Esas No: 2010/6-255
Karar No: 2011/294
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/6-255 Esas 2011/294 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/290063
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 7. Ağır Ceza
Günü : 25.05.2010
Sayısı : 125-153
Sanık S. T.’in yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c. maddesi uyarınca 12 yıl 6 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis,
Sanık Ü.K.’ın yağma suçundan TCY’nın 149/1-a,c ve 62. maddesi uyarınca 10 yıl 5 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis,
Sanık E. A.’ın yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c ve 62. maddesi uyarınca 10 yıl 5 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis,
Sanık S. A.’ın yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c. maddesi uyarınca 12 yıl 6 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanıklar S.T.ve Ü.K.’ın cezalarının TCY’nın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2008 gün ve 290-20 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.10.2008 gün ve 11374-16592 sayı ile;
“…III- Sanıklar S.T. ve Ü.K.hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesine gelince:
…2- Sanık S. T.hakkında katılan M..M..Ö.’e karşı eylemi nedeniyle TCK’nun 109/3-a,b maddesinin uygulanması sırasında, aynı Yasanın 61/6. maddesine aykırı olarak ayların yıla çevrilmesi suretiyle fazla hapis cezasına hükmolunması,
3- Sanık Ü..K.’ın katılan M.. M..Ö..’e karşı eyleminde: Sanığın, 07.08.2007 günü katılanın yanında çalışan A.D.’ı telefon ile arıyarak pişman olduğunu, katılanın saatinin kendisinde olduğunu iade etmek istediğini bildirdiği, A.D.’ın durumu polise bildirmesi üzerine, sanığın telefon ile görüşme yaptığı yer saptanarak yakalandığı ve saatin elde edildiğinin kabul edilmesi ve anlaşılması karşısında, hakkında TCK’nun 168/3. maddesinin uygulanması gerekip gerekmeyeceğinin tartışılmaması,
4-5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 108/2. maddesinde tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamayacağının öngörülmüş olması karşısında, her iki sanık hakkında TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına esas alınan ilamların hüküm fıkrasında gösterilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş, sanıklar S.A.ve E. A.. hakkında verilen mahkûmiyet kararları ise Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Bozmaya uyan Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince 18.02.2008 gün ve 377-22 sayı ile;
Sanık S. T.’in yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c maddesi uyarınca 12 yıl 6 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b maddeleri uyarınca 4 yıl 12 ay hapis,
Sanık Ü. K.’ın yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c, 168 ve 62. maddesi uyarınca 5 yıl 2 ay, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCY’nın 109/2, 109/3-a, b ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, sanıkların cezalarının TCY’nın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiş, hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.02.2010 gün ve 9012-785 sayı ile;
II- Sanık Sedat hakkında yakınan M.’e yönelik yağma suçundan kurulan hükmün incelemesine gelince:
…Sanığın, diğer arkadaşlarıyla birlikte yakınana ait saati yağmaladıktan sonra, sanık Ü.K. tarafından, yakınanın sekreteri tanık A.D.’ın aranarak saati geri vermek istediğini söyleyip iade iradesini göstermesi sonucunda yakalanan sanık Ü.’dan saatin ele geçirildiği ve yakınana iade edildiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 168/3. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş, sanık S. T.hakkında katılan M..M.Ö.’e karşı işlemiş olduğu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanık Ü.K..hakkında katılana karşı gerçekleşmiş olduğu yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen hükümlü¬lük kararları Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Yerel mahkeme ise 25.05.2010 gün ve 125-153 sayı ile;
“Katılan M..M..Ö..’e karşı yağma eyleminden dolayı S..A.. ve E.. A.hakkında da mahkûmiyet kararları verilmiş, bu kararlar verilirken haklarında TCK’nun 168/3. maddesinde tanımlanan etkin pişmanlık hükmü uygulanmamış, mahkememizin bu sanıklar hakkındaki Yargıtay 6. Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleşmiştir. İlk hükümde Sedat Tek bakımından etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması nedeniyle bozma yapılmamış, böyle bir durumdan bahsedilmemiştir. Dolayısı ile sanık S.. T.. yönünden etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağı hususu kesinleşmiştir. Daha sonraki bozma ilamında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle bozma yapılması usul ve yasaya uygun değildir. Aynı suç nedeniyle aynı konumda olan sanıklardan bir kısmı hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması gerekçe gösterilerek mahkememiz kararının bozulması, diğer sanıklar bakımından ise önceki ilam ile etkin pişmanlık hükümleri uygulan¬ma¬dan kurulan hükmün onanması da usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca sanık S..T..bazı ifadelerinde suçlamaları ısrarla inkar etmiş, bazı ifadelerinde suçlamayı kabul etmiş, son ifadesinde de suçlamayı kabul etmeyerek inkara yönelmiş, atılı suçu işlemediğini söylemiştir. Mahkememizce sanık S..T..’in pişman olduğuna dair söz ve davranışları gözlemlenmemiştir” gerekçesiyle direnmiş, sanık S. T..’in yağma suçundan TCY’nın 149/1-a, c maddesi uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCY’nın 58/6-7. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, 5275 sayılı Yasanın 108/4. maddesi uyarınca cezasının infazından sonra 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının “düzelterek onama” istemli 06.12.2010 gün ve 290063 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme, sanık S. T. hakkında katılan M.. M.. Ö.’e yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın nitelikli yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Kuyumcu olan katılanın olay günü yolda yürürken sanıklar S. T., Ü..K.., S..A. ve E. A. tarafından zorla el ve ayakları bağlanarak araçla kaçırıldığı, katılanın eşi ve yanında çalışan A.. D.. sanıklar tarafından telefonla aranarak kuyumcuda bulunan altınların getirilmesinin istendiği, aksi halde katılanın öldürüleceğinin ifade edildiği, katılanın eşinin olayı polise bildirdiği, sanıkların tanık A..’ya katılana ait kuyumcudaki altınları tarif edecekleri yere getirmesini istediği, tanık A.’nun polis eşliğinde bir poşet içine altın kutuları doldurularak sanıkların telefonla yaptıkları yönlendirmelerle buluşma yerine gittiği, sanıklardan S. T.’in buluşma yerine önceden geldiği, buluşma yerindeki hareketlilikten şüphelenen sanık S..’ın oradan uzaklaştığı ve durumu diğer sanıklara anlattığı, yakalanacak¬larını düşünen sanıkların katılanın kol saati ve dükkan anahtarlarını alarak katılanı Sincan Fatih’te yerleşim yerine 100-150 metre mesafede tepelik bir araziye bırakarak kaçtığı,
Olay sırasında katılanın gözleri bağlı olduğu için aşamalarda sanıkları teşhis edemediği, sanıkların duruşmada yapmış oldukları savunma sırasındaki konuşma tarzları ve ses tonlama¬larından sanıklar Ü..K.. ile S. T.’in kendisini kaçıranlar arasında olduğunu ifade ettiği,
Sanık Ü.’ın aşamalarda diğer sanıklarla birlikte atılı suçları işlediklerini ikrar ettiği, diğer sanıkları suçlamasını gerektirecek bir husumetin bulunmadığı,
Olaydan 11 gün sonra sanık Ü. K.’ın katılanın sekreteri A. D.’ı telefon ile arayıp, olay nedeniyle pişman olduğunu, saati iade etmek istediğini bildirdiği,
Soruşturma sırasında olayda kullanılan telefon numaralarından birinin sanık Ü.’ın kız arkadaşı A.M. adına kayıtlı olduğunun tespit edildiği, polisin bu kişiyi takibe aldığı ve sanık Ü.’ın buluşma yerinde yakalandığı, üst aramasında suça konu saatin ele geçirildiği ve saatin katılana iade edildiği,
Mahkemece verilen ilk hükümde sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli yağma suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği ve sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmadığı, sanık müdafilerince yapılan temyiz üzerine Özel Dairece sanıklar S. A. ve E. A. hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin onandığı, sanıklar S.T..ve Ü. K.hakkındaki hükümlerin ise bozulmasına karar verildiği, etkin pişmanlık hükümlerinin tartışılmasına ilişkin bozmanın sadece sanık Ü.. K. hakkında olduğu,
Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece sanık Ü.. K. hakkında TCY’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği, sanık S.T.hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmadığı, hükmün sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece sanık Ü. K.hakkında kurulan hükmün onandığı, sanık S..T. hakkındaki hükmün ise etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, yerel mahkemece bozma kararına karşı direnilerek önceki hüküm gibi karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan M..M..Ö. duruşmada olayı yerel mahkemenin kabulü gibi anlattıktan sonra; “ilk boğuşma anında üzerimde bulunan cep telefonu yere düşmüş ve tesadüfen camiden çıkan birisi bu cep telefonunu beni araca bindirdikleri yerde bulmuş ve telefondaki kayıtlardan eşimi aramış ve bütün bu gelişmelerden sonra da Sincan Fatih’te takriben yerleşim yerine 100 –150 mt mesafede tepelik yere götürüp bıraktılar ve ben gözlerimi açtıktan sonra en yakın yerleşim yerine doğru koşarak gittim ve bir bakkaldan telefon ettim. Sanıkların kolumdan aldıkları saatim de benim eşimin, işyerimin, çalışanım A. D.’ın cep telefonları kayıtlı idi. Muhtemelen saatimdeki bu telefon kayıtlarından A.’nun cep telefonunu arayarak saatimi iade etmek istediklerini söylemiş, hatta telefonda pişman olduğunu, kendisinin diğer sanıklara benzemediğini söyleyip, benim ve eşimin sağlık durumunu sormuş ve bu görüşme A. ile olmuş. A. da korktuğu için biz saat falan istemiyoruz demiş” şeklinde anlatımda bulunmuştur.
Tanık A.D. duruşmada; “Ben yakınıcının kuyumcu dükkanında çalışırım. Olay gün ve saatinde ise, yakınıcının eczacı olan eşi Özden hanımın hamile olması nedeni ile onun yanında bulunuyordum ve konuya ilişkin sanıklarla telefonla görüşmeler yaptım ve bunların ayrıntısını olay akabinde 09.08.2007 tarihinde polise verdiğim ifademde ayrıntılı olarak anlatmıştım, olaydan bir hafta kadar sonra adını açıklamayan ancak olayın faillerinden biri olduğunu söyleyen şahıs, yaptığından dolayı büyük pişmanlık duyduğunu ve yakınıcıya ait saatin kendisinde olduğunu ve iade etmek istediğini söyledi. Ben de kendisine biz saat falan hiçbir şey istemiyoruz, bir daha bizi rahatsız etmeyin, bizden uzak olun, dedim. Hatta bu şahıs konuşma sırasında yakınıcı ve eşinin sağlık durumunu dahi sordu ve bir daha da aramadı. Benimle telefonda konuşan kişi son derece düzgün ve kibar konuşan birisiydi” şeklinde anlatımda bulunmuştur.
Bu anlatım üzerine sanık Ü. K.’tan sorulduğunda; “Tanık A.’ya telefon eden bendim. Yakınıcının belirttiği gibi saatine baktım. A.’nun ismini olay günkü görüşmelerden biliyordum. O nedenle yakınıcının yakını olduğunu düşünerek onu aradım” şeklinde savunmada bulunmuştur.
Sanık S. T., kollukta susma hakkını kullanmış, C.Savcılığında, sorguda ve yargılama aşamasındaki savunmalarında suçlamayı kabul etmemiştir.
Bozma sonrası 29.01.2009 tarihli duruşmada; “ben bugüne kadar suçu inkar ettim. Ancak şimdi gerçeği söylüyorum. Dilekçemde belirttiğim H., M. ve C.K.. (yargılama konusu dosyada ismi ilk defa geçen kişilerdir) ile birlikte her iki eylemi gerçekleştirdik. Bu nedenle bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmak istiyorum” şeklinde savunmada bulunmuştur.
25.05.2010 tarihli duruşmada ise suçu işlemediğini ifade etmiştir.
Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde pişmanlık; “yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma” olarak açıklanmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın 08.07.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Yasanın 20. maddesiyle değiştirilmiş bulunan 168. maddesi;
“(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır” şeklindedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 gün ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir.
Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinden oldukça farklıdır. 29.06.1955 gün ve 10-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.11.1997 gün ve 248-288 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere 765 sayılı TCY’nın 523. maddesi, “iade ve tazmin esasına” dayalı bir düzen¬leme iken 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesi tazminden çok “pişmanlık” esasına dayanmaktadır.
Öğretide hakim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin, 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinden farklı olarak tazminden çok pişmanlık esasına dayandığı kabul edilmektedir. (Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Yrd. Doç. Dr. R. Murat Önok, 4. baskı, s.520-523; 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri 1, Sedat Bakıcı, Ankara-2008, s.934 vd.; Hırsızlık Suçları, Erdal Noyan, Ankara-2007, s.396 vd.; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Ankara-Şubat 2007, c.2, s.1318 vd.)
Yasa koyucunun da, 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde, “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine” önem verdiği madde ile ilgili Meclis Komisyo¬nunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır (TC Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara-Şubat/2005, s.616).
Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu eşyanın ele geçirilmesi, kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçmesi gibi hallerde failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin uygulanma koşulları oluşmayacaktır. Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşulu yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz ve/veya davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre olanaklı olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklardan Ü.K.’ın katılanın sekreteri A.D.’ı telefonla arayıp katılanın saatini geri vermek isteyerek iade iradesini gösterdiği ancak, tanık A.’nun iadeyi kabul etmediği, suça konu saatin soruşturma sırasında yakalanan sanık Ü.’da ele geçtiği ve katılana iade edildiği, ilk hükümde sanık S.’ta dahil olmak üzere tüm sanıkların etkin pişmanlık hükümleri uygulanmaksızın nitelikli yağma suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, Özel Dairenin ilk kararındaki etkin pişmanlık hükümlerinin tartışılmamasına ilişkin bozma nedeninin yalnızca sanık Ü. K. hakkında olup, diğer sanık S. T.’i kapsamadığı, yerel mahkeme¬ce bozmaya uyularak sanık Ü.K.hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak kurulan hükmün Özel Dairece onandığı, sanık S. T. hakkındaki hükmün ise bu kez etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği görülmektedir.
Dosya kapsamına göre sanık Ü. K. dışındaki sanıkların pişmanlıklarını gösteren söz ve davranış bulunmadığı gibi, sanık Ü.K.’ın gösterdiği pişmanlık ve iade iradesine örtülü veya açık şekilde rıza gösterdiklerine ilişkin bir bilgi ve delil de bulunmadığı anlaşıldığından yerel mahkemenin sanık S. T.hakkında 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin uygulanma¬masına ilişkin direnme hükmü isabetlidir.
Bununla birlikte, yerel mahkemece mükerrir sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak denetimli serbestlik tedbiri cezanın infazından sonra uygulanacak bir infaz kurumu olduğundan denetim süresini belirleme ve gerektiğinde uzatma görevi, hükmü veren mahkemeye değil, hükümlünün infaz aşamasındaki davranışlarını da değerlendirerek koşullu salıverme ile ilgili kararı verecek olan mahkemeye aittir. Buna göre hükümlülük kararında mükerrir olan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 58/6-7. maddeleri gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, yerel mahkemece infaz aşamasında belirlenecek bir konuda infazı kısıtlayacak şekilde denetim süresi belirlenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün denetim süresi belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına, yeniden yargılama yapmayı gerektirmeyen bu konuda Ceza Genel Kurulunca da 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCY"nın 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısmından “takdiren 1 yıl süreyle” ibaresinin çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2010 gün ve 125-153 sayılı, sanık S. T. hakkında 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin uygulanma şartlarının bulunmadığına ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Direnme hükmünün mükerrir olan sanık hakkında TCY’nın 58/6-7 maddesi uyarınca “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, cezanın infazından sonra uygulanacak denetimli serbestlik tedbiri için süre belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCY"nın 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısmından “takdiren 1 yıl süre ile” ibaresinin çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.