Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/7-254 Esas 2010/34 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2009/7-254
Karar No: 2010/34

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/7-254 Esas 2010/34 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2009/7-254 E.  ,  2010/34 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2004/184403
    Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
    Mahkemesi      : EDİRNE 1. Ağır Ceza
    Günü          : 14.06.2004
    Sayısı          : 174-287 Ek

     Toplu kaçakçılık suçundan, sanıkların 1918 sayılı Yasanın 27/2-3, 33/son ve 765 sayılı TCY’nın 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 7 yıl 6’şar ay ağır hapis ve 240.723.000 lira tazmini para cezası ile cezalandırılmalarına, 765 sayılı TCY’nın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ve zoralıma ilişkin, Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.12.1992 gün ve 174-287 sayılı hükmün, Resmi Gazetede ilanen tebliğ edilmesi suretiyle 21.04.1995 tarihinde kesinleştirilmesinin ardından; 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasası ile 1918 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılması üzerine duruşmalı yapılan uyarlama yargılaması sonunda, Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesince 14.06.2004 gün ve 174-287 ek sayı ile;
     “Hükümlü C... W..ve W...E... hakkında mahkememizin 24.12.1992 tarih ve 174-287 sayı ile verilmiş olan ağır hapis ve tazmini ağır para cezalarının mahkûmiyete ilişkin hükmün kaynağı olan 1918 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılmış olması karşısında, hükümlünün mahkum olduğu suçların 4926 sayılı Yasanın 3/1-a maddesi yollaması ile 4/1-a-2, 4/3 ve 5/3. maddeleri kapsamına girdiği, bu maddelerde müeyyidenin ağır para cezası olduğu, TCY’nın 2. maddesi gözetilmek suretiyle hükümlü hakkında verilen ilamdaki ağır hapis ve buna bağlı fer’i cezaların hüküm fıkrasından çıkartılmasına, buna ilişkin infaz evraklarının işlemsiz geri iadesi ve  sanıklar hakkında ilk hükümdeki gıyabi tutuklama kararının da hürriyeti bağlayıcı cezanın hüküm fıkrasından çıkartılmış olması karşısında kaldırılmasına ve aranmasından vazgeçilmesi hususunda C.Savcılığına yazı yazılmasına” karar verilmiş, sanıklara tebliğ edilmeyen bu gıyabi hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, 
    Yargıtay 7. Ceza Dairesince 12.10.2009 gün ve 11617-10413 sayı ile;
     “1- 27.04.1995 tarihinde kesinleşen, 24.12.1992 tarihli karara konu ilamla sanıkların toplu kaçakçılık suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş olup, 19.07.2003 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda sanıklara atılı suç için yalnızca ağır para cezasının öngörüldüğü cihetle, 1918 sayılı Yasanın 27/2 ve 4926 sayılı Yasanın 5/son madde fıkralarında toplu kaçakçılık suçunun oluşabilmesi için eylemin iki veya daha fazla kişi tarafından gerçekleştirilmesinin yeterli olduğunun benimsenmesine karşın, hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde toplu suç "aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu’ ifade eder şeklinde tanımlanmış olması nedeniyle  TCK’nun 7. maddesi de gözetilerek, sanıklara kendilerinde zapt edilen kaçak eşyaların gümrüklenmiş değeri üzerinden anılan Yasanın 34. maddesi uyarınca ön ödeme ihtaratında bulunularak, sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
     Kabul ve uygulamaya göre de;
     2- Kesinleşmiş ilamın 4926 sayılı Kanun hükümlerine göre takdir ve değerlendirilmesinin yapılması suretiyle yeniden bir hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde, yalnızca ilk ilamda bulunan ağır hapis ve buna bağlı feri cezaların çıkartılmasına, karar verilmesiyle yetinilmesi…” isabetsizliklerinden bozulmuştur.  
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.12.2009 gün ve 184403 sayı ile;
    “…5271 sayılı CYY"nda yer alan ‘toplu suç’ tanımının, maddi ceza hukukuna ilişkin alanda, suçun unsurlarının değerlendirilmesinde esas alınma imkanı bulunmadığından, eylemin 1918, 4926 ve 5607 sayılı Yasalardan en lehe olan 4926 sayılı Yasa kapsamında toplu kaçakçılık olarak nitelendirilerek bu Yasanın 3/a-2. maddesi delaletiyle, 4/a-2, 4/3, 4/4, 5/3. maddeleri uyarınca uygulama yapılması gerekirken, bireysel kaçakçılık olarak nitelendirilmesinin”  yasaya aykırı olduğu görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire  kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Polonya Devleti vatandaşı olan C... W....ve W.... E...’nın, 21.03.1992 tarihinde minibüslerinin özel olarak hazırlanmış bölümünde sakladıkları yabancı menşeli sigaraları gümrüğe gerekli bildirimleri yapmadan Türkiye’ye sokarken yakalandıkları olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; hükümlüler hakkında 1918, 4926 ve 5607 sayılı Yasalardan hangisinin uygulanması halinde daha lehe sonuçlar doğacağının belirlenmesi bağlamında; eylemin 4926 sayılı Yasa yönünden toplu kaçakçılık mı, yoksa bireysel kaçakçılık mı sayılması gerektiğine yönelik ise de; gıyapta verilen uyarlama hükmünün ve aleyhe görüş içeren tebliğnamenin hükümlülere tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği konusu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak görüşülmüştür.  
    Dosya incelendiğinde;
    Hükümlülerin gıyabında verilen ilk hükmün 11.04.1995 tarihli Resmi Gazetede ilan edildikten sonra 21.04.1995 tarihinde kesinleştirilmesinin ardından, 1918 sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran ve hükümlüler hakkında daha lehe hükümler taşıyan 4926 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine duruşmalı yapılan ve sanıklara davetiye tebliğ edilemediğinden yokluklarında yürütülen yargılama sonunda verilen 14.06.2004 gün ve 174-287 ek sayılı uyarlama hükmünün ve bu hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ve sanıkların aleyhine istemler içeren 25.07.2005 gün ve 184403 sayılı tebliğnamenin  de hükümlülere tebliğ edilmediği, buna rağmen Özel Dairece  temyiz incelemesi yapılarak bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.
     1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 310/2. maddesinde; “Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre (temyiz süresi) tebliğ tarihinden başlar”, 316/3. maddesinde ise; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsi davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir” hükümleri yer almaktadır.
     Hükmün tefhiminde hazır bulunmayan sanıklar açısından temyiz süresi tebliğden itibaren başlayacağından, somut olayda sanıklar açısından temyiz süresi henüz başlamamıştır.  
    Diğer taraftan, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2006 gün ve 204-197 sayılı kararında da açıklandığı üzere; hükmü temyiz etmeleri halinde veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin, sanık veya müdafii ile katılan veya vekiline tebliğ olunacağı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 316. maddesine 21.03.2003 gün ve 4778 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenip, 19.03.2003 gün ve 4829 sayılı Yasanın 20. maddesiyle değiştirilen 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ile ilgili bulunan bu hüküm buyurucu nitelikte olup uyulması zorunludur.
    Anılan düzenleme, Anayasanın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu haline gelen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ile de ilgilidir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09.11.2000 gün ve 36590-97 sayılı Göç/Türkiye kararı üzerine, 2003 yılında mevzuatımızda yukarıda bahsedilen düzenleme yapılmış, 5271 sayılı CYY’nın 297. maddesinde de aynı hükme yer verilmiştir.
    Somut olayda; hükümlüler aleyhine görüş içermesine rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25.07.2005 gün ve 184403 sayılı tebliğname hükümlülere tebliğ edilmeksizin Özel Dairece inceleme yapılarak karar verilmiş olması, 1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte bulunan 316/3. maddesinin buyurucu hükmüne aykırılık oluşturduğu gibi, Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.06.2004 gün ve 174-287 ek sayılı uyarlama kararının sanıklara tebliğ edilmemiş olması nedeniyle de hükümlüler açısından temyiz süresinin henüz başlamadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme uyarlama kararı ile aleyhe görüş içeren tebliğnamenin hükümlülere tebliğinin sağlanması için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
     1-  Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 12.10.2009 gün ve 11617-10413 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
    3- Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.06.2004 gün ve 174-287 ek sayılı uyarlama hükmüne ait gerekçeli kararla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ve hükümlülerin aleyhine görüş içeren 25.07.2005 gün ve 184403 sayılı tebliğnamenin hükümlülere TEBLİĞİNİN SAĞLANMASINA,
    4- Bu amaçla dosyanın, yerel mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi. 

     

     

     

     

    Hemen Ara