Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-286 Esas 2011/295 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/2-286
Karar No: 2011/295

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-286 Esas 2011/295 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Yargıtay 2. Ceza Dairesi, sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen davada, katılan kurumun vekili tarafından temsil edildiği için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerektiğini belirterek, yerel mahkemenin katılan lehine maktu vekalet ücretine hükmetmesi kararına itiraz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, maktu vekalet ücreti yerine dilekçe yazma ücretine hükmedilmesi gerektiği görüşünü dile getirmiştir. Ceza Genel Kurulu ise, ceza davasının mahkumiyetle sonuçlanması ve katılanın kendisini vekil ile temsil ettirmesi halinde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
Anılan kararda, hırsızlık suçunun cezası için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 141/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası öngörülmüştür.
Ceza Genel Kurulu         2011/2-286 E.  ,  2011/295 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2008/61749
    Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ANKARA 14. Asliye Ceza
    Günü : 05.12.2007
    Sayısı : 580-995

    Hırsızlık suçundan sanık A.O.T.’nın 5237 sayılı TCY’nın 141/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, “katılan kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden tarife hükümleri dikkate alınarak 450 YTL ücreti vekaletin sanıktan tahsili ile katılana verilmesine” ilişkin, Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.12.2007 gün ve 580-995 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 15.06.2011 gün ve 51780-13173 sayı ile;
    “1- Sanığın kaçak su kullanmaktan ibaret eyleminin 5237 sayılı TCK"nun 142. maddesinin 1. fıkrası (a) bendine uyan hırsızlık suçunu oluşturacağı gözetilmeden aynı Kanunun 141. maddesinin 1. fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması,
    2- Dosyada içeriğinden sanık hakkında su hırsızlığı suçundan açılan başka davalar bulunduğu anlaşılmakla, bu dava dosyaları getirtilip incelenerek ve gerektiğinde davaların birleştirilmesi sağlanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    3- Katılan kurum vekilinin oturumlarda hazır bulunmadığı, sadece katılma istemini içeren dilekçe verdiğinin anlaşılması karşısında; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre dilekçe yazım ücreti yerine yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmolunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.08.2011 gün ve 61749 sayı ile;
    “İtiraza konu Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 05.12.2007 gün, 2007/580 esas ve 2007/995 karar sayılı dosyası incelendiğinde;
    Sanığın su hırsızlığı suçuna ilişkin olarak yargılandığı, mahkemece suçun sübutuna ilişkin delillerin toplandığı, sanığın ilgili suçu işlediği kanısına ulaşıldığı ve mahkumiyetine karar verildiği,
    Katılan kurumun yakınma dilekçesini vekili aracılığıyla verdiği, ardından vekil aracılığıyla katılma isteminde bulunduğu, kurum adına tebligatların da vekile yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
    Burada, katılan kurum adına davayı takip eden bir vekilin varlığı ile bu vekille ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"ne göre katılan lehine bir ücrete hükmedilmesi konusunda tartışma bulunmamaktadır. Ancak tartışılması gereken konu, katılan lehine takdir edilecek bu ücretin dilekçe yazma ücreti mi yoksa maktu vekalet ücreti mi olacağı noktasındadır.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nda örneğin yaş küçüklüğü gibi özel bir nedenin varlığı durumları ayrık tutulmak kaydıyla, yakınan ya da katılan vekilinin duruşmalarda bizzat hazır bulunacağına ilişkin zorlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Bunun yanında katılan ya da yakınanın, vekilini duruşmalara girmeye zorlaması konusunda da mevzuatta herhangi bir hükme yer verilmemiştir.
    Buna karşın; yargılamanın mahkumiyetle sonuçlanması durumunda, kamu davasına katılmış olan gerçek ya da tüzel kişiler lehine maktu vekalet ücretine hükmedilecektir. Bu ücret katılan vekilinin değil, doğrudan kendisini vekille temsil ettiren katılanın hak ettiği bir yargılama gideri olarak yasal düzenleme altına alınmıştır. Burada katılanın; zorlayıcı bir hüküm ya da başka geçerli bir yasal dayanak da bulunmadığı halde, vekilinin duruşmalara girmemesi gerekçe gösterilerek bu haktan mahrum bırakılması hukuken himaye edilemez. Bu nedenle katılan yararına maktu vekalet ücreti yerine dilekçe yazma ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin görüş ve bu görüşe dayanılarak verilen bozma kararı hukuka aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, “bozma kararının, 3. madde yönünden kaldırılmasına karar verilmesi” isteminde bulunmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; vekili duruşmalara iştirak etmeyen katılan idare lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekâlet ücretine mi, yoksa dilekçe yazım ücretine mi hükmedilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili Av. G.K.’ın 20.07.2006 tarihinde Ankara C.Başsavcılığına dilekçe ile başvurarak sanık hakkında hırsızlık suçundan şikayetçi olduğu,
    Soruşturma sonucunda sanık hakkında hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 141, 145 ve 43. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
    Mahkemece duruşma gününün şikayetçi vekiline bildirildiği, şikayetçi vekilinin 07.08.2006 tarihli dilekçe ile davaya katılma isteminde bulunduğu, 24.10.2006 tarihli oturumda katılma isteminin kabulüne karar verildiği, oturumlara katılmayan katılan vekilinin kendisine tebliğ edilen hükmü temyiz etmediği,
    Anlaşılmaktadır.
    Birisi Avukatlık Sözleşmesinden kaynaklanan, diğeri ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre karşı tarafa yüklenen olmak üzere ikiye ayrılan “avukatlık ücreti”, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 164. maddenin 1. fıkrasında; “avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır. Hukuki yardımın ne şekilde yerine getirileceği maddede sayılmamış ve tarafların aralarındaki yapacakları anlaşmaya bırakılmıştır.
    Avukatlık Yasasının 168. maddesi uyarınca hazırlanıp 13.12.2007 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve yerel mahkemenin karar tarihinde geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Ceza davalarında ücret” başlıklı 13/1. maddesindeki; “Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir” şeklindeki hükmüne göre, sanığın mahkûm olması halinde, kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ikinci kısım ikinci bölümüne göre vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmelidir.
    Katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi için, ceza davasının mahkumiyetle sonuçlanması ve katılanın kendisini hukuki yardımından yararlandığı bir vekille temsil ettirmesi yeterli olup, ayrıca vekilin duruşmaları takip etmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira, tarifeye göre hükmedilmesi gereken vekalet ücreti, katılana vekili tarafından sunulan hukuksal yardımın şekli ve kalitesiyle ilintili olmayıp, katılanın kendisini vekil ile temsil ettirmesinin bir sonucudur.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.10.2011 gün ve 167-194; 20.12.2011 gün ve 364-287 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Yerel mahkeme tarafından kendisini vekille temsil ettiren katılan kurum lehine maktu vekalet ücretine hükmolunması usul ve yasaya uygun olup, bu yöndeki Özel Daire bozma nedeni isabetsizdir.
    Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin 3 nolu bozma nedeninin karardan çıkartılmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 15.06.2011 gün ve 51780-13173 sayılı bozma kararından 3 nolu bozma nedeninin ÇIKARTILMASINA,
    3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     

    Hemen Ara