AYM 2016/6323 Başvuru Numaralı HÜSEYİN ÖZKAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2016/6323
Karar No: 2016/6323
Karar Tarihi: 13/1/2021

AYM 2016/6323 Başvuru Numaralı HÜSEYİN ÖZKAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN ÖZKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6323)

 

Karar Tarihi: 13/1/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Hüseyin ÖZKAN

Vekili

:

Av. Ahmet İNEL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; iş kazasından kaynaklanan tazminatın ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesi ile reddedilmesi ve aleyhe yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, iş kazasına ilişkin savcılık tarafından etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, İstanbul"da çocuk bezi üretimi yapan bir fabrikada çalışmaktayken 20/8/2004 tarihinde iş kazası geçirmiş ve kaza neticesinde sağ el işaret parmağının bir kısmını kaybetmiştir.

A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

9. Başvurucu hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca (Savcılık) Adli Tıp Kurumundan (ATK) rapor alınmış ve 24/8/2004 tarihli raporda başvurucunun hayati tehlikesinin olmadığı, 15 gün iş gücünden mahrum kalacağı ifade edilmiştir.

10. Savcılık 29/11/2004 tarihli kararla takipsizlik vermiştir. Takipsizlik karar gerekçesinde ATK raporuna atıf yapılmış ve başvurucunun şikâyetçi olmadığı, kamu adına da takibata gerek duyulmadığı belirtilmiştir.

B. İş Mahkemesine İlişkin Süreç

11. Başvurucu, geçirdiği iş kazasında sağ el işaret parmağını kısmen yitirmesi nedeniyle işveren aleyhine 7/12/2006 tarihinde 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat istemiyle dava açmıştır. İstanbul 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) yargılamada tarafların nihai kusur durumlarının ve başvurucunun maluliyet oranının açıklığa kavuşturulması için öncelikli olarak 4/12/2008 tarihindeki üçüncü duruşmada İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Bakırköy Sosyal Güvenlik Merkezinden (SGM) iş kazasına ilişkin tahkikat raporunun istenmesine karar vermiştir. Tahkikat raporu 11/3/2011 tarihli yazıyla Mahkemeye gönderilmiş, rapor 12/5/2011 tarihli onuncu duruşmada okunmuş ve tarafların incelemesi için süre verilmiş, ayrıca maluliyet tespiti için Bağcılar SGM"ye müzekkere yazılmasına karar verilmiştir. 23/10/2012 tarihli yazıyla başvurucunun maluliyetiyle ilgili olarak meslekte kazanma gücü kaybı oranının %4.2 olarak tespit edildiği Bağcılar SGM tarafından Mahkemeye bildirilmiştir.

12. Mahkeme 14/3/2013 tarihli on beşinci duruşmada iş kazasındaki kusur durumunun belirlenmesi için bilirkişi görevlendirilmesine karar vermiştir. Bilirkişi raporu 6/5/2013 tarihinde hazırlanmış ve raporda başvurucunun %25, iş verenin %75 kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Tarafların mazereti üzerine duruşmalar ertelenmiş, 14/5/2014 tarihli on sekizinci duruşmaya gelindiğinde kusur oranına ilişkin bilirkişi raporunun tarafların incelemesinden sonra hesap bilirkişiye verilmesine karar verilmiştir. 21/7/2014 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre başvurucunun maddi zararı 17.548,08 TL olarak belirlenmiştir. Rapor başvurucuya 1/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 22/9/2014 tarihinde maddi tazminat talebini 17.548,08 TL olarak artırarak ıslah dilekçesini mahkemeye sunmuştur.

13. Mahkeme 11/11/2014 tarihli gerekçeli kararında iş kazasına ilişkin kusur durumlarını ve maluliyet oranını belirten raporlara yer vermiş, aynı zamanda tazminat davalarında zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu, zararlandırıcı sigorta olayının 20/8/2004 tarihinde meydana geldiğini belirterek davalı tarafın da zamanaşımı itirazını dikkate alıp maddi tazminatın ıslahla artırılan kısmı yönünden reddine karar vermiştir. Başvurucunun dava açarken talep ettiği tazminat miktarları üzerinden değerlendirme yaparak davanın kısmen kabulüyle 1.000 TL maddi ve 7.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine, başvurucu lehine 1.000 TL nispi, 1.500 TL maktu vekâlet ücretine, davalı Şirket lehine 1.985,76 TL nispi, 1.500 TL maktu vekâlet ücretine hükmetmiştir.

14. Başvurucu, ıslah talebinin reddedilmesinin ve reddedilen miktar üzerinde vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 25/6/2015 tarihli kararla temyiz talebini reddetmiş, mahkeme kararını onamıştır.

15. Onama kararı 3/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 30/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

16. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 83. maddesi şöyledir:

""İki taraftan her biri usule mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı davada her taraf ancak bir kere ıslah hakkını kullanabilir.""

17. 1086 sayılı mülga Kanun"un 84. maddesi şöyledir:

""lslah, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinciye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir.""

18. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir."

19. 6100 sayılı Kanun"un 176. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir."

20. 6100 sayılı Kanun"un 177. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"" Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.""

21. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 125. maddesi şöyledir:

""Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.""

22. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 146. maddesi şöyledir:

""Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.""

23. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

...”

24. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.

 (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”

25. 6100 sayılı Kanun"un 178. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Islah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hâkimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aksi hâlde, ıslah yapılmamış sayılır."

26. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu"nun 164. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Avukatlı ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.""

27. 1136 sayılı Kanun"un 169. maddesi şöyledir:

"Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.""

B. Yargıtay Kararları

28. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/1/2018 tarihli ve E.2017/4-3013, K.2018/47 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Yerel mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmasından sonra davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden 1.980,-TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine yönelik direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı ... vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi durumunda davada kendini vekille temsil ettiren davalı yararına maktu vekâlet ücretine mi, yoksa nisbi vekâlet ücretine mi hükmedileceği noktasında toplanmaktadır.

...

Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hâllere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hâllere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).

Dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.

Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz, davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.

Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hâkim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesinde “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin ikinci fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır.

Şu hâle göre tarifenin açıklanan 7. maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekâlet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak bu nispi vekalet ücretinin miktarı maktu vekâlet ücretini geçemez.

Mahkemece işin esasına girilip inceleme yapılarak esastan karar verildiğinin anlaşılması durumunda nispi vekâlet ücreti verilmesinin gerekecek olması karşısında, eldeki davada işin esasına girilerek karar verilip verilmediği hususunun aydınlığa kavuşması önem taşımaktadır.

Somut olayda alacağın zamanaşımına uğramasından dolayı davanın reddine karar verilmesi nedeniyle "zamanaşımı" kavramı ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

Bilindiği üzere özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 146-161 (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 125-140.)maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio Naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def"ide de bulunması gerekir (HGK’nın 05.05.2010 gün ve 2010/8-231 E., 2010/255 K. sayılı kararı).

Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def"i olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: II, sh.1761; Canbolat F.: “Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları”, ERÜHFD, Cilt: III, Sayı:1, Kayseri 2008, sh.255 vd.).

Zamanaşımı def"i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir haktır. Bu hakkı kullanıp kullanmamak tamamen borçluya kalmıştır. Diğer bir anlatımla, davalı tarafından zamanaşımı def"i ileri sürülmedikçe, o hak ve alacak için yasanın öngördüğü zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz (818 sayılı BK m.140, 6098 sayılı TBK m.161).

Zamanaşımı usule müteallik bir mesele değildir. Zamanaşımı hakkın esasına müteallik bir meseledir (Von Tuhr, Andreas: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:I-II, sh.688).

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Turizm Kanununa dayalı talih oyunları salonu işletilmesinden kaynaklanan katkı payı alacağı istemine ilişkin davacı Bakanlık tarafından açılan eldeki davada alacağın zamanaşımına uğramış olması gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Görüldüğü üzere mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde değildir.

Bu durumda mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekâlet ücreti verilmesi gerekir.

Yerel mahkemece hatalı değerlendirme ile ön şart yokluğundan ret kararı verildiği gerekçesi ile davalı yararına maktu vekâlet ücreti verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Hâl böyle olunca yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır."

29. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26/05/2011 tarihli ve E.2009/14448, K.2011/15657 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Hukuk Muhakemeleri Kanununun 423 ncü maddesinin 6 ncı bendinde açıkça belirtildiği gibi, vekalet ücreti bir yargılama gideridir. Bu nedenle, 29/5/1997 gün, 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanır. Davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir (HUMK. M.416, M.417)

Yargılama harç ve giderleri, HUMK.’un 417. maddesi uyarınca kural olarak davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir. Bu durumda yapan taraf haklı ise yaptığı gider karşı tarafa yükletilmeli, haksız ise yapılan yargılama gideri üzerinde bırakılmalıdır.

Yargılama harç ve giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin ana kuralın (HUMK.m.417, I) bazı ayrık halleri vardır. Kanun, "kanunen musarrah olan hallerden maadasında" deyimi ile, bunu kasdetmiştir. Bu ayrık haller:

....

6) Islah yapan, davayı kazanmış olsa bile, ıslah giderinden kendisi sorumludur.

...

Yukarıda sayılan istisnalar dışında tüm davalarda ana kuralın uygulanması gerekir. HUMK.nun 417. maddesinde kanunen sayılan haller dışında mahkeme giderlerinin aleyhine hüküm verilenden alınması gerekir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, yargılama giderlerinin kabul/ret oranına göre paylaştırılması gerekir(Dairemizin 30.10.2008 gün ve 2008/30384 Esas, 2008/29515 Karar sayılı ilamı)."

30. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 18/9/2014 tarihli ve E.2014/142, K. 2014/5754 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... Zamanaşımı def"i,usule ilişkin kanunlarda değil, maddi hukuka ilişkin kanunlarda düzenlendiğinden uyuşmazlığın esasına ilişkin bir savunma nedenidir. Zira, uyuşmazlık noktaları açıklığa kavuşup, belirli hale geldikten sonra, uyuşmazlıkla ilgili süreler hakkında karar vermek de mümkün hale gelmiş olur. Uyuşmazlık noktaları tam olarak belirlenmeden, uyuşmazlığın esası ile ilgili, maddi hukuka dahil olan bir konuda karar verilemez.

Bu durumda mahkemece, ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığı kabul edilen ıslah ile arttırılan miktar yönünden davanın esastan reddedildiği gözetilerek, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin 12/1. maddesi uyarınca reddedilen miktar üzerinden nispi vekalet ücreti verilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiş..."

31. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 6/5/2019 tarihli ve E.2018/1608, K.2019/3470 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... davanın zamanaşımı nedeniyle reddi halinde davalı lehine hükmedilecek vekalet ücreti konusunda özel bir düzenleme bulunmayıp, somut uyuşmazlıkta da davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümleri uyarınca, davanın reddedilen tutarı üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, mahkemece bu husus gözden kaçırılarak, olayda uygulanma yeri bulunmayan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin 7/2. maddesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı,..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Islah İsteğinin Reddi Yönünden

i. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu; Mahkemenin maluliyetin kaza tarihinde kesinleştiği kabulünün hatalı olduğunu, kaza tarihinde maluliyetin tespitinin mümkün olmadığını, davasının belirsiz alacak davası gibi kabul edilmesi gerektiğini, maluliyet ve kusur oranlarının tespit edildiği rapor tarihleri dikkate alınmadan maddi tazminat isteğinin zamanaşımı nedeniyle reddedilmesinin Anayasa"nın 35., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

ii. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü maluliyetten doğan maddi ve manevi tazminat davasında müddeabihin artırılan kısmının zamanaşımından reddedilmesine ilişkin olduğundan ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

35. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

36. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini; kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

37. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

38. Somut olayda başvurucu 20/8/2004 tarihinde gerçekleşen iş kazasından sonra 7/12/2006 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla 1.000 TL maddi tazminat talepli dava açmış ve 22/9/2014 tarihli dilekçe ile bu talebini 17.548,08 TL olarak ıslah etmiştir. Mahkeme, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren başlayan zamanaşımının ıslah tarihinde dolmuş olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir (bkz. § 13).

39. Anayasa Mahkemesine yapılan -somut başvuruya benzer nitelikte olan- Gülhan Dursun (B. No: 2016/9312, 27/11/2019) başvurusuna konu olayda, başvurucunun murisinin iş kazasında hayatını kaybetmesi üzerine açtığı tazminat davasında davacı tarafça dava değeri ıslah edilmiş; mahkeme neticede davanın ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımına uğradığını belirterek buna yönelik talebi reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda davanın ıslah ile artırılan kısmının reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anılan kararda, ıslaha konu alacağın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği, 818 sayılı mülga Kanun"un 125. ve 6098 sayılı Kanun’un 146. maddelerine göre verilen ret kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu, dava hakkının on yıllık süre koşuluyla sınırlandırılmasının meşru bir amaca yönelik olduğu ifade edilmiştir.

40. Anılan kararda; müteveffanın ölümüyle davacı açısından zararın gelişim göstermediği, bu nedenle dava zamanaşımı süresinin olay tarihinden itibaren on yıl içinde sona ereceği, ayrıca ıslah talebine karşı davalı tarafça zamanaşımı definin ileri sürülebileceğinin öngörülebilir olduğu, tazminat miktarı tam olarak belirlenebilir olmasa da başvurucunun zararını yaklaşık olarak hesaplamak suretiyle zamanaşımı süresi içinde ıslah talebinde bulunmasının -somut olayın koşulları gözetildiğinde- mümkün olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, somut olay koşullarında başvurucunun tazminat davasıyla eş zamanlı olarak yürütülen ceza yargılamasındaki belge ve raporlara dayanarak uğradığı maddi zararın yaklaşık tutarını haricen uzman kişilere hesaplattırarak ıslah talebinde bulunmasının mümkün olduğunu ifade etmiştir (Gülhan Dursun, §§ 60-62).

41. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak ıslah talebinin zamanaşımı süresi içinde yapılması gerektiğine ilişkin kuralın belirli ve öngörülebilir olduğunu, mahkemenin özensizliğinden kaynaklı olarak bilirkişi raporunu zamanında elde edilememiş ise de başvurucunun yaklaşık zararını haricen hesaplayarak zamanaşımı süresi içinde ıslah imkânına sahip olduğunu ancak kendi kusuruyla bundan yararlanmadığını belirtmiş; bu kapsamda ıslah ile artırılan miktara yönelik tazminat talebinin on yıllık zamanaşımı süresi nedeniyle reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Gülhan Dursun, § 68)

42. Somut olay yukarıda yer verilen ilkeler bakımından değerlendirildiğinde öncelikle başvurucunun sağlık durumunda değişikliğin söz konusu olmadığı, bir başka deyişle iş kazası nedeniyle parmağının durumuna ilişkin yeni olumsuz bir gelişme saptanmadığı (dolayısıyla zararının artmadığı) anlaşılmaktadır. Zararın artmadığı, gelişme göstermediği durumlarda on yıllık zaman aşımı süresinin olay tarihinden başlayacağına ilişkin yasal durum ve içtihadın da öngörülebilir olduğu görülmektedir. Diğer taraftan on yıllık süre içinde Mahkemece yaptırılan muhtelif bilirkişi incelemeleri sonucu başvurucunun maluliyet oranı ile kusur oranının belirlendiği ve avukat yardımından da yararlanan başvurucunun anılan bilirkişi raporlarına bağlı olarak hak edilen tazminat tutarını en azından yaklaşık olarak belirleyerek davasını ıslah etmesine engel bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin yorumunun başvurucunun ıslah imkânını imkânsız hâle getirmediği kanaatine varılmıştır.

43. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının ve meşru amacının bulunduğu, yapılan müdahalenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde ve gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Aleyhe Vekâlet Ücretine Hükmedilmesi Yönünden

i. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu; yargılama sonucunda aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin yüksek olduğunu, tazminat bedeline yakın vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

ii. Değerlendirme

46. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

 (1) Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 (2) Esas Yönünden

 (a) Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

48. Mahkemeye erişim hakkına ilişkin genel ilkeler için bkz. §§ 35-37.

49. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B, No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).

50. Başvuruya konu davada İş Mahkemesi tarafından başvurucu aleyhine 1.985 TL nispi, 1.500 TL maktu olmak üzere 3.485,76 TL vekâlet ücretine hükmedilmekle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale edildiği açıktır.

 (b) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

51. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

52. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 59).

53. Yukarıda anılan müdahale Anayasa"nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa"nın 36. maddesini ihlal eder.

54. Bu sebeple müdahalenin Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (i) Kanunilik

55. Başvuru konusu olayda 1136 sayılı Kanun"un 164. ve 169. maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 178. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 326. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

 (ii) Meşru Amaç

56. Anayasa"nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa"nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).

57. 1136 sayılı Kanun"un bahsi geçen hükümlerinde (bkz. § 55) avukatlık ücreti ve yargı mercilerince hükmedilebilecek vekâlet ücreti oranlarına yer verilmiş; 6100 sayılı Kanun’un 178. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ıslah talebinde bulunan kişinin yargılama giderlerinden de ıslah talebi oranında sorumlu olacağı, 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise yargılamada iki tarafın haklı çıkması durumunda tarafların haklılık oranına göre yargılama giderlerine hükmedileceği düzenleme altına alınmıştır.

58. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50). Bu ilkedeki amaç gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılmasını ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesini sağlamaktır (Mürsel Malkoç [GK], B. No: 2013/9466, 27/10/2015, § 29). Bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.

 (iii) Ölçülülük

 [1] Genel İlkeler

59. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması, kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

60. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler makul görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).

61. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

 [2] İlkelerin Olaya Uygulanması

62. Başvuru konusu olayda başvurucu 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat talepli dava açmıştır. Bilirkişi raporu üzerine ıslah talebiyle maddi tazminat talebini artırmış, 17.584,08 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

63. Tazminat alacağının miktarı ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Bu sebeple kanun koyucu davacıların gereksiz yere yüksek harç ve vekâlet ücreti giderine maruz kalmalarını önlemek amacıyla kısmi dava açma ve sonradan tazminat taleplerini ıslah yoluyla artırma imkânı getirmiştir. Bu kapsamda tarafların yargılamadaki çıkarları gözetilerek bir tarafa ıslah imkânı getirilirken diğer tarafa da zamanaşımı defini kullanabilme imkânı sağlanmıştır. Dava açtıktan sonra ıslah talebinde bulunulduğunda alacağın zamanaşımı süresi dolduysa tazminat talebini artıran tarafın zamanaşımı defiyle karşılaşacağı hukuken öngörülebilir bir durumdur. Dolayısıyla 6100 sayılı Kanun (bkz. § 25) ve Yargıtay kararları (bkz. §§ 28-31) dikkate alındığında ıslah talebi reddedildiği takdirde reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedileceği de açıktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bu konuda davanın/ıslahın zamanaşımı defisi nedeniyle reddedildiği durumlarda mahkemenin değerlendirmesinin işin esasına yönelik bir değerlendirme olduğunu ve doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde olmadığını belirterek nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. § 28).

64. Başvuruya konu olayda iş kazası 20/8/2004 tarihinde meydana gelmiştir. İş kazası sebebiyle işverene karşı açılacak tazminat davasına ilişkin zamanaşımı süresi Mahkemenin tespitine göre 20/8/2014 tarihinde dolmaktadır. Başvurucu ise 22/9/2014 tarihinde ıslah talebinde bulunmuştur. Mahkeme ıslahla artırılan tutar yönünden zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davayı reddetmiş ve reddedilen miktar üzerinden başvurucu aleyhine 1.985,76 TL nispi vekâlet ücretine hükmetmiştir. Başvurucu; tahkikat ve bilirkişi raporlarının vaktinde temin edilememesi nedeniyle yargılama sürecinin uzadığını, bu nedenle de zamanında ıslah talebinde bulunamadığını belirtmiştir.

65. Yargılama süreci incelendiğinde Mahkemenin iş kazasına ilişkin zararın tespitine yönelik gerekli araştırmaları yaptığı ancak istediği belgeleri vaktinde temin edemediği, raporların geç elde edilmesi nedeniyle de yargılama sürecinin uzadığı açıktır. Ancak bu raporların teminindeki sürecin uzamasında taraflarından kaynaklanan nedenlerin bulunmadığını da söylemek mümkün değildir (bkz. § 12). Başvurucunun zamanaşımı süresinin dolduğu tarihten sonra ıslah talebinde bulunduğunun altını çizmek gereklidir. On yıllık zamanaşımı süresinin kısmi dava açıldığı hâllerde de geçerli olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığına göre başvurucunun zamanaşımı süresinin dolmasından sonra verdiği ıslah dilekçesi ile artırılan tutara yönelik davanın reddedileceği ve bunun üzerinden de başvuru aleyhine vekâlet ücretine hükmedileceği öngörülebilir niteliktedir. Öngörülebilir olan bu durum karşısında başvurucunun ıslah talebinde bulunmuş olmasının doğurduğu sonuçlara katlanması olağan karşılanabilir.

66. Öte yandan tarafların kusur durumlarının ve başvurucunun maluliyet oranının zamanaşımı süresi içinde açıklığa kavuşturulduğu, başvurucunun uğradığı zararın miktarını yaklaşık olarak bile olsa belirleyebilecek durumda olduğu da gözetilmelidir (bkz. §§11,12).

67. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde her ne kadar başvurucu, lehine hükmedilen tazminat tutarının yarıya yakın kısmı kadar vekâlet ücreti ödemek zorunda kalmış ise de ıslah yoluyla artırılan miktara ilişkin davanın reddi üzerinden başvurucu aleyhine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucuya ağır bir külfet yüklemediği sonucuna varılmıştır. Maktu vekâlet ücreti yönünden ise manevi tazminat talebinin kısmen reddi durumunda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"ne göre hükmedilecek miktar karar tarihinde belirli olduğundan öngörülemez nitelikte değildir.

68. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu müdahale ölçülü olduğundan başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun iddiaları

69. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

70. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir.

71. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

72. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

73. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

74. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

75. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

3. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İhlal İddiaları

76. Başvurucu, parmağının bir kısmının kesilmesi sonucu talep ettiği manevi tazminatın Mahkemece gerçekten uzak, araştırma yapılmaksızın değerinin çok altında belirlendiğini, emsal kararlara göre yargılama sonucunun adil olmadığını, hakkaniyete aykırı karar verildiğini, manevi tazminat miktarının düşük belirlenmesinin nedeninin Mahkeme ve temyiz merciinin karar gerekçelerinde yer almadığını, Yargıtay kararının da gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

77. Başvurucunun manevi tazminata ilişkin yargılamanın sonucuna yönelik şikayetleri yönünden Anayasa Mahkemesinin Rasim Numan Myymyun, (B. No: 2018/5939, 14/10/2020) kararı gereğince, Mahkeme ve temyiz merciinin kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin şikâyetleri yönünden ise Abdullah Topçu (B. No: 2014/8868, 19/4/2017) ve Yasemin Ekşi (B. No: 2013/5486, 4/12/2013) kararları gereğince ileri sürülen iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun iddiaları

78. Başvurucu; işveren tarafından kendisine uygun bir iş verileceği, tazminat ödeneceği şeklinde açıklama yapıldığını, bu sebeple şikâyetçi olmadığını, adli tıptan 15 günlük iş göremezlik raporu verildiğini belirtilen rapora göre kamu adına resen soruşturma yapılması gerektiğini, parmağının bir kısmının kopmasıyla maddi ve manevi bütünlüğünün zedelendiğini, etkili soruşturma yapılmadığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

79. Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

80. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).

81. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiğinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisine ilişkin bu tespitinin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

82. Başvuruya konu olayda, yürütülen ceza soruşturması 29/11/2004 tarihinde takipsizlik kararıyla neticelenmiştir. Takipsizlik kararına itiraz edilmediği için karar kesinleşmiştir. Dolayısıyla ihlal iddialarına konu yargı kararının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.

83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Islah isteğinin reddedilmesi dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Aleyhe yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Aleyhe yüksek vekalet ücretine hükmedildiği iddiası yönünden Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara