Esas No: 2011/4-256
Karar No: 2011/283
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-256 Esas 2011/283 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2007/212943
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇEŞME Asliye Ceza
Günü : 11.05.2007
Sayısı : 13-344
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık N.S. hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine, katılan kendisini vekille temsil ettirdiğinden 120 Lira dilekçe yazım ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine ilişkin, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.05.2007 gün ve 13-344 sayılı hükmün şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 28.06.2011 gün ve 11917-9074 sayı ile;
“…Sanığın suça konu çatı katının 2001 yılında yapıldığını savunup soruşturma aşamasında dinlenen tanık D.M."nın da 2001 yılında çatı katını kendisinin işçi olarak çalışarak yaptığını anlatması karşısında, bilirkişiden inşaatın yapım tarihine ilişkin teknik verilere dayalı olarak yeni bir rapor alınıp, tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek, imar kirliliğine neden olma suçunun öğelerinin oluşup oluşmadığının tartışılması ve, sonucuna göre sanık hakkında beraat kararı ya da TCK’nın 184/5. maddesi uyarınca düşme kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
CMK’nun 325/1. maddesine göre, sanık cezaya ve güvenlik tedbirine mahkum edilmesi halinde yargılama giderlerini öder. Beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanığa ise yargılama giderleri yükletilemez. Kural böyle olmakla birlikte, CMK.nun 327/1. maddesi uyarınca, beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık, kendi kusuruyla yargılama giderlerine yol açmış ise, bu giderlerin ona yükletilmesi gerekir. Anılan maddenin gerekçesine göre, hakkında kamu davası açılan sanık savsama veya kusuru veya bilirkişi veya tanıkların dinleneceği ya da yüzleştirileceği oturuma katılmaması nedeniyle, işlemlerin yenilenmesine yol açmış veya kendisini suçlaması gibi nedenlerden dolayı hakkında davanın açılmasına sebebiyet vermiş ise, yapılan giderlerden sorumlu tutulur.
Söz konusu maddenin gerekçesinde belirtilen davanın açılmasına sebebiyet verme halleri sınırlı biçimde belirtilmiş değildir. ‘Gibi’ sözcüğüne yer verilmekle, sanığın ‘kendisini suçlaması’ dışında, başka davranışlarıyla da davanın açılmasına sebebiyet verebileceği kabul edilmiş olmaktadır.
Somut olayımızda sanığın, ruhsata aykırı olarak ilave inşaat yapması nedeniyle imar kirliliği suçundan hakkında dava açıldıktan sonra, yargılama sırasında imar planına ve ruhsata uygun hale getirdiği kabul edilmiş ve yerel mahkemenin ise, TCY’nın 184. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükümleri uyarınca davayı düşürdüğü görülmektedir. Bu hususta bir isabetsizlik olmayabilir. Ancak yerel mahkemenin, katılan yararına vekalet ücreti tayin etmemesi yasaya aykırıdır.
Yerel mahkeme sanığın ikrar ve savunmasıyla bağlı değildir. Gerçeği araştırması ve savunmaya karşın suçun oluşmadığı sonucuna ulaşması halinde beraat kararı vermelidir. Bu takdirde elbette sanığa yargılama gideri yükletilemez. Ancak yerel mahkeme imar kirliliği eyleminin kanıtlandığını ve suçun işlendiğini kabul ederek, fakat sanığın pişman olup kirliliği ortadan kaldırması nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermiştir. Artık burada sanığın, şikayetten vazgeçme, uzlaşma veya zamanaşımı nedeniyle düşmelerde söz konusu olan masumiyet karinesinden faydalanması olanaksızdır. Mahkemeye göre sanığın suçu sabittir ve karar da mahkumiyet kararı niteliğindedir.
Bu nedenle mahkumiyette olduğu gibi, kendisine doğrudan yargılama giderleri yükletilmelidir. En azından sanık, hakkında dava açılmadan önce binayı yıktırmamakla, davanın açılmasına, katılanın vekil atayıp ona ücret ödemesine ve vekilin de emek sarfetmesine yol açması nedeniyle kusurludur. Kusuru öngören CMK’nun 327/1. maddesinde düşme kararlarını kapsamadığı ileri sürülmekte ise de, etkin pişmanlık hallerinde CMK’nun 223/4-a maddesinde kural olarak ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi öngörülmüşken, ayrık olarak TCK’nun 184/5. maddesinde davanın düşürülmesinden söz edilmiş ise de, özünde sanık cezadan bağışık tutulmuş bulunmaktadır. Kaldı ki ceza muhakemesi hukukunda kıyas geçerlidir ve genişletici yorum da mümkündür. Beraat halinde dahi, sanığa kusurlu hareketlerinden doğan yargılama giderleri ödetiliyorsa, hakkında etkin pişmanlığı nedeniyle düşme kararı verilen sanığa ödetilmesinden doğal bir şey olamaz.
Vekalet ücretinin yargılama gideri olduğu kadar aynı zamanda kişisel bir hak olduğunu, kamu hizmeti yapan avukatın geçimini bu yolla temin ettiğini unutmamak gerekir. Sorun cezai değil hukukidir. Bu nedenle kıyas ve yorum yasağı sözkonusu olamaz. HUMK"un 94/2. maddesinde paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Davadan feragat veya davayı kabul eden taraf, dava açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle, mahkum olmuş gibi yargılama giderlerini ödemektedir. Örneğin; davalı SSK, dava devam ederken davacıya maaş bağlamış ya da kiracı kira bedelini ödemiş olması nedenleriyle davalar konusuz kalmış olsa bile. davalının davacıya yargılama giderlerini ödemesi öngörülmektedir. Hukuk dairelerinde bu hususlarda bir duraksama yoktur. Kaldı ki; TCY’nın 74/2-3. madde ve fıkrasında da kamu davasının veya cezanın düşmesinin, şahsi hakları, uğranılan zararların tazminini ve yargılama giderlerini etkilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Bu durum karşısında; katılan vekilinin duruşmalara girmesi ve davayı takip etmesi karşısında katılan kurum yararına vekalet ücreti yerine dilekçe yazma ücretine hükmolunması” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyeleri H.T.G.ve H.Ç. ise; “TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşme kararı verildiğinde katılan yararına vekalet ücreti hükmedilemeyeceği” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 16.08.2011 gün ve 212943 sayı ile;
“Yerel Mahkeme dosyası incelendiğinde, sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nun 184. maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçundan kamu davası açıldığı, sanığın dava açılmasından sonraki bir tarihte davaya konu edilen ruhsata aykırılığı yıkım yoluyla giderdiği ve yerel mahkemece TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan ‘Kişi, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı ya da yaptırdığı binayı imar planına veya ruhsatına uygun hale getirmesi halinde ...açılmış olan kamu davası düşer’ düzenlemesi uyarınca açılmış bulunan kamu davasının düşürülmesine, katılan lehine dilekçe yazım ücretine hükmedilmesine ve yapılan yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verildiği, soruşturma ve kovuşturma evresine ilişkin tutanak ve belgeler incelendiğinde ise, şikayetçi Çeşme Belediye Başkanlığı"nın soruşturma aşamasında, sanığın cezalandırılması yönünde istemi bulunduğu, şikayetçi kuruma duruşma gününü bildirir davetiye çıkarıldığı, kurumun duruşmalarda şikayetçi vekili tarafından temsil edildiği, şikayetçi vekilinin yargılama aşamasına ilişkin ilk oturumda herhangi bir beyanının alınmadığı ve 2. oturumda hakkında katılma kararı verilmediği halde, müdahîl vekili olarak tutanaklara geçtiği anlaşılmaktadır.
Tartışılması ve açıklığa kavuşturulması gereken birinci sorun, şikayetçi Çeşme Bele¬diye Başkanlığı’nın temyize hak ve yetkisinin olup olmadığı hususuna ilişin bulunmaktadır.
Konu ile ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında; CMK"nun 233. maddesinde şikayetçinin çağrı kağıdı ile çağrılıp dinlenmesi gerektiği belirtilmiş, aynı Kanunun 234. maddesinde mağdur ve şikayetçinin hakları teker teker sayılmış ve maddenin 3. fıkrasında, davaya katılma hakkını da içeren bu hakların şikayetçiye anlatılıp açıklanacağı yolunda düzenleme yapılmıştır.
Aynı Kanunun 237 ve 238. maddelerinde ise kamu davasına katılma ve usulü gösterilmiştir. CMK"nun 238. maddesinin ikinci fıkrasında mahkemeye pozitif bir yükümlülük yüklenerek, duruşma sırasında şikayetçi belirten ifade üzerine suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması zorunluluğu hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda mahkemelerce gözden kaçırılmaması gereken husus, suçtan zarar gören, mağdur veya şikayetçinin duruşmaya usulüne göre çağrılması, duruşma sırasında, mağdur, suçtan zarar gören veya soruşturma aşamasında şikayetçi olmuş ise şikayetçi sıfatıyla dinlenmesi, dinlenmesi sırasında şikayeti belirten ifadede bulunmuş ise davaya katılmak isteyip istemediği konusunda beyanının alınması yönündeki gerekliliktir.
Somut olaya bakıldığında, Çeşme Belediye Başkanlığı"nın soruşturma aşamasında, sanıktan şikayetçi olup cezalandırılması yönünde dilekçesinin bulunması nedeniyle şikayetçi sıfatını aldığı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Mahkemece şikayetçi kovuşturma aşamasındaki ilk duruşmaya usulüne uygun olarak çağrılmış ve bir tüzel kişi olan kurum kendisini duruşmada vekil olan gerçek kişi ile temsil ettirmiştir. Ancak yerel mahkeme yapılan ilk duruşmada şikayetçi kurum vekilinin beyanına hiç başvurmamış ve bir sonraki oturumda da şikayetçi kurum vekili, sanki hakkında katılma kararı verilmiş gibi, tutanaklara müdahil vekili olarak geçmiştir. Mahkemece CMK"nun 233. maddesine aykırı davranılmış, şikayetçi kurum vekili dinlenmemiş, sanık hakkında şikayeti ile ilgili olarak da ifadesi alınamamıştır. Devam eden oturumlarda ise şikayetçi kurum katılan sıfatı aldığı kabul edilerek duruşmalara kabul edilmiştir. Bu nedenle şikayetçi vekiline ayrıca yazılı veya sözlü olarak kamu davasına katılma talebinde bulunması yükümlülüğünün yüklenmesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla, CMK"nun 260. maddesi hükmü de gözetilerek, şikayetçi Çeşme Belediye Başkanlığı"nın hükmü temyiz etme yetkisinin bulunmadığından söz edilemeyecektir.
Somut olayda Çeşme Belediye Başkanlığının kararı temyiz etmeye hakkı ve yetkisi olduğu kabul edildiğine göre, çözülmesi gereken ikinci sorun, Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonunda, şikayetçi kurum vekilinin vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine yönelen istemine ilişkin esastan inceleme yapılıp yapılama¬yacağıdır.
Bu konuda ise CMK"nun 234. maddesinin 1. fıkrasının 6. bendi açıktır. Davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurulabilmesinin ön koşulu kamu davasına katılmış olmaktır. Kamu davasına usulüne göre katılmayan tarafın hükmün esasına ilişkin temyiz istemi konusunda inceleme yapılmamalıdır. Dolayısıyla, şikayetçi sıfatıyla dinlenmeyen ve davaya katılma hususunda beyanı alınmayan şikayetçi Çeşme Belediye Başkanlığı"nın CMK"nun 260. maddesi hükmüne göre kabul edilen temyiz istemi sonunda, karar öncelikle usul hükümlerine aykırılığa ilişkin olarak bozulmalıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün Çeşme Belediye Başkanlığı vekilinden şikayetçi olup olmadığı, şika¬yetçi olduğunu bildirmesi halinde davaya katılmak isteyip istemediği sorulmadan yargılamaya devam edilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine ve katılan kendisini vekille temsil ettirdiğinden 120 Lira dilekçe yazım ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma aşamasında şikayet dilekçesi verdikten sonra duruşmada şikayetçi olduğuna ve davaya katılmak istediğine dair beyanda bulunmayan, yerel mahkemece de şikayeti ve davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayan, ancak yanılgılı olarak duruşma tutanaklarında ve karar başlığında katılan vekili olarak yazılan şikayetçi vekilinin hükmü temyiz etmesi durumunda Özel Dairece hükmün esastan incelenmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Çeşme Belediye Başkanlığı vekili Av. E. Ş.’in imara aykırı çatı katı inşa ettiği iddiasıyla sanık hakkında Çeşme C.Başsavcılığına şikayette bulunduğu,
Çeşme C.Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda sanık hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 184/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, iddianamede Çeşme Belediye Başkanlığının ihbar eden olarak gösterildiği, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince duruşma gününün Çeşme Belediye Başkanlığına bildirildiği,
23.03.2007 tarihli duruşma tutanağında Çeşme Belediye Başkanlığı vekilinin duruşmaya katıldığının belirtildiği, ancak şikayetçi vekiline CYY’nın 234. maddesinde belirtilen hakların hatırlatıldığına ilişkin bir kayıt bulunmadığı gibi belediye vekiline söz de verilmediği,
25.04.2007 tarihli duruşma tutanağında “müdahil Çeşme Belediye Başkanlığı vekili geldi” denilerek yargılamaya devam edildiği, ancak yine belediye başkanlığı vekiline söz verilmediği,
30.04.2007 tarihli keşfe “müdahil vekili geldi” denilerek belediye başkanlığı vekilinden yapılan keşfe ilişkin görüşünün sorulduğu,
11.05.2007 tarihli duruşma tutanağında ise; “müdahil vekili geldi” denilerek yargılamaya devam edildiği, söz alan belediye başkanlığı vekilinin; “Yıkım yapılmıştır. Sanık hakkında 184/5. maddesi gereğince karar verilmesi talep olunur” şeklindeki beyanlarının tutanağa geçtiği, iddia makamınca esas hakkındaki mütalaanın okunduğu, söz alan belediye başkanlığı vekilinin, “Savcılık mütalasına bir diyeceğimiz yoktur. Ancak davanın açılmasına sebebiyet veren sanığın yargılama masrafları ve vekalet ücretine yükletilmesini talep ediyoruz” şeklinde istemde bulunduğu,
Aynı oturumda sanık hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca düşmesine, katılan kendisini vekille temsil ettirdiğinden 120 Lira dilekçe yazım ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine karar verildiği,
Gerekçeli kararda Çeşme Belediye Başkanlığının katılan olarak gösterildiği,
Hükmün, Çeşme Belediye Başkanlığı vekilince, hükümde katılan lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi görüşüyle temyiz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Yasanın mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen 234. maddesinin 1/1-b alt bendinde, mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde,
Duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme, davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma,
Haklarının bulunduğu, hüküm altına alınmış,
Maddenin son fıkrasında da, bu hakların mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp, açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiştir.
Katılmaya ilişkin hükümlere ise 237 ila 243. maddelerinde yer verilmiştir.
Anılan Yasanın 237. maddesinde; “(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” hükmüne,
Katılma usulünü düzenleyen 238. maddede de;
(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
(4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiş,
Yasa yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı 260. maddesinde ise; “…bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” hükmüne yer verilmiştir.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 237. maddesinde suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların davaya katılabilecekleri kabul edilmiş, ancak yasa yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Anılan Yasanın 238. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikayetçi olduğunu bildiren kişiye mahkemelerce, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmiştir. Bu zorunluluk karşısında duruşmaya katılan mağdur ve şikayetçiye öncelikle CYY’nın 234. maddesinde yazılı bulunan haklarının anlatılması ve durumun duruşma tutanağına yazılması gerektiği belirlenmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Çeşme Belediye Başkanlığı vekilinin şikayeti üzerine C.Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda sanık hakkında kamu davası açıldığı, duruşma gününün şikayetçi Çeşme Belediye Başkanlığına bildirildiği, şikayetçi vekilinin duruşmalara ve keşfe katıldığı, aşamalarda şikayetçi vekiline CYY’nın 234. maddesindeki hakların hatırlatılma¬dığı olayda yerel mahkemece öncelikle şikayetçi vekiline CYY’nın 234. maddesindeki hakları hatırlatıldıktan sonra sanıktan şikayetçi olup olmadığı, şikayetçi olduğunu bildirmesi halinde ise davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması, sonucuna göre katılma konusunda bir karar verilmesi gerekirken yargılamaya devamla şikayetçi vekilinin duruşma tutanaklarına ve gerekçeli karara “müdahil vekili” olarak yazılması şikayetçi vekiline katılan sıfatı kazandırmayacaktır. Şikayetçi vekiline CYY’nın 234. maddesindeki haklar hatırlatılma¬dan yargılamanın sonuçlandırılması karşısında katılan sıfatı kazanmayan Çeşme Belediye Başkanlığı¬nın TCY’nın 260/1. maddesindeki “…katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar” kapsamında hükmü temyiz etme yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir.
Bununla birlikte katılan sıfatını taşımayan şikâyetçi vekilinin temyiz istemi üzerine dosyanın Özel Dairece esastan incelenmesi olanaklı değildir. Hakkında usulüne uygun katılma kararı verilmeyen şikâyetçi vekilince yapılan temyiz isteminin, Özel Dairece katılma usulündeki eksiklikler nedeniyle bozulması gerekirken, hükmün esastan incelenmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararı¬nın kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, şikâyetçi vekiline CYY’nın 234. maddesindeki hakları hatırlatılmadan, sanıktan şikayetçi olup olmadığı, şikayetçi olduğunu bildirmesi halinde ise davaya katılmak isteyip istemediği sorulup sonucuna göre katılma hususunda karar verilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28.06.2011 gün ve 11917-9074 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 11.05.2007 gün ve 13-344 sayılı kararının şikayetçi Çeşme Belediye Başkanlığı vekiline CYY’nın 234. maddesindeki hakları hatırlatılmadan, sanıktan şikayetçi olup olmadığı, şikayetçi olduğunu bildirmesi halinde ise davaya katılmak isteyip istemediği sorulup sonucuna göre katılma hususunda karar verilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
.