Esas No: 2011/1-151
Karar No: 2011/290
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-151 Esas 2011/290 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2011/159235
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : Siirt Ağır Ceza
Günü : 15.01.2009
Sayısı : 304-3
Kasten öldürme suçundan sanıklar B.A., B. A., Osman A.ve H.. A."ın yapılan yargılamaları sonucunda; sanıkların eyleminin kasten yaralama sonucunda ölüme neden olmak olarak kabulü ile,
Sanık B."in 5237 sayılı TCY’nın 87/4-2. cümle, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay,
Sanıklar O. ve B"nin aynı Yasanın 87/4-2.cümle, 39/1, 29 ve 62 maddeleri uyarınca 4 yıl 4 ay 15 gün,
Sanık H."nın ise aynı Yasanın 87/4-2.cümle, 39/1, 29, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 7 gün,
Hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Siirt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.01.2009 gün ve 304-3 sayılı hükmün katılan vekili, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 14.04.2011 gün ve 7236-2285 sayı ile;
“…A- 13.04.2007 günü meydana gelen olayda, sanık B.’in bıçakla, maktulü birisi batın diğeri sol kol omuz bölgesinde olmak üzere iki isabetle yaraladığı, bunlardan batın sağ üst kadrandaki yaranın midklavikuler hatta, sağ memenin yaklaşık 7-8 cm altında, 2 cm derinliğinde, 2 cm uzunluğunda olduğu, diafragmayı delip batına girerek karaciğer üzerinde 0,3 cm derinliği olan 2 cm’lik yaralanma meydana getirdiği, anılan yaranın yaşamsal tehlike yaratır nitelikte olduğu ve gerekli tıbbi tedavi yapıldıktan sonra 14.04.2007 günü saat 14.00 sıralarında taburcu edilen maktulün, 15.04.2007 günü şiddetli göğüs ağrısı nedeniyle hastaneye kaldırıldığı ve yapılan tüm tedavilere rağmen aynı gün saat 10.45 sıralarında öldüğü anlaşılmıştır.
Dosyada bulunan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda kişinin ölümünün kesici delici alet yaralanması nedeniyle iç organ yaralanmasına bağlı kanama ve kişide bulunan kronik kalp hastalığının akut hale geçmesi sonucu meydana geldiği, olay anına kadar yaşamını sürdüren kişinin yaralanma nedeniyle iyileşemeden 15.04.2007 tarihinde öldüğü göz önüne alındığında, 13.04.2007 tarihli yaralanma ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, otopsi raporunda sol arkus kosta üzerindeki yaralanmanın kişide ölüm meydana getirecek nitelikte olduğu, omuz bölgesindeki diğer yaralanmanın ise yaşamsal tehlike meydana getirmediği, basit bir tıbbi tedavi ile iyileşebilecek nitelikte hafif derecede olduğu; Adli Tıp Genel Kurulu raporunda ise karaciğerdeki 0,3x2 cm’lik yaralanma ile yaralanmadan 2 gün sonraki ölüm sırasında 300-400 ml’lik koagüle kanama şeklinde görülen sonuca yol açan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olduğu, ancak iki gün içinde doğrudan ölüme yol açacak nitelikte olmadığı, kişinin ölümünün kendisinde bulunan ileri derecedeki kronik kalp damar hastalığının, kesici delici alet yaralanması sonucu aktif duruma geçmesinden gelişen solunum dolaşım durmasından ileri gelmiş olduğu tespit edilmiştir.
Tüm dosya içeriği ve raporlar birlikte değerlendirildiğinde, sanık Bilal ve yanındaki diğer sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri ve ölümün de yapılan bu fiilin doğal neticesi olarak meydana geldiği, yine bu bağlamda fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunduğu hususları dikkate alındığında, oluşan suçun unsurları itibariyle TCK’nın 81. maddesinde öngörülen kasten insan öldürmek suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanık B."in TCK’nın 81/1, 29, 62, sanıklar B.ve O."ın TCK’nın 81/1, 39, 29, 62, sanık H."nın TCK’nın 81/1, 39, 29, 31, 62. maddelerine göre cezalandırılması yerine, yazılı şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek sanıkların kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak suçlarından, sanık B."in TCK’nın 87/4, 29, 62, sanıklar B. ve O."ın TCK’nın 87/4, 39, 29, 62, sanık H."nın TCK’nın 87/4, 39, 29, 31, 62. maddelerine göre cezalandırılmaları suretiyle eksik ceza tayini,
B- Mevcut nüfus kaydına göre, sanık H.’nın 04.01.1992 doğumlu olup suç tarihi itibariyle 16 yaşı içerisinde bulunduğu, savunmaya ve getirtilen hastane kayıtlarına göre ise 30.07.1992 tarihinde doğduğunun ve dolayısıyla 15 yaşını doldurmadığının ileri sürülmesi karşısında, sanığın gerçek yaşı tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanıp düzeltildikten sonra cezasından indirim yapılması gerekirken, bu konuda herhangi bir karar verilmeksizin, hastane kayıtları ve savunmaya itibar edilerek, nüfus kayıtlarının aksine olacak şekilde, sanık hakkında TCK’nın 31/2. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi” isabetsizliklerinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi E. K.; “Sanıkların savunmalarına, olayın cereyan şekline, yerel mahkemenin gerekçesine ve dosya kapsamına nazaran sanıklar yaralama kastı ile hareket ettiklerinden, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun raporunda da maktuldeki karaciğer yaralanmasının 2 gün içinde doğrudan ölüme yol açacak nitelikte olmadığı, kişinin ölümünün kendisinde bulunan ileri derecedeki kronik kalp damar hastalığının, kesici delici alet yaralanması sonucu aktif duruma geçmesinden gelişen solunum dolaşım durmasından ileri geldiği belirtildiğinden, sanıkları 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 87/4. maddesi uyarınca cezalandıran yerel mahkemenin kararında yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, kararın onanması görüşünde olduğumdan, sanıkların eylemlerinin kasten insan öldürmek suçunu oluşturduğu ve suç vasfında yanılgıya düşüldüğünden bahisle hükmün bozulmasına karar veren sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.06.2011 gün ve 159235 sayı ile;
“İtiraza konu uyuşmazlık; sanık B.A."ın, maktul C. K."a karşı eylemlerinin, kasten bir kişiyi öldürmek mi, yoksa kasten yaralama sonucu bir kişiyi öldürmek ve diğer sanıkların da sanık B."in eylemine yardım eden sıfatıyla katılma mı olduğudur.
Maktul C. K."un taksicilik yaptığı, sanıkların ise fıstık ticareti işi ile uğraştıkları, sanıklardan B. A. ile maktul C."ın arkadaş oldukları fakat sanık B."in ailesinin bu arkadaşlığa sıcak bakmadığı, olay günü dosya da mevcut 13.04.2007 tarihli doktor raporunda da belirtildiği üzere nerede olduğunu ve zamanı tayin edemeyecek derecede alkollü olan maktul C."ın sanık B."i cep telefonundan aradığı ve o sırada sanık B."in banyoda olması nedeni ile telefona babası B.."nin baktığı ve maktul C. ile telefonda tartıştığı, maktulün sanık B."ye sövdüğü ve yanına çağırdığı, banyodan çıkan sanık B."e babasının olanları anlattığı ve hep beraber sanığın yanına gittikleri, burada da tartışmanın devam ettiği ve tanık beyanlarına göre iki, üç dakika süren kavga sırasında sanık B."in maktulü baş sol tarafta 3 cm"lik hematom olmak üzere diğerleri bıçakla birisi batın diğeri sol kol omuz bölgesinde olmak üzere iki isabetle yaraladığı bunlardan batın sağ üst kadrandaki yaranın midklavikuler hatta, sağ memenin yaklaşık 7-8 cm altında, 2 cm derinliğinde, 2 cm uzunluğunda olduğu, karaciğer üzerinde 0,3 cm derinliği olan 2 cm"lik yaralanma meydana getirdiği, anılan yaranın yaşamsal tehlike yaratır nitelikte olduğu ve gerekli tıbbi tedavi yapıldıktan sonra 14.04.2007 günü saat 14.00 sıralarında taburcu edilen maktulün, 15.04.2007 günü şiddetli göğüs ağrısı nedeniyle hastaneye kaldırıldığı ve yapılan tüm tedavilere rağmen aynı gün saat 10.45 sıralarında öldüğü anlaşılmıştır.
Dosyada bulunan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda kişinin ölümünden kesici delici alet yaralanması nedeniyle iç organ yaralanmasına bağlı kanama ve kişide bulunan kronik kalp hastalığının akut hale geçmesi sonucu meydana geldiği, olay anına kadar yaşamını sürdüren kişinin yaralanma nedeniyle iyileşemeden 15.04.2007 tarihinde öldüğü göz önüne alındığında, 13.04.2007 tarihli yaralanma ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, otopsi raporunda sol arkus kosta üzerindeki yaralanmanın kişide ölüm meydana getirecek nitelikte olduğu, omuz bölgesindeki diğer yaralanmanın ise yaşamsal tehlike meydana getirmediği, basit bir tıbbi tedavi ile giderilebilecek nitelikte hafif derecede olduğu,
Yine dosyada bulunan Adli Tıp Genel Kurulu raporunda ise karaciğerdeki 03x2 cm"lik yaralanma ile yaralanmadan iki gün sonraki ölüm sırasında 300-400 ml"lik koagüle kanama şeklinde görülen sonuca yol açan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olduğu, ancak iki gün içinde doğrudan ölüme yol açacak nitelikte olmadığı, kişinin ölümünün kendisinde bulunan ileri derecedeki kronik kalp damar hastalığının, kesici delici alet yaralanması sonucu aktif duruma geçmesinden gelişen solunum dolaşım durmasından ileri gelmiş olduğu tespit edilmiştir.
Tüm dosya içeriği ve raporlar birlikte değerlendirildiğinde;
Maktulün eşi olan katılan N.K."un 17.01.2008 tarihinde Siirt Ağır Ceza Mahkemesinde vermiş olduğu ifadesinde de açıkça belirtildiği üzere, maktül ile sanıklar arasında öldürmeyi gerektirecek derecede bir husumetin bulunmadığı, aksine sanıklardan B. ile maktulün arkadaş oldukları, olaydan sonra eşi hastaneden taburcu olunca sanık B. ve çocuklarının maktulün evine geçmiş olsun ziyaretine geldikleri,
Sanık savunmaları, tanık anlatımlarına göre kavganın sebebinin maktulün aşırı derecede alkollü vaziyette sanık B."i cep telefonundan araması bu sanığın banyoda olması üzerine telefona bakan sanık B."in babası olan diğer sanık B."ye maktulün küfür etmesi ve yanına çağırması üzerine sanıkların maktulün yanına gittikleri, iki üç dakika süren kavga olayı sırasında sanık B."in maktulü bir yaşamsal tehlike oluşturacak şekilde iki bıçak darbesi ile yaraladığı, yere düşen maktule başka hamle yapmadığı kavga sırasında diğer sanıkların da B.."in eylemine yardım eden sıfatıyla katıldıkları anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun müteaddit kararlarında da (19.06.1995, 1-126/210, 12.06.1995, 1-119/198, 07.03.1994, 1-51/75, 29.06.1999, 1-166/183, 04.11.1997, 1-166/258, 25.03.1997, 1-41/64) belirtildiği gibi, kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme ile kasten adam öldürme eylemleri arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır. Birinci durumda sadece daha hafif sonuç (etkili eylem) istenilmiş olup daha ağır sonuç (ölüm) istenilmiş değildir. Fakat ölüm, sanığın hareketinden dolayı meydana gelmiştir. Ancak sanık ölüm sonucunu istememiş olduğundan kasten adam öldürme suçunu işlemiş sayılamaz.
Sanığın iç dünyasını ilgilendiren kastının öldürme mi yoksa yaralama mı olduğu aradaki husumetin derecesi, kullanılan aletin öldürmeye elverişlilik niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, darbelerin vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi, mani hal mevcut olup olmadığı, sanığın eylemini kendiliğinden mi devam ettirmediği yoksa mani hal nedeniyle mi devam ettirmediği, olaydan sonraki davranış biçimi gibi ölçütlere göre belirlenir.
Olayımızda sanıkla maktul arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumet yoktur, hatta sanık B.ile maktul C. arkadaştır.
Maktuldeki ölüme sebep olan kalp rahatsızlığını tetikleyen darbe sayısı tektir. Sanık B."in eyleminde kullandığı alet olan, çakı bıçağı (namlu uzunluğu 7 cm) özellikle öldürme için seçilmiş bir alet değildir.
Maktul yaralanıp yere düştükten sonra sanıklar eylemi sürdürmemişlerdir.
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporunda açıkça belirtildiği şekilde karaciğerde 2x0,3 cm"lik yaralanma ile yaralanmadan iki gün sonraki ölüm sırasında 300-400 ml"lik koagüle kanama şeklinde görülen sonuca yol açan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olduğu, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, ancak iki gün içinde doğrudan ölüme yol açacak nitelikte olmadığının bildirilmesi karşısında sanığın eyleminin yaralama olan suçun hukuki vasfını değiştirmemesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında; Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 15.01.2009 tarihli, 2007/304 esas ve 2009/3 sayılı kararı ile sanık B."in, maktul C."e karşı eyleminin, kasten yaralama sonucu ölümüne neden olmak, diğer sanıklar B., O. ve H."nın da sanık B."in eylemine yardım etmek suçundan cezalandırılmasına ilişkin Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun olduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun vasıflandırılmasına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
1968 doğumlu ve ticari taksi şoförü olan maktül C. ile 1981 doğumlu ve babasıyla birlikte fıstık dükkanında esnaflık yapan sanık B.’in olay öncesinde arkadaş oldukları, baba Bedri’nin maktûl ile oğlu B.’in arkadaşlık yapmasını istemediği,
Olay günü maktûlün, B.’i cep telefonu ile aradığı, B. banyoda olduğu için telefonu baba B.’nin açtığı, B."nin yanında sanık H. ile tanık H.’ın da bulunduğu, maktûlün telefonda küfrettiği ve “Erkekseniz T..... Taksi Durağına gelin” dediği, B. ve oğullarının gergin telefon görüşmesinden sonra maktûlün çalıştığı taksi durağına gitme kararı aldıkları, bu sırada maktûlün de taksi durağındaki tanık Hakim’e, B.i’nin evini sorduğu, “karşılıklı küfürleştik konuşmaya gideceğim” dediği, ancak evin nerede olduğunu öğrenemediği, aracında otururken sanıklar B., B. ve O.’ın geldikleri, havanın kararmış olduğu, saat 20.30 sularında bir tartışma yaşandığı, maktûlün yine küfrettiği ve araçtan bir bıçak alarak geldiği, sanıklardan O.’a saldırıp B.’nin de üzerine yürüdüğü, B.’in araya girerek maktûl ile kavgaya tutuştuğu, o sırada olay yerine sanık H. ile tanık olarak dinlenen H.’ın da geldikleri, birkaç dakika süren kavganın çevredeki vatandaşlarca ayrıldığı, omzundan ve batından kesici aletle, başından ezici bir darbeyle yaralandığı belirlenen maktûl C.’ın ayakta olduğu ve sanıklara küfretmeye devam ettiği, bir sigara yakarak ambulansın gelmesini beklediği, sanıkların da taksi durağının karşısındaki bir otele girip ekipleri bekledikleri, ambulans gecikince C.’ın şoför arkadaşı tarafından hastaneye götürüldüğü, sanıkların da ihbar ve anons üzerine olay mahalline gelen ekiplerce yakalandığı,
13.04.2007 günü saat 22.15 de düzenlenen yakalama ve el koyma tutanağında; “Saat 20.30 sularında T.... Durağı karşısında kavga olduğu yönündeki anons üzerine mahalle gidilmiş, kavgada yaralanan C. K.’un hastaneye kaldırıldığı ve kavgaya karışan diğer kişilerin de durağın karşısındaki ....Otel’de oldukları öğrenilmiş, otel giriş kısmında B., O. ve B.ayakta beklerken görülmüş, kavgaya karışıp karışmadıkları sorulmuş, B., ‘C.’ı bıçakla ben yaraladım’ deyince şahıslar yakalanmışlar, otel önünde kaldırım kenarında 1 adet namlusu 7 cm, sap kısmı 8 cm uzunluğunda bir bıçak ile bıçağın 2 metre ilerisinde 18 cm uzunluğunda bir tornavida ele geçmiştir” şeklinde tespitlerin yer aldığı,
Maktûl C.’ın hastanede bir gece gözlem altında tutulduğu, ertesi gün 14.04.2007 saat 14.00 de taburcu edildiği, aynı gün akşam sanıkların maktûle geçmiş olsun ziyaretinde bulundukları, bir sonraki sabah maktûlün yeniden rahatsızlandığı ve saat 08.30 da hastaneye kaldırıldığı, saat 10.45 de olaydan sonra iki tam gün dolmadan 15.04.2007 günü hayatını kaybettiği,
Maktûlle ilgili olarak 13.04.2007 günü saat 23.30 da hastane polisinin tuttuğu tutanağa göre, ağrıları olan C..’ın konuşmakta zorlanması ve müşahade altında tutulması nedeniyle ifadesinin alınamadığının bildirildiği,
Ölümün sanıkların eylemi sonucu mu yoksa maktulde var olan kalp rahatsızlığının akut hale geçmesiyle mi oluştuğu ve eylemin ölüme ne gibi etkisi olduğu konusunda çeşitli raporlar alındığı,
13.04.2007 gün ve 1009 sayılı adli rapora göre; batın sağ üst kadranda midklavikuler hatta, sağ memenin yaklaşık 7-8 cm altında, 2 cm derinliğinde ve uzunluğunda, omuzda 2 cm uzunluğunda ve derinliğinde kesici delici alet yarası, başın sol tarafında şakakta 3 cm lik ezici tarzda oluşan bir yarasının olduğu, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, hayati tehlikesinin bulunduğu, hastanede olduğunu ve zamanı tayin edemeyecek kadar alkollü olduğu,
Diyarbakır C.Başsavcılığınca düzenlenen 15.04.2007 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre, kesin ölüm sebebinin tespit edilemediği,
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 22.08.2007 gün ve 2755 sayılı raporuna göre, maktülün ölümünün kesici delici alet yaralaması nedeniyle iç organ yaralanmasına bağlı kanama ve mevcut kronik kalp hastalığının akut hale geçmesi sonucu meydana geldiği, yaralanma ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, bıçak yaralanmalarından sol arkuskosta üzerindeki yaranın ölümü meydana getirecek nitelikte olduğu, diğer yaralanmanın ise hayati tehlike meydana getirmediği, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu,
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 08.05.2008 gün ve 162 sayılı raporuna göre; maktülün karaciğerinde 2x0,3 cm’lik yaralanma ile yaralanmadan iki gün sonraki ölüm sırasında 300-400 ml’lik koagüle kanama şeklindeki görülen sonuca yol açan yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olduğu, basit bir tıbbı müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, ancak iki gün için doğrudan ölüme yol açacak nitelikte de olmadığı; tıbbi belgeler ve otopsi bulgularına göre kendisinde ileri derecede kronik kalp damar hastalığı bulunduğu anlaşılan maktülün ölümünün, kesici delici alet yaralanması sonucu kendisinde bulunan hastalığın aktif duruma geçmesinden gelişen solunum dolaşım durmasından ileri gelmiş olduğu, maktülün bir myokard infarktüsü sonucu öldüğünün kabulü gerektiği, dolayısıyla hastanede yapılan takip ve yakınması olmaması üzerine kardiyoloji yönünden taburcu etme işlemiyle ölüm arasında illiyet bağı bulunmadığı, batın içi kanama yönünden daha uzun süre takibinin uygun olduğu, ancak otopside saptanan kanama miktarının doğrudan öldürücü nitelikte olmaması ve kişinin kalp hastalığının aktif duruma geçmesinden öldüğü dikkate alındığında, genel cerrahi açısından erken taburcu edilmesinin de ölüm üzerinde etkisi bulunmadığı,
Sanık O.. A. hakkında düzenlenen 13.04.2007 gün ve 9351 sayılı rapora göre, sanığın sol el işaret parmağı üst kısmında yüzeysel kanamasının mevcut olduğu, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği,
Diğer sanıklar hakkında düzenlenen adli raporlara göre darp cebir izine rastlanılmadığı,
Telekominikasyon İletişim Başkanlığınca gönderilen telefon görüşme tutanaklarına göre, 13.04.2007 günü saat 19.50 de B.. A..ın telefonundan maktul C.."ın arandığı ve bir kayda göre 7, diğerine göre 10 saniye süren bir görüşmenin yapıldığı,
Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.04.2007 günü düzenlenen tutanağa göre, sanık B. ve maktulün cep telefonları üzerine yapılan inceleme sonucunda, maktulün telefonunun B."in telefonunda “C” biçiminde kayıtlı olduğu ve olay günü bir defa cevapsız aramasının görüldüğü, ancak zamanının belirlenemediği, B."in telefon numarasının maktulün telefonunda “B.” şeklinde kayıtlı olduğu, bu telefonda gelen aramalar kaydında saat 19.52 de bir adet “B..” aramasının görüldüğü, saat 20.30 da da B."in maktûl tarafından arandığı,
Maktûlü olaydan sonra taburcu eden doktorlar hakkında görevi kötüye kullanmak ve görevi ihmal suçlarından idarece soruşturma izni verilmemesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 27.10.2008 gün ve 5671 sayılı raporuna göre; sanık H.’nın olay tarihi olan 13.04.2007’de 16 yaşı içerisinde olduğu ve 16 yaşını doldurmadığı,
Sanık H. hakkında, kayden 15-18 yaş grubu içinde olmasına karşın nüfus kaydında düzeltme yapılmadan gerçek doğum tarihinin 31.07.1992 olduğu kabul edilerek TCY"nın 31/2. maddesi uyarınca indirim yapıldığı,
Sanıklar hakkında kasten öldürme suçundan kamu davasının açıldığı, yargılama sonucunda yerel mahkemece, sanık B.hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan, diğer sanıklar hakkında da bu suça yardım eden konumuyla mahkûmiyet kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Maktûl C.K. 14.04.2007 günü saat 10.30 da alınan ifadesinde; “Ben T..... taksi durağında çalışırım. İşyerimin karşısında B.A."a ait fıstık dükkanı vardır. B. A.."ı da bu işyerinden tanırım merhabam vardır. Olaydan iki üç ay kadar önce B."in akrabaları gelerek bana ‘Bilal ile fazla gezme’ dediler. Ben de bunun üzerine B... ile samimiyetime ara verdim. 13.04.2007 günü saat 20.30 sularında kendime ait cep telefonumu kontrol ettiğimde B..’in çağrısını gördüm. Niye aradığını sormak istedim. Babası B... telefonu açtı ve bana küfür ve hakaret ederek telefonu kapattı. Ben tekrar aradım telefonu açan olmadı. Bunun üzerine neden küfür ettiklerini öğrenmek için ....Taksi’de çalışan bir köylüsüne onların evini sordum, B..’nin evine götürmelerini istedim. O sırada B.., O... ve B.. yanlarında 3 şahıs daha olduğu halde mahalle geldiler. Toplam altı şahıs, bir şey söylemeden bana saldırdılar, hepsinin de elinde bıçak vardı. B... bıçakla karın kısmıma vurdu, ardından O... ve B.. de çeşitli yerlerime bıçakla vurdular. Yine diğer şahıslar da rastgelen bıçaklarla bana vurdular. Yanımda bulunan arkadaşlar bizi ayırmaya çalıştılar, ben yere düşünce şahıslar araçlarına binerek olay yerinden kaçtılar”,
Katılan Ş...K..; “…Maktûl olan eşim C...yaralanıktan sonra taburcu olup eve geldiğinde kendisine şu an huzurda bulunan sanıklardan B... ve çocukları O...ve B...’in bıçak ve tornavidalarla saldırdıklarını söyledi. Olay öncesinde sanıklardan B.. ile maktül arkadaş idiler. Olaydan sonra o akşam yani eşim taburcu olunca sanık B..ve çocukları bizim eve geçmiş olsuna gelmişlerdi…Eşimin herhangi bir kalp hastalığı yoktu, ilaç kullanması söz konusu değildi…”,
Tanıklar Ö...K.. ve M.. K..; “Olay günü taksi durağında nöbetçi idik. Kahvehanede otururken C.., Hakim’i çağırdı, Hakim yanına gitti ve bir süre sonra geri geldi daha sonra da dışarıdan sesler duyduk. Çıkınca C..."ın ayakta ve polislerin yanında olduğunu gördük, bıçaklama olayını görmedik”,
Tanık M..K. soruşturma aşamasında; “Olay gecesi B.. ve oğulları amca oğlum olan C..a vuruyorlardı. B.i’nin elinde sopa benzeri bir şey vardı ve vuruyordu, diğerlerine de ‘vurun’ diyordu, O.. ve H.."nın elinde de bıçak vardı, hatta H.."nın diğer elinde de tornavida vardı. B..ve C.."ın elinde bir şey görmedim. Ben ve çevredekilerce kavga ayrıldı. Otel sahibi B.. ve oğullarını otele doğru götürdü. Sanıklar ellerindeki bıçakları saklamak için ellerini yana doğru gizlediler. C..ile aralarında husumet olup olmadığını bilmiyorum” derken, mahkemede, “…Olay günü 5 kişinin elinde de bıçak vardı. Savcılıktaki ifademde 5. kişinin ufak bir çocuk olduğunu söylemiştim. Ancak net olarak göremedim. Bu çocuğun şu an huzurda bulunan sanık H.. olup olmadığını kesin olarak bilmiyorum. Hava karanlıktı...”,
Tanık Ş.. K..soruşturma aşamasında; “Petrol Taksi’nin önünde kalabalık görünce ben de gittim, C.."ın üzerinde kanlar vardı, yere düştü ve kalktı, çayocağının önüne geldi ve bir sigara yaktı, sanıklar da büyük otele doğru gittiler, B.."nin küçük oğlunun elinde bıçak veya tornavida benzeri bir şey vardı. Ortalık ana baba günü gibiydi, polisler C. çayocağı önünde otururken geldiler, C.. polislere ‘benim hakkımı savunmuyorsunuz’ dedi, hastaneye götürüldükten sonra kalabalık dağıldı, taraflar arasında husumet bulunup bulunmadığını bilmiyorum” derken mahkemede, “Sanıklardan hangisi ya da hangilerinin elinde bıçak veya tornavida olduğunu hatırlamıyorum. Çünkü o esnada maktülle uğraşıyorduk… H..’nın elinde bıçak veya tornavida benzeri bir cisim vardı. Diğer sanıkların elinde ise bıçak ya da benzeri bir alet görmedim...”,
Tanık A.. A.. soruşturma aşamasında; “Olay sonrasında B.."nin küçük çocuğunun elinde bıçak ya da tornavida benzeri bir şey vardı. Yaralamadan sonra C...da sigara içiyordu”, mahkemede, “…Savcılıktaki ifadem yanlış geçmiş, ben çevredeki kişilerden sanık B..’nin ufak çocuğunun elinde tornavida veya bıçak benzeri bir cisim olduğunu duyduğumu söylemek istemiştim yoksa bizzat görmedim…”,
Tanık L.. K.. soruşturma aşamasında; “…Sesler üzerine biz otel girişinden dışarı çıktığımızda C...‘beni hastaneye götürün’ diye bağırıyor ve sanıklara küfrediyordu, ben de küfretmemesini daha kötü olabileceğini söyledim, o hastaneye gittikten sonra B. ve oğulları bizim otele girdiler, polisler gelince sanıkları yakaladılar ve bıçağı da otelin içindeki kitaplığın üstünden aldılar. ‘Bıçak bu muydu’ diye sorduklarında, Bedri ‘oydu’ dedi, beklerken de bize C.."ın kendilerine küfrettiğini söyledi. Ben de kızdım ‘böyle bir olay nedeniyle bıçaklama olmaz’ dedim” şeklinde anlatımda bulunurken mahkemede, “…Sanıkların hiçbirinin elinde bıçak tornavida gibi bir alet görmedim. Savcılıktaki ifadem yanlış anlaşılmış olabilir. Ben polislerin sanık B..’ye bıçak gösterip sanık B...’nin de ‘bu bıçaktı’ dediğini beyan etmedim”,
Tanık S... Kars Cumhuriyet Savcılığınca alınan ifadesinde; “…Cevat ayaktaydı, ‘beni hastaneye götürün’ diye bağırıyor ve sigara içiyordu, o hastaneye gittikten sonra B.. ve oğulları bizim otele girdiler, H.."nın elinde bıçak vardı. Polisler gelince sanıkları yakaladılar ve bıçağı da otelin içindeki kitaplığın üstünden aldılar. Sorduklarında B. bıçağın kendilerine ait olduğunu söyledi”, mahkemede, “…Polisler otelin girişindeki kitaplığın üzerindeki bir tane küçük bıçağın kime ait olduğunu sordular ben de bizim otele ait olmadığını söyledim. Yoksa sanık B..’nin bu bıçağın kendisine ait olduğunu söylediğini beyan etmedim…Kimsenin elinde bıçak da görmedim”,
Tanık B...A..aşamalarda; “…C..polislere ‘ambulans çağırın beni hastaneye götürün’ diyordu…Ben maktülü alıp hastaneye götürdüm. Yolculuk boyunca aramızda herhangi bir konuşma geçmedi, çok sessizdi”,
Tanık N.. K.. soruşturma aşamasında; “…5-6 kişinin C.."a vurduklarını gördüm, etraf kalabalıktı hatta kalabalıkta bulunan M.., C.."ın akrabası olduğu için ona ‘neden ayırmıyorsun’ dedim. Kalabalık tarafından olay aralandı, B.."nin elinde ufak bir çakı bıçağı vardı. Diğer şahıslardan birinin elinde de tornavida vardı” derken, mahkemede “…Akşam karanlığı olduğu için kim ya da kimlerin elinde bıçak olduğunu bilmiyorum… Savcılık da ifadem yanlış geçmiş olabilir”,
Tanık H..D..mahkemede; “Olayı görmedim…Olaydan önce maktül C.. bana gelmişti ve sanık B..’nin evinin nerede olduğunu sormuştu ben de bilmediğimi söylemiştim”,
Tanık N..F..; “Olaydan önce maktül C.. benim yanıma geldi bana sanık B..’nin evini sordu. Ben de bilmediğimi söyledim. Benim yanıma geldiğinde biraz alkollü vaziyeti vardı. Ağzı alkol kokuyordu”,
Tanık H.. A. mahkemede; “Sanık B.eniştem, diğer sanıklar da yeğenim olurlar. Olay günü sanıkların evinde misafir iken birkaç defa sanık B.’in telefonu çaldı. O esnada sanık B.. banyodaydı. Telefon çok çalınca sanık B. telefona baktı. Telefondaki şahsın ‘Tillo durağına gelin gelmeseniz ben geleceğim’ dediğini ve ana avrat sinkaflı sövdüğünü söyledi. Ben sonradan öğrendiğime göre maktûl ile sanık Bilal arasında ufak bir alacak verecek meselesi varmış daha doğrusu maktülün sanık B.’den 20 YTL alacağı varmış. Bu telefon konuşmasından sonra sanıklar B., O. ve B.arabalarına binip gittiler. Ben de bir şey olmasın düşüncesiyle sanık H.’yı yanıma alarak onları takip ettim. Olay yerine vardığımda Hamza araçtan indi. Ben ise aracımı park etmek için başka bir yere çektim. Geldiğimde olay bitmiş, öğrendiğime göre sanık B.. ile maktül C.kavga etmişti…Ben olaya hiçbir şekilde karışmadım. Olay yerine giderken hiçbirimizin elinde bıçak ya da tornavida yoktu. Ancak olay bittikten sonra otelin önüne gittiğimizde sanık B..’in elinde tornavida olduğunu gördüm, olaydan sonra sanık B..., kendilerine saldıran maktülden bıçağı aldığını ve maktüle vurduğunu söylemişti…”,
Tanık C..A.soruşturma aşamasında; “B..ve çocuklarını gördüm, toplam 4 kişiydiler, birşeyler olabileceğini düşünerek araya girdim, zira B."yi gördüğümde C.."ı göstererek ‘orada’ diye söylemişti…Karanlıkta kimin kimi bıçakladığını görmedim. Kalabalık kavgayı ayırdı, hatta M.. K.. ayıranlar arasındaydı… Taraflar ayrıldıktan sonra B.. ve oğulları büyük otele doğru gittiler, kalabalık onları otele doğru götürdü” derken, mahkemede “Olay tarihinde ben T.. durağında bulunurken maktül C geldi, sanık B.’nin evini sordu ve sanık B...ile birbirlerine telefonda karşılıklı küfrettiklerini söyledi, o esnada taksi durağına sanıkların hepsi de geldi, şu an huzurda bulunan sanıklar H, B.., O. ve babaları B. vardı, sanıkların dayısı H. da oradaydı, bu beşinin geldiklerini gördüm, arabadan inip inmediklerini bilmiyorum, ancak beşi gelmişti, ben H.’ın saldırdığını görmedim, ancak diğer tüm sanıkların maktüle saldırdıklarını görünce şu an huzurda bulunan sanık H..’ya engel oldum, sanık H..’nın iki elinde de bıçak vardı ve titriyordu, diğer sanıklar maktüle saldırmıştı, ancak o karanlıkta ellerinde herhangi bir alet olup olmadığını görmedim, ben sanık H.’yı bu şekilde tutarken o esnada sanığın dayısı H...geldi ve bana ‘sen niye karışıyorsun’ dedi, ben de bunun üzerine sanık H..’yı bıraktım, sanık H..elindeki iki bıçakla maktülün yanına doğru koştu, o karanlıkta sanık H..’nın maktüle vurup vurmadığını bilmiyorum, olay bittikten sonra olay yerinden uzaklaşırken sanık H...."nın elinde bir bıçak vardı. Ben olay bittikten sonra diğer sanıklar otele geçtikleri için ellerinde herhangi bir bıçak vs. olup olmadığını bilmiyorum, onların elinde bıçak görmedim…Maktülün eşi benim çok uzaktan akrabam olur, birbirimize herhangi bir gidiş gelişimiz yoktur…”,
Şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık B..A. aşamalarda benzer olacak şekilde kolluk görevlilerince alınan 14.04.2007 günlü ifadesinde; “Olay günü ben banyodayken telefonum çalmış ve babam açmış, telefondaki kişi babama küfür etmiş ve ‘Erkekseniz T..durağına gelin’ demiş. Ben lavabodan çıktıktan sonra babam C. isimli kişinin aradığını küfür ve hakaret edip konuşmak için taksi durağına çağırdığını söyledi. Babam ve kardeşim O."la birlikte durağa gittik. Durakta taksi içinde bulunan C."ı çağırdık o da zaten bizi görünce hemen araçtan indi, elinde bıçak vardı. Ben ‘neden beni arayıp babama küfrettin’ diye sorunca yine küfretti. İkimiz arasında kavga başladı. Babam ve O. bizi ayırmaya çalışırken ben C.."ın elinden bıçağı aldım ve onu yaraladım. Neresinden bıçakladığımı bilmiyorum…Biz C..."la işyerinden tanışırız. Ara sıra alkol alırız bir husumetimiz yoktur. Neden telefon açıp küfrettiğini bilmiyorum, telefonla aradığı sırada alkol alıyormuş alkolün etkisiyle küfretmiş olabilir”,
Sanık H. A. kolluk görevlilerince 14.04.2007 günü alınan ifadesinde; “Olay gecesi saat 20.00 sıralarında abim B."in cep telefonu çaldı, banyoda olduğu için babam açtı, karşıdaki kişi ters cevap verince telefonu kapattı, ikinci kez yine telefon çaldı bu defa telefonu dayım açtı, ‘kimsin, nerdesin’ diye sordu, şahıs .... durağında olduğunu söyledi, babam B... ve O... abim arabaya binip gittiler, arkalarından dayım ve ben de gittik, ... durağında telefon eden C... ile abim B.in boğuştuğunu ve B..."in C.."ı bıçakladığını gördüm, biz de onları aralamak için arabadan indiğimiz sırada çevredeki vatandaşlar onları araladılar…” derken, diğer aşamalarda “…Karanlık olduğu için bıçakla yaralamayı görmedim. Biz hiç karışmadık. Bende bıçak ya da tornavida yoktu …”,
Sanık O... A... 14.04.2007 günü kolluk görevlilerince alınan ifadesinde; “…Telefondaki kişinin küfür etmesi nedeniyle ben babam ve Bilal abim arabayla durağa gittik. Babam oradaki kişilere numarayı göstererek ‘bu numara kime ait’ diye sordu. Oradakiler de dışarıdaki taksi içinde oturan C.."a ait olduğunu söylediler. Babam C.."a ‘neden bizi telefonla rahatsız ediyorsun, neden küfrediyorsun’ deyince C... arabadan dışarı çıkarak babamın üzerine yürüdü ve elinde bulunan bıçakla saldırdı. Abim B..."le ben araya girdik, şahsa ben de vurdum. Abim C..."ın elinden bıçağı aldı bir kargaşa oldu. Abimin C..."ı bıçakladığını görmedim. Orada bulunan kişiler kavgayı araladılar. Bana, abime ve babama saldıran ve küfreden C..."tan şikayetçiyim” derken, mahkemede “Durağa giderken Bilal"e sorduğumuzda arayanın C...olup kendisinden fıstık ve para istediğini söyledi. Biz de bu durumu konuşmak istedik. C..."ın yanına doğru önde babam yürürken C...da bıçak olduğu için abim B...öne çıktı ve kavgaya tutuştu. Ben de ayırmaya çalıştım. C...’ın elinden bıçağı almaya çalıştığım için elimde küçük bir kesi de oluştu. Ben şahsa hiç vurmadım…”,
Sanık B... A..14.04.20007 günü kolluk görevlilerince alınan ifadesinde; “Olay günü misafirim de olduğu halde evde otururken B..."in telefonu çaldı, o banyoda olduğu için telefonu ben açtım. Telefondaki kişi ismini vermeden ana avrat küfretti ve ‘Erkekseniz T... durağına gelin, sizinle görüşeceğim’ dedi, ben de ‘Sen kimsin, bizi niye rahatsız ediyorsun’ dedim ve telefonu kapattım, telefon tekrar çaldı ve H...açtı, ‘kimsin’ deyince şahıs cevap vermedi, sonra tekrar arayınca ben açtım, bana yine ‘T...durağına gelin sizinle görüşeceğim’ dedi, B... banyodan çıkınca ‘kim bu rahatsız eden’ dedim ve B.ve O..."ı alarak durağa gittik, orada şahsın C...olduğunu öğrendik, ona ‘bizden ne istiyorsun’ deyince C...taksisinden bıçağa benzer bir şey aldı, üzerimize yürüdü. B..."le boğuşmaya başladılar, ben onları ayırdım. C.yaralıydı ve hastaneye götürüldü, ben C."a vurmadım, onunla kavga eden oğlum B.."dir”, Cumhuriyet Savcılığında ve mahkemede de benzer anlatımda bulunduktan sonra, “…Konuşmak için durağa giderken oğlum B...."e ısrarla sorunca bana arayanın C.. olduğunu, kendisinden daha önce fıstık aldığını ayrıca haraç istediğini bu şahıstan korktuğunu söyledi. Amacımız C."la konuşmak ve rahat bırakmasını istemekti”,
Şeklinde savunmada bulunmuşlardır.
5237 sayılı TCY’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi; “(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”,
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası;
“4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”,
Şeklinde hükümler içermektedir.
Konuya ilişkin TCY"nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCY’nda objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (Prof.Dr. İzzet ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.). 765 sayılı TCY’ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCY’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Nitekim TCY"nın 23. maddesinin gerekçesinde de; “Kişi suç teşkil eden bir fiili işlerken, kastettiği neticeden daha ağır veya başka bir netice gerçekleşmiş olabilir. Bu gibi durumlarda netice sebebiyle ağırlaşmış suç söz konusudur. Örneğin, basit yaralamada bulunulmak istenirken, kişi görme, işitme yeteneğini yitirmiş olabilir. Yaralama fiili gerçekleştirilirken, genellikle bunun sonucunda ağır bir neticenin meydana gelebileceği düşünülür. Örneğin gözün, kulağın üzerine sert bir biçimde vuran kişi, bu yumruk neticesinde mağdurun görme veya işitme yeteneğini yitirebileceği olasılığını göz önünde bulundurur. Ağır neticenin ortaya çıkacağının bu şekilde öngörüldüğü durumlarda, meydana gelen ağır netice açısından fail olası kastla hareket etmektedir.
Buna karşılık, yaralama fiili sonucunda kişinin öngörmediği ağır bir netice de meydana gelmiş olabilir. Örneğin canının biraz yanması için mağdurun karın boşluğuna hafif bir biçimde vurulması hâlinde mağdur inhibisyon sonucu ölebilir. Bu gibi durumlarda ise fail, yaralama fiilini işlerken, mağdurun ölebileceğini tahmin etmemiş olabilir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda ve Hükûmet Tasarısının bazı hükümlerinde, kişi gerçekleştirmeyi kastetmediği böyle neticelerden objektif olarak sorumlu tutulmaktadır.
Belirtmek gerekir ki, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan "versari in re illicita", yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olup, çağdaş ceza hukuku bu anlayışı çoktan terk etmiştir. Çünkü kusurun aranmadığı objektif sorumluluk hâlleri kusursuz ceza olmaz ilkesiyle açıkça çelişmektedir. Ülkemiz ceza hukuku öğretisinde uzun süredir objektif sorumluluk hâllerinin ceza mevzuatından çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu talebin yerine getirilmesi, Anayasada öngörülen kusur ilkesinin zorunlu bir sonucudur.
Madde metnindeki düzenlemeyle, meydana gelen ağır netice açısından kişinin sorumlu tutulabilmesi için, söz konusu neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu bulunması gerekmektedir. Bu hükümle, meydana gelen kastedilenden başka ve ağır netice açısından sorumluluğun, kusura dayalı bir sorumluluk olması sağlanmak istenmiştir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Prof. Dr. Nur CENTEL, Doç. Dr. Hamide ZAFER, Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK, Doç. Dr. Ahmet GÖKCEN, Doç. Dr. A.Caner YENİDÜNYA, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY’nın 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Bu duruma göre kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCY"nın 87/4. maddesinin uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCY’nın 86. maddesinin birinci veya üçüncü fıkrasında düzenlenen şekilde yaralanmış olması,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise kasten adam öldürmeden; mağdurun ölebileceğini öngörmesine karşın olursa olsun diyerek bu sonucu göze almış ve kabullenmiş ise, bu durumda da neticesi sebebiyle ağırlaşan suçtan değil, olası kastla adam öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği 86. maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O halde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda, 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü koşul olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir. Yukarıdaki açıklamalarda da yer verildiği üzere, 5237 sayılı TCY’nın 23 ve 87/4. maddesiyle 765 sayılı TCK’nın 452. maddesinde yer alan ve sorumluluk için illiyet bağını yeterli sayıp, kusurluluğu ikinci plana atan objektif sorumluluk sisteminden vazgeçilmiş ve kusur sistemine geçilmiştir. Bunun sonucu olarak da failin, meydana gelen sonuçtan taksir derecesinde de olsa bir kusuru bulunmamakta ise, bu durumda sorumluluğundan söz edilemeyecek, yalnızca bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği yaralama suçundan sorumlu olacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCY’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O halde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Dolayısıyla suçun vasıflandırılmasından önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.
TCY’nın 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212; 30.09.2003 gün ve 226-229; 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları ile de; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri ve nitelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmak suretiyle kastın saptanması gerektiği belirtilmiştir.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 5237 sayılı TCY’nın 40/1. maddesinde; “Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, yaralama suçu iştirak halinde işlenir de, mağdur bu yaralama sonucu ölür ise, bu ölüm sonucunda en az taksir derecesinde kusuru bulunan şerikler TCY’nın 87/4. maddesi uyarınca, bu düzeyde bir kusuru olmayan şerikler ise eylemlerine karşılık gelen TCY’nın 86. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca cezalandırılacaklardır. Nitekim öğretide de benzer düşünceler yer almaktadır. (Veli Özer Özbek- Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl:2, Sayı:4, Ağustos 2007, sh. 241)
Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;
Olay günü maktûl C...’ın, arkadaşı olan sanık B..’i cep telefonu ile aradığı, telefonu açan baba B..’ye küfür edip taksi durağına görüşmeye çağırdığı, sanıklar B.., B..ve O..’ın durağa gittikleri, sanıkları gören maktûlün arabasından bir bıçak alarak geldiği, önce O..’a sonra da B..’ye saldırdığı, araya giren B.. ile kavgaya tutuştuğu, olay yerine sanık H..ile tanık olarak dinlenen H..’ın da geldikleri, B..’in maktûlün elindeki bıçağı alarak onu omzundan ve batından bıçakla yaraladığı, diğer sanıkların da maktûle vurdukları, akşam karanlığında birkaç dakika süren kavganın çevredeki vatandaşlarca ayrıldığı, olay sonrası maktûlün ayakta olduğu ve sanıklara küfretmeye devam ettiği, kaldırıldığı hastanede bir gece gözlem altında tutularak ertesi gün taburcu edildiği, bir sonraki sabah rahatsızlanarak yeniden hastaneye kaldırıldığı ve hayatını kaybettiği, ölümün kesici delici alet yaralanması sonucu maktûlde bulunan kronik kalp hastalığının aktif duruma geçmesinden gelişen solunum dolaşım durmasından ileri geldiği; uyuşmazlık konusu maddi olayın başlama, gelişme ve sonuçlanma biçiminin özetlenen tarzda olduğu, bu konuda gerek yerel mahkeme gerek Özel Daire gerekse Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, esasen dosyadaki bilgi ve belgeler itibariyle bu kabulün yerinde olduğu görülmektedir.
Somut olayda, yaşamsal tehlike yaratan isabetin bir adetle sınırlı kalması, diğer yaranın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olması, sanığın daha önceden arkadaşlık yaptığı ve olaydan sonra hastaneden taburcu olan maktûle aynı gün diğer sanıklarla birlikte geçmiş olsun ziyaretine gitmesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairenin süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, hava karardıktan sonra çıkan tartışma nedeniyle aniden gelişen ve hedef seçme olanağı da bulunmayan kavganın hareketli ortamında, aralarında öldürmeyi gerektirecek derecede önceye dayalı husumetleri olmayan maktûl ile boğuşurken, mobil hedef olan maktûlün elinden bıçağı alıp onu biri omzundan basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte, diğeri de sol arkuskosta üzerinden 2x0,3 cm olacak ve yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte yaralayan sanık B..’in eylemini gerçekleştirirken öldürme kastıyla hareket etmediğinin kabulü gerekir.
Diğer taraftan sanığın, suç tarihinde mağduru silahla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması eylemi 5237 sayılı Yasanın 86/3. maddesi kapsamında bulunmaktadır. Yaralanan maktûlün kendisinde mevcut kronik kalp hastalığının aktif duruma geçmesinden gelişen bir myokard infarktüsü neticesi ölmesi ile sonuçlanan olayda, yaralama kastıyla gerçekleştirilen eylemle ölüm sonucu arasında nedensellik bağı da bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulması yerindedir.
Bu nedenlerle, sanıklar öldürme kastıyla hareket etmediklerinden, sanık B.."in eyleminin kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma olarak kabulünde zorunluluk bulunmakta, diğer sanıkların hukuksal durumlarının da buna göre belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesi ve sanıkların hukuksal durumlarının belirlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan onüç Genel Kurul Üyesi; “Sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri ve ölümün de sanık B..’in eyleminin doğal neticesi olarak meydana geldiği, eylem ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunduğu anlaşıldığından, TCK’nın 81. maddesinde öngörülen kasten insan öldürme suçunun oluştuğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14.04.2011 gün ve 7236-2285 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2011 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 27.12.2011 günü yapılan 2. müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
.