Esas No: 2011/3-223
Karar No: 2011/303
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-223 Esas 2011/303 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2010/24793
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KALE Sulh Ceza
Günü : 27.10.2009
Sayısı : 86-126
Sanık B. P. hakkında 6831 sayılı Orman Yasasına aykırılık suçundan açılan kamu davasının, 779 YTL"lik önödeme önerisini ödediğinden bahisle 5237 sayılı TCY"nın 75 ve 5271 sayılı CYY"nın 223. maddeleri uyarınca düşürülmesine ilişkin, Kale Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.10.2009 gün ve 86-126 sayılı hükmün katılan kurum vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 4555-10836 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı TCY"nın 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 18.08.2011 gün ve 24793 sayı ile;
“02.05.1983 tarihli ve 65/119 sayılı ve 02.05.1994 gün ve 97/126 sayılı Yargıtay Ceza genel Kurulu Kararlarında vurgulandığı üzere hükmün temyiz edilebilir olup olmadığının belirlenebilmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesi hükmüne göre ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde ise beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu temyizdir. Ancak yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki bin liraya kadar para cezalarına dair karalar ile yukarı sınırı on bin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır. İncelenen mahkeme kararındaki ceza miktarı ön ödeme nedeniyle 779,67TL"dir ve bu miktarın ödenmesi nedeniyle düşme kararı verilmiştir.
1412 sayılı CMUK"nun 315. maddesi uyarınca hükmü veren mahkeme öncelikle hükmün temyizi kabil olup olmadığını değerlendirerek red kararı vermelidir. Bu değerlendirme yapılmaksızın gelen dosyada Yargıtay öncelikle CMUK"nun 317. maddesine göre temyiz koşullarının bulunup bulunmadığını tespit edecektir. Yargıtay temyiz koşullarının varlığını belirlediği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCY"nın 50. maddesinde "...uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir" hükmü yer almasına karşın, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCY"nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak veya 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2000 TL"yi aşmayan adli para cezalarına dair karaların temyiz yeteneği bulunmamaktadır
Yargıtay Ceza Genel Krulunun 09.03.2010 gün ve 237-51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında müsadere kararların da HUMK"nun esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Müsadere edilen eşyanın toplam değerinin temyiz edilebilir olup olmadığının tespiti HUMK"nun 427. maddesine göre yapılmakta olup, karar tarihi itibari ile müsadere edilip satılan malların bedeli bu değerin altında kalmaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz edileceği Yargıtay tarafından duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Katılan temsilcisinin temyiz istemi suç vasfına yönelik olmayıp sadece vekalet ücreti yönünden temyizi vardır.
Katılan idare vekilinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 305, 317 ve HUMK"nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulmasında isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve katılan kurum vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1 - İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 - Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda ise, 14.04.2011 tarihinden sonra, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça "hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete"de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 27.10.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 27.10.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189 ile 06.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı üzere, ön ödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı, hapisten çevrilme 600 Lira ile doğrudan tayin olunan 100 Lira olmak üzere toplam 700 Lira olup, 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendi gereğince ön ödeme miktarı 2.000 Liranın altındadır. Suç konusu emvalin zoralımına karar verilmediği, vekalet ücretine hükmolunmadığından bahisle hükmü temyiz eden katılan idare vekilinin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmadığından, ön ödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle düşme kararı kesin nitelikte olup, hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan kurum vekilinin temyiz inceleme isteminin 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 4555-10836 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan kurum vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.