Esas No: 2017/6246
Karar No: 2017/6246
Karar Tarihi: 15/12/2020
AYM 2017/6246 Başvuru Numaralı ARAS KARGO YURTİÇİ YURTDIŞI TAŞIMACILIK A.Ş. (3) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ARAS KARGO YURTİÇİ YURTDIŞI TAŞIMACILIK A.Ş. BAŞVURUSU (3) |
(Başvuru Numarası: 2017/6246) |
|
Karar Tarihi: 15/12/2020 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Tuğba TUNA IŞIK |
Başvurucu |
: |
Aras Kargo Yurtiçi Yurtdışı Taşımacılık A.Ş. |
Vekili |
: |
Av. Vahide GÜZELCAN DERE |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; işe iade talebiyle açılan davada verilen işe iade kararında feshin geçersizliğine ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. B.E. 15/12/1998 tarihinden iş akdinin feshedildiği 2/3/2015 tarihine kadar başvurucu şirkette Ankara Bölge Müdürü ve Kuzey Anadolu Bölge Müdürü olarak çalışmıştır.
9. Başvurucu Şirket, B.E.nin iş akdinin bazı görev tanımlarının değiştirilmesi ve kaldırılması suretiyle gerekli organizasyon değişiklikleri yapılarak verimliliğin, hizmet kalitesi ve etkinliğin sağlanması amacıyla yönetim kurulu kararı ile feshedildiğini açıklamıştır.
B. Başvuruya Konu Dava Süreci
10. B.E. tarafından iş akdinin feshinin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle başvurucu şirket aleyhine 31/3/2015 tarihinde Ankara 14. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Mahkeme B.Enin işveren vekili olması nedeni ile iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı gerekçesiyle 9/12/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
11. B.E. tarafından Mahkeme kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 14/3/2016 tarihli kararıyla temyiz başvurusunun kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir. Karar gerekçesinde, B.E.nin işveren vekili olarak tanımlanabilmesi için işyerinin bütününü sevk ve idare yetkisi ile birlikte işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisinin de olması gerektiği belirtilmiştir. Öncelikle B.E.nin işletmenin bütününde değil belirli bir bölgede görevli olması sebebiyle işletmenin bütününü sevk ve idare yetkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Diğer yandan B.E.nin bir kısım işçilere ikale sözleşmesi imzalattırılmasının yönetim kurulunca alınan karar gereği B.E.ye verilen talimat üzerine yaptırıldığı ve B.E.nin uzun süredir bölge koordinatörü olmasına rağmen dosya kapsamında işçi alıp çıkardığına dair bir belge olmadığının tespit edildiği vurgulanmıştır. Kararda, B.E.nin fesih tarihi itibarı ile işveren vekili yardımcısı olmaması sebebiyle iş güvencesi hükümlerinden yararlanacağının anlaşılması nedeniyle davanın esasına girilerek fesih iddiasının araştırılması gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu ifade edilmiştir.
12. Başvurucu şirket tarafından tanık beyanlarına ve davanın esasına ilişkin Mahkemeye sunulan dilekçede, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle feshin geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği, sonrasında ise iş güvencesi şartlarının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Dilekçede, B.E."nin iş akdine koordinatörlük uygulamasının kaldırılması sebebiyle son verildiği, koordinatör olarak görev yapan diğer çalışanlardan bir alt görev olan bölge müdürlüğü kadrosunda çalışmaya devam edenlerin bulunduğu vurgulanmış, bu nedenle başvurucunun işe iade talebinin samimi olmadığı ifade edilmiştir.
13. Dairenin bozma ilamına uyan Mahkeme 19/9/2016 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından müvekkilinin iş akdinin işverence haklı sebebe dayanılmaksızın feshedildiği ileri sürülerek, feshin geçersizliğine, davacının işe iadesine, işe başlatmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin ve diğer haklarının belirlenmesinin talep olunduğu, davacının, davalı işverende Kuzey Anadolu Bölge Koordinatörü olarak çalıştığı, davacının, işletmenin bütününde değil belirli bir bölgede görevli olduğu, bu durumda; işletmenin bütününü sevk ve idare yetkisinin bulunmadığı, davacının fesih tarihi itibariyle işveren vekili yardımcısı olmadığı ve iş güvencesi hükümlerinden yararlanma hakkı bulunduğu anlaşılmakla, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, davacının sübuta eren davasının kabulü cihetine gidilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur."
14. Başvurucu şirket tarafından Mahkeme kararı temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde, Mahkeme tarafından fesih iddiasının araştırılmadığı, dinlenen tanıkların beyanlarına itibar edilmediği, davacının işe iade talebinin samimi olmadığı, yerleşik içtihatlar doğrultusunda karar verilmediği, davacının iş güvencesi kapsamında olmadığı, işletmenin kararının tutarlı uygulanıp uygulanmadığının araştırılmadığı ve karada somut gerekçe bulunmadığı ileri sürülmüştür.
15. Söz konusu karar Dairenin 26/12/2016 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
16. Nihai karar 30/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 28/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 18. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. (Ek cümle: 10/09/2014-6552 S.K./2. md) Yer altı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip (Ek ibare: 18/02/2009-5838 S.K./32.mad) veya yükümlülüklerini yerine getirmek
için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz."
18. 4857 sayılı Kanun"un 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede iş mahkemesi yerine özel hakeme de götürülebilir. Arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararı taraflara resen tebliğ edilir. Kesinleşen ret kararının da resen tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabilir.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 15/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; Mahkemenin Daire tarafından verilen B.E.nin fesih tarihi itibarıyla iş güvencesi hükümlerinden yararlanacağı ve davanın esasına girilerek fesih iddiasının araştırılması gerektiği yönündeki bozma ilamına uyulmasına rağmen fesih iddiasına ilişkin bir gerekçe açıklamaksızın davanın kabulüne karar vermesi sebebiyle gerekçeli karar hakkının ve diğer anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
""Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
24. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
25. Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
26. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
27. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
28. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
29. B.E. tarafından iş akdinin feshinin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle başvurucu şirket aleyhine açılan davada Mahkeme 9/12/2015 tarihli kararıyla B.E.nin işveren vekili olması nedeni ile iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar temyiz incelemesi sonucunda B.E.nin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması gerektiğinin tespit edilmesi üzerine davanın esasına girilerek fesih iddialarının araştırılması gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
30. Başvurucu şirket tarafından Mahkemeye sunulan dilekçede (bkz. § 12) ve yargılamanın çeşitli aşamalarında B.E.nin iş akdinin alınan işletmesel karar doğrultusunda koordinatörlük uygulamasının kaldırılması sebebiyle feshedildiği belirtilmiş ve bu nedenle iş akdinin feshinin haklı bir nedene dayandığı ileri sürülmüştür.
31. Mahkeme tarafından bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonunda, bozma kararına uyulduğu belirtilerek B.E.nin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması gerektiği ifade edilmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
32. Dairenin bozma kararında, B.E.nin iş güvencesi hükümlerinden yararlanacağından davanın esasına girilerek fesih iddialarının araştırılması gerektiğinin ifade edilmesine rağmen Mahkeme sadece Dairece tespiti yapılan ve bozma kararında belirtilen B.E.nin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş ancak davanın esasına ilişkin fesih iddialarını değerlendirmemiş ve feshin geçersiz kabul edilmesine dair gerekçelere yer vermemiştir.
33. Bu durumda başvurucunun iş akdinin ne sebeple, nasıl feshedildiğine ilişkin iddialarına ayrı ve açık bir yanıt verilmesi ve feshin geçerliliği hususunun tartışılması gerekirken Mahkeme tarafından bu hususlar tartışılmamış, başvurucu şirket tarafından ileri sürülen iddialar karşılanmamıştır. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
35. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
36. Başvurucu, ihlalin tespiti ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
38. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
39. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
40. İncelenen başvuruda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
42. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucu şirkete ödenmesine,
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İş Mahkemesine (E.2016/444, K.2016/580) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 22. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.