Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-224 Esas 2011/268 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/3-224
Karar No: 2011/268

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-224 Esas 2011/268 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/3-224 E.  ,  2011/268 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname: 2010/31400
    yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : SAPANCA Sulh Ceza
    Günü : 01.07.2009
    Sayısı : 78–114

    6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık E. K.’in aynı Yasanın 91/5–son, 111, 765 sayılı TCY’nın 40 ve 647 sayılı Yasanın 5. maddeleri uyarınca 18 ay hapis ve 2.673,72 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, taksitlendirmeye ve suçta kullanılan at, semer, balta ve suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın katılan idare adına gelir kaydına ilişkin Sapanca Sulh Ceza Mahkemesince verilen 13.03.2004 gün ve 52–68 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.12.2005 gün ve 123041 sayı ile lehe yasa değerlendirilmesi yapılması için dosyanın geri gönderilmesi üzerine, yeniden yargılama yapan Sapanca Sulh Ceza Mahkemesince 16.10.2006 gün ve 89–225 sayı ile; sanığın 6831 sayılı Yasanın 91/5–son, 111, 765 sayılı TCY’nın 59/2, 72, 40, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca sonuç olarak 5.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, mahsuba ve suçta kullanılan balta, at, semer ve suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın katılan idare adına gelir kaydına hükmolunmuş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.03.2009 gün ve 1516–5022 sayı ile;
    “Hükümden sonra 08.02.2008 günü yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikteki 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen değişiklikler ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirilmesi sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK’nın 231/5–14. madde ve fıkralarında öngörülen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikâyete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi” gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan yerel mahkemece 01.07.2009 gün ve 78–114 sayı ile sanığın, 5728 sayılı Yasa ile değiştirilen 6831 sayılı Yasanın 91/5, 111, 5237 sayılı TCY’nın 62, 63, 50/1–a ve 52/2–4. maddeleri uyarınca 50 gün karşılığı olarak belirlenen 1.000 Lira ve hapis cezasından çevrilen 1.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, mahsuba, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ve suçta kullanılan balta, at ve semer ile suça konu emvallerin satımından elde edilen paranın katılan idare adına gelir kaydına hükmedilmiştir.
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 2610–10814 sayı ile;
    “…Hükümden sonra 14.04.2011 tarih, 27905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Kanununun 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirmesi sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerektiğinden” hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, 18.08.2011 gün ve 31400 sayı ile;
    “02.05.1983 gün 65–119 ve 02.05.1994 gün 97–126 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığının belirlenebilmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekir.
    5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi hükmüne göre ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
    1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi halinde bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu temyizdir. Ancak yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki bin liraya kadar para cezalarına dair kararlar ile yukarı sınırı on bin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır. İncelenen mahkeme kararındaki ceza miktarı 1.000–1.000 TL’dir.
    1412 sayılı CMUK’nın 315. maddesi uyarınca hükmü veren mahkeme öncelikle hükmün temyizi kabil olup olmadığını değerlendirerek red kararı vermelidir. Bu değerlendirme yapılmaksızın gelen dosyada Yargıtay öncelikle CMUK’nın 317. maddesine göre temyiz koşullarının bulunup bulunmadığını tespit edecektir. Yargıtay temyiz koşullarının varlığını belirlediği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
    Ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesi yer almadığından, 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak veya 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2.000 TL’yi aşmayan adli para cezalarına dair karaların temyiz yeteneği yoktur.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün, 237–51 sayılı kararında belirtildiği üzere, 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında müsadere kararlarında HUMK’nın esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Müsadere edilen eşyanın toplam değerinin temyiz edilebilir olup olmadığının tespiti HUMK’nın 427. maddesine göre yapılmakta olup karar tarihi itibari ile müsadere edilip satılan malların bedeli bu değerin altında kalmaktadır.
    Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz edileceği Yargıtay tarafından duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Sanığın temyiz istemi suç vasfına yönelik değildir.
    Sanığın suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 305, 317 ve HUMK’nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulması isabetli değildir” görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca sanığın temyiz talebinin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, 1 ay 20 gün hapis cezasından çevrilen 1.000 Lira ve 50 gün karşılığı olarak belirlenen 1.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, suçta kullanılan balta, at ve semer ile suça konu emvalin satışından elde edilen paranın katılan idare adına gelir kaydına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
    Ancak;
    1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
    2- Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
    3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
    Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
    “İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda ise 14.04.2011 tarihinden sonra, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce hüküm kurulmuş olan davaları nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
    Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
    Bu ilkenin sonucu olarak;
    a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
    b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
    c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
    d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
    Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) bulunması nedeniyle; yerel mahkemenin 01.07.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 01.07.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
    5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
    Zoralım kararı niteliğinde olan suçta kullanılan eşya ile suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilmesinin, hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağına gelince;
    Bu konu Ceza Genel Kurulunca 09.03.2010 gün 237–51 ve son olarak da 15.11.2011 gün 213–227 sayılı kararla çözüme kavuşturulduğu üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında; “zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği” vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
    Yerel mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Yargılaması Yasasının 427. maddesinde 21.07.2004 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2. maddesinin (c) bendi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek–4. maddesinde ise “müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen “yeniden değerleme oranı”nda artırılması suretiyle belirleneceği” hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 01.07.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 Lira olup, zoralım kararı niteliğinde olan suçta kullanılan eşya ile suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın değeri bu miktarın üzerinde değildir.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Yerel mahkeme hükmünün, hapis cezasından çevrilen 1.000 Lira ve gün karşılığı olarak belirlenen 1.000 Lira adli para cezası ile suçta kullanılan at, semer ve balta ile suça konu orman emvalinin satımından elde edilen paranın katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilmesinden ibaret olup, eylemin başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmamaktadır. Suç vasfına yönelik olarak aleyhe temyiz de edilmediğine göre; toplam 2.000 Liradan ibaret adli para cezasının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında temyizi olanaklı olmadığı gibi, katılan orman idaresi adına gelir kaydına karar verilen paranın değerinin 1086 sayılı HUMY’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedeniyle sanık hakkındaki hüküm bu açıdan da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.
    Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 2610–10814 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

    Hemen Ara