Esas No: 2018/38015
Karar No: 2018/38015
Karar Tarihi: 27/1/2021
AYM 2018/38015 Başvuru Numaralı RAMAZAN BAYTEMİR (2) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RAMAZAN BAYTEMİR BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2018/38015) |
|
Karar Tarihi: 27/1/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucu |
: |
Ramazan BAYTEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu meydana gelen ölüm ve bu ölüme sebep olduğu iddia edilen bir sağlık merkezi yöneticisi hakkında men-i muhakeme kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/12/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun kızı A.B., sağlığına ilişkin bazı şikâyetleri nedeniyle gittiği Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde (Hastane) 2/11/2008 tarihinde vefat etmiştir.Başvurucuya göre kızının ölümü bir dizi ihmalin sonucudur.
A. Tam Yargı Davası İle İlgili Süreç
8. Başvurucu, kızının ölümünde idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek 29/9/2009 tarihinde Gazi Üniversitesi Rektörlüğünden (Rektörlük) 250.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
9. Rektörlük, tıbbi bir ihmalin söz konusu olmadığı ve A.B.ye modern tıbbın gerektirdiği her türlü tedavinin uygulandığı gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
10. Başvurucu öz itibarıyla kızının tıbbi teşhis ve tedavideki ihmaller ve hatalı uygulamalar sonucu öldüğünü ancak bu durumun anlaşılmaması için tıbbi belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğini, bazı tıbbi işlemlerin kayıtlara geçirilmediğini ve çekilen akciğer grafisinin ortadan kaldırıldığını iddia ederek Rektörlük aleyhine Ankara 10. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmış ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu dava dilekçesinde özetle eşinin kızlarını epilepsi nöbeti, ateş, öksürük ve balgam şikâyetine istinaden 12/10/2008 tarihinde saat 16.30 sıralarında hastaneye götürdüğünü, genel durumu iyi olduğu için acil servise yürüyerek giden kızının saat 17.45 sıralarında gözlem altına alındığını, eşinin kızına refakat etmesine izin verilmediğini, kızının saat 23.00 sıralarında kustuğunu ve kusmuğun kızının akciğerlerine kaçtığını, buna rağmen kızına herhangi bir müdahalede bulunulmadığını, bu nedenle ARDS (yetişkin respiratuar distress sendromu/akut solunum sıkıntısı sendromu) ve septik şok geliştiğini, kızının ertesi gün saat 12.00 sıralarında yoğun bakıma alındığını, ARDS ve septik şok sebebiyle vefat ettiğini ileri sürmüştür.
11. İdare Mahkemesince yapılan yargılamada, başvurucunun kızının ölümünde idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan (Kurul) rapor alınmıştır. Kurulun düzenlediği 15/9/2010 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
“...
Epikriz notunda, acil servise yeniden JKT geçiren hastaya fenitoin yüklemesi yapılmış, tekrar nöbet olmamış ancak takibinden takipnesi ve hipoksisi gelişen hasta elektif olarak entübe edilmiş, hipotansif ve taşikardi gelişen hasta İYE +aspirasyon pnömonisi+ septik şok ön tanılarıyla iç hastalıkları yoğun bakıma devralındığı, genel durumu kötü, bilinç açık, koopere oryente, ateş 36, nabız 76/dak, ss:33/dk, TA130/80mm Hg, her 2 hemitoraks solunuma eşit katılıyor, bilateral ral +RONKÜS+ olup parenteral beslendiği, hastanın almakta olduğu Dopamin infüzyon 8 mcgr/kg/dak"a düşürüldüğü, hastaya bugün de toplamda 4 kez picca kateteri ile ölçüm yapıldığı, takibinde ateşi subfebril devam eden hastaya antibiyotik değişikliği yeni yapıldığı için yeni değişim düşünülmediği, picco katerer ölçüm sonunda preload düşük saptandığı, 2500cc SF puşesi yapıldığı, picco kateter ile toplamda 5 ölçüm yapıldığı, akciğerde yüklenme bulgusu saptanınca Lasix infüzyonu yapıldığı, aspirasyon pnömonisi nedeniyle almakta olduğu tedaviye klacid 2x500 mg eklendiği, takibinde CVP 8-12 mmHg, santralven oksijen saturasyonu 70 in üzerinde tutulmaya çalışıldığı, Dopamin adrenalin ingüzyonu başlandığı, ARDS başlanması nedeniyle düşük tidal volume, yüksek PEEP uygulandığı, takipte adrenalin infüzyonu kesildiği, picco monitörizasyona geçildiği, 17.10.200[8]"de vasopresinler kesildiği, actinobakter pnömonisi gelişince kalitsin tedaviye yanıt alınamayınca tigoksiklin başlandığı, asidox nedeniyle hemofiltrasyon uygulandığı, ancak 2/11/2008"de eksitus olduğu,
Epikrizinde "hastanın şokunun giderek kötüleşmesi ve ARDS"sinin derinleşmesi üzerine hasta prone pozisyonunda takip edildi. Takibinde saturasyonu düzelen hastanın bradikardisi ve asidozu gelişmesi üzerine yeniden supin pozisyonuna alındı. Hastaya sol femoral kateter takıldı. CVVHDF"a başlandı. Takibinde asidotu geriledi. İnsülin infüzyonu almamasına rağmen hipoglisimileri olan hastada ciddi adrenal yetmezlik düşünülerek almakta olduğu Prednol dozu 3x25mg"a çıkarıldı, Hastaya 10 KS verildi. Hastadan ETA gönderildi. Gram (-) basil tespit edilmesi üzerine pseudomonas? ile aldığı tedaviye Meropenem ve Targocid eklendi. denildi[ği],
4-Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gazi [H]astanesi Başhekimliğine Acil Anabilim Dalı Başhekimliğinin 21.8.2009 tarihli yazısında; 12.10.2008"de hastaya 4 adet akciğer grafisi çekildi, grafilerin yoğun bakıma devredildiği belirtildiği,
5-Aynı Hastanenin İç Hastalıkları Yoğun Bakımda Yard. Doç. Dr. [M.T.] yazısında; [y]atan hastalara genelde 1 kez radyolojik grafi çekildiği, taburcu edilen veya ölen hastaların tomografi, MR gibi özel tetkikler yakınlarına verildiği, düz grafileri talep edilmezse saklamaları mümkün olmadığından elde tutulmadığı belirtildiği kayıtlıdır.
SONUÇ:
Hipotriodi, ağır mental retardasyonu olduğu, evde nöbet geçirmesi sonrası 12.10.2008"de getirildiği acil serviste ateşi yüksek, taşikardik, takipneik olup, idrar yolu enfeksiyonu, aspirasyon pnömisi ön tanıları ile yoğun bakıma yatırıldığı, burada takip ve tedavi sonrası 2.11.2008 tarihinde öldüğü ve tıbbi kayıtlarında 21 yaşına olduğu belirtilen Ramazan kızı [A.B.] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde;
1-Her ne kadar otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olmakla birlikte tıbbi belgelere göre hipotiroidi, mental retardasyonu bulunan kişinin ölümünün febril konvülziyon sonrası gelişen aspirasyon pnömonisi ARDS sepsis ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiği,
2- Her ne kadar dosyada hastaya ait çekilen grafiler mevcut olmamakla birlikte hastanın 12/10/2008 tarihli acil servise başvurusunda tutulan tıbbi kayıtlar, laboratuar tetkik sonuçları birlikte değerlendirildiğinde hastanın şikayetleri üzerine yatırılması, istenen konsültasyonlar, ayrıca konvülziyon geçirmesi üzerine yapılan müdahale ile yoğun bakımdaki takip ve tedavilerinin de tıp kurallarına uygun olduğu oybirliğiyle mütalaa olunur.”
12. 11/1/2011 tarihinde İdare Mahkemesi; Kurulun hazırladığı raporu gözeterek ölümün davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklanmadığı, ölüm olayının bir komplikasyon olduğu, hastanın takip ve tedavisindeki uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu gerekçesiyle başvurucu tarafından açılan tam yargı davasının reddine karar vermiştir.
13. Danıştay Onbeşinci Dairesi başvurucunun temyiz istemini 25/2/2014 tarihinde, karar düzeltme istemini ise 30/10/2014 tarihinde reddetmiştir.
14. Başvurucu, dava dilekçesinde dile getirdiği hususlar yanında Kurulun gerçeğe aykırı düzenlenmiş tıbbi belgelere göre karar verdiğini, bu nedenle Kurulun tanzim ettiği raporun hükme esas alınmayacağını, ayrıca Kurulda nörolog ve göğüs hastalıkları uzmanının yer almadığını belirterek Anayasa"nın 17., 36. ve 56. maddelerinde güvence altına alınan yaşam, adil yargılanma ve sağlıklı bir çevrede yaşam haklarının ihlal edildiği iddiasıyla 27/1/2015 tarihinde 2015/2105 numaralı bireysel başvuruyu yapmıştır.
15. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine gönderdiği 19/7/2017 ve 6/4/2018 tarihli dilekçelerinde başka iddiaları yanında kızının yoğum bakım birimindeyken maruz kaldığı acinatobacter (Kurul raporu gözetilerek actinobacter bakterisinden aktinobakterilerin kastedildiği değerlendirilmiştir.) nedeniyle öldüğünü ileri sürmüştür. 19/7/2017 tarihli dilekçe ekinde yer alan ve Gazi Üniversitesine bağlı birimlerin 26/3/2010 tarihinde yaptıkları anlaşılan iç yazışmada A.B.nin ölüm nedeninin aspirasyon (emerek çekme) pnömonisi (zatürre) veya ARDS olmayıp acinotobacter (Kurul raporu gözetilerek actinobacter bakterisinden aktinobakterilerin kastedildiği değerlendirilmiştir.) enfeksiyonu olduğu ve yoğun bakıma yatışının onuncu gününde A.B.nin genel durumunda düzelme saptandığı belirtilmiştir.
16. Zikredilen başvuruyu 19/11/2016 tarihinde sonuçlandıran, mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde yaşam hakkının maddi boyutu yönünden herhangi bir inceleme yapamayan Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir. Bu kararın işbu başvuruyu ilgilendiren kısmı şöyledir:
“...
39. ...Başvurucu bireysel başvuru yaptıktan sonra vermiş olduğu çok sayıda dilekçesinde de olay tarihinde hastanede ortaya çıkan mikrop nedeniyle kızının ölümünde sorumlulukları bulunan kişiler hakkında soruşturma izni verilmediğinden de şikâyetçi olmuştur.
...
43. ...[S]omut olayda başvurucu, kızının ölümü ile sonuçlanan olay nedeniyle açtığı tam yargı davasının yeterli bir araştırma yapılmadan reddedildiği iddiasının yanı sıra kızına uygulanan tıbbi tedavinin de bu ilmin gereklerine aykırı olarak uygulandığını, verilen ilaçların kızının ölümünde etkisi olduğunu, ilk müdahalenin tecrübesiz personelce geç yapıldığını belirterek kızının yaşamının korunamadığı iddiasını ileri sürmüştür.
44. Başvuru konusu olayda yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede ayrıntılı bir şekilde ortaya konduğu üzere başvurucunun kızının yaşamının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı, yetkili makamların bu kişinin yaşamını korumak için kendilerinden makul olarak beklenebilecek her şeyi yapıp yapmadığı açık değildir. Bundan başka yukarıda özetlenen dava dosyalarının, ileri sürülen iddiaların değerlendirilmesine olanak verecek şekilde yeterli bilgileri içermediği ve meselenin de tıp kurallarına ilişkin karmaşık ve teknik hususlara ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle A.B.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığı, yanlış tedavi uygulandığı veya bireysel başvuru yapıldıktan sonra ileri sürülen ve fakat bireysel başvuru konusu davanın esasına ilişkin olmayan diğer iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından bu aşamada incelenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Bu gerekçelerle başvurucunun iddiaları sadece yaşam hakkının usule ilişkin yükümlülüğü çerçevesinde incelenecektir.
...”
B. Başvuruya Konu Edilen Soruşturmayla İlgili Süreç
17. Başvurucu 5/1/2012 tarihinde hastanede görevli Prof. Dr. Y.K., Prof. Dr. H.T. ve Prof. Dr. B.D. hakkında ceza soruşturması açılmasını talep etmiş ancak bu talebe Rektörlükçe cevap verilmemiş; başvurucunun zımni ret işleminin iptali istemi ise Ankara 9. İdare Mahkemesince 12/12/2012 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar aleyhine herhangi bir başvuru yapılmamıştır.
18. Başvurucu, Rektörlüğe verdiği 27/12/2016 tarihli dilekçesinde öz itibarıyla kızının 12/10/2008 tarihinde saat 16.30 sıralarında yürüyerek hastaneye gittiğini, acil serviste verilen öldürücü dozdaki ilaç tertibinin amonyak zehirlenmesine sebep olduğunu, saat 23.00 sıralarında kızının kustuğunu ve kızı baygın durumda olduğu için kusmuğun akciğerlerce emildiğini, kızının tıbbi durumuyla ilgilenilmemesi sonucu ARDS geliştiğini, hastanede ölümcül acinatobacter olduğu bilinmesine rağmen kızının yoğun bakım birimine alındığını, sözü edilen bakteri nedeniyle de öldüğünü, kızına septik şok altındayken aşırı dozda nörolojik ilaçlar verildiğini, yapılan tıbbi hataların ortaya çıkmaması için 12/10/2008 tarihinde saat 19.25"te çekilen akciğer grafisinin yetkilerce imha edildiğini, hastaneye müracaatından önce kızının nöbetler geçirmesi ve kusmuğunu akciğerlerinin çekmesi gibi bir durum yaşanmamasına rağmen buna dair yoğun bakım kabul notu oluşturulduğunu, hastanenin tıbbi belgeleri gerçeğe aykırı düzenlediğini, bu nedenle hastane tarafından hazırlanan tıbbi belgelere istinaden düzenlenen Adli Tıp Kurumu raporunun (Bu raporun tam yargı davasında alınan Kurul raporu olduğu değerlendirilmiştir.) da gerçeğe aykırı olduğunu ve sözünü ettiği bakterinin hastanedeki varlığının hastane yetkilerince bilindiğine E.U.nun tanık olduğunu iddia ederek gerçeğe aykırı inceleme raporu (Bu raporun hangi soruşturma kapsamında düzenlendiği belirtilmemiştir.) düzenleyen Y.K., H.T. ve B.D. ile bakterinin varlığına rağmen hastaneyi kapatıp hastanenin mevcut bakterilerden arındırılması için gerekli önlemleri almadan kızını hastaneye kabul eden Başhekim Vekili ve aynı zamanda Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. P.C. hakkında kasten öldürmenin ihmalî davranışla işlenmesi suçu yönünden kamu davası açılmasını talep etmiştir. Başvurucu anılan dilekçesinde E.U.nun Y.K.nın başka bir kişiyle yaptığı telefon görüşmesi sırasında muhatabına “Sakın hasta getirmeyin! Hastanede hastane mikrobu var.” dediğini duyduğunu iddia etmiştir.
19. Şikâyet edilen konuların araştırılması için soruşturmacı olarak tayin edilen Prof. Dr. M.S.D. hazırladığı raporda özetle daha önce aynı nedenlere istinaden Y.K., H.T. ve B.D. hakkında soruşturma açılmasının istendiğini ancak başvurucunun zımni ret işleminin iptaline ilişkin talebinin Ankara 9. İdare Mahkemesince reddedildiğini, başvurucu tarafından açılan tam yargı davasında alınan Kurul raporunda başvurucunun kızının tıbbi takip ve tedavilerinin tıp kurallarına uygun olduğunun açıklandığını, sözü edilen davanın reddine dair kararın kesinleştiğini ve Y.K., H.T. ve B.D. tarafından hazırlanan 20/9/2011 tarihli inceleme raporunun (Bu raporun kapsam ve mahiyeti tespit edilememiştir.) Kurul raporuyla uyumlu olduğunu belirterek Y.K., H.T. ve B.D. hakkında soruşturma başlatılmasının uygun olmadığını ifade etmiştir. M.S.D. tarafından hazırlanan raporda ayrıca 2/1/2008 tarihinde hastanede acinetobacter (bir çeşit bakteri) enfeksiyonu bulunmadığına ve Y.K.nın E.U. ile yüz yüze ya da telefonla görüşmediğine ilişkin yazılı beyanlara yer verilerek P.C.nin suç teşkil eden bir fiilinin olmadığı sonucuna varılmıştır.
20. Rektör, bir rektör yardımcısı ve bir dekandan oluşan Ceza Soruşturma Kurulu, P.C.nin suç teşkil eden eyleminin bulunmaması nedeniyle 1/12/2017 tarihinde men-i muhakeme kararı vermiş, şikâyet edilen diğer kişiler yönünden ise bir değerlendirme yapmamıştır.
21. Başvurucu men-i muhakeme kararının iptali için Danıştay Birinci Dairesine (Daire) başvurmuştur.
22. Daire 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu"nun 53. maddesi uyarınca dekan hakkında son soruşturmanın açılıp açılmamasına rektörün başkanlığında rektörce görevlendirilen rektör yardımcılarından oluşacak üç kişilik bir kurulun karar vermesi gerektiği gerekçesiyle soruşturma dosyasını Rektörlüğe iade etmiştir.
23. Dairenin kararı doğrultusunda oluşturulan yeni Ceza Soruşturma Kurulu daP.C. yönünden men-i muhakeme kararı verip şikâyet edilen diğer kişiler yönünden değerlendirme yapmamıştır.
24. Başvurucu Rektörlüğe yazdığı 21/5/2018 tarihli dilekçe ile muhakemenin lüzumu kararı verilmesini istemiştir.
25. Men-i muhakeme kararına 1/6/2018 tarihinde başvurucu tarafından itiraz edilmiştir.
26. Başvurucu, Daireye sunduğu 21/6/2018 tarihli dilekçesinde kızının acinatobacter nedeniyle öldüğünün Kurul raporuyla sabit olduğunu ve olayda ağır hizmet kusuru bulunduğunu iddia ederek men-i muhakeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
27. Daire 9/10/2018 tarihli kararıyla men-i muhakeme kararını onamıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, Rektörlüğe verdiği 27/12/2016 tarihli dilekçesinde dile getirdiği kızının teşhis ve tedavisindeki ihmal ve hatalar ile bu ihmal ve hataların belgelenmesiyle ilgili iddialarını yineleyerek özetle;
i. Kızının yoğun bakım ünitesinde maruz kaldığı acinatobacter enfeksiyonu nedeniyle ölmesine ve bu durumun idare tarafından da kabul edilmesine rağmen P.C. hakkında men-i muhakeme kararı verildiğini,
ii. Anılan kararı onayan Daire kararının hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadığını,
iii. Ölüm olayının meydana gelmesinde hastanenin kusurlu olduğu ileri sürülmesine rağmen soruşturma açılıp açılmayacağına 2547 sayılı Kanun"un 53. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısı yerine hastanenin bağlı olduğu Rektörlükçe oluşturulan Ceza Soruşturma Kurulunun karar verdiğini, Ceza Soruşturma Kurulunun ise karar verirken hastaneye bağlı birimlerin gerçeğe aykırı olarak düzenledikleri tıbbi belgeleri esas aldıklarını, bu durumun en temel haklarını ihlal ettiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile hangileri olduğunu belirtmeksizin hukuki haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
30. Başvurucuya göre ihlal iddiaları doğrultusunda 2547 sayılı Kanun"un disiplin ve ceza işleri ile ilgili genel esasları düzenleyen 53. maddesinin sağlık hizmeti alanlar yönünden iptal edilmeli ve men-i muhakeme kararı ile bu kararı onayan Daire kararı iptal edilmelidir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü kızının teşhis ve tedavi sırasındaki ihmal ve tıbbi değerlendirme hataları nedeniyle öldüğüne ve bu ölümden sorumlu olduğunu iddia ettiği hastane yöneticisi hakkında men-i muhakeme kararı verilmesine ilişkindir. Bu nedenle 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesi uyarınca yasama işlemleri aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı da dikkate alındığında başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
32. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. İncelemenin Kapsamı Yönünden
34. Başvuru, bakterinin varlığına rağmen hastaneyi kapatıp hastanenin mevcut bakterilerden arındırılması için gerekli önlemleri almadığı ve böylece başvurucunun kızının ölümüne neden olduğu iddia edilen P.C. hakkında men-i muhakeme kararı verilmesi ve bu kararın Daire tarafından onanması sonrasında yapılmış; Ceza Soruşturma Kurulu da başka iddialar ve kişiler yönünden herhangi bir değerlendirme yapmamıştır (bkz. § 23). Üstelik başvurucunun kızına uygulanan tıbbi teşhis ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olmadığına ve tedavideki ihmallere yönelik şikâyetler, başvurucunun yaptığı 2015/2105 sayılı bireysel başvuruda değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucunun kızının yoğum bakım birimindeyken maruz kaldığı acinatobacter nedeniyle öldüğüne ilişkin iddiası yönünden anılan bireysel başvuru kapsamında bir inceleme yapılmadığı (bkz. § 16) da gözetilerek işbu başvuruda yalnızca Ceza Soruşturma Kurulunca değerlendirilen hususlar yönünden bir inceleme yapılacaktır.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa"nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
36. Pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
37. Anılan ödev sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği, bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44). Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
38. Pozitif yükümlülükleri kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurması (etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü) da gerekir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 52).
39. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin bir de usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
40. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunsa da kasıtlı olmayan eylemler açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu bakımdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çıkan diğer ölümlerde olduğu gibi tıbbi ihmal sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olaylarında da etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nail Artuç, § 37; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78).
41. Başvurucunun yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelik şikâyetinin esası, kızının yoğun bakım ünitesinde maruz kaldığı acinatobacter enfeksiyonu nedeniyle öldüğüne ve kızının bakteriden korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığına ilişkindir. Anayasa Mahkemesine göre sağlık merkezlerindeki mikrop, bakteri ve virüs kaynaklı ölüm olayları da tıbbi ihmal kapsamında değerlendirilmelidir (Engin Karabaşlar ve Esra Karabaşlar, B. No: 2016/4790, 4/7/2019, §§ 27-33). Bu nedenle başvurucunun sözü edilen şikâyet yönünden de etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının başvurucuya açık olması suretiyle yerine getirilmiş sayılabilir. Başvurucu, şüphesiz kızının teşhis ve tedavisindeki ihmal ve hatalar ile bu ihmal ve hataların belgelenmesiyle ilgili iddialarını İdare Mahkemesine de taşımıştır (bkz. § 10). Ne var ki başvurucu, kızının acinatobacter enfeksiyonu nedeniyle öldüğüne ve kızının bakteriden korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığına ilişkin işbu başvuruya konu ettiği iddiasını açtığı tam yargı davasında hiçbir şekilde dile getirmemiş (bkz. § 10); anılan iddiası yönünden bir başka dava da açmamıştır. Bu durumda başvuruya konu ihlal iddiası yönünden hukuk sisteminde mevcut yargısal yolların bireysel başvuru yapılmadan önce tüketildiğinden söz edilemez.
42. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.