Esas No: 2011/8-342
Karar No: 2011/271
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-342 Esas 2011/271 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2006/254100
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇİÇEKDAĞI Asliye Ceza
Günü : 07.06.2006
Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık M. V.ın aynı eylem nedeniyle daha önceden hakkında hüküm kurulduğundan bahisle mükerrer olarak açılan kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine ilişkin, Çiçekdağı Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2006 gün ve 88-118 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.07.2011 gün ve 902-6527 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 10.10.2011 gün ve 254100 sayı ile;
“Sanığın cezalandırılmasına karar verildiği meraya tecavüz suçundan sonra, ekmiş olduğu ürünü toplamak için meraya girmesinde, meranın aynına yönelik başlangıçtaki zapt ve tasarruf kastı yenilenmiş olduğundan, bu eylemi ile ilgili olarak suçun oluştuğu ve sanığın cezalandırılması gerektiği gözetilmeden CYY’nın 223/7. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın da Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından onanmasının usul ve yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık M. V. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, hakkı olmayan yere tecavüz suçundan açılan kamu davasının mükerrer olduğu gerekçesiyle yerel mahkemece reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık ve arkadaşlarının 2004 yılında köy tüzel kişiliğine ait yol ve merayı sürüp ekmesi nedeniyle haklarında 31.03.2005 tarihinde kamu davası açıldığı, iddianame içeriğinin; “Yukarıda açık kimlikleri yazılı sanıkların Ç. İlçesi A.Köyü ve K.Köyü sınırındaki H.Gedik ve Bucak mevkilerindeki tarlalarına bitişik olan köy meraların sürüp ekmek suretiyle tecavüz ettikleri… anlaşıldığından, sanıkların yargılamasının yapılarak eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 513/2, 522. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi” şeklinde olduğu,
2005 yılı Temmuz ayı içerisinde ilk iddianameye konu edilen yere ekmiş olduğu arpayı biçmesi eylemi nedeniyle, şikâyetçi A. Ş..’in 15.11.2005 günlü başvurusu üzerine, sanık hakkında 24.04.2006 tarihli iddianame ile, birinci iddianamede konu edilen aynı meraya tecavüz suçuna ilişkin olarak yeniden kamu davası açıldığı, bu son iddianame içeriğinin ise “Yukarıda açık kimliği yazılı şüphelilerden M.V."ın ...İlçesi ... Köyü sınırları içerisinde bulunan 109 Ada 34 nolu mera parselinin 38429 m2 lik kısmı ile aynı yerde bulunan meranın 4140 m2 lik kısmını ve aynı yere bitişik 740 m2 lik yolu sürüp ekmek suretiyle Temmuz 2005 yılına kadar kullandığı, bu yeri, Temmuz ayında ektiği arpa mahsulünü biçtikten sonra kullanmadığı, bu tarihten sonra diğer şüpheli M.K...ın aynı yerleri iddianame tarihine kadar sürüp ekmek suretiyle kullandığı ve şüphelilerin isnat edilen suçu işlediği, … anlaşılmakla, şüphelilerin yargılamasının yapılarak eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK"nun 154/2. maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi” şeklinde olduğu, açılmış olan ilk davada 15.11.2005 tarihli karar ile sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulduğu, her iki iddianamedeki anlatımın tecavüz edilen 42569 m2 lik aynı alanla ilgili olduğu, ilk iddianame ile hukuki kesintinin oluşmasından sonra, sanığın belirtilen alanda yeni bir sürüp ekme eyleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde;
1412 sayılı CYUY’nın 253/3. maddesi, “Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir” hükmünü taşımakta iken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın 223/7. maddesi ile; “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir” hükmüne yer verilmek suretiyle, benzer bir düzenleme yapılmıştır.
CYY’nın 225/1. maddesi de; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir” düzenlemesini içermekte olup, anılan Yasa maddesinin 2. fıkrasına göre de “mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”.
Ceza yargılamasının yapılabilmesi için bir takım “olmazsa olmaz” (sine qua non) koşullar aranır. Söz konusu koşulların bulunmaması yargılamaya engel teşkil eder.
Ceza Genel Kurulunun 08.10.2002 gün ve 199-347 sayılı kararında da belirtildiği üzere, bu koşullardan biri “yargı bulunmaması” koşuludur. Ceza yargılamasının bir “yargı” ile sona ermesi durumunda, “yargı otoritesinin” özelliği gereği aynı konuda yeni bir yargı¬lama yapılamayacaktır. Bu kuralın en önemli sonucu, aynı suçtan dolayı aynı sanık aleyhine tekrar ceza davası açılamamasıdır. Yargının değerlilik otoritesinin bir çeşidi olarak “non bis in idem” diye ifade edilen bu kural, yargılama hukukunun ana ilkelerindendir. Yasalarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan hukuk normu olarak uygulanan ve öğretide de kabul olunan bu ilke, 1973 yılında yasamıza girmiştir. 1412 sayılı CYUY’nın 05.03.1973 gün ve 1696 sayılı Yasanın 37. maddesi ile değişik 253. maddesi bunu “aynı konuda aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm varsa” şeklinde ifade etmiş ve bu durumda davanın reddi kararı verileceğini belirtmiştir.
Evrensel geçerliliği olan "non bis in idem" ilkesinin, somut uyuşmazlığın çözümü bağlamında açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Bu kural; aynı eylem ve konudan dolayı mükerrer yargılama ve cezaya çarptırmaya izin verilmemesi anlamına gelen bir ceza hukuku ilkesidir (İl Han Özay, İdari Yaptırımlar, İÜ Yayın No: 3326, Hukuk Fakültesi Yayın No: 691, İstanbul, 1985, s. 35). Genellikle yalnızca ceza hukukuna özgü bir kavram olduğu düşünülen "non bis in idem"; aynı suç için iki kez ceza uygulanması (double jeopardy), diğer bir deyişle çifte ya da mükerrer cezalandırma yasağı, ceza hukukundan disiplin cezalarına, uluslararası savaş hukukundan devletler hukuku yaptırımlarına kadar artık hukukun birçok alanında kullanılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, 22.11.1984 tarihinde imzaya açılarak eklenen ve Türkiye"nin 14.03.1985"de imzaladığı, fakat henüz onaylamadığı 7 numaralı Protokol (m. 4), bir Devletin mahkemeleri tarafından belli bir fiilden dolayı kesin olarak mahkûm olan veya beraat eden kişinin, aynı Devlet yasalarına göre aynı fiilden yeniden kovuşturulamayacağı ve cezalandırılamayacağı kuralını koymuş ve Sözleşmenin 15. maddesine dayanılarak dahi (non bis in idem ile ilgili AİHM kararı; Sv Almanya, 1983; Xv Avusturya 1970) bu kuraldan ayrılınamayacağını, sadece yeni veya sonradan öğrenilen olaylar ve verilmiş karara tesir edecek derecede önemli yargılama hukuku hataları ile yargılamanın yenilenebileceğini kabul etmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
31.03.2005 tarihinde açılan ilk iddianame ile 24.04.2006 günü açılan ikinci iddianamede, sanığa isnat edilen eylem aynı olup, isnat konusu da “sanığın aynı merayı sürüp ekmesi”dır. Düzenlenmiş olan ikinci iddianamede içerik itibarıyla, sanığın ilk iddianamede belirtilen eyleminden ayrık ve hukuki kesinti oluşturacak biçimde yeni bir eyleminden bahsedilmemiştir. Her iki iddianamede de sanığın geçmişten iddianame tarihine (ikinci iddianame için: Temmuz 2005 yılı) kadar anılan yerdeki merayı “sürüp ektiği” vurgulanmıştır. Dolayısıyla CYY’nın 223/7 ve 225/1. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, aynı eylem nedeniyle açılan ikinci dava “mükerrer dava” niteliğindedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin mükerrer açılan davanın reddi kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli bulunduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi O.K.; “Sanık M.V.hakkında 2004 yılında merayı sürerek ekmek suretiyle hakkı olmayan yere tecavüz etmekten 31.03.2005 tarihinde Çiçekdağı Asliye Ceza Mahkemesince karar verildikten sonra 2005 yılı Temmuz ayında bu yere tekrar hasat amacıyla tecavüz etmesinden dolayı 24.04.2006 tarihli iddianame ile dava açılması sonucu suçun temadi ettiği dolayısıyla tek suç olduğu kabul edilmiş ve yerin aynı yer olması sebebiyle de davanın reddine karar verilmiş, 8. Ceza Dairesince de verilen kararın onanması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sanığın mahkûmiyeti gerektiği düşüncesiyle verilen karara itiraz etmiştir.
Somut olayda sanık mahkûmiyet kararı verildikten sonra dava konusu yere hasat amacıyla girmiştir. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre temadi eden suçlarda temadi iddianamenin düzenlenmesi ile sona erer. Kaldı ki olayımızda ikinci müdahale birinci müdahale ilgili mahkûmiyet kararı verildikten sonra oluşmuştur. 5237 sayılı Yasanın 154/2. fıkrasında mera, hazine yolu, yol ve sulak gibi taşınmaz malları zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan ve sürüp eken kimsenin cezalandırılması müeyyide altına alınmıştır. Medeni Kanunun 2/1. fıkrasına göre “bir hakkın sırf gayri ızrar eden suiistimalini kanun himaye etmez.” denmekte olup çoğunluk görüşünün kabulü bu maddeye aykırı olarak hakkın suiistimaline sebebiyet verir. Örneğin yonca gibi bazı bitkiler yılda birkaç kez ürün verdiği gibi ikinci yılda verebilir. Bu durumda her ürün verdiğinde sanığın o yere girme hakkı doğar. Zaten sanık ilk eyleminden dolayı ceza almasına rağmen mütenebbih olmayarak tecavüzünü tekrarlamıştır. İkinci kez aynı yere girmesine izin vermek suçluya prim verecek dolayısıyla da sanığın meyve ağacı ektiğinde her sene ürün alması için o yere girmesine izin vermek sonucunu doğuracaktır ki hiçbir hukuk mantığı bunu kabul etmez. Sayın çoğunluğun kabulü hukukun temel ilkelerini zedeler.
İzah edilen nedenlerle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesine dair çoğunluk kararına katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.