Esas No: 2018/20039
Karar No: 2018/20039
Karar Tarihi: 27/1/2021
AYM 2018/20039 Başvuru Numaralı ZEYNEP YETER Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ZEYNEP YETER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/20039) |
|
Karar Tarihi: 27/1/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Hikmet Murat AKKAYA |
Başvurucu |
: |
Zeynep YETER |
Vekili |
: |
Av. Gülhan KAYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, beyanı hükme esas alınan tanığın duruşmada dinlenememesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, esasa etkili iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından sonra yargılamaya kaldığı yerden devam edilmesi nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, mahkûmiyet hükmünün usule aykırı olarak düzenlenen teşhis tutanağına dayanması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer hakların ihlâl edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
7. 18/3/2009 tarihinde Bursa"nın Kestel ilçesinde sivil kıyafetli polis memurları hareketlerinden ve üzerindeki kıyafetlerden şüphelendiği iki kişiyi takip etmiştir. Daha sonra şüphelendikleri kişilerin kimliklerini alıp telefon üzerinden bunları kontrol ettikleri sırada silahlı saldırı sonucu bir polis memuru vefat etmiştir. Saldırgan olay yerinde bulunan diğer polisler tarafından yakalanmış, diğer kişi ise kaçmıştır. Kaçan kişinin kontrol için verdiği kimliğin sahte olduğu ve Gül A. ismine düzenlendiği anlaşılmıştır. Soruşturma sırasında edinilen bilgilere göre öncelikle bu kimlikte bilgileri yer alan kişinin başvurucu yerine başka bir kişiye ait olduğu düşünülmüştür.
8. Başka bir olayda ise 8/11/2009 tarihinde İstanbul Avcılar"da polislerin şüphelendiği iki kişiden kimlik sorması üzerine polislerle kişiler arasında çatışma yaşanmıştır. Yakalanan iki kişiden biri, başvurucunun (2019 yılında boşanmış olduğu eski) eşidir ve sahte kimlikle yakalanmıştır. Yakalanan kişilerin silahlı terör örgütü Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) örgütüne mensubiyetlerinin olduğundan şüphelenilmiş ve şüphelilerin ikamet ettiği yerde arama yapılmıştır. Kiraya veren ile yapılan görüşme sonucunda kira kontratında kiracı olarak gözüken kişinin Dilber D. olduğu, bu sahte kimlikte yer alan fotoğraf ile Gül A. adına düzenlenen sahte kimlikteki fotoğrafın aynı kişiye ait olduğu değerlendirilmiştir. 16/11/2009 tarihli ekspertiz raporuna göre başvurucunun söz konusu evde parmak izleri tespit edilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda başvurucunun evlilik cüzdanındaki fotoğraf ile Gül A. ve Dilber D.nin nüfus cüzdan fotokopilerinde yer alan fotoğrafların aynı şahsa ait olduğunun anlaşılması üzerine bu sefer başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır.
9. Hakkındaki yakalama kararlarına rağmen başvurucu 26/9/2014 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma kapsamında Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde devam eden yargılamada, olay sırasında ele geçirilen dizüstü bilgisayarın yüzeyindeki parmak izinin başvurucuya ait olduğu 29/9/2014 tarihli Otomatik Parmak ve Avuç İzi Tespit Sistemi (APFİS) inceleme raporu ile tespit edilmiştir. Bursa"da olay yerinden kaçan kadının başvurucu olduğu, 5/3/2015 ve 26/5/2015 tarihlerinde yapılan duruşmalarda tanık polis memurları tarafından da belirlendiği anlaşılmaktadır.
B. Bireysel Başvuruya Konu Olaylar
10. 6/10/2009 tarihinde İstanbul"un Eyüp ilçesinde yer alan bir kuyumcu yağmalanmıştır. Katılanın ve gizli tanıkların ifadesine göre soygunu gerçekleştiren beş kişi de silahlı ve maskelidir. Olay yerinden kaçan şüphelilerden T.A. polisler tarafından kısa sürede yakalanmıştır.
11. Bu kişinin kolluktaki ifadesi müdafii eşliğinde 8/10/2009 tarihinde saat 01.30"da alınmıştır. İfadesinde T.A. olayın nasıl gerçekleştiğini detaylı olarak anlatmıştır. Bu kapsamda başvuru konusu ile ilgili olarak özetle yağma eyleminde bulunulacağından daha önceden haberinin olmadığını, toplamda beş kişinin olayda yer aldığını, sadece (erkek olan) İrfan G.yi tanıdığını, kendisinin soygun sırasında silah taşımadığını, olaydan kısa bir süre önce silahların İrfan G. tarafından diğerlerine dağıtıldığını, daha sonra da kar maskelerinin ve eldivenlerin verildiğini, soyguna katılan kişilerden ikisinin kadın olduğunu ifade etmiştir. Kısa boylu olarak tarif ettiği kadınla beraber kuyumcudaki altınları ve paraları poşete doldurduğunu, tanımadığı erkek kişinin kuyumcuyu etkisiz hâle getirdiğini, uzun boylu olarak tarif ettiği kadının ise İrfan G. ile beraber gözcülük yaptığını belirtmiştir.
12. T.A. fiziki özelliklerini belirttiği ve İrfan G.nin yanında yer aldığını söylediği şahsı, kendisine gösterilen dokuz fotoğraf arasından Gül A. sahte kimlikli nüfus cüzdanı üzerinde bulunan fotoğraftan teşhis ettiğini de kolluktaki ifadesinde 7/10/2009 tarihinde saat 23.30"da söylemiştir. 8/10/2009 tarihinde, Savcılık önündeki ifadesinde ve Hâkimlik önündeki sorgusunda da daha önceki ifadelerini teyit etmiş ve bildiklerini anlattığını söylemiştir.
13. Diğer şüphelilerle birlikte başvurucu hakkında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/12/2009 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede şüphelilerin yağma suçunu MLKP terör örgütü adına örgüte gelir sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği değerlendirilmiş, söz konusu eylemin devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya bozmaya yönelik olduğu kanaatine varıldığından şüpheliler hakkında ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 302. maddesi kapsamında da iddianame düzenlenmiştir.
14. Görevli ve yetkili mahkeme, (kapatılan) (CMK mülga 250. madde ile yetkili) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesidir. İlk duruşma 18/5/2010 tarihinde yapılmıştır. Olaydan hemen sonra yakalanan T.A. bu duruşmada emniyet, Savcılık, hâkim önündeki ifadeleri ile teşhis tutanağını teyit etmiştir. Aynı davada yargılanan diğer sanık İrfan G. de savunmasını yapmıştır. Duruşma sonunda başvurucu hakkındaki yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verilmiştir.
15. Katılan, ikinci duruşmada dinlenilmiştir. Katılan, duruşmada soygun sırasında kişilerin yüzlerinde kar maskesi olduğunu belirtmiş; üçüncü duruşmada gizli tanıkların dinlenilmesine karar verilmiştir. Gizli tanıklar üç kişi olup gizli tanıklardan biri, dördüncü duruşmada dinlenilmiştir. Gizli tanık ifadesinde suça karışan kişilerden birinin İrfan G. olduğunu, olay anında yanında bulunan diğer kişinin de kendisi gibi emniyette tanık olarak ifade verdiğini belirtmiştir. Bir sonraki duruşma sonunda diğer iki gizli tanığın dinlenilmesinden dosya kapsamı itibarıyla vazgeçilmiştir.
16. Tutuklu bulunan sanıkların istemi üzerine 29/5/2012 tarihli yedinci duruşmada savunma tanıkları dinlenilmiştir. Davada yargılanan sanıklardan T.A., teşhis tutanağında kendisine gösterilen fotoğraftaki kadınları simaen benzettiğini belirtmiş; bunu 6/12/2012 tarihli duruşmada da ifade etmiştir.
17. Bu süreçte başvurucu ile birlikte hakkında yakalama kararı bulunan diğer kadın sanık yakalanmıştır. Bu sanığın savunması sonrasında göstermiş olduğu tanıklar dinlenmiştir. 5/11/2013 tarihli duruşmada, sanıkların suçlarının sübutu hâlinde haklarında 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesinin uygulanma ihtimaline binaen 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 226. maddesi gereğince sanıklar ve müdafilerine ek savunma hakkı verilmiştir.
18. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun"un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesiyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine dosya, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir. Tutuklu bulunan sanıklara esas hakkında mütalaaya karşı savunma vermeleri için süre tanınmıştır.
19. Bu arada başvurucunun 26/9/2014 tarihinde Gebze"de yakalanması sonrasında aynı gün Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşma açılmıştır. Başvurucu, üzerine atılı suçlamaları reddederek susma hakkını kullanmıştır. 1/10/2014 tarihinde huzurda yapılan duruşmada ise başvurucu savunma için süre istemiştir. Başvurucuya ve müdafiine varsa kovuşturmanın genişletilmesi taleplerini, bulunmadığı takdirde esas hakkında mütalaya karşı beyanlarını sunmak üzere bir sonraki celseye kadar kesin süre verilmesine karar verilmiştir.
20. T.A., başvurucunun yakalanmasından sonra yağma eyleminde yer alan kişilerin arasında başvurucunun ve yakalanan diğer kadının olmadığını ifade etmiştir. Bu kapsamda T.A.nın sanıkların hazır bulunduğu 26/3/2015 tarihli duruşmadaki ifadeleri şu şekildedir:
"...ben bu işin içinde vardım ancak zorunlu olarak istemeyerek bu işin içine sokuldum, buradaki bulunan sanıkların benim teşhis ettiğim kişilerle hiç alakası yoktur. Bana zaten birkaç fotoğraf gösterildi bende simaen benzediklerini söyledim. Ben kimsenin günahını almak istemiyorum. benim teşhis ettiğim kişilerden burada kimse yok. olayda yer alan kimse yoktur, sanık ZEYNEP GERÇEK ile ilgili bana soru bile sorulmadı, isimlerini de bilmiyorum, dedi."
21. Bu süreçte Gül A. adına düzenlenen sahte kimlikteki fotoğrafın başvurucuya ait olduğunun anlaşılması üzerine Bursa"da meydana gelen olay nedeniyle yapılan kovuşturma ile başvurucu hakkındaki yargılamanın birleştirilmesi istemi İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Buna karşın Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesi 25/6/2015 tarihinde birleştirme kararı vermiştir. Bu sebeple dosya olumsuz birleştirme uyuşmazlığını çözmek için Yargıtaya gönderilmiştir.
22. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi ile Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki olumsuz birleştirme uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle gönderilen dosya Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından incelenmiştir. 11/11/2015 tarihli karar ile her iki mahkemenin dava dosyaları arasında sanıkları ve suçları yönünden şahsi, hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu belirtilerek birleştirme kararı verilmiştir.
23. Bunun üzerine birleşen dava dosyasıyla ilgili olarak başvurucudan savunması alınmıştır. 26/4/2016 tarihli on ikinci duruşmada, başvurucu müdafii hem Bursa"daki olay hem de kira kontratındaki tespitlere ilişkin olarak itirazda bulunmuş; bunun yanında kuyumcu soygunundaki olayla ilgili olay yeri inceleme görüntülerinin getirilmesini talep etmiştir. Başvurucu müdafiinin kovuşturmanın genişletilmesine yönelik yazılı ve sözlü olarak dosyaya yansıyan talepleri dosyadaki delil durumu, taleplerinin sonuca etkisinin olmayacağının görülmesi hususları dikkate alınarak yerel mahkeme tarafından reddedilmiştir.
24. 1/6/2016 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Başvurucunun talebi üzerine süre verilerek duruşma ertelenmiştir. Duruşmaların daha sonra iki kez süre istenmesi nedeniyle ertelenmesi üzerine 26/10/2016 tarihinde yapılan son duruşmada, başvurucu müdafii talepleri ile itirazlarını yenilemiş ve müvekkilinin sadece örgüt üyeliği suçlamasını kabul ettiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda başvurucu müdafii; kuyumcunun başvurucuyu teşhis etmediğini, gizli tanıklık yönteminin usule aykırı olduğunu, yakalanan T.A.nın ifadesinin işkence ile alındığını, bunun dışında aleyhe delil bulunmadığını, bu delile de dayanılamayacağını ileri sürmüştür. Ayrıca Mahkemedeki diğer sanıklardan hiçbirinin başvurucuyu teşhis etmediğini, 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesinin unsurlarının bulunmadığını ifade etmiştir.
25. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi üç sanık yanında başvurucu hakkında da Anayasa"yı ihlal ve yağma suçları kapsamında mahkûmiyet kararı vermiştir. Ayrıca başvurucunun aldatıcı kabiliyeti olan kimlik kullanması nedeniyle hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan da mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Gerekçede şu tespitlerde bulunulmuştur:
i. Kimliği tespit edilemeyen bir erkek şahısla birlikte başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam beş kişi olay tarihi olan 6/10/2009 tarihinde saat 10.45 sıralarında İstanbul Eyüp Akşemsettin Mahallesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan kuyumcuya eldiven ve kar maskeleri takılı olduğu hâlde gelmiş; T.A. dışındaki kişilerde silah olduğu, başvurucunun dışarıda gözcü olarak kaldığı kabul edilmiştir.
ii. MLKP terör örgütü soruşturmasına yönelik İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2009 günlü dinleme kararı kapsamında dinlenen sanık İrfan G.nin görüşmelerinde "Cengiz Topel"de yapacağız" şeklindeki konuşmaları ile olaydan sonra "zayiat var mı?" şeklinde mesaj alması dikkate alınmıştır. Bu şekilde yağmanın; maskeli, eldivenli, biri otomatik olmak üzere silahlı birden fazla kişilerce işlenmesi ve yakalanan sanık T.A.nın MLKP terör örgütü adına pankart asmaktan kaydının bulunması hususları da gözönüne alınarak suçun örgüt kapsamında ve örgüte gelir temin etmek için işlendiği kabul edilmiştir.
iii. Güvenlik kuvvetlerinin yakalanan sanık T.A.ya MLKP örgütünün fotoğraf arşivinden yaptırdığı teşhisler sonucu olay sonrası kaçan sanıklardan birinin Gül A. sahte kimliği üzerinden teşhis edilen başvurucu olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca sanıklardan T.A.nın kovuşturmanın ilerleyen safhalarında diğer sanıkları cezai sorumluluktan kurtarmaya yönelik değişen ifadelerine inandırıcı bulunmadığı için itibar edilmediği, soruşturma aşamasındaki ilk ifadelerine ve teşhislerine itibar edildiği yer almaktadır.
iv. Sanıkların MLKP"nin faaliyetleri çerçevesinde iddianamelere konu eylemlerden önce ve sonra da bazı etkinlik ve eylemlere katıldığı belirtilmiştir. Dosyada incelenip tartışılan delillere göre kuyumcunun silahla yağmalanmasının da MLKP örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğinde bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda yağma için seçilen yer, suç konusunun önemi ve değeri, beş failden dördünün silahlı hatta bunlardan birinin vahim nitelikte silahlı oluşu, gündüz vakti yağmalamanın yapılış şekli, çevre işyeri sahiplerinde, müşteri ve vatandaşlarda yarattığı korku gözönüne alındığında vahim nitelikteki bu nitelikli yağma eyleminin amaç suç olan Anayasa"yı ihlal suçunun ögelerini oluşturmaktadır. Bu durum nedeniyle silahlı suç örgütü üyeliği suçundan ayrıca cezalandırma cihetine gidilmediği, buna karşın 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki düzenlemeden dolayı yağma suçundan da başvurucunun ayrıca cezalandırılması gerektiği ifade edilmiştir.
26. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Resmî belgede sahtecilik suçu yönünden oybirliğiyle kesin olarak, diğer suçlar yönünden ise oyçokluğuyla temyiz yolu açık olmak üzere istinaf başvurusu reddedilmiştir. Karşıoy kullanan üye hâkim gerekçesinde; emniyette yaptırılan fotoğraf teşhisi dışında bir delilin bulunmadığını, yargılama sırasında T.A.nın yağma eyleminde başvurucunun ve diğer kadının yer almadığını ifade ettiğini, fotoğraf teşhisi sırasında 1.75 - 1.78 civarında, uzun boylu olarak tarif ettiği başvurucunun gerçek boyunun 1.58 olduğunu, bu durumda başvurucunun yağma ve Anayasa"yı ihlal suçları yerine terör örgütü üyeliğinden mahkûm edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
27. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 13/2/2018 tarihinde oybirliğiyle hükmün onanmasına karar vermiştir. Kararda; tanık beyanlarına, teşhis tutanaklarına, ekspertiz raporlarına ve tüm dosya kapsamına göre yerel mahkemenin kabulü, uygulaması ve gerekçesi yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki bozma düşüncelerine iştirak edilmediği de belirtmiştir.
28. Başvurucu vekili, nihai kararın 26/6/2018 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek 27/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat
29. 2/6/2007 tarihli ve 5681 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"la değişik 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
"...Polis, olaydaki failin, gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.
Tanıklıktan çekinebilecek olanlar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
İşleme başlanmadan önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis için gerekli olması halinde, şüphelinin görünüşü ile ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde, teşhis sırasında bir numara bulundurulur.
Teşhiste bulunan kişi ile teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir.
Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye, şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur.
Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.
Teşhis işlemi tutanağa bağlanır.
..."
30. 5271 sayılı Kanun"un 148. maddesi şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir."
31. 5271 sayılı Kanun"un 206. maddesi şöyledir:
"(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 - 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga: 25/5/2005 - 5353/29 md.)"
32. 5271 sayılı Kanun"un 213. maddesi şöyledir:
"(1) Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir."
33. 5271 sayılı Kanun"un 215. maddesi şöyledir:
"(1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur."
34. 5271 sayılı Kanun"un 230. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar."
35. 5271 sayılı Kanun"un 34. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir."
36. 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesi şöyledir:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur."
B. Yargısal İçtihat
37. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/11/2018 tarihli ve E.2017/968, K.2018/4552 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
" [...]Doktrin ve yerleşik yargısal içtihatları (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01.05.1995 tarih 348-3184 sayılı kararı) göre silahlı terör örgütü üyeliği suçları temadi eden suçlardan olup suç tarihi temadinin kesildiği yani failin yakalandığı tarihtir. Silahlı terör örgütleri ve üyeleri için amaç suç olan ve 765 sayılı TCK’nın 125. ve 146., 5237 sayılı TCK’nın ise 302. ve 309. maddelerinde düzenlenen, ülkeyi bölmek veya yönetim şeklini değiştirmek suçları yönünden suç tarihi, amacı gerçekleştirmeye elverişli son eylem tarihidir[...]"
38. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/2/2010 tarihli ve E.2009/5271, K.2010/2433 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Nurettin. K.ın üyesi olduğu silahlı terör örgütünün amacı doğrultusunda 24.04.1995 tarihinde İstanbul Bayrampaşa Kartaltepe mahallesinde silahlı yağma, sanıklar Nurettin K. ve Cemal S."nın ise 24.05.1995 tarihinde İstanbul Sefaköy"de bir araca monte ettikleri bombanın patlatılması sonucu biri ağır üç kişinin yaralanması şeklindeki vahim olaylara katıldıklarının iddia ve kabul edilmiş olması karşısında, eylemlerine uyan ve suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"nın 146/1. maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şeklide hüküm kurulması,
39. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 3/1/2011 tarihli ve E.2010/8311, K.2011/1 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[...]
Sanık M. K.ın örgütün faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirdiği kabul edilen ve dosya kapsamı ile de sübut bulan "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" ve "yağma" suçlarının niteliği itibariyle eylemlerinin bir bütün halinde suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nın 125. maddesinde tanımlanan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı maddelerle uygulama yapılması, Kanuna aykırı olup[...]"
40. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/6/2012 tarihli ve E.2011/5647, K.2012/7947 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"PKK terör örgütü adına istenen parayı vermemesi üzerine ödeme yapmaya zorlamak amacıyla ve örgüt sorumlusunun talimatı doğrultusunda mağdur Halit A.ın evine cebir ve tehdit oluşturacak biçimde molotof kokteyli atarak paranın tahsilini sağlayan sanık Mustafa B.in yağma suçunu oluşturan bu eyleminin amaç suçu işlemeye elverişli ve vahim nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 125, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 302/1, 174/1, 149/1-a-c-f-g maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı[...]"
41. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 23/1/2019 tarihli ve E.2018/1998, K.2019/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 gün ve 2017/1443-4758 sayılı kararında ve yerleşik Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere, Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçladığı çeşitli eylemleriyle belirlenmiş bulunan kimi suç örgütlerinin amaçları doğrultusunda işlediği cebir ve şiddet içeren çeşitli eylemlerin bu suçu (Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs) oluşturacağını kabul edilmektedir. Örneğin failin mensubu bulunduğu silahlı örgütün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasını zorla değiştirip yerine başka bir ilkeye dayalı bir sistem getirmek şeklindeki amacına yönelik olarak gerçekleştirdiği silahlı saldırı, güvenlik güçleriyle çatışmaya girilmesi, yağma, kişinin kaçırılıp sorgulanması, araç yakma ve öldürmeye teşebbüs vb. eylemler TCK"nin 309. maddedeki suçu oluşturmaya yeterli ve elverişli olduğu kabul edilmektedir."
42. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 21/6/2017 tarihli ve E.2017/807, K.2017/628 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"TCK"nın 302. maddesinin gerekçesinde, suçun yalnızca ‘cebri’ fiillerle işlenebileceği belirtilmiş ve dolayısıyla suçun niteliği gereğince cebri fiiller dışındaki hareketlerin elverişli sayılamayacağı ifade edilmiştir. Şu halde 302. maddedeki suç, korunan değerlere yönelik olarak tehdit veya şiddet içeren baskı, korkutma, yıldırma, sindirme gibi yöntem ve eylemlerle işlenebilir. Yine madde gerekçesinde, eylemin maddede korunan değerlere yönelik neticeleri gerçekleştirmeye ‘elverişli’ bulunması gerektiği vurgulanmış, yerleşik Yargıtay kararlarında da suçun oluşabilmesi için fiilin amaca elverişli olması şartı süregelen uygulamalarda aranmıştır. Yargıtay, maddede gösterilen tehlikeyi oluşturmaya yönelik eylemde, sonuca uygun ve elverişli araçları aramakta ve bunu suçun işlendiği yer, zaman ve neticeleri ile birlikte değerlendirmektedir.
Bu kapsamda; ülke bütünlüğünü bölmeyi amaçlayan örgütün, amacı doğrultusunda kolluk görevlilerine veya sivil halka saldırı, terör ortamı yaratmak için kamu veya özel kişilere ait araç, bina ve benzeri yerlerin yakılması, silahlı taciz, yaralama, öldürme, yağma, örgüte gelir temini maksadıyla kişilerin alıkonulması, hürriyetten yoksun bırakma, güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya girilmesi, köy basılması, silahla ve roketle saldırıda bulunulması, öldürme eylemi için eleman temin edip eyleme katılmalarının sağlanması ve benzeri eylemler Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine yönelik önemli nitelikte eylemler olarak kabul edilmektedir.
Silahlı örgüte üye olmak suçu ise, nitelikleri belirtilen örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Böylece bir örgüte katılmakla kişi örgüt üyeliğini kabul etmiş sayılmaktadır. Bu itibarla TCK"nın 314/2. maddesinde yazılı örgüt üyeliği suçunun oluşması için, bu maddenin 1. fıkrasında yazılı suçları işlemek için oluşturulan silahlı bir örgütün bulunması veya böyle bir örgütün yöneticilerinin herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde durumlarının hukuken belirgin olması gerekir. Örgüte katılanların, örgütün gayesini bilerek ve benimseyerek bu örgüte girmiş olmaları ve yapıya dahil olma kastıyla ilişki içerisine girmeleri gerekir. Örgüt üyeliği suçunun oluşumunda temel ölçüt, kişinin rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmasıdır (organik bağ kriteri). Ayrıca sanığın eylemlerin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğu kriteri ile eylemin niteliği kriteri (karineden yola çıkan kriter) örgüt üyeliği suçunun maddi unsuru bakımından organik bağ kriterine ilave istisnai ölçütlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Dosya içeriğinden, 2014 yılı içerisinde PKK terör örgütünün dağ kadrosuna katılan ve "X1" kod adını kullanan sanığın, 24/10/2016 tarihinde kendiliğinden karakola gelerek teslim olduğu ve gerek çok sayıda örgüt mensubunun kimliği, gerekse örgüte ait silah, patlayıcı madde ve yaşam malzemelerinin bulunduğu yerler hakkında ayrıntılı bilgiler verdiği, sanığın verdiği bilgiler doğrultusunda terör örgütüne ait bir çok barınak bulunarak buralardaki silah ve diğer malzemelerin ele geçirildiği, yine teşhis ettiği kişiler hakkında terör örgütü üyeliği suçundan soruşturma başlatıldığı, aşamalardaki savunmalarında halka veya güvenlik kuvvetlerine yönelik silahlı saldırı gibi herhangi bir eyleme katılmadığını söyleyen sanığın bu beyanının aksini gösteren herhangi bir delilin dosyada bulunmadığı, sanığın beyan ve yer göstermeleri üzerine sığınak ve mağaralarda depolanmış olarak ele geçirilen silah ve patlayıcı maddelerin muhafaza ve bulunuş şekilleri itibariyle TCK"nın 302. maddesinde düzenlenen suçun oluşması için gerekli vehamet unsurunu ihtiva ettiğinden söz edilemeyeceği, zira anılan maddedeki suçun oluşumu için kanun maddesinde ve yerleşik yargısal uygulamalarda belirtildiği üzere yukarıda açıklanan tarzda bir eylemde bulunulması veya bu eylemlere teşebbüs edilmesi gerektiği;
Bu durumda; Mahkemece, sanığın terör örgütü içerisinde bulunduğu süre içerisinde herhangi bir eyleme katılıp katılmadığı hususunun etraflıca araştırılması ve katıldığı herhangi bir eylem bulunduğunun anlaşılması halinde, bu eylemin niteliği yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde tartışılarak hakkında TCK"nın 302. maddesinin tatbik edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi, herhangi bir eyleme iştirak ettiğinin belirlenememesi halinde ise, sanığın eyleminin terör örgütü üyeliği niteliğinde bulunduğu gözetilerek hakkında TCK"nın 314/2 ve 221/4. maddelerine göre uygulama yapılması gerektiği halde, bu hususlarda herhangi bir açıklama yapılmaksızın ve yalnızca sanığın yer göstermesi üzerine ele geçen silah ve patlayıcı malzemelerin nitelik ve miktarı itibariyle vehamet arz ettiği şeklindeki soyut ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,[...]"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; yerel mahkemenin T.A. hakkında teşhis ve yüzleştirme işlemi yapmak dışında herhangi bir işlem yapmadığını, karara esas olan deliller arasında yer alan gizli tanıkların kendisi ve müdafiinin olduğu celsede dinlenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan tanık sorgulama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
46. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki) devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
47. Anayasa Mahkemesi yine benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin birçok kararında tanık dinletme ve sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
48. Sanığın hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucunun tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa"nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; AZ.M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
49. Somut olayda yargılama devam ederken başvurucu hakkında yakalama kararı çıkarılmış, olaydan yaklaşık beş yıl sonra başvurucu yakalanabilmiş ve daha sonra tutuklanmıştır. Aynı dava dosyasında yer alan diğer sanıkların bu süre zarfında müdafileri eşliğinde savunmaları alınmış, katılan ve ilgili tanıklar dinlenilmiş, deliller toplanmıştır.
50. Başvurucunun duruşma sırasında dinlenmediğinden şikayetçi olduğu gizli tanıkların soruşturma evresinde başvurucu ile ilgili herhangi bir eşkâl tarifinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda da mahkemece dinlenen gizli tanık dışında, diğer gizli tanıkların dosya kapsamı dikkate alınarak dinlenilmesinden vazgeçilmesine ilişkin karar verilmiştir (bkz. § 15). Dolayısıyla mahkûmiyetin yüzleşilmeyen gizli tanıkların ifadelerine dayanmadığı anlaşıldığından bu durumun yargılamanın bütünü itibarı ile adil olmadığını ortaya koyan temel bir unsur olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu; maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik taleplerin gerekçesiz olarak reddedildiğini, lehe tanık anlatımlarının değerlendirilmediğini belirtmiştir. Ayrıca savunma sırasında ileri sürülen çelişkilere ve hukuka aykırılıklara gerekçede yer verilmediğini, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olduğunu, istinaf mahkemesinin de ileri sürülen talepler yönünden herhangi bir değerlendirme yapmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
54. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
55. Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
56. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
57. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararlarda değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu, özellikte temyiz aşamasında hükmün onanması kapsamında kullanılan gerekçeler de dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 25-27).
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun"un mülga 250. maddesi ile görevli mahkemelerin kapatılması sonrasında yargılamaya kaldığı yerden devam edildiğini, kamuoyuna yansıyan davalarda ise yeniden yargılama yapıldığını, özel yetkili mahkemelerde yargılanan kişiler hakkında 6526 sayılı Kanun"da yapılan değişiklerin yeni olay olarak değerlendirildiğini, bu nedenle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Ayrımcılık yasağına ilişkin iddialar bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
61. Somut olayda yargılama sürerken 6526 sayılı Kanun"un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un mülga 250. maddesi ile yetkili İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılarak dava dosyası İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikayetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikayetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 21).
63. Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Mahkemeye sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).
64. Nitekim 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilave olarak Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinde de başvurucuların yükümlülükleri kapsamında şikâyetin maddi ve hukuki temellerine başvuru formu ve eklerinde yer verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş, böylece başvuru koşullarının öngörülebilirliği kuvvetlendirilmiştir (Cemal Günsel, § 23).
65. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa"ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel, § 25).
66. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları halinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Mahkemeye sunmaları ya da Mahkemenin bu durumu işin niteliğinden anlaması hali müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).
67. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını temellendirmemiş; anılan mahkemelerin hangi somut özelliğinin adil yargılanma hakkını ya da ayrımcılık yasağını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddialarını temellendiremediği sonucuna ulaşılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
69. Başvurucu; yerel mahkemenin hukuka aykırı delillere göre hüküm kurduğunu, fotoğraf teşhisinin mevzuata uygun olarak yapılmadığını, teşhisten önce kişiden olay anlatımı ve tip tarifi alınmadığını belirtmiştir. Bu kapsamda T.A.ya fotoğraf gösterildiğini ve beyanının alındığını, mahkemede yüz yüzeyken yapılan canlı teşhise itibar edilmediğini, usulen hatalı olan teşhis işleminin kesin delil olarak kabul edildiğini, davaya dâhil olduğu aşamanın mütalaa aşaması olması nedeniyle daha önce dinlenen tanıkların dinlenmesi gibi işlemler de dâhil olmak üzere hiçbir delil tartışması yapılmadığını, davanın bir an önce bitirilmesi için baskı yapıldığını, kovuşturmanın genişletilmesi yönündeki taleplerin gerekçesiz olarak reddedildiğini, ağır bir cezayla özgürlüğünden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
70. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
71. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının özünün maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iddiaları bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyeti çerçevesinde değerlendirilmiştir.
72. Somut olayda teşhis işlemi yapan ve diğer şüphelilerin yanında başvurucu hakkında da kollukta ifade vererek itirafta bulunan T.A.ya aşamalarda müdafii eşlik etmiştir. Bunun yanında soruşturma sırasında teşhis işlemi yapan şüphelinin Savcılık adesinde ve Hâkimlik sorgularında da beyanlarını yine müdafii eşliğinde teyit ettiği görülmüştür. Bunun yanında başvurucunun yakalanmasından sonra kovuşturma evresinde ilgili sanığın değişen ifadelerine neden itibar edilmediği gerekçede açıklanmıştır. Bu kapsamdaki gerekçenin de istinaf mahkemesi tarafından oyçokluğuyla, Yargıtay tarafından oybirliğiyle hukuka uygun olduğu kabul edilmiştir. Diğer taraftan Mahkeme tarafından 26/4/2016 tarihli celsede başvurucu tarafından ileri sürülen talepler yönünden dosyadaki delil durumu, taleplerin sonuca etkisinin olmayacağının görülmesi hususları gözönüne alınarak reddedilmiştir. Dolayısıyla ortaya konulan diğer deliller ve ilgili yargısal içtihat (bkz. §§ 37-42) kapsamında başvurucu hakkında Anayasa"yı ihlal ve yağma suçlarından mahkûmiyet kararı verilmiştir.
73. Sonuç olarak başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının ilk derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada derece mahkemelerinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
74. Başvurucu tarafından ileri sürülen diğer ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/1/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.