Esas No: 2018/7363
Karar No: 2018/7363
Karar Tarihi: 15/12/2020
AYM 2018/7363 Başvuru Numaralı NAZMİ ÖMER PAKEL VE MELİKE COŞKUNOĞLU Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NAZMİ ÖMER PAKEL VE MELİKE COŞKUNOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/7363) |
|
Karar Tarihi: 15/12/2020 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Kamber Ozan TUTAL |
Başvurucular |
: |
1. Nazmi Ömer PAKEL |
|
|
2. Melike COŞKUNOĞLU |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Turgay ÖZDOĞAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın dava yoluyla tapusunun iptal edilerek orman vasfıyla Hazine adına tespit ve tescilinden dolayı uğranılan zararın tazmin edilmesi istemiyle açılan davanın zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 7/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2018/9863 numaralı başvuru dosyasının hukuki bağlantı nedeniyle 2018/7363 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/7363 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular sırasıyla 1957 ve 1960 doğumlu olup İstanbul"da ikamet etmektedir.
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
10. İstanbul"un Beykoz ilçesi Gümüşsuyu mahallesi 318 ada 1 parselde kayıtlı bostan vasıflı 123.004 m² yüz ölçümündeki taşınmaz, 1954 yılında yapılan tapulamada tapu kayıtları uygulanarak İ.D.M., F.B. ve müşterekleri adlarına paylı mülkiyet üzere tescil edilmiştir. Sonrasında söz konusu taşınmazın 11/16 payı başvurucuların murisi N.O.ya geçmiştir.
11. Orman Yönetimi 22/5/1962 tarihinde başvurucular murisi ile birlikte diğer paydaşlara karşı tapu iptali davası açmıştır. Dava dilekçesinde, taşınmazın kesinleşen orman tahdidine göre orman içinde kaldığı ve revizyon gören tapu kayıtlarının yanlış uygulanması sonucu kişiler adına tapu kaydının oluştuğu gerekçesiyle tapunun iptali ile el atmanın önlenmesi talep edilmiştir.
12. Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi 13/3/1978 tarihinde davayı kabul etmiş ve taşınmazın 101.704 m² yüz ölçümlü kısmın kesinleşen orman tahdit sınırı içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptaline ve tapu maliklerinin el atmalarının önlenmesine karar vermiştir. Karar 1983 yılında kesinleşmiş ve söz konusu kısım 26/8/1983 tarihinde tapu kaydından terkin edilmiştir.
13. Tapuda terkin edilen kısım 1988 yılında yapılıp kesinleşen 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesi uygulamasıyla (2/B uygulaması) Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılmıştır. Söz konusu kısım 2010 yılında yapılan kullanım kadastrosu sırasında 1872, 1873, 1874, 1908, 1888, 1889 ve 1891 adalarda çeşitli parsellere ayrılarak Hazine adına tespit edilmiştir.
14. Orman sınırı dışında kalan 21.300 m²lik kısım ise 10/4/1971 tarihinde yapılan satışa istinaden gerçek kişiler adına tapuda kayıtlıdır.
B. Başvurucuların Açtığı Kadastro Tespitine İtiraz Davası
15. Başvurucular 2/8/2010 tarihinde kadastro tespitine itiraz davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde; orman sınırları içinde kaldığından tapu kaydı iptal edilen taşınmazın 2/B uygulaması ile orman sınırları dışına çıkarıldığını, başka kişilerin zilyet gösterildiğini ve taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında üzerlerine yazılmadığını belirterek beyanlar şerhinin düzeltilmesini talep etmiştir.
16. Beykoz Kadastro Mahkemesi 23/2/2012 tarihinde, dava konusu bölgede kadastro çalışması yapılmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş ve görevli mahkemenin Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna hükmetmiştir. Dosya kararın kesinleşmesinin ardından Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.
C. Başvurucuların Açtığı Tapu İptali ve Tescili ile Tazminat Davası
17. Başvurucular 2/8/2010 tarihinde Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescili ile tazminat talepli başka bir dava daha açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde; 2/B uygulamasıyla orman sınırları dışına çıkarılarak Hazine adına kaydedilen murisin hissesine tekabül eden kısmına ilişkin tapu kaydının iptali ile bu kısmın miras hisseleri oranında adlarına tescilini talep etmiştir. Başvurucular, tapu iptali ve tescili taleplerinin kabul edilmemesi hâlinde ise tapusu iptal edilen kısım için mülkiyetten haksız olarak mahrum bırakılmalarından doğan zararlarının karşılığı olarak taşınmazın bedelinin (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 12.000 TL) tazminini istemiştir. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/4/2014 tarihinde, hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın Mahkeme dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
18. Mahkeme 15/12/2014 tarihinde başvurucuların açmış olduğu kadastro tespitine itiraza ilişkin asıl dava ile birlikte tapu iptali ve tescili ile tazminata ilişkin birleşen davayı reddetmiştir. Mahkeme gerekçesinde öncelikle Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesince 1978 yılında verilen dava konusu taşınmazın kesinleşmiş orman tahdit sahası içinde kaldığından tapu kaydının iptaline ve tapu maliklerinin el atmalarının önlenmesine ilişkin karara işaret etmiştir. Bu doğrultuda Mahkeme, orman sayılan söz konusu yerin 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun"un 7. maddesine tabi taşınmazlardan olmadığından tapu iptali ve tescili talebini reddetmiştir. Mahkeme, 1978 yılında verilen hüküm tarihinden itibaren de on yıl geçmiş olduğundan tazminat talebini reddettiğini açıklamıştır.
19. Taraflar kararı temyiz etmiştir. Başvurucular temyiz dilekçesinde; kadastro tespitine itiraz iddialarının değerlendirilmediğini, orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazın iade edilmesi gerektiğini ve taşınmaz bedelinin haksız olarak tazmin edilmediğini belirtmiştir.
20. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (Daire) 8/11/2016 tarihinde hükmün, tapu iptali ve tescili ile tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının onanmasına; kadastro tespitine itiraz kapsamında beyanlar hanesindeki şerhlere yönelik taleplere ilişkin kısmın ise bozulmasına karar vermiştir. Daire, tapu iptali ve tescili davası yönünden; 2/B uygulamasına konu taşınmazın çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemeyeceğini ifade etmiştir. Daire 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1007. maddesine dayalı tazminat davası yönünden; tapu kaydına iptaline ilişkin kararın 1983 yılında kesinleştiğini ve dava tarihi itibarıyla on yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini açıklamıştır. Daire, beyanlar hanesine yönelik talepler bakımında ise kadastro mahkemesinin görevli olduğunu belirtmiştir.
21. Daire 21/12/2017 tarihinde başvurucuların karar düzeltme isteğini reddetmiştir.
22. Nihai karar 5/2/2018 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucular vekili 7/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, §§ 37-47; Ayşe Çidem Tekindağ ve diğerleri, B. No: 2017/15121, 11/12/2019, §§ 21-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 15/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
26. Başvurucular, murislerine ait taşınmazın orman sınırları içinde kaldığından tapu kaydının iptal edildiğini belirtmiştir. On yıllık zamanaşımı nedeniyle 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesine dayalı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesinin haksız olduğunu ileri süren başvurucular, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararın devlet tarafından tazmin edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucular; taşınmazın orman sınırları dışına çıkarılmasının taşınmazın iadesi beklentisini oluşturduğunu, tazminat davasının süresinin ise bu beklenti ile açılan tapu iptali ve tescili davasının reddi kararının kesinleşmesi ile birlikte başlamasının gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular bu gerekçelerle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, tazminat davasının on yıllık zamanaşımı gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte davanın reddi zamanaşımı gerekçesine dayandırıldığından başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
28. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından Yaşar Çoban kararı ile ortaya konulmuştur. Anılan karara konu olayda, tapu siciline güvenilerek satın alınan taşınmazın kadastro çalışması sonucu Hazine adına tespit ve tescili sebebiyle uğranılan zararın tazmin edilmesi istemiyle 26/6/2009 tarihinde açılan dava on yıllık zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmiştir. Kararda; esası incelenmeden davanın süre aşımı yönünden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturduğu, 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun 125. maddesine dayalı müdahalenin kanuni temeli olduğu ve hukuki güvenliğin sağlanması kapsamında meşru bir amaç taşıdığı açıklanmıştır (Yaşar Çoban, §§ 54-63).
29. Yaşar Çoban kararında ölçülülük yönünden yapılan incelemede, 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesine dayalı tazminat davası yolunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 tarihli içtihadından sonra etkili ve elverişli hâle geldiği belirtilmiştir. Bu nedenle 1980 tarihli kadastro tespitine karşı on yıllık süre içinde tazminat davası açılmasının beklenmesinin tazminat yolunu etkisizleştireceği açıklanmıştır. Dolayısıyla 18/11/2009 tarihinden önce tüketilmesi gerektiği gerekçesiyle tazminat davasının reddedilmiş olmasının başvurucu aleyhine adil dengeyi bozduğu ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Yaşar Çoban, §§ 68-74).
30. Ayşe Çidem Tekindağ ve diğerleri başvurusunda 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi kapsamında 18/11/2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan tazminat talepleri hakkında bu tarihten itibaren makul bir süre içinde dava açılabileceğinin kabulü gerektiği ifade edilmiştir. Bu sürenin ne kadar olacağının derece mahkemelerinin takdirinde olduğu ancak bu yönde bir değerlendirmeye yer verilmediği ve dava açılmasını mümkün hâle getirebilecek şekilde makul bir süre tespiti yoluna gidilmediği belirtilmiştir. Bu kapsamda 18/11/2009 tarihinden 1 yıl 10 ay 15 gün sonra açılan davanın makul kabul edilebilecek bir sürede açıldığı sonucuna varılmış ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Ayşe Çidem Tekindağ ve diğerleri, §§ 40-45).
31. Buna karşılık Asım Uzun ve diğerleri başvurusunda ise 18/11/2009 tarihinden itibaren 4 yıl 1 ay 13 gün sonra açılan 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayalı tazminat davasının makul kabul edilebilecek bir sürede açılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda makul denilebilecek bir sürede dava açmayan başvurucuların davasının zamanaşımından reddedilmesinin başvuruculara aşırı bir külfet yüklemediği ve mahkeme erişim hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır (Asım Uzun ve diğerleri, B. No: 2018/26593, 12/2/2020, §§ 41, 42).
32. Yukarıda açıklanan kararlarda belirtilen ilkeler doğrultusunda 18/11/2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş olan somut olaya konu davanın, bu tarihten sonra makul bir süre içinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Başvuruya konu olayda başvurucular 2/8/2010 tarihinde 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine dayalı tazminat davasını açmıştır. Söz konusu dava, tapu kaydının iptaline ilişkin kararın kesinleştiği 1983 yılından itibaren on sene içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Buna karşılık somut olayda derece mahkemeleri davanın makul bir sürede açılıp açılmadığına ilişkin bir değerlendirmede bulunmamıştır.
33. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi kapsamında 18/11/2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan tazminat talepleri hakkında bu tarihten itibaren makul bir süre içinde dava açılabileceği kabul edilmelidir. Somut olayda da 18/11/2009 tarihinden itibaren 8 ay 14 gün sonra açılan davanın makul kabul edilebilecek bir sürede açıldığı açıktır.
34. Sonuç olarak başvurucular tarafından açılan davanın 18/11/2009 tarihinde etkili hâle gelen hukuk yolunun bu tarihten önce tüketilmesi gerektiği gerekçesiyle zamanaşımından reddedilmesi suretiyle başvuruculara yüklenen külfet, kamu yararı ile bireyin mahkemeye erişim hakkı arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozmuş ve mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi orantısız kılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
37. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve ayrı ayrı 55.937.200 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
40. İncelenen başvuruda, 18/11/2009 tarihinde etkili hâle gelen hukuk yoluna ilişkin makul bir süre içinde dava açıldığı hâlde davanın zamanaşımından reddedilmesinden dolayı mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
41. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
42. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harcın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 3.000 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/333, K.2014/468) GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDİNE,
D. 294,70 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL tutarındaki vekâlet ücretinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.