Esas No: 2018/12143
Karar No: 2018/12143
Karar Tarihi: 27/1/2021
AYM 2018/12143 Başvuru Numaralı REMZİYE TURMUŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
REMZİYE TURMUŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/12143) |
|
Karar Tarihi: 27/1/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Hikmet Murat AKKAYA |
Başvurucu |
: |
Remziye TURMUŞ |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin ERSÖZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; beyanı hükme esas alınan tanığın duruşmada dinlenememesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, esasa etkili iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, mahkûmiyet hükmünün usule aykırı olarak düzenlenen teşhis tutanağına dayanması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer hakların ihlal edildiği iddialarına yöneliktir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
7. 18/3/2009 tarihinde Bursa"nın Kestel ilçesinde sivil kıyafetli polis memurları, hareketlerinden ve üzerindeki kıyafetlerden şüphelendikleri iki kişiyi takip etmiştir. Daha sonra şüphelendikleri kişilerin kimliklerini alıp telefon üzerinden bunları kontrol ettikleri sırada silahlı saldırı sonucu bir polis memuru vefat etmiştir. Saldırgan olay yerinde bulunan diğer polisler tarafından yakalanmış, diğer kişi ise kaçmıştır. Kaçan kişinin kontrol için verdiği kimliğin sahte olduğu ve Gül A. ismine düzenlendiği anlaşılmıştır. Soruşturma sırasında edinilen bilgilere göre öncelikle bu kimlikte yer alan fotoğraftaki kişinin başvurucu olduğu düşünülmüştür.
8. Bu kapsamda -saldırıyı gerçekleştiren kişi ile birlikte- başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun mülga 250. maddesi ile yetkili bölümü tarafından 1/6/2009 tarihinde resmî belgede sahtecilik ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçları kapsamında iddianame düzenlenmiştir.
9. Başka bir olayda ise 8/11/2009 tarihinde İstanbul Avcılar"da polislerin şüphelendiği iki kişiye kimlik sorması üzerine polislerle kişiler arasında çatışma yaşanmıştır. Yakalanan kişilerin yasa dışı örgüt olan Marksist Leninist Komünist Partiye (MLKP) mensubiyetlerinin olduğundan şüphelenilmiş ve şüphelilerin ikamet ettiği yerde arama yapılmıştır. Kiraya veren ile yapılan görüşme sonucunda kira kontratında kiracı olarak gözüken kişinin Dilber D. olduğu, bu sahte kimlikte yer alan fotoğraf ile Gül A. adına düzenlenen sahte kimlikteki fotoğrafın aynı kişiye ait olduğu değerlendirilmiştir. Yakalanan kişilerin ikametgâhında yapılan arama sırasında ayrıca bir evlilik cüzdanı bulunmuştur. Evlilik cüzdanındaki fotoğraf ile Gül A. ve Dilber D. adına düzenlenen sahte nüfus cüzdan fotokopilerinde yer alan fotoğrafların karşılaştırılması sonucunda söz konusu kişinin Zeynep Y.ye ait olduğunu anlaşılmıştır. Bunun üzerine bu sefer söz konusu kişi hakkında da Bursa"daki olaylar nedeniyle soruşturma başlatılmış, resmî belgede sahtecilik ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçları kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 10/3/2010 tarihinde bir iddianame daha düzenlenmiştir.
10. Aralarında hukuki ve fiilî bağlantı bulunması nedeniyle dosyalar birleştirilmiştir. Hakkındaki yakalama kararı infaz edilememesine rağmen 5271 sayılı Kanun"un mülga 250. maddesi ile yetkili (kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucu hakkında 20/1/2012 tarihinde beraat kararı vermiştir. Hükmün bu kısmının temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
11. Diğer taraftan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne ulaşan bir istihbari bilgide, silahlı terör örgütü MLKP üyelerinin örgütün aldığı karar doğrultusunda eğitim almak üzere 2010 yılından itibaren terör örgütü PKK/KCK"nın Kuzey Irak ve Suriye"de bulunan kamplarına gittikleri bildirilmiştir. Bu şekilde eğitim alan grupta yer alan, içlerinde başvurucunun da bulunduğu bazı şahısların silahlı eğitim aldıktan sonra tekrar illegal yollardan Türkiye"ye giriş yaptıklarının bildirilmesi üzerine başvurucu ile birlikte istihbari bilgide adı geçen diğer şahıslara yönelik olarak soruşturma başlatılmıştır.
12. Bu süreçte 28/12/2012 tarihinde bir evde yapılan arama sonucunda başvurucu, Y.M. adına düzenlenen sahte bir kimlikle yakalanmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 21/3/2013 tarihinde resmî belgede sahtecilik ve silahlı terör örgütü üye olma kapsamında başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. (Kapatılan) İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi 27/2/2014 tarihinde, bireysel başvuruya konu dava dosyası ile aralarında hukuki ve fiilî irtibat olması nedeniyle dava dosyalarının birleştirilmesine, dava esasının kapatılmasına karar vermiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Olaylar
13. 6/10/2009 tarihinde İstanbul"un Eyüp ilçesinde yer alan bir kuyumcu yağmalanmıştır. Katılanın ve gizli tanıkların ifadesine göre soygunu gerçekleştiren beş kişi de silahlı ve maskelidir. Olay yerinden kaçan şüphelilerden T.A. polisler tarafından kısa sürede yakalanmıştır.
14. Kolluk tarafından yakalanan kişinin ifadesi müdafii de hazır bulunmak suretiyle 8/10/2009 tarihinde saat 01.30"da alınmıştır Söz konusu ifadede şüphelinin olayın nasıl gerçekleştiğini detaylı olarak anlattığı görülmektedir. Bu kapsamda başvuru konusu ile ilgili olarak özetle yağma eyleminde bulunulacağından daha önceden haberdar olmadığını, toplamda beş kişinin olayın içinde yer aldığını, sadece (erkek olan) İrfan G.yi daha önceden tanıdığını, kendisinin soygun sırasında silah taşımadığını, olaydan kısa bir süre önce silahların İrfan G. tarafından diğerlerine dağıtıldığını, daha sonra da kar maskelerinin ve eldivenlerin verildiğini, soyguna katılan kişilerden ikisinin kadın olduğunu ifade etmiştir. Kısa boylu olarak tarif ettiği kadınla beraber kuyumcudaki altınları ve paraları poşete doldurduğunu, tanımadığı erkek kişinin kuyumcuyu etkisiz hâle getirdiğini, diğer uzun boylu olarak tarif ettiği kadının ise İrfan G. ile beraber gözcülük yaptığını belirtmiştir.
15. 7/10/2009 tarihinde saat 23.30"da müdafii eşliğinde teşhis tutanağı hazırlanmıştır. Yakalanan şahsın arşivden gösterilen dokuz fotoğraf arasında yağma sırasında kasadan paraları alan şahıs olarak başvurucuyu teşhis ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu tutanakta başvurucunun fiziki özelliklerini belirttiği de görülmüştür. 8/10/2009 tarihinde, yakalanan şüpheli, savcılık önündeki ifadesi ve hâkimlik önündeki sorgusunda da daha önceki ifadelerini teyit etmiş ve bildiklerini anlattığını söylemiştir.
16. Diğer şüphelilerle birlikte başvurucu hakkında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/12/2009 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede şüphelilerin yağma suçunu MLKP terör örgütü adına örgüte gelir sağlamak amacıyla gerçekleştirdikleri değerlendirilmiş, söz konusu eylemin devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya bozmaya yönelik olduğu kanaatine varıldığından şüpheliler hakkında ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 302. maddesi kapsamında iddianame düzenlenmiştir.
17. Görevli ve yetkili mahkemenin (kapatılan) (CMK 250. madde ile yetkili) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin olduğu anlaşılmıştır. İlk duruşma 18/5/2010 tarihinde yapılmıştır. Olaydan hemen sonra yakalanan T.A. bu duruşmada; emniyet, savcılık, hâkim önündeki ifadeleri ile teşhis tutanağını teyit etmiştir. Aynı davada yargılanan diğer sanık İrfan G. de savunmasını yapmıştır. Duruşma sonunda başvurucu hakkındaki yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verilmiştir.
18. Katılan, ikinci duruşmada dinlenilmiş ve soygun sırasında kişilerin yüzlerinde kar maskesi olduğunu belirtmiştir. Üçüncü duruşmada, gizli tanıkların dinlenilmesine karar verilmiştir. Gizli tanıkların üç kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bu gizli tanıklardan birisi, dördüncü duruşmada dinlenilmiştir. Gizli tanık bu ifadesinde suça karışan kişilerden birisinin İrfan G. olduğunu belirtmiş, başvurucuyla ilgili olarak herhangi bir ifadede bulunmamıştır. Ayrıca olay anında yanında bulunan diğer kişinin de kendisi gibi emniyette tanık olarak ifade verdiğini belirtmiştir. Bir sonraki duruşma sonunda diğer iki gizli tanığın dinlenilmesinden dosya kapsamı itibarıyla vazgeçilmesine ilişkin karar verilmiştir.
19. Tutuklu bulunan sanıkların istemi üzerine 29/5/2012 tarihli yedinci duruşmada savunma tanıkları dinlenilmiştir. Bu duruşmada davada yargılanan sanıklardan T.A., teşhis tutanaklarında kendisine gösterilen fotoğraftaki kadınları simaen benzettiğini ve İrfan G.nin de bildiği kadarıyla örgütle alakalı olmadığını belirtmektedir. Benzer bir ifadeyi 6/12/2012 tarihli dokuzuncu duruşmada da ifade etmiş, bununla birlikte sadece İrfan G. ile ilgili olarak kolluktaki ifadesi sırasında doğru söylediğini ifade etmiştir.
20. Başvurucunun yakalanmasından sonra, yağma eyleminde yer alan kadınların arasında başvurucunun olmadığını sanık T.A. açık bir dille ifade etmiştir. Bu kapsamda başvurucunun da hazır bulunduğu 19/2/2013 tarihli duruşma zaptının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Sanık T.A: Ben mahkemenizdeki savunmamda gösterilen fotoğraflar ile ilgili simaen benzettim. Bana üç dört tane resim gösterdiler. Bu nedenle huzurda bulunan sanığın günahını almak istemiyorum. Kesinlikle bu şahıs değildir.
Sanığa aşamalardaki ifadeleri ve olay anlatıldı. Soygundan önce bir araya geldikleri, toplandıkları, bu sırada henüz herkesin yüzünün açık olduğu, herhangi bir maske veya örtü olmadığı, aralarında konuşmalar geçtiği, yüzyüze görüştükleri hatırlatılarak soruldu,
Sanık T.A.: Olay öncesi gelen bayanlar içerisinde bu kişi yoktu. Benim ifademde belirttiğim bayanlardan bir tane kısa boylu, diğeri baya uzun boyluydu. Huzurda bulunan bayandan hiç alakaları yoktu, dedi."
21. Sanık T.A. 30/4/2013 tarihli duruşma sonunda tahliye edilmiştir. T.A.nın benzer ifadelere 17/12/2013 ve 26/3/2015 tarihli duruşmada da yer verdiği anlaşılmaktadır. T.A.nın söz konusu duruşmalardaki ifadeleri sırasıyla şu şekildedir:
"...benim olay sırasında gördüğüm bayanlardan kısa olarak tarif ettiğim bayan huzurda bulunan sanık Remziye"den kısa, uzun olarak tarif ettiğim bayan da Remziye"den uzundur, emniyette teşhis sırasında bana fotoğraflar gösterildiğinde ben simaen benziyor diye beyanda bulundum, tutanağı da tam olarak okumadan imzaladım, olaydan önce ben her iki bayanı da görmüştüm ancak çok kısa süre olarak görmüştüm, huzurda bulunan sanık Remziye olaya katılan kişi değildir dedi."
"...ben bu işin içinde vardım ancak zorunlu olarak istemeyerek bu işin içine sokuldum, buradaki bulunan sanıkların benim teşhis ettiğim kişilerle hiç alakası yoktur. Bana zaten birkaç fotoğraf gösterildi. Ben de simaen benzediklerini söyledim. Ben kimsenin günahını almak istemiyorum. Benim teşhis ettiğim kişilerden burada kimse yok. Olayda yer alan kimse yoktur, ... dedi."
22. Başvurucunun İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunması sonrasında göstermiş olduğu tanıklar dinlenmiştir. 5/11/2013 tarihli duruşmada, sanıkların suçlarının sübutu hâlinde haklarında 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesinin uygulanma ihtimaline binaen 5271 sayılı Kanun"un 226. maddesi gereğince sanıklar ve müdafilerine ek savunma hakkı verilmiştir.
23. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun"un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 250. maddesiyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine dosya, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir. Tutuklu bulunan sanıklara esas hakkında mütalaaya karşı savunma vermeleri için süre tanınmıştır.
24. 17/9/2014 tarihli duruşmanın sonunda başvurucunun astım hastası olması nedeniyle eylemi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği konusunda uzman doktor raporu alınması talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun talebinin yargılamanın geldiği aşama ve olay tarihi üzerinden geçen süre dikkate alınarak yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçeleriyle reddedildiği görülmüştür.
25. 1/6/2016 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını yine sunmuştur. Başvurucunun ve diğer sanıkların talebi üzerine süre verilerek duruşma ertelenmiştir. Duruşmaların daha sonra iki kez süre istenmesi nedeniyle ertelenmesi üzerine 26/10/2016 tarihinde yapılan son duruşmada başvurucu ve müdafii, sanık T.A.nın ifadelerinin çelişkili olduğunu yinelemiştir.
26. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi üç sanık yanında başvurucu hakkında da Anayasa"yı ihlal ve yağma suçları kapsamında mahkûmiyet kararı vermiştir. Ayrıca başvurucunun aldatıcı kabiliyeti haiz kimlik kullanması nedeniyle hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan da mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Gerekçede şu tespitlerde bulunulmuştur:
i. Kimliği tespit edilemeyen bir erkek şahısla birlikte başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam beş kişinin olay tarihi olan 6/10/2009 günü saat 10.45 sıralarında İstanbul Eyüp Akşemsettin Mahallesi Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan kuyumcuya eldiven ve kar maskeleri takılı olduğu hâlde geldiği, T.A. dışındaki kişilerde silah olduğu, başvurucunun içerideki paraları alan kişi olduğu kabul edilmiştir.
ii. MLKP terör örgütü soruşturmasına yönelik İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2009 günlü dinleme kararı kapsamında dinlenen sanık İrfan G.nin görüşmelerinde "Cengiz Topel"de yapacağız" şeklindeki konuşmaları ile olaydan sonra "zayiat var mı?" şeklinde mesaj alması dikkate alınmıştır. Bu şekilde yağmanın; maskeli, eldivenli, biri otomatik olmak üzere silahlı birden fazla kişilerce işlenmesi ve yakalanan sanık T.A.nın MLKP terör örgütü adına pankart asmaktan kaydının bulunması hususları da gözönüne alınarak suçun örgüt kapsamında ve örgüte gelir temin etmek için işlendiği kabul edilmiştir.
iii. Güvenlik kuvvetlerinin yakalanan sanık T.A.ya MLKP örgütünün fotoğraf arşivinden yaptırdığı teşhisler neticesinde olay sonrası kaçan sanıklardan birinin başvurucu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca sanıklardan T.A.nın kovuşturma aşamasının ilerleyen safhalarında diğer sanıkları cezai sorumluluktan kurtarmaya yönelik değişen ifadelerine inandırıcı bulunmadığı için itibar edilmediği, soruşturma aşamasındaki ilk ifadelerine ve teşhislerine itibar edildiği yer almaktadır. Bunun yanında soruşturmada evresinde tanık olarak dinlenen -gizli tanık olmayan- M.G.nin "Remziye"nin kendisinden su isteyip üstünü değiştirmek isteyen yorgun ve telaşlı kadına benzediğini" söylemesi de dikkate alınmıştır.
iv. Sanıkların MLKP"nin faaliyetleri çerçevesinde iddianamelere konu eylemlerden önce ve sonra da bazı etkinlik ve eylemlere katıldıkları belirtilmektedir. Dosyada incelenip tartışılan delillere göre kuyumcunun silahlı yağmalanmasının da MLKP örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğinde bir tereddüt yaşanmadığı vurgulanmaktadır. Bu kapsamda yağma için seçilen yer, suç konusunun önemi ve değeri, beş failden dördünün silahlı hatta bunlardan birinin vahim nitelikteki silahlı oluşu, gündüz vakti yağmalamanın yapılış şekli, çevre işyeri sahiplerinde, müşteri ve vatandaşlarda yarattığı korku gözönüne alındığında vahim nitelikteki bu yağma eyleminin amaç suç olan Anayasa"yı ihlal suçunun ögelerini oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu durum nedeniyle silahlı suç örgütü üyeliği suçundan ayrıca cezalandırma cihetine gidilmediği, buna karşın 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki düzenlemeden dolayı yağma suçundan da başvurucunun ayrıca cezalandırılması gerektiği ifade edilmiştir.
27. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Resmî belgede sahtecilik suçu yönünden oybirliğiyle kesin olarak, diğer suçlar yönünden ise oyçokluğuyla temyiz yolu açık olmak üzere istinaf başvurusu reddedilmiştir. Karşıoy kullanan üye hâkim gerekçesinde; emniyette yaptırılan fotoğraf teşhisi dışında bir delilin bulunmadığını, yargılama sırasında T.A.nın yağma eyleminde başvurucunun ve diğer kadının yer almadığını ifade ettiğini, diğer sanık İrfan G.nin de yağma eylemine katılan kişiler hakkında bilgi vermediğini, bu durumda başvurucunun üzerine atılı yağma ve Anayasa"yı ihlal suçlarından delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verilmesi gerektiği belirtilmektedir.
28. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 13/2/2018 tarihinde oybirliğiyle hükmün onanmasına karar vermiştir. Kararda; tanık beyanlarına, teşhis tutanaklarına, ekspertiz raporlarına ve tüm dosya kapsamına göre yerel mahkemenin kabul, uygulaması ve gerekçesi yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki bozma düşüncelerine iştirak edilmediği de belirtilmiştir.
29. Başvurucu vekili, nihai kararı 26/3/2018 tarihinde öğrendiğini belirterek 19/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat
30. 2/6/2007 tarihli ve 5681 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"la değişik 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
"...Polis, olaydaki failin, gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.
Tanıklıktan çekinebilecek olanlar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
İşleme başlanmadan önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis için gerekli olması halinde, şüphelinin görünüşü ile ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde, teşhis sırasında bir numara bulundurulur.
Teşhiste bulunan kişi ile teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir.
Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye, şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur.
Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.
Teşhis işlemi tutanağa bağlanır.
..."
31. 5271 sayılı Kanun"un 148. maddesi şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir."
32. 5271 sayılı Kanun"un 206. maddesi şöyledir:
"(1) Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 - 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga: 25/5/2005 - 5353/29 md.)"
33. 5271 sayılı Kanun"un 213. maddesi şöyledir:
"(1) Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir."
34. 5271 sayılı Kanun"un 215. maddesi şöyledir:
"(1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur."
35. 5271 sayılı Kanun"un 230. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar."
36. 5271 sayılı Kanun"un 34. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir."
37. 5237 sayılı Kanun"un 309. maddesi şöyledir:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur."
B. Yargısal İçtihat
38. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/11/2018 tarihli ve E.2017/968, K.2018/4552 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[...] Doktrin ve yerleşik yargısal içtihatları (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01.05.1995 tarih 348-3184 sayılı kararı) göre silahlı terör örgütü üyeliği suçları temadi eden suçlardan olup suç tarihi temadinin kesildiği yani failin yakalandığı tarihtir. Silahlı terör örgütleri ve üyeleri için amaç suç olan ve 765 sayılı TCK’nın 125. ve 146., 5237 sayılı TCK’nın ise 302. ve 309. maddelerinde düzenlenen, ülkeyi bölmek veya yönetim şeklini değiştirmek suçları yönünden suç tarihi, amacı gerçekleştirmeye elverişli son eylem tarihidir[...]"
39. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/2/2010 tarihli ve E.2009/5271, K.2010/2433 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Nurettin. K.ın üyesi olduğu silahlı terör örgütünün amacı doğrultusunda 24.04.1995 tarihinde İstanbul Bayrampaşa Kartaltepe mahallesinde silahlı yağma, sanıklar Nurettin K. ve Cemal S."nın ise 24.05.1995 tarihinde İstanbul Sefaköy"de bir araca monte ettikleri bombanın patlatılması sonucu biri ağır üç kişinin yaralanması şeklindeki vahim olaylara katıldıklarının iddia ve kabul edilmiş olması karşısında, eylemlerine uyan ve suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK"nın 146/1. maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şeklide hüküm kurulması,
40. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 3/1/2011 tarihli ve E.2010/8311, K.2011/1 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[...]
Sanık M.K.ın örgütün faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirdiği kabul edilen ve dosya kapsamı ile de sübut bulan "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" ve "yağma" suçlarının niteliği itibariyle eylemlerinin bir bütün halinde suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK"nın 125. maddesinde tanımlanan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı maddelerle uygulama yapılması, Kanuna aykırı olup,[...]"
41. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/6/2012 tarihli ve E.2011/5647, K.2012/7947 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"PKK terör örgütü adına istenen parayı vermemesi üzerine ödeme yapmaya zorlamak amacıyla ve örgüt sorumlusunun talimatı doğrultusunda mağdur Halit A.ın evine cebir ve tehdit oluşturacak biçimde molotof kokteyli atarak paranın tahsilini sağlayan sanık Mustafa B.in yağma suçunu oluşturan bu eyleminin amaç suçu işlemeye elverişli ve vahim nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 125, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 302/1, 174/1, 149/1-a-c-f-g maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı,[...]"
42. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 23/1/2019 tarihli ve E.2018/1998, K.2019/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 gün ve 2017/1443-4758 sayılı kararında ve yerleşik Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere, Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçladığı çeşitli eylemleriyle belirlenmiş bulunan kimi suç örgütlerinin amaçları doğrultusunda işlediği cebir ve şiddet içeren çeşitli eylemlerin bu suçu (Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs) oluşturacağını kabul edilmektedir. Örneğin failin mensubu bulunduğu silahlı örgütün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasını zorla değiştirip yerine başka bir ilkeye dayalı bir sistem getirmek şeklindeki amacına yönelik olarak gerçekleştirdiği silahlı saldırı, güvenlik güçleriyle çatışmaya girilmesi, yağma, kişinin kaçırılıp sorgulanması, araç yakma ve öldürmeye teşebbüs vb. eylemler TCK"nin 309. maddedeki suçu oluşturmaya yeterli ve elverişli olduğu kabul edilmektedir."
43. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 21/6/2017 tarihli ve E.2017/807, K.2017/628 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"TCK"nın 302. maddesinin gerekçesinde, suçun yalnızca ‘cebri’ fiillerle işlenebileceği belirtilmiş ve dolayısıyla suçun niteliği gereğince cebri fiiller dışındaki hareketlerin elverişli sayılamayacağı ifade edilmiştir. Şu halde 302. maddedeki suç, korunan değerlere yönelik olarak tehdit veya şiddet içeren baskı, korkutma, yıldırma, sindirme gibi yöntem ve eylemlerle işlenebilir. Yine madde gerekçesinde, eylemin maddede korunan değerlere yönelik neticeleri gerçekleştirmeye ‘elverişli’ bulunması gerektiği vurgulanmış, yerleşik Yargıtay kararlarında da suçun oluşabilmesi için fiilin amaca elverişli olması şartı süregelen uygulamalarda aranmıştır. Yargıtay, maddede gösterilen tehlikeyi oluşturmaya yönelik eylemde, sonuca uygun ve elverişli araçları aramakta ve bunu suçun işlendiği yer, zaman ve neticeleri ile birlikte değerlendirmektedir.
Bu kapsamda; ülke bütünlüğünü bölmeyi amaçlayan örgütün, amacı doğrultusunda kolluk görevlilerine veya sivil halka saldırı, terör ortamı yaratmak için kamu veya özel kişilere ait araç, bina ve benzeri yerlerin yakılması, silahlı taciz, yaralama, öldürme, yağma, örgüte gelir temini maksadıyla kişilerin alıkonulması, hürriyetten yoksun bırakma, güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya girilmesi, köy basılması, silahla ve roketle saldırıda bulunulması, öldürme eylemi için eleman temin edip eyleme katılmalarının sağlanması ve benzeri eylemler Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine yönelik önemli nitelikte eylemler olarak kabul edilmektedir.
Silahlı örgüte üye olmak suçu ise, nitelikleri belirtilen örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Böylece bir örgüte katılmakla kişi örgüt üyeliğini kabul etmiş sayılmaktadır. Bu itibarla TCK"nın 314/2. maddesinde yazılı örgüt üyeliği suçunun oluşması için, bu maddenin 1. fıkrasında yazılı suçları işlemek için oluşturulan silahlı bir örgütün bulunması veya böyle bir örgütün yöneticilerinin herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde durumlarının hukuken belirgin olması gerekir. Örgüte katılanların, örgütün gayesini bilerek ve benimseyerek bu örgüte girmiş olmaları ve yapıya dahil olma kastıyla ilişki içerisine girmeleri gerekir. Örgüt üyeliği suçunun oluşumunda temel ölçüt, kişinin rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmasıdır (organik bağ kriteri). Ayrıca sanığın eylemlerin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğu kriteri ile eylemin niteliği kriteri (karineden yola çıkan kriter) örgüt üyeliği suçunun maddi unsuru bakımından organik bağ kriterine ilave istisnai ölçütlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Dosya içeriğinden, 2014 yılı içerisinde PKK terör örgütünün dağ kadrosuna katılan ve "X1" kod adını kullanan sanığın, 24/10/2016 tarihinde kendiliğinden karakola gelerek teslim olduğu ve gerek çok sayıda örgüt mensubunun kimliği, gerekse örgüte ait silah, patlayıcı madde ve yaşam malzemelerinin bulunduğu yerler hakkında ayrıntılı bilgiler verdiği, sanığın verdiği bilgiler doğrultusunda terör örgütüne ait bir çok barınak bulunarak buralardaki silah ve diğer malzemelerin ele geçirildiği, yine teşhis ettiği kişiler hakkında terör örgütü üyeliği suçundan soruşturma başlatıldığı, aşamalardaki savunmalarında halka veya güvenlik kuvvetlerine yönelik silahlı saldırı gibi herhangi bir eyleme katılmadığını söyleyen sanığın bu beyanının aksini gösteren herhangi bir delilin dosyada bulunmadığı, sanığın beyan ve yer göstermeleri üzerine sığınak ve mağaralarda depolanmış olarak ele geçirilen silah ve patlayıcı maddelerin muhafaza ve bulunuş şekilleri itibariyle TCK"nın 302. maddesinde düzenlenen suçun oluşması için gerekli vehamet unsurunu ihtiva ettiğinden söz edilemeyeceği, zira anılan maddedeki suçun oluşumu için kanun maddesinde ve yerleşik yargısal uygulamalarda belirtildiği üzere yukarıda açıklanan tarzda bir eylemde bulunulması veya bu eylemlere teşebbüs edilmesi gerektiği;
Bu durumda; Mahkemece, sanığın terör örgütü içerisinde bulunduğu süre içerisinde herhangi bir eyleme katılıp katılmadığı hususunun etraflıca araştırılması ve katıldığı herhangi bir eylem bulunduğunun anlaşılması halinde, bu eylemin niteliği yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde tartışılarak hakkında TCK"nın 302. maddesinin tatbik edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi, herhangi bir eyleme iştirak ettiğinin belirlenememesi halinde ise, sanığın eyleminin terör örgütü üyeliği niteliğinde bulunduğu gözetilerek hakkında TCK"nın 314/2 ve 221/4. maddelerine göre uygulama yapılması gerektiği halde, bu hususlarda herhangi bir açıklama yapılmaksızın ve yalnızca sanığın yer göstermesi üzerine ele geçen silah ve patlayıcı malzemelerin nitelik ve miktarı itibariyle vehamet arz ettiği şeklindeki soyut ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu, isnat edilen suçla ilgili aleyhe beyanda bulunan iki gizli tanığın duruşmalarda dinlenilmemesinden şikâyetçi olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan tanık sorgulama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
47. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
48. Anayasa Mahkemesi yine benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin birçok kararında tanık dinletme ve sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
49. Sanığın, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa"nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; AZ.M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
50. Somut olayda yargılama devam ederken başvurucu hakkında yakalama kararı çıkarılmış, olaydan yaklaşık üç yıl sonra başvurucu yakalanabilmiş ve daha sonra tutuklanmıştır. Aynı dava dosyasında yer alan diğer sanıkların bu süre zarfında müdafileri eşliğinde savunmaları alınmış, katılan ve ilgili tanıklar dinlenilmiş, deliller toplanmıştır.
51. Başvurucunun duruşma sırasında dinlenmediğinden şikâyetçi olduğu gizli tanıkların soruşturma evresinde başvurucu ile ilgili herhangi bir eşkâl tarifinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda da mahkemece dinlenen gizli tanık dışında, diğer gizli tanıkların dosya kapsamı dikkate alınarak dinlenilmesinden vazgeçilmesine ilişkin karar verilmiştir (bkz. § 18). Dolayısıyla mahkûmiyetin yüzleşilmeyen gizli tanıkların ifadelerine dayanmadığı anlaşıldığından bu durumun yargılamanın bütünü itibarı ile adil olmadığını ortaya koyan temel bir unsur olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, tutuklandıktan sonra hüküm verilinceye kadar geçen tüm duruşmalarda sanık T.A.nın lehe anlatımlarının değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Bu kapsamda ayrıca teşhiste belirtilen fiziksel tarifle kendisinin uyumlu olmadığını, bu hususun istinaf kararında karşıoyda belirtildiğini, ileri sürülen çelişkilere ve hukuka aykırılıklara gerekçede yer verilmediğini, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olduğunu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma yönündeki düşüncesine rağmen Yargıtay kararında ileri sürülen talepler yönünden de herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
55. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa"nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
56. Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
57. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
58. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararlarda değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu, özellikle temyiz aşamasında hükmün onanması kapsamında kullanılan gerekçeler de dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 26-28).
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; fotoğraf teşhisinin mevzuata uygun olarak yapılmadığını, mahkemede yüz yüzeyken yapılan canlı teşhise itibar edilmediğini, hükme esas alınan ve sadece soruşturma aşamasında dinlenen bir tanık ifadesinin dosya içinde yer alan delillerle örtüşmediğini, astım hastalığı nedeniyle isnat edilen eylemleri gerçekleştirebilmesinin mümkün olmadığını, hukuka aykırı karar sebebiyle mağduriyetinin devam ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
62. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının özünün maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iddiaları bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyeti çerçevesinde değerlendirilmiştir.
63. Somut olayda teşhis işlemi yapan ve diğer şüphelilerin yanında başvurucu hakkında da kollukta ifade vererek itirafta bulunan T.A.ya aşamalarda müdafiinin eşlik ettiği anlaşılmıştır. Bunun yanında soruşturma sırasında teşhis işlemi yapan şüphelinin savcılık önündeki ifadesi ve hâkimlik önündeki sorgularında da beyanlarını yine müdafii eşliğinde teyit ettiği görülmüştür. Bunun yanında başvurucunun yakalanmasından sonra kovuşturma evresinde ilgili sanığın değişen ifadelerine neden itibar edilmediği gerekçede açıklanmıştır. Bu kapsamdaki gerekçenin de istinaf tarafından oyçokluğuyla, Yargıtay tarafından oybirliğiyle hukuka uygun olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla ortaya konulan diğer deliller ve ilgili yargısal içtihat (bkz. §§ 38-43) kapsamında başvurucu hakkında Anayasa"yı ihlal ve yağma suçlarından mahkûmiyet kararı verilmiştir.
64. Sonuç olarak başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının ilk derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada mahkemenin, istinafın ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
65. Başvurucu tarafından ileri sürülen diğer ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.