurlarından (Kod 4) te yer alan kuralı ihlal ettiği,
    Olayın, 14.07.2006 günü saat 18.00 sıralarında ihbar edilmesinin ardından, saat 19.59 da alınan rapora göre; sanık R..’nın alkolsüz olduğu, sol elinden basit bir tıbbi müdahale ile iyileşecek şekilde yaralandığı; olayda yaralanan 1964 doğumlu Ö.... A...’nın ise, aynı gün saat 21.45 sıralarında, genel beden travmasına bağlı pelvis kemik kırığı, fibia kırığı ve vertebra kırığı ile karakterli beyin kontüzyonu ve toraks içi akciğer kontüzyonu sonucu öldüğü,
    Kusurun belirlenmesi için, Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İ... P... Nın, dosya üzerinde yaptığı inceleme sonunda 19.07.2006 tarihinde hazırladığı raporda; olayın meskun mahalde, orta refüj ile bölünmüş, 16 metre genişliğinde tek şeritli, çok yönlü asfalt kaplamalı yolda meydana geldiğini, o sırada yolun kuru, görüşün açık olduğunu, çarpan araca ait 7 metrelik belirgin fren izinin bulunduğunu, aracın çarpma noktasından 21 metre ileride orta refuje 0.60 metre mesafede durabildiğini, trafik kazası tespit tutanağına göre hız limitinin aşılmadığını belirttikten sonra; olayda, sürücü R. K..’nun, 16 metre genişliğindeki yolun sol şeridini takiben seyri esnasında yolun solundan orta refüj üzerinden ani olarak aracının seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle kusursuz olduğunu, maktulün ise ilk geçiş hakkını araçlara vermeden aniden sürücünün seyir şeridine çıkmış olması nedeniyle tamamen kusurlu olduğunu kanaat olarak bildirdiği,
    Mahkemece 13.11.2006 tarihinde olay yerinde yapılan keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisi tarafından verilen raporda;
    Olay yerinin yerleşim birimi içi, bölünmüş karayolu olan Konya Yolu olduğu, taşıt yolunun 16 metre genişlikte, tek yönlü, 4 şeritli, en sağda emniyet şeridi bulunan asfalt kaplamalı, düz ve gidiş istikametinde yüzde 1 çıkış eğimli olduğunun görüldüğü,
    Olay yerinde yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak bulunmadığı,
    Olay yerinin üstünden geçen .....Bulvarı üst geçidinin mevcut olduğu, üst geçidin her iki yanında yaya yolunun bulunmasına rağmen, köprü altından yayaların köprü üstüne çıkmasını sağlayacak merdiven veya asansör sistemi bulunmadığı, yayaların buradan yararlanabilmek için Balgat Semti yönünde 100 metre geri gitmelerinin gerektiği,
    Olay vaktinin gündüz, havanın açık ve yol yüzeyinin kuru, trafik yoğunluğunun fazla olduğu, görüşe engel cisim bulunmadığı,
    Sürücünün Ankara-Konya istikametinde, köprünün ikinci ayağının hizasına geldiği sırada yola çıkan yayaya sol ön tarafı ile çarptığı, 21 metre sonra durduğu,
    Saptamalarına yer verildikten sonra;
    Olayın, taşıt yolunun karşısına geçmek isteyen yayanın, kurallara aykırı davranışı nedeniyle meydana gelmiş bir trafik kazası olduğu, bu olayda yaya Ö...’nün, taşıt yolunun karşısına geçmek için 2918 sayılı Yasanın 68/b maddesine uyması, yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak giriş çıkışı olmayan yerden karşıya geçişe başlamadan önce yoldan geçen taşıt trafiğini kontrol etmesi, trafiği tehlikeye atmaması ve güvenli geçiş yapabileceğinden emin olmadan taşıt yoluna girmemesi, yaklaşık 100 metre gerisinde bulunan köprü çıkışına kadar yürümesi ve köprünün üstündeki yaya yolundan güvenli bir şekilde geçmesi zorunlu olmasına rağmen, sadece gidişe ayrılmış kısmının 16 metre genişlikte olduğu, tek yönlü, 4-5 şerit halinde hızla akan trafiğin arasından karşıya geçmek istediği ve taşıt yolundan geçen araçların hız ve mesafelerini dikkate almadan kontrolsüz ve tedbirsiz bir şekilde taşıt yoluna girdiği için olayda asli kusurlu olduğu,
    Sanığın ise, olay yerinde 21 metre fren izi ile durabilmesinden olay öncesi hızının 57 km olduğunun anlaşılması, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe olması, aracın 50 km hızla gitse dahi durabilmesi için en az 27 metre mesafe bulunmasının gerekmesi, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının olayda etkisinin bulunmaması nedeniyle kusursuz olduğu,
    Görüşünün bildirildiği;
    Buna karşılık; Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 14.11.2006 gün ve 3123 sayı ile düzenlenen raporda; trafik kazası tespit tutanağındaki tespitlere iştirak edildiği ancak kusurla ilgili olarak diğer bilirkişilerce verilen raporlara iştirak edilmediği belirtildikten sonra;
    Sürücü R... K...’nın sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö... A...’ya çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu,
    Yaya Ö... A...’nın ise, 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu,
    Tespit ve kanaatine yer verildiği,
    1953 doğumlu olan sanığın sabıkasının bulunmadığı;
    Sanık R... K...’nın, kolluktaki 15.07.2006 tarihli savunmasında; “Saat 17.30 sıralarında, kendime ait otomobilde Ankara-Konya istikametinde seyir halinde idim, yanımda eşim de vardı, sol şeritten gidiyordum, 70 Gün Köprüsü altına gelmiştim ki, benim sol tarafımda kalan orta refüjden gelen şahıs birden otonun önüne atladı, ben bunu görür görmez frene basmış isem de duramadım ve aracımın ön sol kısmı ile çarptım ve hemen olay yerinde durdum, yaralanan şahsı oradan geçen bir arabaya bindirip sağlıkçı olan eşimle birlikte hastaneye gönderdim. Benim hızım tahminen 50 km civarında idi. Kaza anında trafik çok yoğundu. Olaya M.... A... İsimli sürücü de tanık oldu. Kaza yerinin üstündeki köprüde yaya yolu mevcuttur, bu şahıs neden araç yolunu seçti bilemiyorum” derken, sulh ceza mahkemesi hakimi önündeki aynı tarihli (avukatlı) sorgusunda, aynı şeyleri tekrar ettikten sonra; “ölen şahıs ayakkabısını tam olarak giymemiş, tabanına basmıştı. Önüme çıkınca ayakkabısının birisi çıkmış gibi oldu, biraz durakladı, sanırım panikledi, o anda her şey oldu, ani gelişti, şahsın geçiş yaptığı yerde yaya geçidi yoktur, yol 5 şeritli olup tüm şeritler dolu idi, fazla hız yapma imkanım da yoktu, köprünün üzerinde yayalar için geçiş yolu olduğu halde şahıs bu geçişi kullanmamıştır” dediği, Cumhuriyet savcısı huzurundaki 14.08.2006 tarihli (avukatlı) savunmasında da, aynı savunmayı tekrarla, şahsın yola çıktığı yerde bir de köprünün sütunu vardı, onun arkasından fırladı, şeklinde ilavede bulunduktan sonra mahkemedeki 17.10.2006 tarihli savunmasında da aynı şekilde beyanla, hızının 45-50 km civarında olduğunu, zaten yolun dolu olması nedeniyle daha hızlı gidemeyeceğini belirtip, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanları tekrar ettiği,
    Tanık M... A...’nın, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında, kendi kullandığım otomobil ile Ankara-Konya istikametinde sol şeritte seyrediyordum, ......... Plakalı otomobil ise, benim önümdeki aracın önünde gitmekte idi. Kazada yaralanan şahıs da, bizim gidiş istikametimize göre yolun orta kısmında iken, geriye yani yolun soluna dönüş yapınca plakasını verdiğim araç ona çarptı, çarpmanın etkisi ile şahıs havaya kalkıp yere düştü. Ben hemen durdum. Benim aracım yüksek olduğu için ben olayı net olarak gördüm. Kazadan sonra, çarpan araçtaki şahıs ve eşi yaralıya müdahale ettiler, yaralıyı başka bir araca bindirip hastaneye gönderdik. Hızımız tahminen 60-70 km. civarında idi” derken, mahkemedeki 17.10.2006 tarihli ifadesinde; “aynı şeyleri tekrar etmekle birlikte, ben bu yolda yıllardır araç kullanırım, bu yolu iki yönlü olarak o günkü kadar hareketli görmemiştim, öyle ki her iki yöndeki araçlar neredeyse kaldırıma adeta sıfır konumda çarpacak gibi gidiyorduk, bu nedenle 60-65 km hızımız vardı, bir ara ölenin kenardan yola fırladığını görünce hemen fırlama diye bağırmak istedim, o sırada kaza oldu, araçlar durdu, öndeki aracın sürat yapabilmesi mümkün değildi, yol anormal hareketli idi” dediği, ölen kişinin yola koşarak mı, yürüyerek mi geçtiğinin sorulması üzerine bunu bilmediğini söylediği, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanı tekrar ederek, kendi hızının 60-65 km olduğunu belirttiği,
    Aynı zamanda olayın görgü tanığı olan sanığın eşi M.... K....’nın, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında eşim R..’nın kullandığı otomobil ile Ankara-Konya istikametinde en sol şeritten seyir halinde idik, hızımız tahminen 50-60 km. civarında idi, 70 Gün Köprüsü’nün altına geldiğimiz sırada, aniden bizim gidiş istikametimize doğru sol tarafımızdan orta refüjde bulunan bir şahıs yolu kontrol etmeden koşar vaziyette gelip otomuzun önüne kendisini attı, eşim de duramayıp ona çarptı, ben hemşire olduğum için hemen yardıma koştum, başka bir arabaya bindirdik, ben de yanında olduğum halde hastaneye gittik” şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de benzer beyanı tekrar ettiği, kendisine sorulması üzerine ise çarpmadan önce bir ayakkabı vardı şeklinde anlatımda bulunduğu,
    Tanık D... K...’nın ise, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte; “Ben olay yerinde yaya olarak bulunuyordum, yaya kişi gösterdiğim yerden yola girer girmez, araç ona çarptı. Araç çok süratli geliyordu” dediği, sorulması üzerine, yolda ayakkabı görmediğini ifade ettiği,
    Anlaşılmıştır.
    Olayda sanığın taksirinin bulunup bulunmadığı konusuna gelince:
    5237 sayılı Yasanın 21/1. maddesine göre, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” Bununla birlikte, 22/1. madde uyarınca, kanunda açıkça belirtildiği hallerde taksirle işlenen fiiller de cezalandırılabilir. Ayrıca, 22. maddenin 2. fıkrasında; “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükümlerine yer verilmiştir.
    5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinde de; “Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması” halinde beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
    Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    Kendi kullandığı otomobille, Ankara-Konya istikametinde, çok şeritli ve olay saatinde oldukça kalabalık olan yolda, yasal hız limitine yakın bir süratte seyreden sanığın, köprü altında bulunan kolonların ardından yola giren maktule çarparak ölümüne neden olduğu somut olayda; ölüm neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştiği ve sanığın ancak taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulabileceği hususunda kuşku ve uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    Sorun; sanığın, taksirli suçtan sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan kusurlu davranışı yapıp yapmadığı, başka bir deyişle de taksirinin bulunup bulunmadığı noktasında düğümlenmektedir.
    Kusurun belirlenmesine yönelik olarak verilen raporlar incelendiğinde;
    Trafik kazası tespit tutanağında, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi (kod 4) te yer alan yaya kusurlarını işleyen maktulün olayda kusurluğu olduğunun,
    Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İ... P....’nın raporunda, sanık tarafından hız limitinin aşılmadığının, ani olarak aracın seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle sürücünün olayda kusurunun bulunmadığının,
    Mahkemece gerçekleştirilen keşif sonunda keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisinin verdiği raporda; aracın belirlenebilen hızının yaklaşık 57 km olduğunun, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe bulunduğunun, aracın yasal limit olan 50 km hızla gitmesi halinde bile en az 27 metre sonra durabileceğinin, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının sonuç üzerinde etkisinin bulunmadığının, bu nedenle sanığın kusursuz olduğunun,
    Belirtildiği görülmektedir.
    Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince dosya üzerinde inceleme yapılarak düzenlenen raporda ise; “Sürücü R... K....’nın sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracısının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö... A...’ya çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu, ölen Ö.... A...nın ise 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu” kanaati bildirilmiştir.
    Sanık savunmasında, hızlı gitmediğini, maktulün birden önüne fırladığını, ayakkabısı ayağından çıkmış gibi olduğunu ve olayı engellemek için bir şey yapmaya fırsatının kalmadığını dile getirmiş, tanıklar da sanık savunmasını doğrulayarak, olay günü yolda olağan dışı bir kalabalık bulunduğunu özellikle vurgulamışlardır.
    Buna göre, yerel mahkemece soruşturma aşamasında alınan raporla, yapılan keşif sonunda düzenlenen rapora itibar edilmek ve dosyadaki tüm deliller keşifte yapılan gözlemle birlikte değerlendirilmek suretiyle, sanığın taksirinin bulunmadığı sonucuna varılmış, Özel Dairece ise Adli Tıp Kurumu Şubesi’nden alınan raporun dosya kapsamıyla uyumlu olduğundan bahisle, bu rapora dayalı olarak “taksirle öldürme” suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği yönünde hüküm bozulmuştur. Yerel mahkemece bu karara karşı direnilmiştir.
    Şu durumda; dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere, maktulün asli kusurlu olduğu olayda; trafiğin mevcut koşullarına göre gerekli tedbirleri almayarak, hızını yol durumuna göre ayarlamadığı, ayağından ayakkabısının çıktığını algılayabilecek kadar bir zaman diliminde görme şansına sahip olduğu ve bu anlamda önüne aniden fırladığı söylenemeyecek olan maktulü korna çalarak uyarmadığı gibi, ona çarpmamak için fren dahi tatbik etmediği anlaşılan sanığın da tali derecede kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.
    Bu itibarla, katılanlar vekilleri ile yerel Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, yerel mahkeme direnme hükmü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak bozulmalıdır.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi ise; “direnme hükmünün onanması” yönünde karşıoy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayılı direnme hükmünün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, Ankara 10. Asliye Mahkemesince gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.06.2010 tarihli ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2010 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara