Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/8-51 Esas 2010/162 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/8-51
Karar No: 2010/162

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/8-51 Esas 2010/162 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2010/8-51 E., 2010/162 K.

Ceza Genel Kurulu 2010/8-51 E., 2010/162 K.

  • DOĞRUDAN KAST - OLASI KAST
  • FİKRİ İÇTİMA
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 44 ]
  • 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 21 ]
  • "İçtihat Metni"

    Sanık Abdulkadir"in, mağdur Selahattin"i silahla kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCY"nin 456/1, 457/1, 281, 59 ve 647 sayılı Yasa"nın 4. maddesi uyarınca 2563 YTL adli para; korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş ederek genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan 5237 sayılı TCY"nin 170/1-c, 266 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezalarıyla cezalandırılmasına; sanık Seyithan"ın, mağdurlar Hakan ve Handan"ı silahla kasten yaralama suçlarından 765 sayılı TCY"nin 456/1, 457/1, 59, 647 sayılı Yasa"nın 4 ve 765 sayılı TCY"nin 72. maddeleri uyarınca iki kez olmak üzere toplam 4400 YTL adli para, korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş ederek genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan ise 5237 sayılı TCY"nin 170/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına ilişkin, (Mardin İkinci Asliye Ceza Mahkemesi)"nce 15.05.2007 gün ve 13-192 sayı ile verilen hüküm, her iki sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi"nce 24.12.2009 gün ve 13178-16607 sayı ile;

    "...II- Sanık Abdulkadir"e gönüllü köy koruyucusu olması sebebiyle verilen silahı, işlemiş olduğu korku, kaygı veya panik yaratacak biçimde silahla ateş etme suçunda kullanmasından dolayı hakkında 5237 sayılı TCK"nın 266. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,

    III-Sanık Seyithan hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK"nın 264/7. madde ve fıkrasındakix...eylem başka bir suç oluştursa bile...fşeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"ya göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasa"nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması,

    IV-Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kan unfun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, sanık Bedriye hakkında 6136 sayılı Yasa"ya aykırılık suçundan, sanık Abdulkadir hakkında kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu../"nedenleriyle, IV nolu bozma nedeni yönünden sair yönleri incelenmeksizin,

    Daire Üyesi H. Metiner"in; * Sanık (köy korucusu) Abdulkadir"in ka-leşnikofla, sanık Seyithan"ın av tüfeği ile akşam saatlerinde yerleşik yerde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde çok sayıda ateş etmeleri ve bu silahlardan çıkan kurşunların mağdurlara da isabet edip onların yaralanmalarına yol açtığı olayda; sanıkların eylemleri bağımsız suçlar olarak mı kabul edilecek, yoksa fikri içtima kuralı uyarınca, bu suçlar için gösterilen en ağır ceza mı uygulanacaktır.

    Konunun açıklığa kavuşması bakımından, önce kast kavramının incelenmesi ve sonrasında da eylemin hangi suçu veya suçları oluşturduğu, dolayısıyla fikri içtima hususunun irdelenmesi gerekmektedir O haldey kastın ne olduğuna bakmak gerekirse;

    5237 sayılı TCK"nın 21/1. maddesinde; kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Kastın varlığı için hareketten doğacak sonucun bilinmesiyle birlikte istenmesi de gerekir. Fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken bunun yanında başka sonuçların meydana gelebileceğini göze almışsa ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul edilir.

    Fikri içtima hususunun irdelenmesine gelince;

    5237 sayılı TCK"nın 44. maddesindey işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır". Bu kuralın uygulanabilmesi için işlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşması gerekir. Failin işlediği bir fiil olacak, bu fiille birden fazla fakat birbirinden farklı suç işlenecek ve fail hakkında bu suçlar için gösterilen en ağır ceza uygulanacaktır. Fiil ise hareketten başka sonucu da kapsar. Buradaki fiilin tekliğinden y hareket" unsuru değil, hareket ile ondan doğan neticeyi ve hareket ile netice arasındaki nedensellik bağını anlamak gerekir. Yapılan bir hareket dış dünyada aynı anda birden çok maddi sonucun doğmasına neden olmuşsa, eylemin hukuken tek sayılmasına olanak yoktur. Bir fiilden söz edebilmek için dış alemdeki değişikliğin tek olması, aynı zamanda meydana gelmesi gerekir. Bu nedenle hareketin tek olup olmadığını belirlemede dış dünyaya yansıyan sonuç sayısı önem/idin Ancak sonuç tek ise ve bu tek sonuç aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa fikri içtima hükmü uygulanarak faile sadece en ağır ceza verilin Buna karşılık hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi sonuç sayısı birden çok ise, bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekin Bir başka deyişle fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturun Fikri içtimain söz konusu olabilmesi için öncelikle bu neticenin tek olması gerekin Dış alemdeki değişikliğin birden fazla olması halinde fikri içtima kuralı uygulanamayacaktın

    Bu açıklama çerçevesinde somut olay incelendiğinde;

    Olay günü akşam saatlerinde Bahri ve aile fertlerinin Abdulkadir"in evine doğru geldikleri, A., aile fertlerinin evlerinin terasında, Ç... ailesi fertlerinin ise yerde aşağıda oldukları, taraflar arasında önce tartışma yaşandığı, sonrasında sanık (köy korucusu) Abdulkadir"in kaleşnikof silah ile diğer sanık Seyithan"ın da av tüfeği ile hedef gözetmeksizin Ç... ailesi fertlerinin üzerine doğru çok sayıda ateş ettikleri, bunun sonucunda Ç... ailesinden Selahaddin, Hakan ve Handan"ın hayati tehlike geçirmeksizin 15"er gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandıkları;

    Sanık Abdulkadir"in eylemine uyan 765 sayılı TCK"nın 456/1, 457/1, 281. maddeleri uyarınca mağdur sayısınca,

    Sanık Seyithan"ın eylemine uyan 765 sayılı TCK"nın 456/1, 457/1. maddeleri uyarınca mağdur sayısınca,

    Yine sanıklar Abdulkadir ve Seyithan"ın kendi evlerinin de bulunduğu meskun mahalde, akşam saatlerinde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecekşekilde>

    >çok sayıda olmaküzere silahla ateş-ettikleri;

    Sanık Abdulkadir"in gerçekleşen eyleminin 765 sayılı TCK"nın 264/7 ve 281. maddeleri uyarınca,

    Sanık Seyithan"ın eyleminin ise 765 sayılı TCK"nın 264/7. maddelerine uyduğundan söz edilerek haklarında kamu davası açılmıştın

    Yapılan yargılama sonucunda, mahkemece; her iki sanığın kendi ev-lerinin de bulunduğu meskun mahalde, akşam saatlerinde halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde çok sayıda olmak üzere silahla ateş etmeleri eylemi, genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçunu oluşturacağından ve lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde fıkrası bendi gereğince,

    Mağdurlar Handan ve Hakan hakkında düzenlenen ilk raporlarda yaralanmalarının saçma tanesinden kaynaklandığının bildirildiği, bu nedenle her iki mağdurun Seyithan"ın tüfekle ateş etmesi sonucu yaralandıkları kabul edilip; lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak;

    Sanık Seyithan"ın 765 sayılı TCK"nın 456/1 (2 kez), 457/1 (2 kez) maddeleri uyarınca olmak üzere,

    Yine sanık Abdulkadir"in kaleşnikofla (korucu tüfeği) ateş etmesi sonucu mağdur Selahaddin yaralandığından, lehe yasa değerlendirilmesi de yapıldıktan sonra 765 sayılı TCK"nın 456/1, 457/1, 281. maddeleri uyarınca sanığın fiilinin yaralama suçunu oluşturacağı kabul edilerek cezalandırılması yoluna gidilerek sahıklar hakkında her bir suçtan ayrı ayrı hüküm kurulmuştur.

    Bu oluş itibariyle; yukarıda belirtildiği üzere sanıkların dış dünyaya yansıyan fiili birden fazla olup farklı suçları oluşturmaktadır. Olayda farklı neviden fikri içtima kuralının uygulanması koşulları bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşüne göre, 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde fıkrası bendinde; 765 sayılı TCK"nın 264/7 madde fıkrasında olduğu gibi"y eylem başka bir suç oluştursa bile..."(genelgüvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan dolayı) ayrıca ceza verileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamasına dayanmakta ise de, ceza verilmeyeceğine yönelik bir sınırlamada bulunmamaktadır. Kanun koyucu bazı suçlar bakımından farklı neviden fikri içtimain varlığına rağmen, yasada en ağır cezayı gerektiren suçun cezasının belli bir oranda arttırılmasını düzenleyebilirdi. Örneklemek gerekirse; 5237 sayılı TCK"nın 297/1. madde fıkrası 2. cümlesinde ..Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında arttırılır" biçiminde düzenlemeye yer vermiştir. Kanun koyucu isteseydi genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu bakımından da buna benzer bir düzenleme getirebilirdi. 5237 sayılı Yasa"nm sistemi kaç tane fiil, o kadar suç fikrini benimsemiştir. Yerel mahkemenin fiili vasıflandırması ve ulaştığı sonuç isabetli olup, bu yolda verilen mahkumiyet kararının oluşa ve yasaya uygun bulunduğu düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun farklı neviden fikri içtima kuralının uygulanması gerektiği yönündeki 3 nolu bozma görüşüne katılmıyorum" yönündeki karşı oyuyla, oyçokluğuyla bozulmuştur.

    Yargıtay CBaşsavcıhğı"nca 01.03.2010 gün ve 38135 sayı ile;

    "İtiraza konu uyuşmazlık sanıklar Abdulkadir ve Seyithan"ın yaralama suçlarının olası kastla işlenmesi, somut olayın özelliklerine göre fikri içtima kurallarının uygulanmaması gerekliliği ve Yüksek Daire"nin kabulüne göre ilamın 3. fıkrasında sanık Seyithan hakkında fikri içtima kurallarının uygulanması gerekliliğinin bu sanıkla aynı konumda olan sanık Abdulkadir"e uygulanmaması yönlerinde toplanmaktadır.

    1-) Ç... ailesinden Turanla, A... ailesinden Elvan"ın evliliklerindeki geçimsizlik nedeniyle, Elvan"ın ağabeyi olan Abdulkadir"in evine gittiği ve orada kalmaya başladığı, olay günü gelinlerini alıp evine geri götürmek amacıyla Ç... ailesinden 7-8 kişinin A... "/arın evine doğru geldikleri, A... ailesinin evlerinin terasında, Ç... ailesinden kişilerin ise sokakta oldukları sırada, A... ailesinden gönüllü köy korucusu Abdulkadirln kaleşnikof silah ile diğer sanık Seyithan"ın da av tüfeği ile önce korkutmak ve olayın büyümesini engellemek amacıyla havaya doğru birkaç el, daha sonra da hedef gözetmeksizin Ç... aile fertlerinin üzerine ve yere doğru çok sayıda ateş ettikleri, bunun sonucunda yerden seken kurşun ve saçma taneleri ile Ç... ailesinden Selahattin, Hakan ve Handan"m hayati tehlike geçirmeksizin 15"er gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandıkları olayda;

    Sanıkların, ellerindeki silahlarla etkili mesafeden mağdurların bulunduğu tarafa doğru ateş ettikleri ve mağdurların isabet alıp yaralanabileceklerini öngörecek durumda oldukları, eylemlerinin olası kastla yaralama suçunu oluşturacağı ve sanık Seyithan"ın 765 sayılı TCK"nın 456/1, 457/1, 59. maddeleri uygulaması uyarınca lehine olmamakla beraber sanık Abdulkadir"in 5237 sayılı TCK"nın 86/1-3-e, 21/2, 62. maddeleri uygulamasında indirim oranının takdirine göre lehe yasa değerlendirilmesi de yapılarak 765 sayılı TCK"nın 456/1, 457/1, 281. maddeleri ile karşılaştırılması ve buna göre uygulama yapılmasının gerekliliği,

    2-) Yüksek Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi"nin söz konusu bozma ilamının 3. fıkrasında; sanık Seyithan hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK"nın 264/7. madde ve fıkrasındaki^

    ^ ...eylem başka bir suç oluştursa bile... "şeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"ya göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasa"nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerekliliği hüküm altına alınmıştır.

    5237 sayılı TCK"nın 44. maddesinde fikri içtima düzenlenmekte ve ^

    ^işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" denmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, işlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasıdır. Eylem tek olacak, ancak bu eylemle birden fazla fakat birbirinden farklı suç işlenecek ve fail hakkında bu suçlar için gösterilen en ağır ceza uygulanacaktır.

    5237 sayılı TCK"nın suçların içtimai bakımından gerçek içtima kurallarını benimsediği, suç oluşturan kaç eylem varsa o kadar suç ve kaç suç varsa o kadar ceza vardır ilkesi doğrultusunda düzenlendiği anlaşılmaktadır. Fiil, suçun maddi unsurudur. İçinde hareket, netice ve hareketle netice arasındaki nedensellik bağını barındırır. Hareket, yasanın suç saydığı neticeye sebebiyet veren insan işi olarak tanımlanabilir. Netice ise dış alemdeki değişikliktir. Bir hareket ile dış alemde aynı anda birden çok maddi sonucun doğmasına neden olunmuşsa, artık hukuken eylemin tek sayılması olanaklı değildir. Ancak sonuç tek ise ve bu tek sonuç aynı anda farklı suç tanımlarını ihlal ediyorsa fikri içtima hükmü uygulanarak faile en ağır ceza verilir. Buna karşılık hareket tek olmakla birlikte, dış dünyaya yansıyan maddi sonuç sayısı birden çok ise, bunların ayrı ayrı cezalandırılması gerekir. Bir başka deyişle fiil, dış alemdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Dış alemdeki değişikliğin birden fazla olması halinde fikri içtima kuralı artık uygulanamayacaktır.

    Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; sanık Seyithan ve diğer sanık Abdulkadir"in önce Ç... ailesini olay yerinden uzaklaştırmak amacıyla birkaç el havaya ateş ettikten sonra hedef gözetmeksizin Ç... ailesinden bireylerin üzerine ve yere doğru çok sayıda ateş ettikleri ve artık burada tek eylemden söz edilemeyeceği, aksine dış aleme yansıyan eylemlerinin birden fazla olup farklı suçları oluşturdukları görülmektedir.

    5237 sayılı TCK"nın 170/1. maddesinin c bendinde; 765 sayılı TCK"nın 264/7. maddesinde olduğu gibi ^

    ^eylem başka bir suç oluştursa bile../ şeklindeki düzenlemeye 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemiş olmakla beraber, ceza verilmeyeceğine yönelik bir düzenleme de yer almamaktadır.

    Yüksek Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi"nin emsal kararlarında, düğünde havaya ateş etmeye hazırlanırken silahın ateş alması sonucu bir mağdurun yaralanması veya hem silahla tehdit hem de korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla bir veya iki defa ateş etme suçlarında yerinde ve oturmuş uygulamasıyla 5237 sayılı TCK"nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği belirtilmektedir. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun kararlarında da görüleceği gibi, Vfil, dış a/emdeki değişiklik olduğuna göre, fiilin esas kısmını netice oluşturur. Şu halde, fikri içtimanın bulunabilmesi için, her şeyden önce bu neticenin tek olması gerekir" denmektedir. Bu kararı da birlikte değerlendirdiğimizde somut olayda sanıkların hem havaya doğru hem de mağdurların üzerine doğru hedef gözetmeksizin çok sayıda atış yaptıkları, bunun sonucunda da 3 mağdurun yaralandığı ve artık eylemin dış alemdeki neticeleri itibarıyla tek sayılamayacağı aşikardır. Eğer fail, ikinci neticeyi de öngörmüş ve göze almış ise, bu ikinci neticeden dolayı ayrıca, olası kasta dayanan sorumluluğu mevcuttur.

    Bu nedenlerle sanık Seyithan"ın mağdur sayısınca kasten yaralama ve halkta korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi gerekliliği,

    3-) Yine Yüksek Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi"nin söz konusu bozma ilamının 3. fıkrasında; sanık Seyithan"ın; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 5237 sayılı TCK"nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması gerekçesiyle bozulmasına hükmedildiği ve bu kabule göre, diğer sanık Abdulkadir hakkında da aynı suçlardan kamu davası açıldığı ve hem kasten yaralama, hem de korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği halde, ilamda bu sanığa yer verilmeyerek sadece sanık Seylthan hakkında bozma yapılması" gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kuru-lu"nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    İtirazının kapsamına göre, sanıklar Abdulkadir ve Seyithan hakkında verilmiş olan mahkumiyet hükümlerine hasren yapılan incelemede:

    17.06.2004 tarihinde, ailevi bir ilişki nedeniyle, gönüllü köy korucusu olan sanık Abdulkadir"in kaleşnikof tüfekle, sanık Seyithan"ın ise av tüfeğiyle çok sayıda ateş etmek suretiyle mağdurlar Bahri, Selahattin, Handan ve Hakan"ı yaraladıkları hususunda kuşku bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin doğrudan kastla yaralama suçunu mu, yoksa olası kastla ya-ralama suçunu mu oluşturacağı ile yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş etmek suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçları yönünden fikri içtimanın söz konusu olup olmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

    Dosya incelendiğinde;

    17.06.2004 tarihinde saat 20.50 sıralarında, polis memurlarınca yoğun şekilde silah seslerinin duyulması üzerine olay yerine hareket edildiğinde, polislerin geldiği yöne doğru kaçmaya çalışan 4-5 kişinin üzerine evin çatı-sından yoğun şekilde ateş edildiğinin görüldüğü,

    Ateş eden şahısları etkisiz hale getirmek için ev tarafına gidilmesi üzerine, ateş eden şahıs ve yanındakilerin terastan aşağıya inerek kaçmaya çalıştıkları,

    Gönüllü köy korucusu olan Abdulkadir"e 09.04.2002 tarihli senetle teslim edilmiş olan 71 C 3172 numaralı kaleşnikof tüfek elinde bulunan Seyithan"dan bu silahı vermesinin istendiği, vermek istememesi üzerine ise zorla yere yatırılarak alındığı, Kaleşnikof tüfeğin içerisinde 28 adet mermi bulunduğunun tespit edildiği, Seyithan"dan başka, olaya karıştıkları düşünülen Abdulkadir, Abdurrahim ve Murat isimli şahısların da yakalandıkları,

    Açılan ateş sonucu yaralanan 3 kişinin hastaneye ulaştırıldığı,

    Yapılan incelemede, evin önündeki toprak yol üzerinde 6 adet 7.62 mm. çapında kaleşnikof boş kovanı, 1 adet kaleşnikof dolu mermisi; ateş edilen evin karşı tarafındaki dere yatağının içerisinde 16 adet, bu dere yatağının yanındaki asfalt zeminde 5 adet, bu bölgedeki toprak yol üzerinden de 1 adet 7.62 mm. çapında boş kaleşnikof kovanı bulunduğu,

    Olaydan sonra, 17.06.2004 tarihinde saat 23.00 sıralarında Abdulkadir"in evinde yapılan arama sırasında, avcı yeleğinde 17 adet 7.62 mm. çapında boş kaleşnikof kovanı, 30 adet 12"lik av tüfeği fişeği ve 1 adet üzerinde Esenkurup yazılı olan tek kırma av tüfeğinin elde edildiği,

    Hastanedeki yakınlarının yanında bulunan Bedriye"nin üzerinden eşi Bahri"ye ait olan ve içerisinde 10 adet 9 mm. çaplı mermi bulunan bir adet ruhsatlı 14"lü tabancanın ele geçirildiği,

    Ekspertiz raporlarına göre; olaydan sonra Abdurrahim"den konutta bulundurma ruhsatlı 9 mm. tabanca ve Bedriye"den ele geçirilen Bahri"ye ait ruhsatlı 9 mm. tabancaların sağlam oldukları ancak, bunların olayda kulla-nıldıklarına ilişkin delil bulunmadığı, buna karşılık Seyithan"dan elde edilen, Abdulkadir"e ait kaleşnikof tüfeğin sağlam olduğu, çeşitli yerlerden elde edilen toplam 45 adet kovanın da bu silahtan atıldığı,

    Emniyet Genel Müdürlüğü Kayseri Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığı"nın 04.08.2004 gün ve 347 sayılı raporuna göre; Aldulkadir"e ait sol ve sağ el avuç içi svaplarında belirgin şekilde, sol ve sağ el üstü svaplarında zayıf olarak, Seyithan"a ait svapların tamamında ise zayıf olarak atış artıklarından olan antimon maddesine rastlandığı,

    Diğer yandan olay sırasında;

    Selahattin"in, hayati tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde, sağ ayak baldırından ve sağ kol biseps üzerinden kurşun yarası ile; Handan"ın hayati tehlike ge-çirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde sırtından 1-2 adet yüzeysel sıyrıkla ve bacak üst kısımdan ise saçma tanesi ile; Hakan"ın hayati tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve gücünden kalacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek biçimde sırt bölgesinden ve sağ üst koldan saçma tanesi ile yaralandıkları, Bahri"nin ise sol yanağında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yüzeysel sıyrık bulunduğu,

    Bu mağdurlardan, Selahattin"in, 28.07.2004 tarihli dilekçesinde, ben bir taş veya kurşun parçası ile ayağımdan tesadüfen yaralandım, aramızda herhangi bir sorun yoktur, şikayetçi değilim dediği,

    Mahkemece olay saatine ve gününe uygun koşullarda yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte; müştekilerin, olay günü evin tam önündeki aydınlatma lambasının yanmadığını söyledikleri, buna rağmen ateş edilen terastan bakıldığında mağdurların bulunduklarını söyledikleri yerdeki kişilerin yüzlerinin net olarak seçilememekle birlikte mevcudiyetlerinin görüldüğü, evin önünden bakıldığında ise şahısların yüzlerinin net olarak seçilebildiğinin gözlemlendiği,

    Keşif sonunda bilirkişi polis memuru tarafından düzenlenen raporda da; olay yerinin meskun mahal olduğu, yakınında başka evlerin bulunduğu, olay günü evin girişini aydınlatan sokak lambasının yanmadığı, Abdulkadir"in mağdurlara ilk ateş ettiği sırada terastaki Abdulkadir ile alt tarafta merdiven önündeki mağdurlar arasındaki mesafenin 14.40 metre olduğu, bu mesafeden mağdurların yüzlerinin seçilebildiği, ateş etmeye başlandıktan sonra mağdurların kaçmaya başladıkları, en son ateşin kesildiği sırada mağdurların evin merdivenlerine olan uzaklıklarının 50 metre olduğu, kovanların bulunduğu yerler dikkate alındığında, kaleşnikofla ateş edilen yerin evin terası değil evin önündeki yolun üzeri olduğu, zira terastan ateş edilmesi durumunda maksimum 1,5 ila 4 metre arasındaki bir uzaklığa kadar fırlayan kovanların bu-lundukları 10.25 metre mesafeye düşmelerinin mümkün olmadığı, dolayısıyla burası ile ateşin kesildiği sırada mağdurların bulunduğu yer arasındaki mesafenin 50 metre olduğu, arada engel bulunmadığı, 50 metrelik uzaklığın tesir mesafesi 30 metre olan tüfek ve tabancanın tesir mesafesi dışında fakat 400 metre olan kaleşnikof tüfeğin etki mesafesi içerisinde bulunduğu, saptamalarına yer verildiği, Sanık Abdulkadiıin kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "...Benim küçük k/zkardeşim Elvan 20 ay kadar önce Turan ile evlendi, bu evliliklerinden 10 aylık bir erkek çocukları bulunmaktadır Eniştem Turan"m babası Bahri, benim babamın öz halasının oğludur, buradan da bir akrabalığımız vardın Kızkardeşim evlendiği ilk zamanlarda eşi ile aralarında bir sorun yoktu, ancak sonraları yani çocukları olduktan sonra hem eşi ile hem de eşinin ailesi ile aralarında sorunlar olmaya başladığını kız kardeşimin söylemesi üzerine öğrendim, zaten ara s ıra kızkardeşim i ziyarete gittiğim zamanlarda da bana söylüyordu. Son olarak 15 gün kadar önce kızkardeşim eşi ve ailesi ile aralarında tartışma olduğunu söyleyerek çocuğu ile benim evime geldi, o günün gecesi eşi Turan benim evime geldi ve aramızda konuştuk, eşini sevdiğini söyleyerek tekrar alıp kendi evlerine götürdü. Ben bu hafta pazartesi günü kızkardeşim i telefonla aradım, akşam ailem ile geleceğimi söyledim ve akşam kızkardeşim in evine gittiğim zaman eniştem Turan"m evde olmadığını görmem üzerine kızkardeşime kocasının nerede olduğunu sorduğum zaman kızkardeşim de bana sizleri görmek istemediğini söyleyerek evden ayrılıp gitti dedi. Hatta artık kocasının ve ailesinin baskılarına ve hakaretlerine dayanamadığını ve ayrılmak istediğini söyleyerek baba evine dönmek istediğini söyledi. Ben de madem sen böyle istiyorsun gel gidelim dedim ve çocuğu da alarak kendi evime döndük. Aradan biraz zaman geçtikten sonra eniştem Turan telefonla beni aradı ve bana madem kızkardeşim" götürdün niye çocuğu bırakmadın dedi, ben de çocuğun küçük olduğu için tek başına evde kalamayacağını, o sebeple evde bırakmadığımı, hem annesinin çocuğunu aldığını söyledim, aradan biraz zaman geçtikten sonra bu sefer eniştemin babası Bahri aradı ve niye çocuğu götürdün diye sordu, ben de gelin çocuğu alın dedim. Bir müddet sonra çocuğu almak üzere eniştemin annesi Bedriye ve kızkardeşi Özlem benim evime geldiler, kızkardeşim küçük çocuğunu bunlara verdi, aralarında herhangi bir konuşma olmadı. Bugün, yani 17.06.2004 günü saat: 11.00 sıralarında eniştemin amcası Mahmut beni işyeri telefonumdan aradı ve bana saat: 15.00 sıralarına kadar kızkardeşim Elvan"ı kocasının evine götürmemi, götürmediğim takdirde beni öldüreceğini söyledi. Olay bu şekilde olmaz, aile arasına büyükler girsin, onlar bu işi düzgün bir şek/İde tatlıya bağlasın dedim. Aynı gün saat: 19.30 sıralarında eniştemin kardeşi Tuncay aradı ve bana xyengemi eve gönder yoksa ya ben seni ya da sen beni öldüreceksin, bunu yapmayan şerefsizdir"dedi ve telefonu kapattı. Aradan 10 dakika geçmişti ki, bu sefer eniştemin babası Bahri telefonla aradı ve bana * Elvan"ı evine getir" dedi. Ben de bunun üzerine kendisine Elvan"m kendilerini artık istemediğini, bu sebeple kızkardeşimi göndermeyeceğimi söyledim. Bu telefon görüşmesinden yaklaşık yarım saat kadar sonra evimin dışarısında bağırma sesleri gelmeye başladı. Dışarıya çıktığım zaman eniştem Turan, kardeşi Hakan, amcası Mahmut ve babası Bahriyi gördüm. Bunlardan Bahri ve Mahmut"un ellerinde silah olduğunu ve ateş ettiklerini gördüm, ancak nereye doğru ateş ettiklerini görmedim. Ben de korkutmak için daha önceden gönüllü köy korucusu olduğum için M... İl Jandarma Komutanlığı tarafından bana verilen kaleşnikof tüfeği aldım ve evimin terasına çıktım, oradan yere doğru korkutmak için ateş etmeye başladım, ancak kaç el ateş ettiğimi bilmiyorum. Ayrıca ateş ettiğim zaman herhangi bir kimseyi vurmadım. Daha sonra olay yerine görevli polisler geldiler ve bizleri alarak Emniyet Müdürlüğüme ge-tirdiler. Ben tüm bu olaylardan dolayı evime baskına gelen ve silahla ateş ederek bana ve aileme hakaret ve tehdit eden Mahmut, Bahri, Hakan, Turan ile Bedriye ve Özlem isimli şahıslardan davacıyım" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli (avukatlı) savunmasında; "telefon görüşmesinden yaklaşık yarım saat sonra evimin kapısında inin aşağıya diye bir ses duydum, dışarı çıkıp baktığımda evin dış kapısının dışında Hakan, Turan ve Bahriyi gördüm, arkadan da katılanLar geliyordu, teşhis edemediğim başka kişiler de vardı. Mahmut"un da sesini duydum ancak kendisini net göremedim, evin kapısında Bahri yanında bulunan silahla havaya doğru ateş etti, bunun üzerine ben de kaleşnikof marka silahımı alarak önce havaya, sonra Ç...lerin bulunduğu yöne doğru ancak yere ateş ettim, benim ateş ettiğim yerin 5 metre kadar ilerisindeydiler, yaralananlar yerden seken kurşunlarla yaralanmış olabilirler, silah sesinden sonra kardeşim Seyithan ve amcam Abdurrahim dışarı çıktılar, onların elinde bir şey yoktu, beni engellemeye çalıştılar, Erdal ve M.Emin ise sonra geldi. Ben Bahri"nin 7-8 el ateş ettiğini gördüm. Ayrıca Ç...terden bir kişinin daha ateş ettiğini gördüm, ben ateş ederken 20-30 metre mesafe vardı, ben öldürmek için ateş etmedim, öldürmek için ateş etseydim, hepsini vururdum. Benden başka ateş eden olmadı, olay bittikten sonra Seyithan silahı elimden almıştı, bu nedenle zaptetme tutanağında silahın ondan alındığı yazılıdır. Ben önce tek tek ateş ediyordum, Ç...ler olay yerinden uzaklaşmadıkları için tüfeği seriye alarak ateş etmeye başladım, kaç el ateş ettiğimi bilmiyorum, evde bulunan boş kovanlar bu olayla ilgili değildir, gönüllü köy korucusu olduğum için bunları jandarmaya iade etmek için saklıyorum" dedikten sonra, sulh ceza mahkemesi hakimi huzurundaki savunmasında; " amacım sadece bize yapılan saldırıyı püskürtmek ve onları korkutmaktı", mahkemedeki 21.09.2004 tarihli savunmasında; aynı şeyleri tekrar etmekle birlikte, "5 el ateş edildiğini duydum ancak karşı taraftan kimin ateş ettiğini görmedim", mahkemece yapılan keşifteki 09.02.2005 tarihli savunmasında ise, "Olay günü müştekilerin merdiven altındaki boşlukta olduklarını ve geldiklerini görünce önce 3 el havaya doğru ateş ettim, daha sonra yere merdivenlerin dibine doğru ateş ettim. Geri kaçtılar, iyice uzaklaştıklarında yere doğru terastan birkaç el ateş ettim. Yüzleri tam seçil meşe de tam olarak görülüyorlardı, bu nedenle onlara isabet etmeyecek şekilde ateş ettim, yanımda Seyithan vardı, ben müştekilerden kimin ateş ettiğini görmedim ama dışarı çıktığımda ateş ediyorlardı" dediği ve bahsettiği yerleri gösterdiği,

    Sanık Seyithan"ın kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "...Kız-kardeşim Elvan, Turanla evliydi. Ancak geçen pazartesi günü yani 3 gün önce eşi ve eşinin ailesi ile aralarında geçimsizlik olduğundan çocuğunu alarak abim Abdulkadirln evine geldi. Dün yani 17.06.2004 günü akşam bizim evde bulunduğumuz sırada hem kızkardeşimin eşi hem de kaymbabası abimin evini telefonla arayarak tehdit ettiler. Saat: 19.30 sıralarında bizler abimin evinde oturduğumuz esnada dışarıdan bağırma sesleri ile birlikte silah sesleri duymamız üzerine dışarıya çıkıp baktığımda, eniştem Turan, kardeşi Hakan, amcası Mahmut ve babası Bahriyi gördüm. Bunlardan Bahri ve Mahmut"un ellerinde silah olduğunu ve silahla ateş ettiklerini gördüm, ancak nereye doğru ateş ettiklerini görmedim. Bunun üzerine abim gönüllü köy korucusu olduğu için M... İl Jandarma Komutanlığı tarafından verilen kaLeşnikof tüfeği aldı ve evin terasına çıktı, oradan yere doğru korkutmak için ateş etmeye başladı, ancak kaç el ateş ettiğini bilmiyorum, ayrıca ateş ettiği zaman herhangi bir kimseyi vurup vurmadığını bilmiyorum. Yalnız bu olayda yaralanan şahıslar büyük bir ihtimalle abimin bu şahısları korkutmak için yere doğru ateş ettiği zaman seken mermilerden yaralanmış olabilir, daha sonra olay yerine görevli polisler geldiler ve abimin elinde bulunan silahı ben alarak emniyet görevlilerine teslim ettim ve bizleri alarak Emniyet Müdürlüğüme getirdiler" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; "Seslenmeleri üzerine dışarı çıktık, beş el silah sesi duydum. Ancak karanlık olduğu için kimin ateş ettiğini görmedim. Mahmut"u ateş ederken görmedim. Bahri"nin elinde biri ruhsatlı, diğeri ruhsatsız iki tabanca vardı. Kovanlar yere düşmesin diye dolaptı silah kullanıyor olabilir. Benim yanımda Abdurrahim, annem ve Abdulkadir vardı. Diğer kardeşlerim sonradan geldiler. Ç.Jer ile bizim evin arası 5 km"dır. Ben silahla ateş etmedim. Abdulkadir ateş ettiğinde ona yere ateş etmesini söylüyordum. Sonra ağabeyimden kaleşnikofu aldım, polisler beni gördü, ellerini kaldır diyerek, silahı aldılar" dedikten sonra, sulh ceza mahkemesi hakimi huzurundaki sorgusunda ve mahkemedeki 21.09.2004 tarihli savunmasında, bu savunmasını tekrar ettiği, mahkemece yapılan keşifteki 09.02.2005 tarihli savunmasında ise, Abdulkadir"in keşifteki beyanını aynen tekrar ettiğini söylediği ve "ben olay günü evimin terasından Abdulkadir"i ateş ederken gördüm, bu sırada merdivenin dibinde Bahri ve Mahmut yukarıya Abdulkadir"in evine doğru ateş ediyorlardı" dediği,

    Mağdure Handan"ın kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde; "15.06.2004 günü biz evde otururken ağabeyim Turan gelerek eşiyle tartıştığını söyleyerek, tekrar dışarı çıktı. Daha sonra yengem Elvan"m ağabeyi Abdulkadir gelerek kardeşini alıp gitti. Bizden de bugün yengemi getirmek için onların evlerine dayım, Hakan ağabeyim ve Turan ağabeyim birlikte gitti. Aşağıda bekleyip yengemin gelmesini istedik. Onlar da vermediler ve tartışma çıktı. Üzerimize evlerinin damından Emin, Abdulkadir, Murat, Seyithan ve Erdal pompalı tüfek, kaleşnikof ve tabanca ile ateş açtılar, yaralandık. Yere düşmemize rağmen üzerimize ateş etmeye devam ettiler, şikayetçiyim" derken, mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; ben sadece Abdulkadir"i kaleşnikofla ateş ederken gördüm, diğerleri yanındaydı/ar ama ateş etmiyor/ardı. Abdulkadir terasta idi, biz de hemen onun altında yerde idik. Ayak ucuma ateş ederken, yerden seken kurşun bana geldi, şikayetçi değilim" mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte ise, "...Terastan Abdulkadir"in ateş ettiğini gördüm, sonra polisler gelene kadar ateş etmeye devam edildi" diyerek, ateşin kesildiği sırada bulundukları yeri gösterdiği ve şikayetçi olmadığını söylediği,

    Mağdur Hakan"ın kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde; "17.06.2004 tarihinden iki gün önce ağabeyim Turan"m eşi Elvan"m ağabeyi olan Abdulkadir alıp kendi evlerine götürmüştü. Biz de bugün Abdulkadir"in evine telefon açtık ve yengemizi istedik, onlar da gelin alın dediler, 13 numaralı evin yakınına gittiğimizde silahlarla ateş açtılar, ben de bu esnada sırtımdan ve kolumdan yaralandım, Damdan bize ateş eden şahıslardan Abdulkadir, Murat, Seyithan, Erdal"ın ellerinde silahlar vardı, hangisinin elinde hangi silahın olduğunu tam olarak göremedim. Şikayetçiyim" derken, mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; *Ben olay yerinde Abdulkadir ve Seyithanîn terastan ateş ettiğini gördüm, biz ise yolun üzerinde idik, 30-35 metre gerideydik, ateş edilince geri çekildik, şahıslar yere doğru ateş ediyorlardı, zaten isteselerdi hepimizi öldürürlerdi, ben saçma ile yaralandım, tüfekle kim ateş etti bilmiyorum, şikayetçi değilim", mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte, "...evin teras kısmından bir kişinin ateş etmekte olduğunu gördüm, bu kişi Abdulkadir"di Silah sesini duyunca geriye doğru kaçmaya başladık" diyerek, ateş edilmeye başlandığında bulundukları yeri ve silah seslerinin kesildiği sırada bulundukları yeri gösterdiği,

    Mağdur Selahattin"in kolluktaki 17.06.2004 tarihli ifadesinde;" Bugün saat 20,45 sıralarında yeğenlerim Hakan, Turan, Handan ve babaları Bahri ile birlikte Turan"m karısı Elvan"ı getirmek için gittik. Aşağıda bekleyip gelmesini söyledik. Tartışma çıktı, vermek istemediler ve üzerimize evlerinin damından Murat, Abdulkadir, Seyithan, Emin, Erdal kaleşnikof, pompalı tüfek ve tabanca ile ateş açarak bizi yaraladılar. Şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde; "ben olay yerine sonradan geldim, o sırada bize ateş ettikleri mesafe 50 metre idi, ben ateş edenleri görmedim", mahkemece yapılan 09.02.2005 tarihli keşifte ise, "...Abdulkadir"in evine doğru yürürken silah sesleri başladı, bunun üzerine kaçmaya çalışırken bacağımdan yaralandım, arkamızdan ateş etmeye devam edildi..."diyerek, ateşin kesildiği yeri gösterdiği ve şikayetçi olmadığını ifade ettiği,

    Kendisi de sanık olarak yargılanan ancak hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen mağdur Bahri"nin kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "...Oğlum olan Turan akrabamız Halafın kızı Elvan ile yaklaşık iki yıldır resmi nikahlı evlidir. Bu evlilikten bir erkek çocukları vardır. Oğlum bizden ayrı olarak M... ilinde ikamet etmektedir. Tarihten üç gün önce yani 14,06,2004 günü gelinimin annesi Emine, erkek kardeşi Abdulkadir ve Abdulkadirln eşi Sultan, oğlumun evde olmadığı sırada evine gelerek gelinim Elvan"ı ve çocuğunu alarak kendi evlerine götürmüşler, oğlum bu durumu aynı gün saat 17,30 sıralarında bana söyledi, ben de oğluma sakin olmasını ve kendileri ile görüşüp konuyu tatlıya bağlayacağımı söyledim. 17.06.2004 günü saat 19.30 sıralarında oğlumun kayınbiraderi Abdulkadir"e telefon açtım, kendisine durumu anlattım müsaadeleri varsa evine gelip anlaşalım dedim, kendisi bana evine gelebileceğimi söyledi, ben de eşim ile birlikte aynı gün saat 20.00 sıralarında evimden çıkarak yaya olarak Abdulkadir"in evinin bulunduğu eski değirmenin yanına doğru gitmeye başladık, ben ve eşim gidiyorduk, oğlum Turan"a bizi takip etmemesini söyledim, bahse konu adrese 100 metre yaklaştığımızda Abdulkadir"in evinin çatısından ateş edilmeye baş/andı, ben ateş etmeme/erini söyledim, ama hala ateş ediliyordu, ben ve eşim kendimizi korumaya çalıştık, oğlum Turan bizi takip etmiş, o da silah sesini duyunca olay yerine geldi, diğer çocuklarım Hakan, Handan ve kayınbiraderim Sefahattin de olay yerine geldi, onların üzerine de ateş ediliyordu, biz kendimizi korumaya çalıştık, ben ve yanımda bulunanlar karşı tarafa ateş etmedi, benim üzerimde silah yoktu, ruhsatlı tabancam evdeydi, daha sonra öğrendiğime göre eşim evden çıkarken başkası alıp olay çıkarmasın diye bu tabancayı kendi üzerine almış, üzerimize ateş edilmesi neticesi Hakan, Handan ve Selahattin değişik yerlerinden yaralandılar, daha sonra polisler geldi. Bu sırada da üzerimize ateş ediliyordu, polis olaya müdahale edince ateşe son verildi, yaralıları hastaneye gönderdiler. Bize ateş eden şahıslar Abdulkadir, Emin ve Seyithan idi. Ben bu şahısların ellerindeki silahı gördüm, bu silahlar uzun namlulu silah idi, diğer şahıslar Erdal ve Murat da bana ana avrat küfür ediyorlardı. Bütün bu olaylara sebep Emine"dir. Bizim aramızda herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ben Emine"den bu olaylara sebep olduğu için, diğer şahıslar Abdulkadir, Emin ve Seyithan"dan üzerimize ateş ettikleri için, Erdal, Murat ve Abdurrahim"den ise bana küfür ettikleri için şikayetçiyim"" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; sybize toplam 4-5silahla ateş edildi, aydınlık olduğu için ateş edenleri gördüm, olay yerinde pompalı tüfek, MP 5 ve tabanca da vardı. Bize Abdulkadir, M. Emin ve Seyithan ateş ettiler. Benim tabancam olayda kullanılmamıştır", sulh ceza hakimi huzurundaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; *bize, eve 50 metre kala ateş edilmeye başlandı, ben olay esnasında yerden seken bir kurşun veya kurşun parçasının yüzüme isabet etmesi nedeniyle yaralandım, tam olarak bilmiyorum ancak taş da çarpmış olabilir, olayda yaralanan diğer şahıslar ise bize ateş edildiğini duyduktan sonra olay yerine gelen kişilerdir. Bize ateş edenler, Seyithan, Abdulkadir ve Murat idi. Uzun namlulu silahlarla ve olayın bitimine yakın tabanca ile ateş edildi", mahkemede 21.09.2004 tarihinde verdiği ifadede, "biz daha evin avlusuna girmeden, yolda dururken Abdulkadirin evinden bize doğru iki şarjör dolusu ateş edildi, ateş edenler evin avlusunda bulunan Abdulkadir ve Seyithan idi Abdulkadirin elinde kaleşnikof, Seyihhan"ın elinde ise av tüfeği vardı, benim gördüğüm her ikisi de ayağımıza doğru ateş ediyorlardı. Aramızda yaklaşık 50 metre vardı. Onlar ateş edince biz tahminen 50-100 metre çekildik. İsteselerdi bizi öldürürlerdi, yere ayağımıza doğru ateş ettiler. Başka ateş eden olmadı. Biz akrabayız barıştık, şikayetçi değilim. Bu ifadem doğrudur", mahkemece yapıları 09.02.2005 tarihli keşifte ise, *Biz gösterdiğim noktaya geldiğimizde Abdulkadirin evinin terasından ateş edildi, ateş edeni tanıdım Abdulkadir"di. Daha sonra gösterdiğim noktaya gelinceye kadar ateş etmeye devam olundu. Abdulkadirin yanında Seyithan da vardı, ancak o ateş etmiyordu""dediği,

    Kendisi de sanık olarak yargılanan ancak hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen Bedriye"nin kolluk tarafından 18.06.2004 tarihinde alınan savunmasında; "Oğlum Turan yaklaşık iki yıldır akrabamız olan Elvan ile evlidir, bu evlilikten bir çocuğu bulunmaktadır, oğlum bizden ayrı evde yaşamaktadır, tarihten yaklaşık üç gün önce 14.06.2004 günü oğlum evde yokken Elvan"m annesi Emine, abisi Abdulkadir ve eşi Sultan gelerek Elvan "ı ve çocuğunu alarak kendi evlerine götürmüşler, oğlum bu olayı aynı gün bize iletti, eşim de oğluma sakin olmasını, bu olayı halledeceğini söyledi. 17.06.2004 günü saat 19.30 sıralarında eşim, Abdulkadir ile telefonla görüştü, evine gelip bu konuyu halletmek istediğini söyledi. Abdulkadir de gelebileceğimizi söyledi. Bunun üzerine, aynı gün saat 20.00 sıralarında eşim ile birlikte çocuklarım Turan ve Hakan ile birlikte yaya olarak Abdulkadirin evine doğru gitmeye başladık, Abdulkadirin evine yaklaştığımızda üzerimize evin çatısından ateş edilmeye başlandı. Abdulkadir, Seyithan ve Emin ellerindeki silahlarla bizi taradılar, biz de kendimizi korumak için evin balkonunun saçağının altına girdik, silah seslerinin duyulması üzerine kızım ve kardeşim Selahattin de olay yerine gelmiş, ateş sonucu oğlum Hakan, kızım Handan ve kardeşim Selahattin yaralandı, ateşin devam ettiği sırada polisler geldi, olaya el koyarak bizi aldılar, üzerimize ateş eden şahıslardan Abdulkadirin elinde kaleşnikof, Seyithan"m elinde pompalı, Eminin elinde tabanca vardı. Bu silahlar ile üzerimize ateş ettiler, ben bu olaylar olduktan sonra eşim emekli bekçi olduğu için adına ruhsatlı silahı aklıma geldi, hemen yalnız başıma eve gittim, eşimin silahını olayın büyümemesi için üzerime aldım, tekrar olayın olduğu yere gittim, yaralı çocuklarımı polisler hastaneye götürdükleri sırada ben de ekip otosuna bindim, ancak kendimden geçmiş durumdaydım, çocuklarımı acil serviste yoğun bakıma aldılar, ben de servisin dışındaki sandalyeye oturdum, silah sol koltuk altında bulunuyordu, polisler bu durumdan şüphe ettiler Hastanede görevli bir hemşire çağırarak benim üzerimi aratmaya çalışırken üzerimdeki silahı çıkarıp verdim. Benim oğlum ile gelinim arasında herhangi bir problem bulunmamaktadır Yalnız Abdulkadir ile eşi sürekli oğluma durumu iyi olduğu için kızkardeşini sürekli gezdirmesini, iyi bakmasını, bir dediğini iki etmemesini söylüyorlar, bu yüzden ara sıra tartışma çıkıyor, ben üzerimize ateş eden şahıslardan davacı ve şikayetçiyini" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde, "biz gider gitmez hemen ateş etmeye başladılar, Abdurrahim tara dedi, bunun üzerine Abdulkadir, Seyithan, M.Emin ve Erdal üzerime ateş etti Olay yerinde 4 tane silah vardı. Bize ateş ettiklerinde vuruş mesafesinde idik" mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde; "eve 15-20 metre yaklaşmıştık ki, Abdulkadir kaleşnikofla, Seyithan ise av tüfeği ile yere doğru ateş etmeye başladılar, biz bu sırada geriye doğru kaçmaya başladık, benim hatırladığım kadarıyla yaralananlar yerden seken saçmalarla yaralandılar, başka kimsede silah yoktu, bu ifadem doğrudur", mahkemece yapılan keşifte 09.02.2005 tarihinde verdiği ifadede ise; "Biz gösterdiğim noktaya geldiğimizde Abdulkadir terastan ateş etmeye başladı, biz de geriye doğru kaçtık" dediği,

    Sanık olarak yargılandıktan sonra beraat eden ve hakkındaki hüküm incelemeye konu edilmeyen, sanıkların amcası Abdurrahim"in kolluktaki 18.06.2004 tarihli savunmasında; "Evimde yemek yiyordum. Dışarıdan bağırma sesleri ile birlikte silah sesleri duymam üzerine dışarıya çıktım. Yeğenim Abdulkadir"in evinin önünde Bahri, Mahmut, Turan ve Hakan"ı gördüm, bunlardan hem Mahmut, hem de Bahri"nin ellerinde tabanca vardı ve Abdulkadir"in evine doğru ateş ederken gördüm. Bu sırada yeğenim Abdulkadir"in evinin terasından yere doğru kaleşnikof tüfek/e ateş ettiğini gördüm, hemen Abdulkadir"in yanına gittim ve ateş etmemesini söyledim, bu sırada ben herhangi bir kimsenin vurulduğunu görmedim, olayların nasıl geliştiğini bilmiyorum, benim herhangi bir kimseden şikayetim yoktur"derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli savunmasında; "ben silah sesini duyup dışarı çıktığımda, Mahmut ve Bahri"nin ellerinde bulunan siyah renkli tabancalarla Abdulkadirln evine doğru ateş ettiklerini gördüm, tahminen 7 el ateş ettiler, daha sonra Abdulkadir de kaleşnikofunu alarak önce seride, daha sonra tek tek Ç... ailesine doğru ateş etti, tahminen 50 el ateş etmiştir. Ben Abdulkadir"e kişileri öldürmemesi yönünde telkinde bulundum. Başka talimat vermedim" mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde ise, *Bahri ara sokakta tabanca ile ateş etti, sonra Abdulkadir kaleşle evin önüne çıkarak 2 el havaya doğru ateş etti, sonra terasa geçerek seri halde 5-10 elden fazla müştekilerin bulunduğu yere doğru namlu ucu yere gelecek şekilde ateş ediyordu, bu sırada Abdulkadir yolun üzerindeydi, Abdulkadir ateş edince müştekiler geriye doğru çekilmeye başladılar, başka insanlar da vardı, kalabalıktı" şeklinde beyanda bulunduğu,

    Tanık Turan"ın kolluktaki 18.06.2004 tarihli ifadesinde; "Ben Elvan i/e yaklaşık iki yıldır resmi nikahlı olarak evliyim, bu evlilikten bir çocuğumuz bulunmaktadır, tarihten yaklaşık üç gün önce yani 13.06.2004 günü ben evde yokken kayınbiraderim Abdulkadir, annesi Emine ve Abdulkadirln eşi Sultan evime gelerek eşim Elvan ve 11 aylık çocuğumu alıp kendi evlerine götürmüşler. Ben evime aynı gün saat 22.30 sıralarında döndüm, evde kimse yoktu, Abdulkadir"e telefon açtım, eşimi neden götürdüğünü sordum, bana açıklama yapacağına hakaret etti, hemen telefonu kapatarak aynı gün babama haber verdim, durumu anlattım, babam bana sakin olmamı, bu konuyu Abdulkadir ile konuşacağını söyledi. Onların asıl amacı beni ailemden koparmaktır. 17.06.2004 günü saat 20.30 sıralarında babam Abdulkadir ile telefonla görüştü, babama gelinini almasını söyledi, babam da bu niyete göre annem ile birlikte AbdulkadıYin evine doğru yaya olarak gittiler. Ben herhangi bir şey olur diye babamdan habersiz kendilerini takip ettim. Abdulkadirln evinin bulunduğu K... Mahallesi eski değirmen yanına geldiklerinde, babama hakaret etmeye, çatıdan ateş etmeye başladılar. Ben de silah sesini duyunca babamın yanına gittim, peşimden kardeşlerim Hakan ve Handan geldiler. Bu şahıslar hala üzerimize ateş ediyorlardı, dayım Selahattin bizi olay yerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu, bu esnada kendisi de yaralandı, kardeşim Hakan ve Handan da yaralandılar. Daha sonra polisler geldi, olaya müdahale ettiler, bize ateş eden şahıslar Abdulkadir, Emin ve Seyithan idi. Bu şahıslardan Abdulkadirln elinde kaleşnikof marka silah, Emin ile pompalı tüfek, Seyithan "da MP-5 marka silahlar vardı. Bu silahlarla üzerimize ateş ediyorlardı, amcaları Abdurrahim tarayın dedi, ben ve diğer kardeşlerim karşı tarafa ateş etmedik, üzerimizde de silah bulunmuyordu, şikayetçiyim" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki aynı tarihli ifadesinde; * damın üzerinde Abdulkadir, Seyithan, Abdurrahim, Erdal, M.Emin, A.Murat vardı, Abdurrahim tarayın diye komut verdi, bunun üzerine Seyithan elinde bulunan tüfekle, Abdulkadir kaleşnikofla, M.Emin de tabanca ile bize doğru ateş ettr mahkemedeki 21.09.2004 tarihli ifadesinde ise; "bizi görür görmez Abdulkadir bize ateş etmeye başladı, ben başka kimseyi ateş ederken görmedim, (soruldu) doğrudur, Seyithan da av tüfeği ile ateş ettr diye söylediği,

    Olayların kendisi yüzünden çıktığı ifade edilen ve sanıkların kardeşi olan Elvan"ın kolluktaki 18.06.2004 tarihli ifadesinde; MBen yaklaşık 2 yıl kadar önce babamın halasının torunu olan Turan isimli şahısla kendi rızamla evlendim. Bu evliliğimizden 10 aylık bir erkek çocuğumuz vardır. Turanla evliliğimizin ilk aylarında aramızda herhangi bir sorun yoktu, ancak çocuğumuz olduktan sonra Turanla aramızda ufak tefek tartışmalar olmaya başladı. Bu tartışmalarımın sebebi ise, benim eşimin ailesinin, kendi öz aileme sürekli olarak hakaret etmesi, küçümsemesi ve ailemin kendi evime ve kayınpederlerimin evine gelmemesini istemesi, hatta benim kendi annemlere dahi gitmemi istememeleri, gittiğim zaman ise neden gittin diye benimle tartışıp aileme hakaret etmeleridir. Bu durum sürekli oluyordu. Ben bunlara dayanama-dığımdan 15 gün kadar önce çocuğumu alarak abim Abdulkadirln evine geldim. Benim geldiğim günün gecesi saat: 23.00 sıralarında eşim Turan abimin evine geldi, abimle konuştular ve tekrar eşimle beraber evimize gittik, 3 gün önce yine abim Abdulkadir beni aradı ve akşam misafirliğe geleceğini söyledi, ben de bu durumu eşim Turan"a söylediğim zaman eşim bana eğer onlar eve geliyorsa ben onları görmek istemiyorum diyerek evden gitti. O gün akşam abim, eşi ve çocukları evime geldiler, bu sırada eşim evde yoktu, abim bana eşimin nerede olduğunu sordu, ben de eşimin bana söylediği gibi abime sizleri görmek istemediğini söyleyerek evden ayrılıp gitti dedim. Hatta eşim ve ailesinin benim aileme sürekli olarak hakaret ve küfür ettiklerini söylediğim zaman abim bana, bacım sen bilirsin kararını ver dedi, ben de tamam artık tahammül edemiyorum dedim ve çocuğumu alarak abimler ile birlikte abimin evine gittik. Aradan 10 dakika geçtikten sonra eşim, ab/m Abdulkadir"in evini telefonla aradı ve abime madem kızkardeşini götürdün niye çocuğu evde bırakmadın dedi, abim de eşime, çocuk küçük nasıl evde bırakayım dedi, istiyorsan gel çocuğunu al dedi. Daha sonra eşim tekrar aradı ve yine çocuğu bırakmamızı istedi. Abim eşime yine gel al dedi, daha sonra eşimin babası yani kayınpederim aradı, o da çocuğu eve getirin dedi. Aynı gece şu an tam olarak saatini hatırlamıyorum, kaynanam Bedriye ve görümcem Özlem abimin evine geldiler ve bizden çocuğumu istediler, ben de artık Turanla olan evliliğimizi bitirmek istediğimden çocuğumuzu verdim. Bugün, yani 17.06.2004 günü saat: 19.30 sıralarında küçük kaynım Tuncay, abimin evini telefonla aramış ve abime beni kocamın evine tekrar göndermediği takdirde abimi öldüreceğini söylemiş, bunları abim söyledi, aradan iki dakika geçtikten sonra bu sefer eşim Turan aramış ve abime yine aynı şekilde beni göndermediği takdirde öldüreceğini söylemiş, yine aradan iki dakika geçtikten sonra bu sefer kayınpederim Bahri telefon açtı ve o da aynı şekilde gelinini eve göndermediği takdirde gelip kendisinin alacağını, hatta abimi öldüreceğini dahi söylemiş, bunu abim anlattı, aradan yarım saat kadar geçmişti ki bizler ağabeyimin evinde oturduğumuz esnada dışarıdan bağırma ve silah sesleri duydum, bunun üzerine dışarıya çıktığım zaman eşim Turan, kayınpederim Bahri, kayınpederimin kardeşi Mahmut, kayınlarım Hakan ve Tuncay"ı gördüm. Bunlardan kayınpederim Bahri ve kayınpederimin kardeşi Mahmut"un elinde silah, ateş ederken gördüm. Bunun üzerine abim Abdulkadir gönüllü köy korucusu olduğundan kendisine verilen kaleşnikof tüfeğini alıp evinin terasına çıktı, kayınpederimi korkutmak için yere doğru ateş etmeye başladı, bu sırada 155 polis imdat telefonu aradım ve durumu bildirdim, hemen olay yerine gelip bu olaya müdahale ettiler. Tüm bu olaylar olduğu zaman ben herhangi bir kimsenin vurulduğunu görmedim. Daha sonra da bu konuyla ilgili olarak ifade vermek için Emniyet Müdürlüğüne geldim" dediği,

    Zabıt mümzilerinden, Şeref, Celal ve Reşit olayın bitmesinden sonra geldiklerini belirtirlerken, Yasinin 15.09.2005 tarihli ifadesinde; "Şahısların M... Mahallesindeki kavşak kısmından aşağıya inen yolda yürüdüklerini gördük. Bir süre sonra bu istikametten önce bağırma sesleri, daha sonra ise birkaç el silah sesi geldi. Müdahale için aracımız ile o istikamete gittik. İlk önce uzun namlulu kaleşnikof ile tek tek 2-3 el ateş edildi, daha sonra o tarafa gittiğimizde evin damından bir kişi ateş ediyordu. Hava karardığından yüzünü tam olarak göremedim. Bu sırada yüzünü göremediğim iki şahıs ile birlikte ateş eden şahıs aşağıya indi Biz şahsa ateş etmeyi kesmesini söyledik Ateş eden şahıs defolun, çekin gidin diye bağırıyordu. Evin önünde 5-10 metre ilerisinde bulunan birkaç kişi koşarak evden uzaklaşmaya başladılar. Ateş ederken kaleşni koflu şahıs hedef almıyordu. Zira mermiler damın çatısından dik olarak aşağı iniyordu ve yerdeki şahıslar kaçmaya devam ettikleri halde, mermiler aynı yere düşüyordu. Hedef alarak ateş etmedi. Ateş ederken de sizi öldüreceğim dediğini duymadım. Ben başka ateş eden kişi görmedim" diye söylediği,

    Anlaşılmakta olup; incelenmekte olan somut olayda Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nca çözümlenmesi gereken iki uyuşmazlık bulunmaktadır:

    Bunlardan ilki, sanıklar Abdulkadir ve Seyithan"ın eylemleri sonunda meydana gelen "yaralanmaların" doğrudan kastla mı, yoksa olası kastla mı oluşturulduğuna ilişkindir:

    5237 sayılı Yasa"nın 21. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde, doğrudan kast; "suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanmış, 2. fıkrasında ise; "Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır" denilmek suretiyle "olası kast" tanımına yer verilmiştir.

    Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir, ancak failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçlar da, açık bir isteme olamasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir.

    Olası kastın Yasa"nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; "öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsura yer verilmemesi, olası kast ile 5237 sayılı Yasa"nın 22. maddesinin 2. fıkrasında; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır"şeklinde tanımlanan bilinçli taksirle karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, yasa koyucu da, madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsüne, madde gerekçesinde; "Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda ger-çekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir." şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak ölçüyü ortaya koymuştur.

    Görüldüğü gibi, kastın bir türü olarak tanımlanmasına karşın, olası kast bilinçli taksire daha yakın olup, her somut olayda, bilinçli taksirle de karıştırılma olasılığı bulunmaktadır. Her iki kusurluluk şekli arasındaki ayırıcı ölçüleri, yargısal kararlar ve bilimsel görüşlerden de yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek mümkündür:

    Gerek olası kastta gerekse bilinçli taksirde, sonuç fail tarafından öngörülmektedir. Bilinçli taksirde, öngörülen ve gerçekleşen netice istenme-mekte, olası kastta ise istenmemesine rağmen fail tarafından kabullenil-mektedir. Olası kastta fail, öngördüğü sonucun meydana gelmesini kabullenip, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek, öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir.

    Oluşu hususunda bir uyuşmazlık bulunmayan somut olay bu açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde; sanık Abdulkadir"in evinin terasından ka-leşnikof tüfekle yaklaşık 45 el, onun yanında bulunan sanık Seyithan"ın ise av tüfeği ile birden çok yaklaşık 14 metre mesafede bulunan mağdurlar Bahri, Hakan, Handan ve Selahattin"in bulundukları ve daha sonra da kaçtıkları yöne doğru ateş ettiklerinde bir kuşku bulunmamasına rağmen, sürekli olarak tesir mesafesi içerisinde bulunan mağdurlardan hiçbirisinde kaleşnikof mermisi veya tüfek saçmasının doğrudan isabeti sonucu oluşmuş ciddi bir yaralanmanın olmaması karşısında, mağdurların özellikle mahkeme aşamasındaki ifadeleri başta olmak üzere dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların mağdurları doğrudan hedef aldıklarına ilişkin yeterli kanıtın bulunmadığı, buna göre mağdurların, kaleşnikof mermisinin veya tüfek saçmasının sekme veya diğer etkenlerle kendilerine isabeti sonucu yaralandıklarının kabulünün gerektiği,

    Aksi halde, "yaralama ve öldürme doğrudan kastıyla" kaleşnikof tüfekle 45 el, av tüfeğiyle de birden çok kez ateş edilmesi halinde belirlenen mesafede toplu halde bulunan mağdurların tamamının ağır şekilde yara-lanmaları veya ölümlerin olabileceği,

    Atış mesafesi, kullanılan silahların niteliği, yaralanmaların derecesi, tanık anlatımları ve dosyadaki kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde, mağdurları korkutarak olay yerinden kaçırmak gayesiyle hareket eden sanıkların, ateş esnasında, mağdurlardan herhangi birisini veya mağdurların içinde bulunduğu grubu hedef almadıkları, öldürme veya yaralama kastı ile hareket etmedikleri, ancak etkili mesafeden ellerindeki elverişli silahlarla mağdurların bulunduğu yöne doğru ateş etmeleri sonucunda, mermilerin sekmesi veya başka etkenlerle topluluk halinde bulunan mağdurların vurulabileceklerini öngördükleri, buna rağmen birçok kez ateş etmek suretiyle, öngördükleri sonucu kabullendikleri ve bunun sonucunda da dört mağdurun yaralandığı olayda, her iki sanık açısından da kendi yaraladığı her bir mağdura karşı "olası kastla yaralama" suçunun oluştuğu kabul edilmelidir.

    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının belirtilen yöne ilişkin itirazının kabulüyle, bozma kararına bu hususun da eklenmesine karar verilmelidir.

    İkinci uyuşmazlık nedeni ise; sanıklar Abdulkadir ve Seyithan"ın, hem kişilerde korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde genel güvenliği kasten tehlikeye sokma hem de olası kastla yaralama suçunu oluşturan eylemleri açısından, 5237 sayılı TCY"nin 44. maddesinde düzenlenmiş bulunan farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir:

    5237 sayılı TCY"ye hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar cezanın"" söz konusu olacağıdır, nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ^

    ^kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimai bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCY"nin "suçların içtimai" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

    765 sayılı TCY"de, aynı nev"iden fikri içtima ile farklı nev"iden fikri içtima tek madde halinde ve Yasa"nın 79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCY"de bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev"iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev"iden fikri içtima ise Yasa"nın 44. maddesinde düzenlenmiştir.

    5237 sayılı TCY"nin "Zincirleme Suç" başlıklı 43. maddesinin 2. fık-rasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev"iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCY"nin 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.

    TCY"nin 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev"iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.

    Yine 5237 TCY"de yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev"iden fikri içtima hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCY"nin 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsen-miştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCY"nin 172/2. md.).

    Bu açıklamalar kapsamında aynı nev"iden fikri içtimainin koşullarını, hareket ya da fiilin hukuksal anlamda tek olması, tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması, suç mağdurlarının farklı olması, işlenen suçun gerek 5237 sayılı TCY"nin 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması, suç tipinde özel olarak aynı nev"iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi şeklinde belirlemek mümkündür.

    Gerek 5237 sayılı TCY"nin 44. maddesinde gerekse 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ve uyuşmazlığın çözümünde anahtar rol oynayacak "bir fiil", "tek fiil" ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunu açıklamadan önce, farklı neviden fikri içtima kurumunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

    Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Yasa"nın 44. maddesinde; "(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.

    Yasa koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilindeki teklik nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

    "Tek fiil" veya "bir fiıT"den ne anlaşılması gerektiğine gelince, doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tekliği ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun yasal tanımında yer alan hukuksal anlamdaki "tek bir fiil ""oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s. 448 vd.)

    5237 sayılı TCY"nin genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları koşullarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, yasa koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Nitekim, ceza infaz kurumunda silah veya uyuşturucu bulundurulması eylemleri ile ilgili 297/1, 174, 188 ve 191. maddelerde, en ağır cezayı gerektiren suçun cezası verildikten sonra ayrıca bu cezadan bir miktar artırım yapılması tercih edilmiş, 212. maddede, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.

    Görüldüğü gibi, yasal istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi halinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması yasa gereği olup, suçların olası kastla veya doğrudan kastla işlenmiş olması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir.

    Bu genel açıklamalar doğrultusunda, korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde ateş etmek suretiyle genel güvenliği tehlikeye sokma suçuna gelince, benzer suç tipinin düzenlendiği 765 sayılı TCY"nin 264/7. maddesinde "...ey/em başka bir suçu oluştursa bile…

    …" ifadesine yer verilmiş olması nedeniyle, aynı eylemle başka bir suçun oluşması halinde, her suçtan ayrı ayrı cezalandırma sistemi getirilerek, bu suç bağlamında "fikri içtima" kurallarının uygulanması engellenmiş ise de, 5237 sayılı TCY"nin aynı suçu düzenleyen 170. maddesinde böyle bir ifadeye yer verilmemiş, dolayısıyla da, fikri içtima uygulaması açısından herhangi bir istisna getirilmemiştir.

    Nitekim Ceza Genel Kurulu"nun 26.12.2006 gün ve 317/319 sayılı kararında da; "...5237 sayılı TCY"nin 170. maddesinde, 765 sayılı TCY"nin 264/7. maddesindeki düzenlemeden farklı biçimde eylemin bir başka suçu oluşturması halinde ayrıca cezalandırılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. O halde, eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCY"nin 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılması söz konusu olur" denilmek suretiyle, 5237 sayılı TCY"nin 170. maddesi bağlamında aynı Yasa"nın 44. maddesinde düzenlenen farklı nev"iden fikri içtima kurallarının uygulanmasının olanaklı olduğu, duraksamaya meydan verilmeyecek bir biçimde ortaya konulmuştur.

    Somut olayda; mağdurları korkutarak oradan uzaklaştırmak için onların grup halinde bulundukları bölgeye doğru, birden çok kez ateş eden sanıkların "ateş etme" eylemlerinin hukuki anlamda tek fiil sayılması gerektiğinde ve bu suretle, tek olan eylem sonunda hem her bir mağdura karşı olası kastla yaralama suçunun, hem de genel güvenliği tehlikeye sokma suçunun meydana geldiğinde kuşku bulunmadığından, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCY"nin 44. maddesinin uygulanması ve meydana gelen suçların en ağırından ceza verilmesi gerekmektedir.

    Diğer yönden, sanıkların önce havaya, sonra yere ateş etmiş olması da, fiilin tekliği konusunda varılan bu sonucu değiştirmemekte, faillerin başlangıçtan beri mağdurlara ateş etme eylemlerinde, aynı kasıtla hareket etmeleri, kasıtlarının değiştiğini gösteren hiçbir bilgi ve belgenin bulunmaması, mağdurlara doğrudan ateş etmemek suretiyle, başlangıçtaki kasıtların değişmediğini göstermeleri, sanıkların eylemlerinin olası kasıtla yaralama suçunu oluşturduğuna ilişkin varılan sonuç da, fiilin tekliğini ve tek fiille yasanın birden fazla hükmünün ihlal edildiğini, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır.

    Ayrıca, sanık Seyithan"ın hukuki anlamda tek sayılan "birden fazla ateş etme" eylemi sonucunda, birden çok kişinin "olası kastla" yaralanmış olması nedeniyle, 5237 sayılı TCY"nin 43/2. maddesindeki "aynı neviden fikri içtima" hükümlerinin uygulanması gerektiği de ileri sürülebilirse de, 43. maddenin 3. fıkrası uyarınca "kasten yaralama" suçları açısından "aynı nev"iden fikri içtima" hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığından, bu açık yasal düzenleme uyarınca gerçek içtima kuralları uyarınca olası kastla yaralanan her bir mağdur yönünden ayrıca hüküm verilmesi gerekmektedir.

    Bu itibarla; (III) nolu bozma nedeni ile ilgili olarak, Özel Daire Kararının isabetli bulunması nedeniyle, bahsedilen konuya ilişen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerekmektedir.

    Bununla birlikte; her ne kadar Özel Daire bozma kararının (IV) numaralı paragrafında, Ceza Genel Kurulu kararlarına da uygun olarak, sanık Abdulkadir hakkında "kasten yaralama" suçundan verilmiş bulunan hükmün, 5271 sayılı CYY"nin 231. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması için "sair yönleri incelenmeksizin" bozulmasına karar verilmiş ise de; sanık Abdulkadir açısından da bir fiille işlediği birden fazla suç nedeniyle fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının gerekmesi nedeniyle, (IV) nolu bozma nedeninin kaldırılmasına, (III) nolu bozma nedeninin ise itirazda da belirtildiği gibi sanık Abdulkadir"i kapsayacak şekilde genişletilmesine karar verilmelidir.

    Birinci uyuşmazlıkla ilgili olarak yapılan oylamada çoğunluk görüşüne katılmayan onbir Üye, "sanıkların eylemlerinin her bir mağdura karşı doğrudan kastla yaralama suçunu oluşturduğundan bahisle" itirazın reddi yönünde, İkinci uyuşmazlıkla ilgili olarak yapılan oylamada ise çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Üye, "yaralama ve genel güvenliği tehlikeye sokma suçları arasında fikri içtimain söz konusu olmayacağı gerekçesiyle" itirazın kabulü yönünde,

    Karşı oy kullanırken, her iki oylamada da karşı oy kullanan Genel Kurul Üyesi M. Af. Kaya;

    "Resmi nikahlı karı koca olan Elvan ile Turan arasında geçimsizlik bulunduğu, aynı şekilde aileleri arasında da anlaşmazlık doğduğu. Olay günü, Turan ailesinin, kalabalık bir gurup halinde, baba evinde bulunan gelinleri Elvan"ı almak için gitmeye başladıkları sırada, gelinin abisi olan ve evlerinin terasında bulunan sanık Abdulkadir"in elindeki kaleşnikof silah ile gelen kalabalığa doğru ateş ederek mağdur Selehattinl sol baldır nahiyesinden 15 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaraladığı.

    Sanık Abdulkadir"in yanında bulunan sanık Seyithan"ın da, elindeki av tüfeği ile aynı şekilde kalabalığa doğru ateş ederek, mağdurlar Hakan"ı sağ üst kolundan saçma taneleriyle yaralayıp, 15 gün iş ve gücüne, Handan"ı bacak kısmından, saçma tane/eri ile 15 gün iş ve gücüne engel olacak şekilde yaraladığı, olay yerinde 28 adet 7.62x39 mm kaleşnikofa ait boş kovan ele geçirilmiş, ayrıca sanık Seyithan"ın da av tüfeği ile birden fazla ateş ettikleri dosya içeriğinden anlaşılmıştır.

    Yüksek Sekizinci Ceza Dairesi ile C.Başsavcılığı arasındaki anlaşmazlık iki konudan ibarettir.

    1- Bu olayda, kasten yaralama mı, yoksa olası kastla yaralama mı suçlarından hangisinin oluştuğu, sorunundan ibarettir.

    Olay 17 Haziran günü gündüzleyin vuku bulmuş, mağdurlar kalabalık bir gurup halinde sanıkların evine doğru yaklaştığında, evlerinin terasında bulunan sanıkların ellerinde bulunan kaleşnikof ve av tüfeği gibi, ateşli silahlarla topluluğa doğru ateş ettikleri ve yukarıda belirtilen mağdurların yaralandığı anlaşılmıştır.

    İsabet edilen bölgeler, mağdurların kol, bacak ve baldır nahiyeleri olup, bu bölgelerde hayati tehlike söz konusu olmayıp, öldürücü bölgeler olmadıklarından, bu bölgelere yapılan tüm atış ve isabetler yaralamaya yö-neliktir.

    Olayımızda sanıklar Abdufkadir ve Seyithanîn her ikisi birlikte evin terasından, muayyen bir kişiyi hedef seçip, o muayyen kişiye doğru bir atış yaparken, o şahıs yerine başka şahsı yaralamış olsalardı, bu takdirde kast edilmeyen kişi yönünden olası kast uygulanabilirdi. Olayımızda, belli bir kişiye, diğer bir anlatımla muayyen bir kişiye değil, tüm topluluğa doğru ateş edildiği mahkemece kabul edilmiştir.

    Sanıklar silahla, kalabalığa doğru ateş ederken, kastları muayyen bir kişiye yönelik olmayıp, topluluğa yapılan atışların sonucuna katlanarak gayri muayyen kastla, hangi mağduru yaralamış/arsa o kişiyi yaralamaktan sorumlu tutulmaları doğru ve yerinde bir uygu/amadır.

    Sanıkların, silah/arını çekip, gündüz gözü ile kalabalığa doğru ateş ettiklerini kabul ettiğimizde, şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır.

    Kahvehane, lokanta, futbol sahası, metro ve 7-8 kişinin bulunduğu caddelerde, umuma açık yerlerde silahı çekip, belli bir hedefi olmadan, topluluğa doğru ateş eden faillerin, bu olaydan oluşan tüm neticelerden sorumlu olmaları gerekmektedir. Ölüm oluşmuşsa ölümden sorumlu, yaralama oluşmuşsa yaralamadan sorumlu olmaları gerekmektedir.

    Sonuç olarak, sanıkların A yerine B"yi yaraladıkları gibi hedefte sapma veya olası kast gibi bir durum mevcut bulunmamaktadır. Dolayısıyla sanıklar, bilerek, karşısındaki kişileri görerek ve tetik çektikleri anlaşıldığından, bu olayda neticeye bakarak kasten mağdurları silahla yaraladıkları anlaşıldığından yerel mahkeme ve Özel Daire"nin uygulaması doğrudur.

    2- Kasten yaralama ile korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde ateş etme suçları açısından fikri içtimanın mı, yoksa gerçek içtimanın mı söz konusu olacağı sorunu.

    Türk Ceza Kanunumuzda tek bir fiil ile, birden fazla farklı suçun oluşmasına fikri içtima kuralı denmektedir. Kanunda belirtildiği gibi, aynı anda, tek bir fiil ile, iki farklı suçun oluşması gerekmektedir. Burada, kanunun aradığı tek bir fiil, silahla tek el ateş edilmesi sonucu iki suçun oluşması gerekmektedir. Her sanık, tek bir atışla yetinmiş olsalardı, bu takdirde her bir fiilleri ile mağdurları yaralamış, hem de o mağdurları yaralayan tüm atışları, hep birlikte panik yaratabilecek şekilde ateş etmelerinden dolayı, farklı neviden fikri içtimadan söz edebilirdik.

    Sanıklar, yaralama suçlarını silahla işlemişlerdir. Her mağdura bir atış isabet etmiştir Her bir yaralama fiilinin içinde, tek bir hareket bulunmaktadır O hareket de bir merminin veya bir saçmanın mağdurun vücuduna isabet etmesidir. Bunun dışında bir hareket bulunmamaktadır. Bu hareketin içinde ayrıca bir bıçak yarası, bir yumruk darbesi bulunmamaktadır. O halde yaralama fiilinin içindeki tüm hareketler, saçmaların vücuda isabetinden ibaret olup, saçmanın vücuda isabeti ile fiil ve hareket sona ermiştir.

    5237 sayılı Yasa"nın 44. maddesinde bahsedilen * işlediği bir fiıT cümlesini olayımıza uyguladığımızda "silahtan çıkan bir saçmanın vücuda isabet etmesi, olayımızdaki tüm fiili içermektedir" bu atıştan evvel ve sonra devam eden ve silahla yapılan diğer atışlar başka bir suçun fiil ve o fiilin hareketlerini oluşturmaktadır. Örneğin, olay sırasında, silahla yapılan atışlardan biri, başka bir maktule isabet edip, o kişiyi öldürmüş olsa idi, o da ayrı bir suç oluşturacaktı. Tüm bu suçlar, fikri içtima kuralı gereğince, eriyip tek adam öldürme suçu olarak birleşemezdi.

    Her iki sanık, önce kalabalığa ateş edip, mağdurları yaralayıp, bu suçu tamamladıktan sonra, tekrar havaya, daha sonra yere ateş ederek, kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde havaya ateş etme suçunun fiilini tamamlamışlardır. Her olayda, tek bir fiil içinde çok sayıda hareket söz konusu değil, tek bir atış söz konusudur. Dolayısıyla olayımızda birden fazla suç birden fazla fiil söz konusudur. Fikri içtimadan bahsedilemez, fikri içtimanın üç tane şartı bulunmaktadır.

    a- Fikri içtimada; fail, tek bir kastla suçu işlemeye başladığı halde, ikinci istenmeyen suçun da oluşması gerekmektedir. (Olayımızda bu şart gerçekleşmemiştir. Sanıkların kastı, sadece mağdurları yaralamakla yetinmeyip, bu eylemi tamamladıktan sonra havaya ateş ederek, korku ve panik yaratmakla, ikinci eylemini, yeni bir kastla yenilemişlerdir. Her iki suç, bu şekilde gerçekleşmiştir.)

    b- Fikri içtimada; fail, bu her iki suçu tek bir fiil ve hareketle gerçekleştirmelidir. (Olayımızda bu şart gerçekleşmemiştir. Çünkü, sanık Abdulkadir"in silahına ait 45 adet boş kovan bulunmuştur Bir el mağdur Selahattin"e ateş etse bile, karşıyı korkutmak için havaya da ayrıca 44 el daha ateş etmiştir. Bu 44 el havaya ateş edilmesini topluca ayrı bir suç olarak düşünmemiz gerekmektedir. Bu 44 el havaya ateş edilmesini ayrı bir suç olarak kabul etmediğimiz takdirde, yaralama fiilin içinde ayrı birer hareket, daha doğrusu mağdur Selahattin"e ateş edilmiş, ancak bir türlü isabet etmemiş, fiilin içinde birer hareket kabul etmemiz gerekmektedir. 44 el ateş edildiği halde Selahattin"e isabet etmemesi mantığa ters düşmektedir. Bu da sanığın havaya doğru korku, panik yaratmak için ayrı olarak ateş ettiğini göstermektedir.)

    c- Fikri içtim a da; tek bir fiil ile eylem başlayıp, birden fazla ancak farklı neviden suçların işlenmesi halinde, bu takdirde farklı neviden fikri içtima söz konusu olur. Olayımızda iki suç oluşmuş, biri silahla yaralama, biri de korku veya panik yaratabilecek şekilde ateş etme suçları oluşmuş, ikisi de farklı suçtur.

    Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında, bu sayısız silahlarla yapılan atışlar, maddi belgeler ve hangi silahın hangi vücuda isabet ettiği gibi hususlar hep birlikte değerlendirildiğinde, dış alemdeki değişiklik şu şekilde tespit edilmiştir. 40-50 el silah sesleri ortamda korku, kaygı ve panik yaratmıştır. Bu suçu gerçekleştiren her iki sanık suçu birlikte gerçekleştirmiştir. Ayrıca, üç mağdur da yerde yaralıdır. Mağdur Selahattin sanık Abdulkadirln silahı ile yaralanmış, diğer iki mağdur da Seyithan"ın av tüfeği ile yaralandığına göre, her sanık için dış alemdeki netice çok sayıdadır. Bu kadar atış yapıldığına göre ortada tek bir fiil de olamaz. Her fiil sonuçlanan öbür fiilin devamı değildir. Örneğin bu atışlar sonucu, tek bir mermi çekirdeği, iki kişiye isabet edip, ikisini de öldürmüş olsa idi, ayrıca iki adam öldürmeden de ceza vermemiz gerekecekti. Bu nedenle fikri içtima söz konusu olamaz, görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım." biçiminde karşı oy kullanmıştır.

    Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının,

    a)Sanıklar Seyithan ve Abdulkadir"in eylemlerinin 5237 sayılı Yasa"nın 21/2. maddesi uyarınca olası kastla yaralama suçunu oluşturacağı yönündeki (1) nolu itirazın KABULÜNE,

    b)Bozma kararının III. paragrafına yönelik olarak, sanık Seyithan"ın eylemi nedeniyle oluşan suçlar bakımından 44. maddedeki farklı neviden fikri içtima kuralının uygulanamayacağına ilişkin (2) nolu itirazın REDDİNE,

    c)Bozma kararının III. paragrafında, sanık Seyithan ile ilgili olduğu belirtilen bozma nedeninin, sanık Abdulkadir"i de kapsayacak şekilde geniş-letilmesi gereğine ilişkin olan (3) nolu itirazın KABULÜNE,

    2- Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi"nin 24.12.2009 gün ve 13178-16607 sayılı bozma kararının itiraza konu sanıklarla ilgili KALDIRILMASI ve yeniden düzenlenmesi suretiyle;

    a) İncelemeye gelmeyen sanıklara ilişkin olan bozma nedenlerinin AYNEN MUHAFAZASINA,

    Özel Daire bozma nedenleri de nazara alınarak;

    aa- Sanık Abdulkadir"e gönüllü köy koruyucusu olması sebebiyle verilen silahı, işlemiş olduğu korku, kaygı veya panik yaratacak biçimde silahla ateş etme suçunda kullanmasından dolayı hakkında 5237 sayılı TCK"nın 266. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,

    bb- Sanık Seyithan ve Abdulkadir hakkında; kasten yaralama ve korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçlarından açılan davada, 765 sayılı TCK"nın 264/7. madde ve fıkrasındaki "...eylem başka bir suç oluştursa bile... "şeklindeki düzenleme nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"ya göre sanığın eyleminin hem korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme hem de kasten yaralama suçunu oluşturacağı, ancak anılan düzenlemeye 5237 sayılı TCK"nın 170/1-c madde ve fıkrasında yer verilmemesi karşısında, aynı Yasa"nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı uyarınca en ağır cezayı gerektiren fiilden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, her iki suçtan hüküm kurulması,

    cc- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun"un 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, sanık Bedriye hakkında 6136 sayılı Yasa"ya aykırılık suçundan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu..."

    dd- Sanıklar Seyithan ve Abdulkadir"in yaralama eylemlerinin 5237 sayılı TCY"nin 21/2. maddesi uyarınca "olası kastla yaralama" suçunu oluşturacağının gözetilmemesi,

    İsabetsizliklerinden, Mardin İkinci Asliye Ceza Mahkemesinin 15.05.2007 gün ve 13-192 sayılı hükmünün BOZULMASINA,

    3- Dosyanın, mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"na TEVDİİNE, 29.06.2010 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2010 günü yapılan ikinci müzakerede ayrı ayrı oylanan her iki hususa ilişkin olarak da oyçokluğu ile karar verildi.

    Hemen Ara