Esas No: 2016/7095
Karar No: 2016/7095
Karar Tarihi: 12/1/2021
AYM 2016/7095 Başvuru Numaralı KIVANÇ ERSOY VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KIVANÇ ERSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/7095) |
|
Karar Tarihi: 12/1/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucular |
: |
1. Kıvanç ERSOY |
|
|
2. Esra MUNGAN GÜRSOY |
|
|
3. Meral CAMCI |
|
|
4. Muzaffer KAYA |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Şerife Ceren UYSAL |
|
|
Av. İlkay BAHÇETEPE |
|
|
Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza atan başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan tutuklanmaları nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade özgürlüğünün; kamu görevlilerinin açıklamaları nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 13/4/2016 ve 23/5/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle başvurucular Esra Mungan Gürsoy, Kıvanç Ersoy, Muzaffer Kaya tarafından yapılan 2016/7095 sayılı başvuru ile başvurucu Meral Camcı tarafından yapılan 2016/9664 sayılı bireysel başvuru dosyasının birleştirilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 11/1/2016 tarihinde 1.128 akademisyenin imzasıyla 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusunda terörle mücadele kapsamında yürütülen ve yukarıda kısaca özeti verilen çatışma ve operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı yapan bir bildiri yayımlanmıştır. "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" veya "Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisi" olarak isimlendirilen bildirinin yayımlanmasını takip eden hafta içinde imzacı akademisyenlere destek olmak amacıyla gelen yeni imzalarla birlikte bildirinin nihai imzacı sayısı 2.200’ü aşmıştır. Değişik üniversitelerde görev yapan başvurucular da bildiriye imza atan akademisyenler arasındadır.
10. Bildirinin yayımlanmasından sonra "Barış İçin Akademisyenler İstanbul" adlı grup tarafından bildiriyi imzalayan akademisyenlerin yaşadığını iddia ettikleri hak ihlallerini derleyen bir basın açıklaması metni hazırlanmış ve bu metin 10/3/2016 tarihinde başvurucular tarafından okunmuştur. Söz konusu basın açıklaması şöyledir:
"Barış için Akademisyenler olarak 11/1/2016"da "Bu suça ortak olmayacağız!" bildirimizi kamuoyuna sunduğumuzdan beri çeşitli düzeylerde ve biçimlerde suçlamalara ve saldırılara maruz kaldık. Bazı imzacıların can güvenliğinin tehdit edilmesine kadar varan bu saldırılar, her şeyden önce sözümüzü söyleyemez hale gelmemiz için, yükseköğrenim kurumları içerisindeki varlığımızı yok etmeye yöneldi. Buna karşın, barış ve demokrasi taleplerine sahip çıkan meslektaşlarımız aynı süreçte bizimle güçlü bir dayanışma gösterdiler. Bunun en somut örneklerinden biri, 11 Ocak"ta 1128 olan imzacı sayısının bir hafta sonra 2212"ye yükselmesidir. Özellikle üzerimizdeki baskıyı arttırmak üzere İstanbul Savcılığı"nın da harekete geçtiği bu günlerde, imzacılar olarak barış talebinin etrafında kararlı bir şekilde kenetlenmeye devam ediyor olmamız mutluluk vericidir.
11 Ocak"tan bu yana YÖK"ün üniversitelere talimat vermesi ve pek çok üniversite yönetiminin buna boyun eğmesi sonucunda çok sayıda imzacıyla hukuki temelden yoksun disiplin soruşturmaları açıldı. Birçok imzacı tümüyle keyfi biçimde üniversitelerinden uzaklaştırıldı, evleri ve iş yerleri basıldı, gözaltına alındı. 11 Ocak"tan bu yana kamu üniversitelerinde en az 9 işten çıkarma, 5 istifa, 464 soruşturma, 27 uzaklaştırma, 153 ceza soruşturması ve 33 gözaltı vakası yaşandı. Vakıf üniversitelerinde ise en az 21 işten çıkarma, 1 zorla emeklilik ve 43 idari soruşturma gerçekleşti.
Ancak bugün yüreğimizi dağlayan ve çok daha acil olarak çözüme kavuşturulması gereken konu, ülkede barış koşullarının sağlanmasıdır. Geçtiğimiz iki ay boyunca Kürt illerindeki savaş tüm şiddetiyle sürmüş, devletin "temizlik" yaptığını iddia ettiği il ve ilçelerden geriye, içinden insan kemiklerinin ve tanınamayacak haldeki yanmış bedenlerin çıkarıldığı, tüm canlıların ve tarihin tahrip edildiği harabeler kalmıştır.
Haftabaşı itibariyle, İstanbul Savcılığı, henüz bize hangi suçun isnat edileceğini dahi belirtmediği halde, adli soruşturmalar için harekete geçti. Ancak Barış İçin Akademisyenler olarak can güvenliğimize ve meslek hayatımıza yönelen tüm tehditlere rağmen geri adım atmayacağımızı belirtmek istiyoruz. Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olmanın bize yüklediği sorumluluğa yakışır şekilde hareket edeceğiz. Hem ülkede özgür bir akademinin var olması, hem de kalıcı barışın sağlanması için tüm imkanlarımızla ve var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Bu amaçla, öncelikle adli soruşturmaya uğrayan hiçbir arkadaşımızı yalnız bırakmayacağımızı ve adliyelerde dayanışma içerisinde davaları takip edeceğimizi belirtiriz. Önümüzdeki haftadan başlayarak Sur"da ve diğer yıkıma uğrayan bölgelerde akademik nöbette olacağız. Barış için Akademisyenler metni imzacılarının işten çıkarıldığı üniversitelerin önlerinde sokak dersleri düzenleyerek bu üniversiteleri teşhir etmeye devam edeceğiz.
Biz bu tasfiye projesine karşı, dayanışma içinde hukuki mücadelemizi sürdürmekte, akademik üretim alanımızı korumakta, ayrıca barış talebimizi yüksek sesle dile getirmeye devam etmekte ısrarcıyız."
11. Bu basın açıklamasından sonra 13/3/2016 tarihinde başvurucular gözaltına alınmışlardır. 14/3/2016 tarihinde başvurucuların emniyette ifadesi alınmıştır. İfade sırasında başvuruculara söz konusu bildiri ile ilgili sorular sorulmuştur. Başvurucu Meral Camcı o tarihte yurt dışında olduğundan ifadesi alınamamıştır.
12. Başvurucular; soruların düşünce ve kanaat açıklamaya zorlar nitelikte olduğu, taraflarına delillerin gösterilmediği gerekçesiyle savunmalarını Savcılıkta yapacaklarını belirtmişlerdir.
13. Savcılık başvurucuların ifadesini 15/3/2016 tarihinde almıştır.İfade alma işlemi sırasında başvuruculara PKK"nın terör örgütü olup olmadığı, bu bildirinin kim tarafından hazırlandığı ve kendilerine ne şekilde ulaştırıldığı, bildiriyi imzalama noktasında baskı yapılıp yapılmadığı, PKK yöneticisi Bese Hozat"ın çağrısının bu bildiriyi imzalamada etkisinin olup olmadığı, bildiride geçen katliam ve kıyım ifadeleriyle neyi kastettikleri, bildiride belirtilen gözlemci ve tazminatı kim adına talep ettikleri, "Bu suça ortak olmayacağız." ifadesindeki suçu kimin işlediği, bildiride belirtilen hak ihlallerini kimin yaptığı sorulmuştur.
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2016 tarihinde, terör örgütünün propagandasını yapma suçundan tutuklanmaları istemiyle başvurucuları İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
15. Başvurucular 15/3/2016 tarihinde terör örgütünün propagandasını yapma suçundan tutuklanmışlardır.
16. Başvurucular 21/3/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmişlerdir. İtiraz dilekçesinde; ifade özgürlüğünün, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği ve tutuklamayı gerektiren hiçbir nedenin bulunmadığı belirtilmiştir.
17. Bu süreçte iddianamenin hazırlanması ve kovuşturma aşamasına geçilmesi nedeniyle itiraz İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğince incelenememiştir. Bunun üzerine başvurucular 25/3/2016 tarihinde yeni bir dilekçe sunarak tutuklamaya itirazın hâlâ incelenmediğini belirtmişlerdir.
18. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 28/3/2016 tarihinde başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucular 1/4/2016 tarihinde bu karara itiraz etmişlerdir.
19. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 7/4/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
20. Başvurucular 13/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/3/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucular hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan ceza davası açılmıştır. İddianamede; başvurucuların eyleminin PKK/KCK terör örgütünün sözde yürütme konseyi eş başkanı olan Bese Hozat"ın talimatları doğrultusunda PKK/KCK terör örgütüne destek mahiyetinde olduğu, "Barış Bildirisi" adı altında PKK/KCK terör örgütünün meşrulaştırılmaya çalışılarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin katliam yapmakla itham edildiği, başvurucuların kastının PKK/KCK terör örgütü ve mensupları tarafından öz yönetim/özerk yönetim ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti devleti topraklarına Birleşmiş Milletlerin gözlemci statüsüyle görevli göndermesine zemin hazırlamak ve PKK/KCK terör örgütünün yerel bağımsızlık anlamında kullandığı ve ilan ettiği öz yönetimlere meşruiyet sağlamaya çalışmak olduğu ileri sürülmüştür.
22. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 24/3/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/65 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. Başvurucu Meral Camcı, yurt dışından gelmesi üzerine 31/3/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
24. Savcılık, başvurucu Meral Camcı"nın ifadesini 31/3/2016 tarihinde almıştır. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya diğer başvuruculara sorulanlara benzer sorular yöneltilmiştir.
25. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 31/3/2016 tarihinde terör örgütünün propagandasını yapma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucu Meral Camcı"yı İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
26. Başvurucu Meral Camcı 31/3/2016 tarihinde, terör örgütünün propagandasını yapma suçundan tutuklanmıştır.
27. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4/4/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucu Meral Camcı hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan ceza davası açılmıştır.
28. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 6/4/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/88 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
29. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 11/4/2016 tarihinde başvurucu Meral Camcı hakkında açılan davanın diğer başvurucular hakkında açılan 2016/65 sayılı dosya ile birleştirilmesine, yargılamanın E.2016/65 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
30. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 22/4/2016 tarihinde başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
31. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 22/4/2016 tarihli duruşmada, isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinin değişerek 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 301. maddesinde belirtilen suçu oluşturması ihtimaline binaen yargılamanın durmasına ve Bakanlıktan soruşturma izni alınması için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar vermiştir.
32. Başvurucu Meral Camcı 23/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
33. Bakanlık 11/9/2017 tarihinde soruşturma izni vermiştir.
34. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 26/9/2019 tarihinde başvurucuların beraatine karar vermiştir. Beraat kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanıklar hakkında kamuoyunda "akademisyen bildirisi" olarak bilinen açıklamada imzalarının bulunması hasebiyle Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 7/2. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 53. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Sanıkların yargılaması mahkememizde devam ederken aynı bildiride imzası bulunan farklı kişiler hakkında Anayasa Mahkemesi 2018/17635 Başvuru Numaralı Zübeyde Füsun Üstel Ve Diğerleri Başvurusunda 26/07/2019 tarihinde karar vermiş ve 19/09/2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi bu kararında başvurucuların aldıkları cezalardan dolayı Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesince dosyamız sanıkları hakkında verilmiş bir hak ihlali söz konusu olmasa da; hak ihlali kararı verilen kişiler ile sanıkların aynı bildiri nedeniyle haklarında yargılama yapılıyor olması ve Anayasa Mahkemesi"nin söz konusu bildiri hakkındaki tespitleri mahkememizce göz ardı edilemeyeceğinden; sanıkların imzalamış oldukları bildirinin ifade hürriyeti kapsamında kaldığı ve sanıklar hakkında yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu anlaşıldığından sanıkların üzerlerine atılı suçtan ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiş[tir]."
35. Başvurucular hakkında verilen beraat kararı 17/10/2019 tarihinde kesinleşmiştir.
36. Başvurucular beraat kararı üzerine 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesi kapsamında tazminat davası açmışlardır. Bu davalar bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Mevzuat
37. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir."
38. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
B. Uluslararası Hukuk
39. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin iki boyutu bulunmaktadır. Buna göre ilk boyut, bir suç isnadında bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreci güvence altına almaktadır. İkinci unsur ise mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanmayan ceza yargılamalarıyla bağlantılı müteakip yargılamalar bağlamında kişinin masumiyetine saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun kapsamı sadece ceza yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule ilişkin bir güvence olmakla sınırlı değildir. Bu ilke daha geniş kapsamlı olup hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını gerektirir. Masumiyet karinesi yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil ceza yargılamaları ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de ihlal edilebilecek niteliktedir. Bu bağlamda masumiyet karinesinin korunmasına ilişkin ikinci boyut ceza yargılamaları mahkûmiyetten başka bir şekilde sonlandığı zaman devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda suç ile ilgili olarak kişinin masumiyetine ilişkin şüphe duyulmamasını gerektirir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07, 28/3/2017, §§ 41, 43; Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).
40. AİHM’e göre masumiyet karinesi sadece bir yargıç veya mahkeme tarafından değil başka kamu makamları tarafından da çiğnenebilir. AİHM"e göre Sözleşme"nin 10. maddesi tarafından teminat altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası, yürütülmekte olan cezai bir soruşturma hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesi gerekir (Allenet de Ribemont/Fransa, B. No: 15175/89, 10/02/1995, §§ 36, 41).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucular 11/1/2016 tarihli bildiriyi imzalamış olmaları ve 10/3/2016 tarihli basın açıklamasını yapmaları nedeniyle tutuklandıklarını, söz konusu bildiri ve basın açıklamasında terör örgütü propagandası sayılabilecek ifadelerin bulunmadığını, tutuklama kararının gerekçesinde kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin, daha hafif tedbirlerin neden uygulanamayacağının ortaya konulmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca tutuklama tedbirinin Anayasa"da öngörülen amaç dışında kullanıldığını, tutuklamanın devlete ve Hükûmete yönelik eleştirileri cezalandırmak, bu tür eleştiri yapanları susturmak amacıyla gerçekleştirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Sözleşme"nin 18., Anayasa"nın 13. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
43. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucuların beraat etmesine de atıf yapılarak 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesindeki tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği belirtilmiştir. Esas bakımından ise tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden söz konusu tutuklama kararının verildiği tarih itibarıyla kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu, soruşturma yürütülen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönüne alındığında dosyada mevcut olan somut delillere dayanılarak başvurucular hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür.
44. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında haklarında beraat kararı verilmesinin başvuruyu konusuz kılmayacağını belirtmişlerdir. Başvurucular tutuklamanın hukukiliğine ilişkin olarak bireysel başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemişlerdir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
46. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
47. 5271 sayılı Kanun"un tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükmün bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü görülmektedir. Anılan bent uyarınca, haklarında yakalama veya tutuklama tedbiri uygulanan kişilerle ilgili olarak soruşturmanın sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ya da beraate hükmedildiği durumlarda anılan tedbirlerin kanuna uygun olup olmadığından bağımsız olarak tazminat imkânı tanınmıştır. Nitekim böylesi durumlarda kişiler hakkındaki yakalama veya tutuklama tedbirlerinin kanuna uygun olmasının tazminat istemine engel teşkil etmediği anılan hükmün içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır (Fatma Maden, B. No: 2016/28719, 17/7/2018, § 45).
48. Diğer taraftan aynı fıkranın (a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri düzenlenmiştir (Fatma Maden, § 46).
49. Bu kapsamda haklarındaki soruşturma süreci kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla veya kovuşturma süreci beraat kararıyla sonuçlanan kişilerin -5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca- yakalama veya tutuklama tedbirlerinin kanuna uygun olup olmadığından bağımsız olarak tazminat isteminde bulunmaları mümkün olduğu gibi -anılan fıkranın (a) bendi uyarınca-bu tedbirlerin kanuna aykırı olduğu iddiasıyla tazminat talep etme imkânları da mevcuttur.
50. Anayasa Mahkemesi tutuklamanın hukuki olmadığı, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddialarıyla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun"da öngörülen tazminat davası açma yolunun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğuna karar vermiştir (birçok karar arasından bkz. Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 34-50; Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ömer Köse, B. No: 2014/12036, 16/11/2016, §§ 28-38). Anayasa Mahkemesi tutuklandıktan sonra beraat eden veya haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kişiler yönünden de bu yolun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Hüseyin Hançer, B. No: 2013/8319, 7/1/2016, §§ 37-41; Bilal Canpolat, B. No: 2014/983, 18/5/2016, §§ 37-43; Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023, 19/4/2018, §§ 38-42).
51. Somut olayda, haklarındaki tutuklama tedbirinin hukuki olmadığını ileri süren başvurucular hakkında 26/9/2019 tarihinde beraat kararı verilmiş ve hüküm 17/10/2019 tarihinde kesinleşmiştir. Buna göre başvurucular hükmün kesinleştiği tarihten itibaren 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentleri uyarınca tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Nitekim başvurucuların bu kapsamda açtıkları tazminat davalarının derdest olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucular 11/1/2016 tarihli bildiriyi imzalamaları ve 10/3/2016 tarihli basın açıklamasını yapmaları nedeniyle tutuklandıklarını, söz konusu bildirinin ve basın açıklamasının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, tutuklandıkları terör örgütü propagandasını yapma suçunun öngörülebilir olmadığını, bu nedenle yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığını, meşru bir amaç taşımadığını ve demokratik toplumda gerekli olmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
54. Bakanlık görüşünde; başvurucuların bu başlık altında öne sürdükleri iddialarının kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklama kararı verildiği iddiası olarak değerlendirilmesi ve haklarında verilen beraat kararı kesinleşen başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin şikâyet bakımından mağdur sıfatlarının devam edip etmediğinin tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık; düşünce açıklamalarının şiddete teşvik mahiyetinde olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın yapıldığı bağlama, açıklamada bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına ve muhtemel etkilerine, açıklamadaki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak bakılarak yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık; hâkimlik ve mahkeme kararları tarafından dikkate alınan başvurucuların eylemleri gözetildiğinde tutuklama tedbirinin zorunlu toplumsal ihtiyacı karşıladığını, orantılı olduğunu, ilgili kararların gerekli ve yeterli gerekçeyi içerdiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucuların bir devlet görevlisi olduğunu, devlete sadakat yükümlülüklerinin bulunduğunu, AİHM"in verdiği kararların da bu bağlamda gözönünde bulundurulması gerektiğini ileri sürmüştür.
55. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru dilekçesindeki iddialarını yinelemişlerdir.
2. Değerlendirme
56. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17). Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, § 29).
57. Bu bağlamda tutuklama nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair şikâyetleri yönünden etkili olduğu kabul edilecek başvuru yolunun, Anayasa’da öngörülmüş güvencelere aykırılık nedeniyle söz konusu hakların ihlal edildiğini özü itibarıyla tespit etme ve yeterli giderim sağlama imkânı sunan bir yol olması gerekmektedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 23). Bir hakkın ihlal edildiğinin derece mahkemesince tespit edilmiş sayılabilmesi için derece mahkemesinin davacının söz konusu anayasal hakkının ihlal edildiğini kararında açıkça söylemesine gerek bulunmamaktadır. İfade özgürlüğüne müdahale oluşturan tedbirin derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğunun tespit edilmiş olması yeterlidir. Gerekçesi ne olursa olsun hukuka aykırılık tespiti aynı zamanda bir ihlal tespiti olacaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
58. Bu noktada ifade özgürlüğüne müdahalede bulunan tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunu tespit etme potansiyeline sahip bir yolun bulunması yeterlidir. Yukarıda belirtildiği üzere 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesindeki tazminat yolu, suç isnadına bağlı olarak tutuklanan kişi hakkında beraat kararı verilmesi hâlinde tutuklamanın hukuki olup olmadığını tespit edebilecek niteliktedir. Ayrıca hukuka aykırılığın tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Bu cihetle bu tazminat yolunun suç isnadına bağlı tutukluluk hâli sona ermiş kişiler yönünden yeterli giderim sağlama imkânı sunduğu anlaşılmaktadır.
59. Anayasa Mahkemesi Mustafa Avci (B. No: 2014/1545, 22/3/2018) kararında tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyeti yönünden5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada derece mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli giderim sağlama hususlarında karar verirken tedbirin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı dışında ifade hürriyetine müdahale teşkil edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak durumunda olacağını, bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen yol, koruma tedbirlerinin uygulanması sonucunda (gözaltı, yakalama, tutuklama gibi) diğer haklara müdahale söz konusu olduğunda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Mustafa Avci, § 35).
60. Bu kapsamda başvurucuların tutuklamanın hukuka aykırı olduğu iddiaları yönünden -başvurucuların tahliye olarak beraat etmeleri nedeniyle- yapılan değerlendirme (bkz. §§ 46-52) gözetildiğinde ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiası bakımından da farklı sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
62. Başvurucular, üst düzey kamu görevlilerinin açıklamaları nedeniyle suçlu ilan edildiklerini ve bu suretle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
63. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
64. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
65. Yargısal kararlarda ve kamu otoritesi kullanan kişilerin ifadelerinde, bir kişinin bir suçun şüphelisi olduğunu beyan etmeleriyle, bu kimsenin suçlu olduğunu yansıtmış olmaları arasında bir ayrım yapılmalıdır. Yetkili kişiler, ifadelerinde kullanacakları kelimeleri seçerken bu ayrıma dikkat etmek zorundadırlar. Masumiyet karinesi, kamu otoritesi kullananların bir mahkeme tarafından mahkûm edilmeden bir kişinin suçlu olduğunu ifade etmemelerini gerektirir. Masumiyet karinesi sadece bir hâkim ya da bir mahkeme tarafından değil başka resmî makamlar tarafından da ihlal edilebilir.
66. Başvurucuların masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürdüğü açıklamalar şöyledir:
- Cumhurbaşkanı"nın 14/1/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Kendilerine akademisyen diyen bir güruh çıkıp, alenen terör örgütü yanında saf tutarak, devletine ve milletine kin kustu. Bu barajların en büyük düşmanı hangi güruhtur biliyor musunuz? Bölücü terör örgütüdür ve onu destekleyen siyasetçiler, akademisyenlerdir… Buradaki mesele, kendilerine akademisyen diyen bu kitlenin, tamamı yalandan, saptırmadan, propagandadan oluşan terör örgütünün dilini, üslubunu kamuoyuna dayatmasıdır. Terör örgütü adına elinize silah alıp kurşun sıkmanızla, onun propagandasını yapmanız arasında hiçbir fark yoktur. Bunun düşünce ve ifade özgürlüğüyle bir ilgisi kesinlikle bulunmuyor … Bu tablo karşısında terör örgütün yanında yer almak için, ancak o bildiriye imza atan sözde akademisyenler gibi, ruhunuzun kirlenmesi, kararması, her türlü insani hasleti yitirmiş olmanız lazımdır. Milletimizin bu mandacı artıklarına hak ettikleri cevabı vereceğinden şüphe duymuyorum. İlgili kurumlarımızın da, Anayasamıza ve yasalarımıza göre açık suç teşkil eden bu ihanet karşısında Anayasal ve yasal gerekenleri yapacaklarına inanıyorum."
- Cumhurbaşkanı"nın 24/1/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Siz okula bomba atanların arkasında nasıl duruyorsunuz ya. Bunlar akademik bir terörün aktörleridir."
- Dışişleri Bakanı M.Ç.nin 15/1/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Dünyanın neresinde terörü desteklemek ifade özgürlüğü. Teröre destek verenle terörist arasında fark yok … Bu kadar şehit verirken, terör örgütüne destek veren kişilerle terör faaliyetini gerçekleştirenler arasında fark yok. Teröre mali destek veren de aynıdır, siyasi güç veren de aynıdır. Teröre güç veren, destek veren aynıdır. Çok hassas bir dönemden geçiyoruz … Operasyonlar yapılırken insan haklarına en üst düzeyde riayet edilsin ve sivil insanlar etkilenmesin. Bir an evvel de bu terör bitsin, eski günlere dönülsün" dense ben de altına imza atarım ama şimdi terör örgütünü doğrudan destekleyen ve şehir içinde çukur kazan, insanların hayatını zindan eden, insanları haraca bağlayan terör örgütlerine yönelik operasyon yapıldığında bunu katliam olarak değerlendirmek terör örgütüne apaçık bir destek. "Yani bırakın terör örgütü şehirlerde istediğini yapsın ama siz onlara dokunmayın." Bunun adının aydınlık olmaması gerekiyor."
- O dönemdeki Adalet Bakanı B.B.nin 16/1/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Çünkü bu bildiride dile getirilen görüşlere baktığınız zaman, bu görüşlerin tamamı PKK terör örgütünün görüşleridir. PKK’ya müzahir çevrelerin görüşleridir. Böyle bir bildiriyi ancak PKK terör örgütü yazabilir, PKK terör örgütünün gönüllü destekçileri yazabilir. Onun için bu akademisyenler ya bildiriyi okumadan imzaladılar... Eğer okumadan imzaladılarsa felaket bir şeydir. Okumadan bir şeyin altına nasıl imza atıyorlar? Okuyarak imzaladılarsa o da daha büyük bir felakettir. Bilimsel özerklikten, bağımsızlıktan, objektiflikten, haktan, adaletten bahseden insanlar böyle bir bildirinin, taraflı bir bildirinin sadece devleti suçlayan ve PKK terör örgütünü aklayan bir bildirinin altına nasıl imza atarlar. Belli ki kulaklarını gerçeğe kapatmışlardır, gözlerini gerçeğe kapatmışlardır. Akılları gerçeği idrak edemez durumdadır. Bir insanın kulakları gerçeğe kapalı olursa, gözleri gerçeği görmez ise aklı ile de gerçeği idrak etmezse o zaman hangi üniversitede akademisyen olursa olursun onun hiç kimseye faydası olmaz. Herkes "aydınlar bildirisi" diyor. Kusura bakmasınlar aydın gerçeği görendir. Terör örgütünün istediklerini gerçek diye kamuoyuna takdim eden değildir. Aydınlar gerçeğe kulak verendir ama somut gerçeğe kulak verendir. Ortada somut gerçeğe kulak vermek yok, gerçeği görmek yok, PKK’nın gözüyle, PKK’nın diliyle PKK’nın kulağıyla gerçekleri çarpıtma vardır.""
- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İ.K.nın 27/1/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Biz Batılı ülkelerde, Avrupa’da, Amerika’da terör söz konusu olduğunda, terör örgütleriyle mücadele söz konusu olduğunda ne tür tedbirlerin alındığını gayet iyi biliyoruz. İfade özgürlüğü çerçevesinin ya da sınırlarının nerede çizildiğini de gayet iyi biliyoruz. Şu çok açık ve net bir şekilde ortadadır ki; terör örgütüne yönelik propaganda faaliyetleri, bunlara doğrudan ya da dolaylı destek vermek ifade özgürlüğü kapsamında ele alınacak konular değildir."
- Cumhurbaşkanı"nın 14/3/2016 tarihinde yaptığı açıklama:
"Unvanının milletvekili olması, akademisyen olması, yazar, gazeteci olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. O eylemin amacına ulaşmasını sağlayan bu destekçilerdir, bu yardakçılardır. Bu bakımdan terör ve terörist tanımını yeniden yaparak ceza kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum … Terör örgütlerine destek verdikleri için güvenlik güçlerimizce yakalanan kişilerin adliyenin bir kapısından girip diğerinden çıkıp gitmesi, artık tahammül edebileceğimiz bir durum değildir."
67. Kamuoyunda "hendek olayları" olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri, bu hendeklerin kapatılmasını ve barikatların kaldırılmasını, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır. Bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir. 11/1/2016 tarihinde başvurucuların da aralarında bulunduğu 1.128 akademisyenin imzasıyla 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusunda terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı yapan bir bildiri yayımlanmıştır. Yayımlanmasından sonra kamuoyunda bildiriye yönelik sert eleştirilerde bulunulmuş ve bu bildiri kamuoyunda yoğun tartışmalara sebebiyet vermiştir. Somut başvuruya konu açıklamalarda da başvurucuların isimleri zikredilmeksizin genel olarak kamuoyunda yoğun tartışmalara konu olan akademisyen bildirisi ile ilgili beyanlarda bulunulmuştur. Yöneticilerin kamuoyunu yakından ilgilendiren bir meselede açıklama yapmaları makul karşılanmalıdır. Bu açıklamalarda başvurucuların yargılandığı dava ile ilgili bir değerlendirme bulunmamaktadır. Öte yandan söz konusu açıklamaların başvurucular hakkındaki soruşturmanın başlatılmasından önceki tarihlere ait olduğu ve başvurucular hakkında açılan soruşturmalarla bir ilgisinin bulunmadığı görülmektedir. Söz konusu açıklamaların içerik itibarıyla başvurucularla doğrudan ilgi kurulmasını sağlayacak nitelikte olmadığı görülmüştür.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.